top of page
Ayşe Draz

On soruluk sohbetler: Monica Casadei

Bu sene “Tiyatro Yerli Yerinde” sloganıyla 25 Ekim – 26 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen İstanbul Tiyatro Festivali’nde Türkiye’den on beş yeni oyun ve üç uluslararası yapım perdede, altı uluslararası yapım ise sahnelerde seyirciyle buluşuyor. Festivale katılan uluslararası sanatçılarla yaptığımız söyleşi dizisinde sıradaki konuğumuz festivale Pasolini: Gizli Yangınlar adlı gösterisi ile katılan İtalyan topluluk Artemis Danza’nın kurucusu, koreograf ve yönetmen Monica Casadei

Röportaj: Ayşe Draz

Monica Casadei

Işıl Kasapoğlu küratörlüğünde hazırlanan ve Molière’in doğumunun 400’üncü yılı ile Pasolini’nin 100’üncü doğum yılını kutlayan özel gösterimlere yer veren İstanbul Tiyatro Festivali, programında, bu sene altı uluslararası yapımı sahnelerde İstanbul seyircisiyle buluşturuyor. 21 ve 22 Kasım’da İş Kuleleri Salonunda sahnelenecek ve İtalyan sinemasının efsane yönetmeni Pier Paolo Pasolini’nin doğumunun 100. yılını, dâhi yönetmenin benzersiz dünyasını dansla yorumlayarak kutlayan Pasolini: Gizli Yangınlar adlı yapıt, dansı, Pasolini’nin çok katmanlı imgelerini iletmekte bir araç olarak kullanıyor. Topluluğun kurucusu Monica Casadei’nin koreografisinde hissedilen gökyüzünün maviliği ve baharın ılık havası Pasolini’nin Roma’sına, hayatla dolup taşan mahallelerinin parıldayan güneşine, çocukların oynadığı, rengarenk giysiler içindeki gençlerin bir yandan hayaller kurup bir yandan da haklarını aradığı sokaklara göz kırpıyor. Pasolini’nin sinema dilinin temel taşlarından olan kadın-anne rolünden özgürlük kavramına, şiirden sanatsal bir ortaklık kurduğu Bach'ın müziğine kadar geniş bir yelpazeyi kucaklayan performans, izleyenleri yönetmenin dünyasında bir yolculuğa çıkarıyor. 10 Soruluk Sohbetler’in İstanbul Tiyatro Festivali serisinde sıradaki konuğumuz da bu yapıtın yönetmen ve koreografı Monica Casadei.

Pasolini Gizli Yangınlar gösterisinden, Fotoğraf: Vincenzo Cerati


Performansın özü sizce nedir?


Dansın özü, çok güçlü bir şeyi serbest bırakabilme ve onu duygusal, psikolojik ve dürtü düzeyinde izleyiciyle paylaşabilme yeteneği. Dansın özü beden dili: Tüm kültürleri aşan ve insanların en derin, en bilinçsiz kısımlarına hitap edebilen ve bu nedenle son derece güçlü bir iletişim gücüne sahip, son derece yaygın çünkü ille de rasyonel olana saldırmayan, gerçekten çok derin noktalara dokunan, bazen anlatılmaz, bazen anlatılamaz bazen tarif edilemez evrensel bir beden. Bu yüzden benim için dansın özü, tüm atmosfere birazcık yayılan ve onun içine işleyen bu tarifsiz zarafet hali. İşte bu yüzden bu güçle, bu iletişimsel güçle birleşen büyük bir cazibe, büyük bir çekicilik ortaya çıkıyor ve bana kalırsa bu çok etkileyici bir dans ve benimki çok duygusal bir dans. Yani benim dilim koreografiler, jestler aracılığıyla ortaya çıkıyor; jestler soyut değil ama dil soyut olsa bile, bir şekilde derin bir dürtü tarafından ve ayrıca bu jestleri yaşayan dansçının gücü tarafından ele geçirilmiş. Onları özgür ya da estetik kılmak mümkün ama son derece somutlaştırıp bedene getirmeli.


Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?


Hâlâ katartik, biraz Aristotelesçi bir sanat vizyonuna sahip olduğum için sanatın dönüştürücü gücüne kesinlikle, tamamen inanıyorum. Bu nedenle sahneye çıkma ve günlük yaşamda bir izleyicinin genellikle başarısız olduğu yolu seçme konusundaki büyük bir yeteneğe sahibim. Aslında izleyici de tiyatroya bir şekilde derinliklerine, iç organlarına, modern toplumda bile çoğu zaman bir tabu olan en duygusal kısımlarına doğru bir yolculuğa çıkmaya geliyor. Amaçladığım şey izleyicinin sahnede gördüğü şeyle, sanatın bu katartik gücünden bir şekilde özgürleşmiş ve dönüşmüş olarak dışarı çıkması.


Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinizde etkisi olur mu?


Kaynaklarım öncelikle insanlar. Gösterilerimde her zaman bir tema var ve bir karaktere, bir insana, bu durumda Pasolini'ye, "insan mirası" dediğim figürlere, dolayısıyla büyük bestecilere bağlı bir hikayeye bağlı bir tema. Kesinlikle opera ve müzikte de, operaların tarihi ve operaların librettoları oluyor; Pasolini örneğinde, seçtiğim ilişki tam da bu ilişki. Bu harika figürlerin veya karakterlerin veya harika hikâyelerin arasından her zaman bir seçim yapılması mümkün ve ben her zaman en mahrem olanını seçiyorum, bu yüzden Pasolini örneğinde onun annesiyle olan ilişkisiyle en bağlantılı kısmı seçtim. Eserlerde bazen melodramın ana karakterlerini, kadın kahramanlarını seçiyorum; bu nedenle bir şekilde her zaman yola çıktığımız bir odak noktası var ama sonrasında asıl kaynak dansçılar: Hikayeleri olan dansçılar. Bir temayı ele alırken kendimizden, kişisel tarihimizden veya miras aldığımız tarihten başlıyoruz. Ve bir şekilde, tam da doğaçlama yoluyla, yaratıma dahil olan her bir birey aracılığıyla, bu büyük bağlantılar, çağrışımlar ve karşılaşmalar mozaiğini yaratıyoruz.


Pasolini Gizli Yangınlar gösterisinden, Fotoğraf: Vincenzo Cerati


Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?


Başlıklar bazen daha önceden ortaya çıkar, bazen daha yorucu daha zor olan kısımdırlar ama genellikle sonlara gelindiğinde güçlü bir sentez, neredeyse damıtılmış bir sentez halini alırlar; anahtar kelimeler, zaten bir şekilde iletişim kurması gereken kelimeler, yani didaktik anlamda konuya değil, eserin daha derin teması anlamında konuya odaklanmaya yardım eden kelimeler.


Sanatınızı etkilediğini düşündüğünüz biri veya bir sanatçı var mı, varsa kim?


Çalışmalarımı büyük ölçüde etkileyen bir dövüş sanatları ustası var çünkü otuz yıldan fazla bir süredir aikido yapıyorum ve bu nedenle Japonya da beni etkileyen bir unsur. Dövüş sanatları ve aikidoda enerji, merkez ve farkındalık üzerine yapılan tüm çalışmalar merkezi konumda ve ben de birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan ve sanatçılarımdan da bu çalışmaları yapmalarını talep ediyorum. Dans tarihi açısındansa çalışmalarımda etkisi olan diğer büyük güç ise kesinlikle Pina Bausch ve Buto dansçısı Kazu Ono ki o bence benim için sahnede aşkı ve saf şiiri sadece jestleriyle aktaran inanılmaz bir karakter.


Dünyanın mevcut durumunu değerlendirdiğinizde, bir sanatçı olarak sizin için en önemli ve acil konu nedir?


Sanatçıların bu tarihsel anda çeşitli sorunları olabilir. Biri, tam da dünyada yaşadığımız ve yaşamaya devam ettiğimiz bir pandemi arasında olup bitenler, bu da sanatımızı paylaşmanın, dolayısıyla bir sahneye, hatta bir sokağa çıkmanın öneminin kesinlikle farkında olmamızı sağladı. Öte yandan seyircisiz sanatın bir şekilde var olmadığını ve seyircinin önemini bize hatırlattı. Sanat sadece bizim için var ama böyle olması yeterli değil, yani… Sanatın ilişki kurma yetisi ve ondan faydalanan, ona bakan ve bir şekilde bu paylaşımı deneyimleyen bir bakış ve bunun farkındalığı yeniden devreye girdi. Bu tarihsel anda bu farkındalık çok ama çok önemliydi. Bu nedenle, yarının sorunu ve yarın ne olabileceği sorusu, dolayısıyla tam olarak bu nesnel güvencesizlik sorunu ortaya çıktı. Ve sonra, her zaman olduğu gibi, biraz ekonomik bir bakış açısıyla sanatın nasıl destekleneceği, gençlerin nasıl destekleneceği ve bir nesil değişimi için neler yapılabileceği soruları belirdi. Bir topluluk olarak yeni nesil yazarlar üretmeye de adadık kendimizi, bu nedenle sahnenin artık sadece tiyatro değil, başka mekanlar da olabileceği 360 derecelik bir destek ve kaynak arayışı içindeyiz.


Pasolini Gizli Yangınlar gösterisinden, Fotoğraf: Vincenzo Cerati


Formasyonunuz klasik ve modern dansla profesyonel akrobatik jimnastiğin yanı sıra

felsefe; biri beden öteki daha ziyade zihinle ilişkili bu iki formasyonun işlerinizde birbirleriyle nasıl bir etkileşime geçtiğini açıklayabilir misiniz?


