Bu yıl 77. edisyonu gerçekleştirilen Festival d’Avignon’da gösteri sanatları editörümüz ve yazarımız Ayşe Draz ile gösteri sanatları yazarlarımızdan Mehmet Kerem Özel’in 6-10 Temmuz tarihleri arasında seyrettikleri gösterilerin sanatçılarıyla yaptıkları sohbetlerden ikincisi A.B.D.’li topluluk Elevator Repair Service’in sanat direktörü John Collins ve oyunda Baldwin’i canlandıran Greig Sargeant ile
Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel
Baldwin and Buckley at Cambridge, Elevator Repair Service (ERS), 2023, Fotoğraf: Christophe Raynaud de Lage
Festival yönetmeni Portekizli tiyatro insanı Tiago Rodrigues 5-25 Temmuz 2023 tarihleri arasında gerçekleşen, dünyanın önemli gösteri sanatları festivallerinden Festival d’Avignon’un 77. edisyonu için hazırladığı sunuş yazısında şöyle söylüyor: “Sınırlarla bölünmüş bir dünyayı kabul etmiyoruz, çünkü dünyanın, geçmişlerinin ve bugünlerinin karmaşık zenginliğine sahip dillerin özgürlüğüne göre düzenlenmesi gerektiğine inanıyoruz.“ Buradan hareketle Rodrigues “Bazılarının duvar örmek isteyeceği yerlere köprüler inşa etmek” amacıyla her yıl bir dili öne çıkarmayı planlamış ve “Kelimelerin, dillerin ve çevirinin neşeli karmaşasının etrafında toplanmak” için, festival yönetmenliğinin bu ilk edisyonunda İngilizce dilini seçmiş.
Bu bağlamda Rodrigues’in festivale davet ettiği topluluklardan biri New York merkezli Elevator Repair Service (ERS) idi. Festivalde, 2021 yılında prömiyerini yaptıkları Baldwin and Buckley at Cambridge adlı oyunu sunan ERS, 1991 yılında John Collins tarafından kurulmuş. Topluluğun üyesi olan ve aynı zamanda oyunda James Baldwin’i canlandıran Greig Sargeant’ın bir projesi olan Baldwin and Buckley at Cambridge’in yönetmenliğini John Collins üstlenmiş. En bilinen yapımları arasında The Great Gatsby'nin tüm metninin sahnelenmesi olan Gatz yer alan ERS, James Joyce'un Ulysses romanından yaptıkları uyarlamanın prömiyerini önümüzdeki Eylül ayında Fisher Center/Bard College'da gerçekleştirecek.
Yakın zamanda Mubi’de gösterimde olan Meeting the Man: James Baldwin in Paris’i izleyenler Baldwin’in sadece edebiyat alanında değil sivil haklar ve özellikle Amerika’daki siyahların mücadelesi açısından ne kadar önemli bir figür olduğunu bu kısa belgeselde de gözlemleyebilirler. Bir taraftan yazar, düşünür ve eleştirmen olarak ön plana çıkarken öte yandan sivri kişiliği, keskin dili ve eşcinsel kimliğiyle de sık sık gündeme gelen Baldwin, 1924 yılında New York Harlem’de fakirliğin ve ırksal eşitsizliğin göbeğine doğar. Yazdığı kitaplar, kaleme aldığı denemeler ve topluma dair fikirlerini dillendirdiği cesur konuşmalarla kısa zamanda hem siyahi hareket içinde, hem de sivil haklar arenasında büyük etki yaratmaya başlar. Bizler ise, bir süre Amerika’dan uzaklaşıp Avrupa’da, özellikle Paris şehrinde, ara sıra ise kendisini evinde hissettiği ender şehirlerden biri olan ve tarihi ile kültürel renkliliğine epey ilgi duyduğu İstanbul’da vakit geçiren, Gülriz Sururi ile Engin Cezzar’ın yakın arkadaşı olan Baldwin’i muhtemelen en çok, fonda İstanbul’dan manzaraların bulunduğu fotoğraflarıyla tanırız. Amerika’da farklı ırklardan insanların nasıl geçinebildiğine, daha doğrusu geçinemediğine dair bakışını kaleme aldığı Bundan Sonrası Ateş ve Ben Senin Zencin Değilim yazarın en çok bilinen kitaplarındandır.
