Küratörlüğünü Oliva Maria Rubio'nun üstlendiği sergisiyle, Chema Madoz'un derdi, verdiği mesajın haysiyetiyle, henüz özgür kıldığı imgenin bekâretiyle oynanmaması, o özgün imgenin, hemen hemen en demokratik biçimde, herkesin zihninde hem aynı hem de bambaşka bir biçimde de deneyimlenebilmesi. Evrim Altuğ, Madoz’un 25 Şubat 2018’e dek İzmir Folkart Galeri’de devam eden sergisi Suskun bakışın aykırı çığlığı’nı değerlendirdi ve serginin küratörü Oliva Maria Rubio ile bir röportaj gerçekleştirdi
Chema Madoz
İzmir Bayraklı'daki Folkart Towers'ın B kulesinin 18. katı. İzmir, kış vakti küstüğünüz bir sevgili kadar gri, ıslak, burnunuzun dibinde ama tavrı da baştan aşağı Kordon'a dolaşık, rüzgârlı.
Hâl böyleyken, Fahri Özdemir direktörlüğündeki Folkart Galeri, İspanyol fotoğraf sanatçısı Chema Madoz'un Suskun bakışın aykırı çığlığı isimli sergisine kapısını açmış durumda. Gri ve kırmızı duvarların adeta eril ve dişil 'çarşaf'ında uzanmış sergide, sanatçının rengârenk mizah anlayışıyla beslenen siyah-beyaz kareleri ve objelerinden oluşan 80 yapıtı, eskiz defterleri refakatinde yer alıyor.
Alabildiğine geniş bir tanımlama ve algı seviyesi üzerinden, egosunu mümkün mertebe geride tutarak, sıradan nesneleri birer fırça veya renk gibi kullanmak suretiyle ürettiği kareleriyle, Madoz'un Türkiye'deki en kapsamlı sergisi bu. Sanatçı, tıpkı bir insanın yaşadığı gibi, dünyaya 'atılmış' nesnenin, yine insan tarafından biçimlendirilip sınırlandırılmış o dünyaya yabancılaştırılmasının bereketini bizlerle paylaşıyor.
Chema Madoz, Suskun bakışın aykırı çığlığı sergi görüntüsü
Yansıtmaktan, yalancılıktan sıkılmış birer isyankâr aynaya dönüşen Madoz fotoğrafları, nesnenin özerkleşip dile gelmesiyle, bu kez dünyayı karşısına alarak, onu sakinliği, sabrıyla baştan çıkarıyor. Kendisiyle karşı karşıya getiriyor. Geçenlerde izlediğim bir Fransız filminin şu tavizsiz repliği, Madoz fotoğraflarına galiba 'tık' diye oturuyor: "Bir dokunulmazın gerçek gücü, etrafındakilere dayattığı sessizliktir."
'Eğer...' sorusu da, Madoz için son derece kıymetli. Fikirlerini, neredeyse felsefî sorularını hep bu görünmezlikle, 'eğer'in nefes üfler penceresiyle ihya eden Chema Madoz; kadın saçları, yıldız haritaları, anahtarlar, çakıl taşları, kafesler, nota dizeleri, zarflar, zincir halkaları, jiletler, bıçaklar, saat kadranları, inci dizileri, damlalar, tığlar, atlaslar, eldivenler ve nice nesnedeki öznenin ifade pasaportlarını çıkarıyor adeta. Onları evrende özgürce gezdiriyor. Bunu yaparken, tasarımcı, reklamcı veya grafiker şapkası takmaktan da gocunmuyor. Örnek mi? Adem ve Havva'yı üzen bir asma yaprağı, ucundaki askı çengeliyle, vaktiyle bir tekstil reklâmında sizi gülümsetirken, bir diğer saatli, bıçaklı, dilimli karesiyle Madoz, Jorge Luis Borges kitabının kapağında konaklayabiliyor.
Chema Madoz, Suskun bakışın aykırı çığlığı sergi görüntüsü
Küratörlüğünü Madrid’in uluslararası görsel sanatlar ve fotoğraf festivali Photo España'dan Oliva Maria Rubio'nun üstlendiği sergisiyle, Madoz'un derdi, verdiği mesajın haysiyetiyle, henüz özgür kıldığı imgenin bekâretiyle oynanmaması, o özgün imgenin, hemen hemen en demokratik biçimde, herkesin zihninde hem aynı, hem de bambaşka bir biçimde de deneyimlenebilmesi. İyi de bu çok tanıdık değil mi? Tıpkı bizlerin de, kurduğumuz ilişkilerde karşımızdakine çoğunlukla bilinçdışı ürettiğimiz 'kişilik' markalarımız / lenslerimiz üzerinden -ama dayatmadan- bunu sakince umduğumuz gibi.