Benim formasyonum bedenimin içinde, zihnimin içinde, yaptığım her şeyin içinde; öyle ki bizler, çevremizdeki dünyayla ve geçmişimizle sürekli dönüşüm içinde hareket ediyoruz. Kesinlikle ritmik jimnastiğin bana verdiği tonisite ve koordinasyon var. Hepsinden önemlisi de beni dansla daha az "jimnastik" bir şekilde, biçimsel kodlarla daha az bağlantılı ama daha felsefi bir bakış açısıyla yüzleşmeye götüren felsefe oldu. Biraz Bergsoncu felsefe, her halükarda bu aşkınlık fikrine sahip, Bergsoncu bir yaşamsal dürtü felsefesi diyelim.


Siz ayrıca yere-özgü işler de yaratıyorsunuz; yere-özgü çalışma süreci nasıl işliyor, bir ‘sahne’de yer alanlardan farklı mı?


Yere-özgü işlerin yaratım süreci son derece ilginç çünkü sanatçı ile izleyici ve ötesi arasındaki ilişkiyi değiştiriyor. Gösterilerin ve dansların içine yerleştirildiği yerlerin mimarisinin oluşturduğu son derece etkileşimli ve zenginleştirici bir başka öğeye sahip. Son derece ilham verici ve aynı zamanda bir izleyici kitlesine daha yakın olmak ve bu ilişkiyi daha da yakınlaştırmak için devam ettirmek de çok önemli.


Pasolini: Gizli Yangınlar, Pasolini'nin sanatsal vizyonunu dans yoluyla tekrar ziyaret ettiğiniz bir çalışma. Ayrıca bir başka efsanevi İtalyan film yönetmeni üzerine de bir koreografi gerçekleştirdiniz; Fellini. Film ve bu figürlerle neden bu kadar ilgileniyorsunuz? Film medyumuna ait unsurları dans medyumuna tercüme ederken ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz? Sizin yorumunuzda Pasolini'nin hangi unsurları vurgulanıyor?


Felsefi bir düşüncenin içine dalmayı, büyük bestecilerin ya da Pier Paolo Pasolini gibi büyük yazarların, şairlerin ve oyun yazarlarının ya da Federico Fellini gibi sinemacıların evrenine girmeyi ve kendimi kaptırmayı seviyorum, çünkü bu evrenler her şeyden önce hümanizm açısından çok zengin. Bugüne dek ele aldığım tüm figürler hümanizm dolu; benimki de insana dair büyük bir araştırma yani insan nedir, bu dünyada nasılız, kendi hikayelerimizden yola çıkarak hangi bakış açısı, hangi perspektifi benimsiyoruz, bunlar geçmişimizle beraber kişisel bakış açımızla birleşiyor mu, daha önceden söylediklerimizi aşan ve bizi diğer evrenlerle karşılaştıran ama bir şekilde bizi birleştiren nedir…Pier Paolo Pasolini gibi Fellini de kırılgan ve en zayıf olan insanlarla bağlantı kurup onlara saygınlık kazandıran, onlara yaşam denen sonsuz arayışta bir yer veren, her zaman insanın tüm yönlerine, tüm karakterlere alan açan figürlere dahil. İnsan tek tip değil ve yargılamamayı öğrenmek lazım; her birimizin varoluşumuzun asaletinde ve benliğimizin ifadesinde sahip olabileceği olasılığı seviyorum; bu nedenle varoluştan ve insandan bahseden her şey, psikolojik, karaktere dair, kişisel ve hassas bir bakış açısı olabilir bu, benim alanım. Bu yüzden işlerimde ortak bir nokta bulmak üzere bu kesişme arzusuyla karşılaşıyorum. Ayrıca film, edebiyat ve şiir gibi diğer iletişim araçlarını araştırıyorum. Bu ilgim devam eden bir meydan okuma ve beni yaşamaya, hayata geçirmeye ve dansın tüm anlamını beslemeye zorluyor çünkü benim için dans asla soyut kalamaz ve her zaman hedef edindiği, bütün insanlığa dair bir içebakışa sahiptir.


İstanbul seyircisine söylemek istediğiniz özel bir şey var mı?


İstanbul benim için inanılmaz bir şehir; daha önce defalarca ziyaret ettik; son derece kültürlü, rafine, insani, duyarlı ve özenli bir seyirci kitlesine sahip o yüzden size söylüyorum, olduğunuz gibi olun, açık, buluşmaya açık ve her halükarda hepimizin hikayesi olan bir hikayeyi paylaşmak ve köprüleri kurmak, her birinin hassasiyetlerini ilişkilendirmek üzere. Hepimiz eşsiziz, tekrarlanamaz varlıklarız ama aynı zamanda da hepimiz aynı duyguları yaşıyoruz.


Comments


bottom of page