Baldwin 1965 yılında, İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi Birliğine Amerikalı muhafazakâr eleştirmen ve National Review dergisinin kurucusu William F. Buckley ile bir tartışmaya katılmak üzere davet edilir. Tartışmanın merkezinde “Amerikan Rüyası Amerikan Zencisinin pahasına mı inşa edilmiştir?” sorusu yatmaktadır ve bu soru etrafında ırk, sivil haklar ve Amerika’ya dair zıt görüşlere sahip bu iki önde gelen figür bir araya gelir. Sağ görüşü temsil eden Buckley, çoğu zaman iyi ifade ettiği bazen ise tartışmalı bulunan görüşleriyle tanınmakta ve tartışmada Amerikan Rüyasının Amerikan Zencisinin pahasına inşa edilmediğini, ırksal ilerlemenin doğrudan eylemler yerine daha kademeli ve kontrollü bir süreç aracılığıyla gerçekleşmesi gerektiğini savunmaktadır. Irk eşitliği ve sosyal adaletin sıkı bir savunucusu olan Baldwin ise Amerikan Rüyasının Amerikan Zencisinin sömürüsü ve acı çekmesi üzerine inşa edildiğini, ırksal eşitsizliklerin Amerikan toplumunun derinlerine işlediğini, bu haksızlıkları düzeltmek için önemli değişikliklere ihtiyaç olduğunu savunmaktadır. Farklı görüşleri temsil eden bu iki entelektüel figürün Cambridge Üniversitesi öğrencileriyle çevrili bir ortamda gerçekleştirdikleri ve Amerika’daki sivil haklar hareketi ile ırksal eşitlik mücadelesi bağlamında büyük önem taşıyan bu tartışma, gelecek kuşaklar için kayıt altına alınmış ve Amerikan toplumu için ırk, eşitlik ve adalet konularında süregiden ve halen bugün - ve hatta belki yakın geleceğimizden çok bugün için – önemli bir an olarak tarihe geçmiştir. Bu tarihi tartışmanın çağdaş yankılarından da ilham alan ERS, Baldwin and Buckley at Cambridge adlı yapıtlarında karşılıklı iki vaaz kürsüsü ve onların etrafına yerleşen bir seyirci kitlesi ile 1965’te gerçekleşen tartışmanın bugün hâlâ ne kadar geçerli olduğunun altını çiziyor ve sadece siyah-beyaz arasında değil günümüzde birçok alanda artan ayrımcılığın temelinde yatan dinamikleri göz önüne seriyor. 1965’teki karşılaşmayı dünyanın en önemli tiyatro festivallerinden Avignon’da, hem de tam Fransa’da polisin ırkçı eylemleri karşısında ayaklanmaların gerçekleştiği bir zamanda, yeniden sahne üzerinde canlandırarak geçmiş ve geleceğin çarpışmasına olanak tanıyan bu yapıtta, James Baldwin’i canlandıran Greig Sargeant ve yapıtın yönetmeni John Collins’e sorularımızı yönelttik.
Baldwin and Buckley at Cambridge, Elevator Repair Service (ERS), 2023, Fotoğraf: Christophe Raynaud de Lage
Performansın özü sizce nedir?
John Collins: Eğer “performans” ile canlı performansı kastediyorsanız, özünün canlı olması olduğunu söyleyebilirim. Canlı performansın genellikle yanlış gidebileceği, kaldı ki sık sık da gider, planlanmamış veya şaşırtıcı bir şekilde gelişebileceği gerçeği, sahnede her an benzersiz bir gerçek olasılık ve hatta tehlike hissi yaratır. Bu canlılık ve doğurduğu benzersiz hissiyat, canlı bir izleyici kitlesinin varlığı, ki bu da kendi başına öngörülemez bir güçtür, ile daha da artar.
Greig Sargeant: Benim için bir performansçı olmak her zaman yanında gurur duyarak durabileceğim bir bakış açısıyla ruhumla örtüşen bir sese sahip olmak ile ilgili. Benim için performansın özü, bir oyuncu olarak bana sunulan hayali koşullar içinde kararlı bir samimiyetle yaşamaya cesaret etmek
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
J.C.: Tabii ki inanıyorum. Nasıl mı? Bunu sayısını sayamayacak kadar çok deneyimlediğim için bana çok doğal geliyor.
G.S.: Kesinlikle inanıyorum. Hayal edilen gerçekleşir. Sanat, yaşamları değiştirebilecek güce sahip. Bu nedenle, Baldwin and Buckley at Cambridge tartışmasını hayata geçirmek ve yeni bir nesille paylaşmaktan çok mutluyum. Bu ırk tartışmasının neredeyse 60 yıl önce gerçekleştiğini fark edip hâlâ bugünün toplumunda yankılandığını görünce, dönüştürücü değişimin umuduyla bu diyaloğu sürdürmemek neredeyse imkânsız.
Baldwin and Buckley at Cambridge, Elevator Repair Service (ERS), 2023, Fotoğraf: Christophe Raynaud de Lage
Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinizde etkisi olur mu?