'Neden olmasın?' sorusu üzerinden, 'Peki neden olsun?' sorusunu da sormanın zenginliği ve cüretini taşıyor Madoz'un kareleri. Şeylerin dünyadaki varlık düzeylerini, hiçliğin enginliğine sığınarak tayin ediyor. Bu yüzden, sordukları soruların, kendilerinden dışarıya sıçrattıkları o çocuksu yaratıcılık masumiyeti ve mahremiyetinin de süresi hiç bitmiyor. İyi ki bitmiyor. Çünkü oyunun -karşılıklı- ciddiyeti, bembeyaz sayfalı defterlerini bir oyun sandığı gibi kullanan Madoz'un dünyada başvurduğu en değerli içgüdülerden biri.
Chema Madoz, Suskun bakışın aykırı çığlığı sergi görüntüsü
Hayatın nesneleri, Madoz'un objektifinden, ama subjektif bir dem eşliğinde -tıpkı altlı üstlü bir çaydanlık misali de- düşünülürse, hani neredeyse -siz- eskidikçe ağlatan şu oyuncaklar gibi akıyor.
Madoz'un karelerinin bize verdiği etki de siyah beyaz: Mutluluk ve hüzün, aynı anda. Görüşünüz?
Bence Chema Madoz'un fotoğrafları ironi ile çok fazla oynuyor ve bazen kara mizaha çok fazla kaçtığı oluyor. Şu da bir gerçek; bazı fotoğraflarının karşısında gerçekten bir hüzün hissediyoruz. Çünkü bazıları, zamanımızın problemlerinden söz ediyor ve hepsinden önce de İnsanlığın kırılganlığını ele alıyor. Meselâ, saat veya tren raylarını, hayatın gelip geçiciliğini anlatmak için bir mecaz olarak kullanıyor ve bu da bizi bir gelip geçiciliğe itiyor. Bu da bizi elbette üzüyor. Ama bence, tüm bunlara karşın fotoğraflarının çoğu, bizi gülümsetiyor. Çünkü gerçekten, ne yapmak istediğini anladığımız an, bunu keşfettiğimiz an bu bizi gülümsetiyor. Yaptığı şeyi çözdüğümüz için kendimizi takdir ediyor oluşumuz da bizi mutlu ediyor.
Chema Madoz, Suskun bakışın aykırı çığlığı sergi görüntüsü
Yapıtlarında ekseriyetle kare format kullanıyor oluşu bir tesadüf mü, tercih mi?
Bazıları farklı ama, çoğunlukla kare formatta bir makine ile çalışıyor.
Yapıtlarının gerçeküstücü akıma verdiği selama da kayıtsız kalamıyoruz.
Bence, bu onun hemen tüm karelerinde gördüğümüz bir tavır ve onun yaptığı şey, sıradan objeleri kullanarak, yeni anlamlar keşfetmek. Bu, aynı zamanda bir objeyi başka bir obje ile ilişkilendirirken de görülebiliyor. Çünkü, kullandığı ve birleştirdiği bu objeler aslında bizim aklımıza gelmeyecek türden; bu da bizi gerçeküstücülüğe taşıyor. Örneğin bir lağım mazgalından bulaşıklık fikri yaratmak kimsenin aklına gelmez. Bunlar hep Chema'nın marifeti.
Kendisini sanat tarihinden hangi figürlerle yan yana getirebiliriz?
Belki tam olarak değil ama, Magritte'i hatırlatan şeyler oluyor bazı karelerinde.
Chema Madoz, Suskun bakışın aykırı çığlığı sergi görüntüsü
Karelerinin kimi de tuval veya sinema perdesi etkisinde...
Çünkü bazılarında, bunu fotoğrafın kendisi isteyebiliyor.
Sergide yer alan objeler de bir sürpriz niteliğinde. Gerçeküstücü tavrını üçüncü boyuta taşımış. Anahtarlar, anahtar delikli kitaplar, mühürlü zarflar...
Aslında objelerle birkaç yönden çalışan biri Madoz; örneğin bazılarında nesneyi doğrudan ele alıyor. Kiminde objenin bir yanını çıkarıp, başka bir şey ekliyor, bazılarını ise kendisi icat ediyor. Her zaman için önce imgeyi oluşturuyor, daha sonra bunu fotoğraf hâline getiriyor.
Comments