Bergama Tiyatro Festivali’nin Dünyadan bölümünde deneyimlenen Mandala isimli gösterinin yaratıcısı David Somló ile söyleştik
Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel
David Somló
Bergama Tiyatro Festivali üç yıllık bir aradan sonra 26-29 Ağustos 2021 tarihleri arasında gerçekleşti. Festivalin Dünyadan başlıklı bölümü Macaristan’dan disiplinlerarası sanatçı David Somló’nun Mandala adlı gösterisini konuk etti. Bergama’nın en ilginç binalarından biri olan, Roma döneminden kalma Mısır tapınağı Kızıl Avlu’nun iki silindir kulesinden birinin içinde gerçekleşen gösteriyi üç ayrı seansta yirmişer kişi deneyimledi. Katılımcılar, her birine verilen küçük hoparlörlerden dinledikleri özel ses tasarımları eşliğinde, zemine farklı renk ve şekillerde çizilmiş rotalarda 30 dakika boyunca hareket ederek gösterinin hem seyredenleri hem de eyleyenleri oldular.
İşlerinde ses, mekân ve insanlar arası etkileşime odaklanan David Somló on soruluk sohbetimizi cevapladı.
Mandala, Fotoğraf: Urska Bojlkovac
Performansın özü sizce nedir? Performansı günümüzde nasıl tanımlarsınız?
İnsanlar bir mekânda birlikte birşeylere tüm dikkatlerini veriyorlar.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Oldukça zor bir şey bu. Sanatın çoğu zaman çok az dönüşüm yarattığını düşünüyorum, onun yerine sadece rahatlık ve eğlence sağlıyor, ancak bazen çok katartik ve ilham verici olabiliyor. Ama sanırım bu aynı zamanda bireyin dönüştürülme isteğine de bağlı."Nasıl"ın cevabı ise sanatın biçimine bağlı, ama performatif biçimler benim için adeta parmakla şuna işaret ediyor ve diyor ki; bunu yapabilirsin, sen de böyle olabilirsin, orada bir şey var.
İnsanlığın küresel ölçekte içinden geçmekte olduğu bu yeni pandemi süreci sizce gösteri sanatlarını gelecekte nasıl dönüştürecek?
Aktif bir pandemi sürecinde gösterimlere devam etmenin üç ana yolu olduğunu düşünüyorum: Açık havada gerçekleşen performanslar, samimi küçük ölçekli performanslar (çok küçük gruplardan bir kişi için gerçekleşen bire bir gösterimler) ve (online) yayın. Bu süreçte bence çok yanlış bir yol olan yayın/dijital formların ezici bir hakimiyetini gözlemledim. Açık havada gerçekleştirilen performanslarda bir miktar artış olsa da, Macaristan'da küçük ölçekli ve samimi çalışmalara doğru pek fazla yönelim görmedim, ki bu içinden geçmekte olduğumuz zamanlarda hala daha fazla araştırılması gereken bir alan.
Ülkenizdeki gösteri sanatları ortamı, pandeminin yarattığı zorlu koşullarla nasıl başa çıkıyor?
Bu soruyu yanıtlamamayı tercih ederim.
“Ustam” olarak tanımlayabileceğiniz ya da sanatınızı en çok etkilediğini düşündüğünüz biri/leri var mı? Ve böyle biri/leri varsa kimler?
İşlerim genellikle farklı disiplinlerden ve kavramlardan ilham aldığı için “ustam” diyebileceğim bir kişi yok. Biçim ve kavramsallık açısından 60'lar New York'unun deneyselcilerinin, postmodern dansın ve John Cage'in soyundan geliyorum sanırım. Neredeyse tüm işlerimde yer alan drone/ambiyans bestelerimdeki kahramanım, minimalizm, sürekli değişim ve zamanın esnemesi hakkında çok şey öğrendiğim Fransız besteci Eliane Radigue. Daha atmosferik bir bağlam veya anlatı bağlamı kullandığım zamanlarda ise asıl ilham kaynağımın David Lynch olduğunu düşünüyorum. Sanatçı arkadaşlarımın arasından ise en şey çok en önemli iki işbirlikçimden öğrendim: Macar sanatçı/yapımcı/dansçı Imre Vass ve Sloven dansçı/besteci/dramaturg Ivan Mijaceveic. Yeni solo parçam Overheard (Ekim'de prömiyerini yapıyor) için onlarla birlikte çalışma şansını yakaladım ve kendimi bir rüya takımın parçası hissettim.
Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi olur mu?
Benim için iki ana ilham kaynağı var: İçerik için her zaman yaşadığım ya da arzuladığım bir deneyimi, izleyicinin deneyimleyebileceği şekilde dönüştürmeye çalışıyorum. Biçim için ise diğer çalışmalardan ilham alıyorum, çok çeşitli kaynaklardan, biraz ondan biraz bundan azar azar seçiyorum ve hayal ettiğim deneyimi yaratmak için onları birlikte işliyorum.
Mandala, Soldaki fotoğraf: Dori Balczo, Sağdaki fotoğraf: Balan Evans
Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?
Başlıklar oldukça erken, çoğunlukla başından itibaren ortaya çıkıyorlar. Bunun bir sebebi de, neredeyse sadece, oldukça gelişmiş kavramlar üzerinde çalışmaya başlıyor olmam. Komik bir istisna grubum Dorota ile oldu: Bir tur otobüsünde adı Szollár Domonkos olan bir gazetecinin adını Solar The Monk olarak yanlış duydum ve birlikte 2 yıldır tek bir nota dahil hiç müzik yapmamış olmamıza rağmen, bu üç kelimenin yeni albümümüzün adı olacağını hemen anladım. 2 yıldır. Daha sonra albümün tüm konsepti bu başlık etrafında inşa edildi.
Sanatta disiplinlerarası üretimin sanatçılara ne gibi yeni perspektifler sağladığını düşünüyorsunuz?
İnternet örneğinde olduğu gibi öğrenme becerileri artık herkes için çok daha erişilebilir ve de insanların bir disiplinin geleneksel müfredatının dışında her yerden bir şeyler topladıkları aşikar. Bu yüzden disiplinlerarası bakış açısının çok gündemde olduğunu ve bu zamanlarda oldukça doğal bir düşünme biçimi olduğunu düşünüyorum. Yine de bazen zorlayıcı olabiliyor; çoğu durumda disiplinlerarası işleri bir yere yerleştirmek daha zor, ancak 5-10 yıl içinde disiplinlerarası biçimlerin çok daha fazla kabul göreceğini ve anlaşılacağını düşünüyorum.
Genellikle yere-özgü (site-specific) bir bağlamda çalışan bir sanatçı olarak, sizin için yere-özgü bir eserin özü nedir?
Benim için yere-özgülüğün özü, bir yerin/mekânın özünü vurgulamak, izleyicinin algısını açmak ve onlarla "şimdi ve burada" arasında bulunan boşluğu en aza indirgemek.
Mandala eserinizle Bergama seyircisiyle karşılaşmak nasıl bir deneyimdi?
Bergama'da Mandala ile fevkalade güzel vakit geçirdim. Eseri, böylesine tınlayan ve meditatif bir parça için mükemmel bir mekan olan antik yapı Kızıl Avlu’da gerçekleştirdik ve izleyiciler çok iyi tepki verdi. Katılım ve deneyim açısından kendilerini ne kadar adadıklarını hissettim.
Комментарии