top of page
Ecem Arslanay

Olağan-içi bir gezi

Dinleyenleri kendi evlerinde gezintiye çıkaran çevrimiçi bir işitsel performans olan Olağan-içi Bir Gezi , 24. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında çevrimiçi gerçekleşiyor. Bugün ise son gün!


Yazı: Ecem Arslanay

Fotoğraflar: Barış Kılınç




Karış karış her yerini dolaştığım bu geniş alanın içinde neler yoktur ki: Argonatların seyahatinden Soylular Meclisi’nin toplanmasına; cehennemin diplerinden Samanyolu’nun ucundaki en son yıldıza kadar; ta dünyanın bir ucuna, kıyametin eşiğine kadar uzanır gider bu alan. Rahat rahat, gönlümce gezerim, mekân darlığı çekmediğim gibi, zaman darlığı da çekmem.


Odamda Seyahat, Xaiver de Maistre

Evin -de hali, saadet, Isınmak ocaktaki alevde Sönmüş yıldızlara karşı Işıklar varsa evde.

Evin Halleri, Behçet Necatigil


1790’da Xavier de Maistre isimli bir Fransız subay, çarptırıldığı ev hapsi cezasından bir ev seyahati çıkardı. Odamda Seyahat kitabındaki bu kırk iki günlük yolculuk, evin deneyimsel ölçeğini genişletmiş; büyük seyahat anlatılarına meydan okumuştur. Macellan, Drake, Anson ve Cook gibi gezginlerin epik anlatılarına çamur atmak niyetinde değildir yazar ama “cesur ve zengin olmayanlar için” de bir seyahat imkânı olmalı diye düşünmüştür. (Xavier de Maistre, Odamda Seyahat, Odamda Gece Seferi, 2010, İletişim Yayıncılık) Özellikle fakirlere; bir de fırtınalardan, yüksek kayalıklardan ve hırsızlıktan korkanlara önerir ev seyahatini.


Eşya; tabiatı ve mazisiyle fevkalade bir tefekkür nesnesidir. Kullanışlı, konforlu ve şık olma angaryasından azade bir kişisel iç peyzajda bitimsizce hikayelenebilir. İktisadi ve sınıfsal tayinin, standartlaşmış “kullanım değeri”nin ötesinde bir de “erbap değeri” vardır. Gizil kuvvetler bulunduran bir hayat rezervuarıdır ve sonsuz ilişkilenme biçimi sunar. Bruno Munari’nin koltukla farklı ilişkilenme biçimlerini fotoğraf serisi formatında idman eden bir afacan bir denemesi vardır. Odalar seyyahımız Xavier de Maistre’in koltuğa dair deneyimi ise şöyle: “Ellerim ceplerimde, başım kıyafetimin yakasına gömülmüş biçimde koltuğumda otururken, Hint tapınaklarında görebileceğiniz, elleri ve ayakları olmayan Vişnu heykellerine benzerim.”





Walter Benjamin’e göre işle yaşamın keskin ayrımına tanık olan 19. yüzyıl iç mekânı, öznel bir fantazmagori sahası, uzakları ve geçmişleri bir araya getiren bir koleksiyon, “dünya tiyatrosundan bir kutu”dur. (Walter Benjamin, Pasajlar, 1995, Yapı Kredi Yayınları) İstanbul Tiyatro Festivali’nin çevrimiçi gösterimlerinden Olağan-içi Bir Gezi, bizi malum kutuda gezdiriyor. Biricik yuvamız, sığınağımız, fakirhanemiz, hususi ikametgâhımız, eşsiz (bir) yaşam alanımız, prestijli yaşam anahtarımız ya da yaşam boyu kazandıracak gayrimenkul çözümümüz; canımız evimiz, artık bir tiyatro sahnesi. Oyuncu biziz ama senaryomuz yok. Rehberimiz Funda Eryiğit, kulaklarımızın dibinde. İçinde. Örs, üzengi ve çekice en yakın mesafede. Fısıldama, yutkunma, nabız: Hepsi var. Bir sağdan geliyor, bir soldan. Sufle veriyor. Yok; talimat: “Sana şimdi bazı yönlendirmeler vereceğim. Bu yönlendirmeleri gerçekleştirmen gerekecek”.