J.C.: Rüyalar aslında rol oynamaz. Bana ilham veren şey, bir tür bir eserin bir başkasına dönüşmesi; yazılı sözcüklerin eylemlere ve deneyimlere dönüşmesi. Bir kavramın, bir konuşmanın veya bir hareketin, tamamen farklı bir medyumda ortaya çıkmış olsa da, canlı tiyatroda yeniden doğmasını ilham verici buluyorum.
G.S.: Her zaman, oynadığım roller ile aramda kişisel bir bağlantı aradım. Bu rollerin hikâyelerini, tarihçelerini okumayı, konuyla ilgili filmler ve belgeseller izlemeyi, beni ve karakterlerimi etkileyen yerleri ziyaret etmeyi seviyorum. Bir müzede kaybolmayı ve saatlerce resimlere bakarak karakterimin hayatını o resimde hayal etmeyi seviyorum. Araştırmalarıma tümüyle daldığımda, bu süreç rüyalarımı etkiliyor. Yani evet, rüyaların çalışmalarımda önemli bir rolü var. İlhamın beni nasıl, hangi yolla bulduğuna sürekli şaşıyorum.
Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?
J.C.: Genellikle işlerimin bir isme ihtiyaç duyduklarını düşünüyorum. Bazı isimler çok kolay gelirken bazen isim bulmaya çalışmak zorlayıcı ve sinir bozucu bir süreç olabiliyor. Her zaman bir tiyatro eserine, başka bir medyumda mevcut olan bir işten doğmuş olsa da, kendi benzersiz adını vermek istiyorum. Ancak, bir şeyin adını zaten belirli bir isimle anmaya alışmışsam, ona yeniden bir ad vermek zor olabiliyor.
G.S.: Bir oyuncu olarak, bir esere isim veren konumunda olmadım. Eser bana genellikle en azından bir çalışma başlığıyla geliyor.
Sanatınızı etkilediğini düşündüğünüz biri veya bir sanatçı var mı, varsa kim?
J.C.: The Wooster Group’un yönetmeni Elizabeth LeCompte. Yaklaşık 15 sene boyunca onun için ve onunla çalışma fırsatım oldu. Ancak bundan öncesinde de LeCompte’un işlerini izlemek, neyin canlı performansı kalıcı ve değerli bir araştırmaya dönüştürdüğüne dair beni tamamen yeni bir anlayışa yönlendirdi. LeCompte büyük bir cesaretle işlerini gerçekleştiriyor ve onun bu büyük cesaretinden hayal bile edemeyeceğim büyük performanslar ve heyecan verici fikirler ortaya çıkıyor.
G.S.: Beni yönetmenler çok etkiliyor. Onların vizyonu benimkine uymalı. Şu üç tiyatro devi hayatımı değiştirdi: David Herskovits - Target Margin Theater’ın sanat direktörü, John Collins - Elevator Repair Service’ın sanat direktörü, Ivo Van Hove - International Theater Amsterdam’ın direktörü. Zeki, cesur ve vizyon sahibi insanlar. Tanrı hepsini korusun.
Dünyanın mevcut durumunu değerlendirdiğinizde, bir sanatçı olarak sizin için en önemli ve acil konu nedir?
J.C.: Ben “dünyanın mevcut durumu”na bir sanatçı olarak bakmıyorum, bir vatandaş ve insan olarak bakıyorum. Sanatçı olarak bakış açım sadece sanatçı olarak gerçekleştirdiğim işler için geçerli ve işimin politik ve kültürel beklentilerden mümkün olduğunca korunması gerektiğini düşünüyorum. Bir insan olarak, dar görüşlü ve hoşgörüsüz insanların kinizm ve dürüst olmayan davranışları aracılığıyla etkili ve güçlü pozisyonlara ulaşmasının bir tehdit oluşturduğunu görüyorum. Bu, ABD ve Avrupa genelinde devlet boyutunda ve ulusal siyasette alarm verici bir hızla gerçekleşiyor.
G.S.: Hayatın her alanına dokunan, insanın insana karşı vahşeti hem bir insan hem de bir sanatçı olarak beni en çok rahatsız eden şey. Bir sanatçı olarak görevim, bu soruna işaret etmek ve onunla, hem bir oyuncu hem de bir insan olarak çalışmalarım aracılığıyla mücadele etmek.
Avignon Tiyatro Festivali’ne katılmak sizin için ne ifade ediyor?
J.C.: Bu festivalin bir parçası olmak bir başarı hissi veriyor. Avignon Tiyatro Festivali’ne katılmak uzun süredir umduğum bir şey ve katılmak onur verici.
G.S.: Baldwin and Buckley at Cambridge'i bu festivale getirmek gerçekleşmiş bir rüya. Bir Siyahi Amerikalı olarak, Amerikan yaşamının en önemli, belirleyici ve zarar verici yönünü Fransa’ya getirdiğim için ayrıcalıklı hissediyorum: IRKÇILIK. Amerika’da IRK hakkında konuşmaya şimdi hâlâ 400. yılında devam ederek en sonunda ırkçılık ile mücadele etmek adına gerçek değişiklikler yapabiliriz. Sanatın dönüştürücü gücüne gerçekten inanıyorum.
