Başak Günak, nam-ı diğer Ah! Kosmos, 27, 28, 29 Şubat ve 1 Mart tarihlerinde Arter’in performans programının katılım bölümünde Kuyu adlı görsel ve işitsel performansıyla yer aldı. 27 Şubat’taki canlı performans esnasında Güneydoğu Anadolu bölgesine ait bir türkü olan Bu Dağlar Meşe Dağlar'ı kendisine eşlik eden Aslı Bostancı, Bahar Vidinlioğlu, Ekin Tunçeli ve Melih Kıraç ile birlikte nefes sesleri, ıslıklar ve fısıltılarla yeniden inşa eden Günak, daha sonra bu canlı performansın kaydını da önceden hazırlamış olduğu kayıtlara ekleyerek mekâna yerleştirilmiş olan on bir hoparlör aracılığıyla yeniden ziyaretçilerin deneyimine açtı. Biz de bu vesile ile Başak Günak’ı on soruluk sohbetler serimizde misafir ettik
Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel
Performansın özü sizce nedir? Çağdaş performansı günümüzde nasıl tanımlarsınız?
An’da alımlanabilir oluşu.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Sanatın çok güçlü bir kimyası olduğuna, iyileştirici, birleştirici gücünün olduğuna inanıyorum.
Dünyanın günümüzdeki halini/gidişatını her anlamda göz önünde bulundurduğunuzda, bir sanatçı olarak sizin için en önemli konu hangisi?
Dünyada çok ciddi, çok kalp yaralayıcı, yükü ağır olayla yaşanıyor. Buraya sıralamayı ve birini diğerinden öncülemeyi şuan içim istemedi.
Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi var mı?
İşe dair ilham alabileceğim her alana açık olmaya çalışıyorum. Yazı, görsel, film, sohbetler, ses, şiir… İşin ismi ortaya çıktıktan sonra bu kendi doğasıyla da yolumla kesişmeye başlıyor. Rüyalar ise en sevdiğim alan. Uykuya dalmadan önce işe dair sorularım, tıkandığım bir yer, daha yoğunlaşmak istediğim bir açısı varsa bu alanlara odaklanıp uykuya dalmayı seviyorum. Ardından sabah 5 gibi uyanıp uykunun bütün enerjisi üstümdeyken işe ve hayata dair günlük tutmak, sabahları okuma yapmak bana oldukça iyi geliyor.
Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmış olduğunuz bir yapıta adını vermeye ne zaman karar veriyorsunuz?
İşlerin isminin benim için çok ilham verici ve çatı görevi gören bir hali var. Bu yüzden benim işlerimde isim, işin kendisinden çok daha önce kendini açığa çıkarıyor.
Bu işinizde sizin için en favori an veya cümle hangisi ve neden?
Bu işin çalışma sürecinden hafızamda yer edecek olan kısımlardan biri provalarında geliştirdiğimiz bir ritüel. Çalışmalara başlamadan önce Aslı Bostancı, Melih Kıraç, Ekin Tunçeli ve Bahar Vidinlioğlu ile birlikte oturup, işin çıkış noktası olan Bu Dağlar Meşe Dağlar türküsünü söylediğimiz meditatif anlar. Bu anların tesiri çok kuvvetliydi.
Aynı zamanda “Ah! Kosmos” olarak da biliniyor ve işler üretiyorsunuz; Başak Günak ile “Ah! Kosmos” arasında bir fark var mı? Biraz bize Başak’ın geçmişi ve eğitiminden, “Ah! Kosmos”laşma sürecinden söz eder misiniz?
Ben Boğaziçi Kimya Mühendisliği okuduktan sonra İTÜ MİAM’da Ses Mühendisliği ve Tasarımı yüksek lisansını tamamladım. Bu süreçte bir yandan kendi işlerimi üretirken çağdaş dans ve tiyatrolarla da çalışmalara başladım. Kendi işlerimde ve diğer disiplinlerle ortaklaşırken Ah! Kosmos adıyla var olmaya karar verdim. Zaman içinde iki taraf da -Başak da Ah! Kosmos da- birbirine yakınlaşmaya başladı. Bir süredir ikisi arasında bir fark kaldığını düşünmüyorum.
Çok yönlü bir sanatçı olarak müzisyen kimliğinizin daha ön plana çıktığını söylemek pek de yanlış sayılmaz ancak siz tiyatro, çağdaş dans, video ve mekân odaklı işler için de kompozisyonlar gerçekleştiriyorsunuz. Bize biraz tiyatro ve çağdaş dansla olan ilişkinizden, kendi performans işlerinizi yaratmanızı tetikleyen süreçten bahsedebilir misiniz? Sizin için müzik bestelemek ile bir performans işi tasarlamak arasında fark/lar var mı?
Çağdaş dans, tiyatro, performans, enstelasyon alanları arasında geçişler yapmak beni çok besliyor. Çalıştığım alanların değişmesini önemsiyorum.
Alanlar arasında geçiş yapmak benim için yeni bakış açıları ihtimalini yaratıyor, kompozisyonuma yeni yaklaşımlar getirebiliyor. Bunun yanı sıra sadece kendi albümüm üzerine çalışmak ya da sadece tek bir alanda kalmak zaman içinde bana bir konfor alanı oluşturuyor. Bu alanın beslenmesi ve daha akışkan bir hisse sahip olması için bu konfor alanından çıkmak benim için önemli. Her birinin üretim süreci ve hissi benim için ayrı olduğu gibi diğer sanatçılarla ortaklaşmayı çok kıymetli buluyorum.
Bir röportajınızda konser deneyiminizi tarif ederken şöyle söylemişsiniz: "Sahnede aslında biz de o anların tanıkları oluyoruz, üçümüz prova alıp onu sahneye "sunmuyoruz". Her şey o anda canlı ve heyecanlı bir şekilde var oluyor ve ortaya çıkan müziği biz de dinleyici ile beraber deneyimliyoruz. O yüzden sahne bizim için de sürprizlere açık ve heyecan verici." Bizce bu tarif rahatlıkla bir performans işinin deneyimi için de geçerli olabilir. Sizce aralarında fark/lar var mı?
Aralarında farklar konserlerin var olduğu mekanlar, koşullar sebebiyle oluşabiliyor ama bu farkları azaltmak da mümkün. Sahnedeki varoluşumuzu performans işlerinde olduğu gibi an’a, etkileşime oldukça açık tutmayı seviyorum. Eğer bu açıklığı var edebilirsek ve an’ın getirdiklerine kapanmazsak ortaya heyecan verici deneyimler çıkıyor.
İnsanlara bu performansı deneyimlemeden önce söylemek istediğiniz herhangi bir şey var mı? İstanbul seyircisine söylemek istediğiniz özel bir şey var mı?
İnsanların içlerinden geldiği gibi deneyimlemesi benim için kıymetli.
Comments