"Evin tam ortası neresi? Daha önce evden çıkmaktan korktuğun oldu mu? Daha önce eve girmeye korktuğun oldu mu?”. Bir sabit davranış ortamından yeni, esnek, kıvrak anlamlar çıkarmanın iç gıdıklayıcı bir vasıtası bu ses. Bazen had safhada duyusal: “Cam kokar mı?”. Bazen biraz çatlak: “Pencere başka pencereden çocuk yapar mı?”; fakat bilimsel de olabiliyor: “Bu ev bir kapsül. Dört bir yanı yüzeylerle çevrili. Tavanı ve tabanı da olan bir prizma”. Hep araştırmacı: “Elinin hiç değmediği yerler var mı bu evde?”. Kat'i surette buyurgan. Emir kipiyle konuşuyor; ama oyunbaz bir otoriteden, korumacı bir şefkatten geliyor bu. “Birbirimizi kollayarak ilerleyelim”. Bu ortak bir performansta pasif bir izleyici değil, yaratıcı bir eyleyiciyiz. Sıradan günün mekanik koreografisinde değiliz artık. Kas hafızamızın oturduğu akslar yerle bir oluyor, gövdemiz düşünmeye başlıyor. Yepyeni bir sirkülasyon şeması, yepyeni bir tipolojik kokteyl, yepyeni bir kartografya, yepyeni bir alem peyda oluyor. Bocalar gibi, mest olur gibi, muayene eder gibi, etüt eder gibi, hesap sorar gibi geziyoruz evi.


Yazar ve yönetmen Barış Arman oyunun çıkış noktası için “flanör” kavramına işaret ediyor. El mahkûm Benjamin’e geri döneceğiz; hem de modern iç mekânı hafıza ve hayalle tanımladığı metnin de bulunduğu o kült kitaba, The Arcades Project’e. Flanör, Baudelaire’in romanlarında merkezileşen bir edebî karakter; maliyetsiz oyalanmalar çeşitliliği sunan 19. yüzyıl Paris'inin avare gezgini... Dışa dönük yalnızlığıyla kenti kendi evinin iç mekânı yapan bir gözlemci. Benjamin flanörü The Arcades Project’te (Pasajlar) kuramsal bir zemine oturtur. Kitabı Türkçeleştiren Ahmet Cemal, flanörün Fransızcada "avare dolaşırken aynı zamanda çevrenin izlenimleriyle düşünce üreten kişi" olarak kuramsallaştığını yazar. Olağan-içi Bir Gezi bağımsız bir aylaklığa mahal vermese de söz konusu deneyim için bir hazırlık niteliği taşıyor.


Alımlamayı geliştiren ve genişleten fenomenolojik bir yaklaşımı, poetik hayal gücünü tetikleyen bir damarı var; ama temkinli bir pozitivizm de taşıyor. Zira oyunun son cümlesi: "Ev güvenli mi?". Evin temelinin sağlam olup olmadığını, hangi deprem yönetmeliğiyle hangi mimar ve hangi inşaat şirketi tarafından yapıldığını, depremde dikeyde mi yoksa yatayda mı sallanacağını da sorgulatıyor. Pencere bir "kadraj", "duvara asılmış kocaman bir tablo" da oluyor, sıkı bir tektonik araştırmanın nesnesi de. Yüzeyin anlamı kadar, malzemenin kapasitesine de bakıyoruz. "Gücümü versem kırılır mı? Asit yağmurundan korur mu? Tanker yangınından korur mu?" 1979'da Independenta tanker gemisi patladığında Kadıköy'de camları kırılan evlerden biri de yönetmenin babaannesinin yaşadığı evmiş.





Dış dünyanın husumeti afetlerle sınırlı değil. Bir de "öteki"ler var. “Dışarıdan bakınca içeriyi gösterir mi?" Mimarlık kuramcısı Beatriz Colomina, korunaklı 19. yüzyıl iç mekânının sığınmayı/korunmayı mümkün kılan katı iç/dış ayrımının 20. yüzyılda muğlaklaştığını, toplumun iç mekânı istila eder hale geldiğini yazar. (Beatriz Colomina, Domesticiy at War, 2007, MIT Press) Cam ev bunun harika bir örneğidir. Saydamlık; bir kısım için açık, sınıfsız ve devrimci bir toplum imkânı; bir kısım içinse gözetlenmek, denetlenmek; yani teslimiyet demekti. (Umut Şumnu, 20. yüzyıl düşüncesinde ev/evsizlik halleri ve Jorge Luis Borges’in “Asterion Evi” öyküsü. Toplum ve Bilim, Sayı 146, 2017) Kaldığı bir oteldeki Tibetli rahiplerin oda kapıları açık halde yaşamalarından etkilenen Benjamin, ahlaki teşhirciliğinden ötürü cam evde yaşamayı devrimci bir eylem saymıştır. Şöyle der: “Bir zamanlar aristokrat bir erdem olan, insanın kendi varoluşuna ilişkin ketumluğu, giderek küçük burjuva sonradan görmeliği meselesi haline gelmektedir”. (Walter Benjamin, Surrealism. Selected Writings Vol. 2, 2003, Harvard University) İçeriyle dışarı arasındaki optik hududu kaldırmanın sosyalist potansiyeli Rus Konstrüktivist sanatçıların da iştahını kabartmıştır. Sergei Eisenstein’ın asla çekemediği bir Cam Ev (Glass House) projesi vardır.