Baldwin and Buckley at Cambridge adlı eserinizin yaratım sürecinde hangi kaynaklar veya kimden ilham aldınız?
J.C.: Öncelikle bu eserdeki başlıca iş birlikçim Greig Sargeant’dan ilham aldım ve ardından çok derin bir şekilde James Baldwin ile Lorraine Hansberry’den ilham aldığımı söyleyebilirim. Bu düşünür, yazar ve aktivistlerin işlerini bu eser üzerinde çalışırken tanıma fırsatım oldu. Her gün onların kelimeleri bende yankı buluyor.
G.S.: Her zaman ve sonsuza dek James Baldwin. Cesarete, zekâya, yeteneğe, sertliğe, azme ve dirayete sahipti. İnsanları, kimliği ve Amerika için hayatının her günü savaştı. Siyahi Amerikalının tarihini açığa çıkardı, geleceği önceden haber verdi ve inandıkları için ölümüne değin mücadele etti. Ne kadar şanslıyız ki eserleri yaşamaya devam ediyor. Amerika’nın en parlak kahraman örneği. Hâlâ ondan çok şey öğrenmeye devam ediyorum.
Baldwin and Buckley at Cambridge, Elevator Repair Service (ERS), 2023, Fotoğraf: Christophe Raynaud de Lage
Baldwin and Buckley at Cambridge eserini belgesel tiyatro olarak tanımlar mısınız? Peki gerçekliğe ne kadar kurgu sızdırıyorsunuz?
J.C.: Bu eser için bir tanımım yok. Bu işi yapmayı başkalarına bırakıyorum. Bu sözlerin hakikaten 1965 yılında söylenmiş olduğu gerçeği benim için hakikaten çok anlamlı. Ancak, bu işi gerçekleştirmemizin sebebi, ve benim de en önemli bulduğum şey, bu sözlerin BUGÜN söyleniyor ve BUGÜN seyirciler arasındaki gerçek insanlar tarafından duyuluyor olması. Bilerek, bugün gerçek olanı ve 1965 yılında gerçek olanın yeniden yaratılmasını karıştırıyor, iç içe geçiriyoruz. Gösterinin en önemli tarafı canlılığı ve insanların BUGÜN bu sözleri duyduklarında nasıl hissettikleri.
G.S.: Bu işi belgesel tiyatro olarak etiketlemiyorum. Eğer bir şekilde etiketlemem gerekseydi, onu bir "vaaz" olarak adlandırırdım. Bu, geriye yaslanıp keyfini çıkararak seyredilecek bilgilendirici bir eser değil. Seyirci bu yapımda eserin en büyük katılımcısı. Sizi zorluyoruz. Bu eseri modern bir seyirci kitlesi için yeniden yaratıyoruz çünkü metin "ne yazık ki" hâlâ bugün için yüzde yüz geçerli. Bu bir kurgu parçası değil. Yüzde yüz gerçek. Her yönüyle. Hiçbir sızma yok. Kurgu, 400 yıl önce son trenle kasabayı terk etti.
Bu eserdeki favori satırınız veya "an"ınız nedir ve neden?
J.C.: İki favori satırım var: “Baldwin: Pamuğu topladım, onu pazara taşıdım ve başkasının kamçısı altında demiryollarını inşa ettim – hiçbir şey için.” Bu, Baldwin’in, Amerika’da neyin yanlış olduğunu ve “Amerikan Rüyası”nın, Amerika’da başarıya ulaşmak için herkesin eşit şansa sahip olduğunu ima ettiği müddetçe ne kadar aldatıcı olduğunu sadece birkaç kelimeyle özetlemesi. Hansberry: “Bu sözlerle beyaz liberallere, liberal olmayı bırakıp nasıl bir Amerikan radikali olabileceklerini göstermenin ve cesaretlendirmenin bir yolunu bulmalıyız." Bu da gösterinin en son cümlesi ve benim gibi biri için gerçekten anlamlı bir meydan okuma. Sıkça kendimi bu meydan okumaya cevap vermek için yollar, hatta küçük yollar düşünmeye çalışırken buluyorum.
G.S.: “Pamuğu topladım, onu pazara taşıdım ve başkasının kamçısı altında demiryollarını inşa ettim – hiçbir şey için.” Bu tek satır, Amerika’daki Siyahilerin kimliği hakkında bilmeniz gereken her şeyi ve neden eşitsizlik ve saygı için mücadele etmeye devam ettiğimizi özetliyor.
Komentarji