Olağan-içi Bir Gezi’nin ses peyzajlarında kapı da yabancı ile temasta pencere kadar tekinsiz bir aralık: “Hırsızlara kapıyı açmıyorum.” “Dolandırıcılara kapıyı açmıyorum.” İlginçtir ki analog dünyadaki bu tedirgin sakınma, dijital dünyada yerini arsız bir sergilemeye bırakabiliyor. Kapı ziline ihtimamla yaklaşan kişi, mutfağındaki el yapımı cevizli ekmeğin fotoğrafını yabancılarla paylaşabiliyor, banyo aynasından selfie yayınlayabiliyor, koltuklarını nereden hangi indirimle aldığını duyurabiliyor. Benjamin’in şeffaflığın dürüstlüğüne olan inancına nanik yapabiliyor. Fetişleşmiş meta olarak ev… Medya merkezi olarak ev… Taylorist ev ekonomisine göre düzenlenmiş verimli mini fabrika (mutfak), yüce tapınak, rehabilitasyon merkezi, spor salonu, yoga ve dans okulu, teferruatlı istirahat yeri, spa, sanatoryum, sığınak, ada… olarak ev… Sahi, Cristiano Ronaldo satın aldığı adada mı girmiş karantinaya?





Dışarısı hiç olmadığı kadar güvensiz. Korunmak hiç olmadığı kadar sınıfsal. Aynı gemide miyiz gerçekten? Sıhhi donanım düzeylerimiz hayli farklı. İşte Olağan-içi Bir Gezi’den bir soru: "Bu camlar gündelikçiye dışarıdan sildirilir mi?". Sildirilir. Ekonomik gücü yerinde biri camın güvensiz dış yüzünü gündelikçisine paklatabilir ve paklatacaktır da; çünkü biyo-matematik parametrelerle kurulan modern hijyen takıntısı bunu gerektirir. İç mekân biyopolitik makinenin denetimindedir. Zaten modern mimarlığı doğuran şey verem kaygısı olmuştur. (Beatriz Colomina, Modern mimarlığın sağlıkla ilişkisi için, 2019, Lars Müller Publishers)


COVID-19’un doğuracaklarına dair de bolca spekülasyon var. Bir tarafta dolaşma ve toplanma kısıtlamalarını yetersiz bulanlar, diğer tarafta denetimi ve gözetimi meşrulaştıran tekno-totaliter bir cehennemin ön izlemesini yaşadığımıza inanlar Bir tarafta içerinin klostrofobisi, diğer tarafta dışarının anksiyetesi… Olağan-içi Bir Gezi bu olağanüstü dönemde bizi evin ambivalansıyla harika bir şekilde yüzleştiriyor. Geçici bir tutukluluk bölgesinden ezber bozan bir gezi çıkarıyor. Tıpkı De Maistre gibi… Hem evi hem de tiyatro deneyimini üveyleştiren bu taktiksel yaratıcılık, seyiriciyi “özgüleştiriyor”. (Jacques Rancière Özgürleşen Seyirci, 2015, Metis Yayıncılık)

Öte yandan tiyatro koparıldığımız kamusallığı geri kazanmak için de önemli bir mecra. İçerisi kadar, dışarıya bakmaya da ihtiyacımız var. Burjuva mesafelenmesinden sıyrılıp karşılaşmaları mümkün kılan zeminler üretmek de çok değerli. (Beatriz Colomina, X-Ray Architecture, 2019, Lars Müller Publishers)


Evin - den hali, uzaksınız,

Hattâ içinde yaşarken

Aşkların, ölümlerin omzunda

Ayrılmak varken evden.

Evin Halleri, Behçet Necatigil




Yazan ve yöneten: Barış Arman

Rehber: Funda Eryiğit

Seslendirenler: Yılmaz Sütçü, Yasin Çıray, Sevil Tufan

Dramaturji: Özlem Hemiş

Ses tasarımı: Hakan Atmaca

Comments


bottom of page