top of page
Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel

On soruluk sohbetler: Przemysław Błaszczak


İstanbul Fringe Festival, Fiziksel formatındaki gösterimlerine devam ediyor. Festivalde gösterilerini canlı sunacak sanatçılarla yaptığımız sohbetlerin sıradaki konuğu 29 ve 30 Ocak’ta sahnelenecek I Come to You River: Ophelia Fractured adlı gösterinin yönetmeni Przemysław Błaszczak


Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel


Przemysław Błaszczak, Fotoğraf: Magdalena Mądra


İstanbul'da gösteri sanatları sezonunun başlangıcını şenlikli bir hale getiren İstanbul Fringe Festival'in üçüncüsü, 18-26 Eylül 2021 tarihleri arasında Fiziksel, Çevrimiçi ve Dijital olmak üzere üç formatta sunulacak gösterilerden oluşan hibrit bir programla gerçekleşti. Ayrıca mevcut pandemi koşullarına da hızlıca adapte olan festival, tiyatro sezonuna yayılan Fiziksel formatındaki gösterimlerine devam ediyor. Bizler de festivalin Fiziksel başlıklı formatında, gösterilerini canlı sunacak sanatçılarla yaptığımız sohbetlere devam ediyoruz. Festivalin 2022 Ocak etkinliklerinin ikinci konuğu, I Come to You River: Ophelia Fractured gösterimiyle 29 ve 30 Ocak’ta Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy’ün katkılarıyla İstanbul seyircisiyle buluşacak olan Polonya’dan topluluk Studio Kokyu. Bizim de Fringe serisinde sıradaki konuğumuz, Heiner Müller’in Hamlet Makinesi’ndeki ve William Shakespeare’in Hamlet’indeki Ophelia figüründen esinlenerek üç kadın oyuncunun Ophelia’yı kendi kişisel deneyimleriyle yapıbozuma uğratarak her kadının hayatında mevcut olan ilişkiler, kadınlık, intihar, baskı gibi temalara ışık tutmaya çalıştıkları I Come to You River: Ophelia Fractured adlı gösterinin yönetmeni Przemysław Błaszczak.


I Come to You River: Ophelia Fractured oyunundan

Performansın özü sizce nedir?


Bu çok ilginç bir soru. Bana tiyatronun özünün ne olduğunu sorsaydınız, muhtemelen bir buluşma olması diye cevap verirdim. Size anlatacak, size iletecek önemli bir şeyimin olduğu yerde bir buluşma ve sizin benimle duymaya, almaya, ilham almaya, hikayemi takip etmeye açıklıkla geldiğiniz bir buluşma. Ama bu soru aslında, performansın özü nedir, bu yüzden cevabım bilinçli yapmak olacaktır. Performans, tesadüfi değilse iyi (bence) ve net belirli bir eylem yapısıdır. Performansı anladığım kadarıyla, aynı zamanda çok iyi hazırlanmış olmalı. Daha sonra, bu gerçekleştiğinde, yapanların bir performansına tanık olabiliriz- onları kesin ve net bir eylem yapısının içinde, bir yapma akışında görürüz. Ve olması gerektiği gibi bir netlik ve kesinlikle yapılır. Bu canlı eylem akışının performansın özü olduğunu söyleyebilirim. Örnek olarak, bir kılıç ustasının yaptığı mükemmel bir kesme eylemini düşünebilirsiniz. Bu eylemi uzun süredir, belki de tüm hayatı boyunca prova etmiştir. O zaman da bunu tam olarak olması gerektiği gibi gerçekleştirebilir. İşte özü burada yatar performansın.


Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?


Kesinlikle evet. Buna inanıyorum ve inanmasam sanat yapmazdım. Aynı zamanda, sanatın bu işlevi basitçe verili bir özellik değil. Sanatın bu güce sahip olacağı garanti değil veya sanat dediğimiz her şeyin dönüştürücü bir gücü olmadığını da söyleyebiliriz. Bunun bir görev, ulaşılacak bir şey, bir meydan okuma olduğuna inanıyorum. Sanatın dönüştürücü gücü iki açıdan işleyebilir. Biri, sanat eserinde saklı mesajı alımlayan izleyicinin bakış açısı. Bu yüzden mesajımın ne olduğunu, sebebinin ne olduğunu, sanatımı neden yaptığımı, başkalarına ne söylemek istediğimi bilmek belli bir sorumluluk getiriyor. Sanatın politik olmaya başladığı yer burası, çünkü bireysel özgürlüğün bir eylemi, kalbin derinliklerinden diğerine uzanan bir ses olmak zorunda. Bu özgürlüğün sesini, önemli bir şeyi paylaşmak için derin bir içsel ihtiyacın çağrısını duyan birinin bizimle rezonansa girmesi, fikirlerini, bakış açısını yeniden tanımlaması mümkün. Bunun eski zamanlarda katarsis diye nitelendirdikleri şey olduğuna inanıyorum. Duyuların temizlenmesi. Sanata katılım kişinin duyularını temizleyebiliyorsa o kişi daha net, ya da daha doğrudan diyelim, duyacak, görecek, algılayacaktır. Dolayısıyla kendisiyle daha iyi bir bağ kuracaklarını söyleyebiliriz. Bu, sanatın terapötik işlevi. İnanıyorum ki, belirli zamanlarda bireyleri, hatta belki de tüm ulusları dönüştürme gücüne sahip olan kitaplar, resimler, şarkılar, performanslara örnekler sanat tarihinde çok mevcut.


Diğer bakış açısı, yapanın dönüşümü. Sanat yapan kişinin. Sanatçı kelimesini bilinçli olarak kullanmak istemiyorum çünkü çok güçlü bir çağrışımı var. Daha çok zanaatkardan, sürekli olarak kendi becerisi üzerinde çalışan birinden bahsetmeyi tercih ederim. Bu ilerleme süreci, zaten başardıklarımla yetinmeme, bir adım daha ileri, henüz bulunmadığım yerlere, yeni alanlara, yeni sorulara gitme açlığı, kendimle daha derin temas halinde olmak, yaptığım işte daha dürüst ve daha dolaysız olma hali… Bu tür bir yaklaşım, kendin üzerinde sürekli, bilinçli bir çalışma doğrudan dönüşüme yol açıyor.


I Come to You River: Ophelia Fractured oyunundan


Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi olur mu?


Çok çeşitli yönlerden ilham alıyorum. Bir iş üzerinde çalışırken ve bir konunun araştırılmasına derinlemesine girmeye başladığımda, gerçekliğin tamamı benimle konuşmaya başlıyor. Şarkılar, resimler, politik ve sosyal haberler, filmler, edebiyat aracılığıyla. Elbette edebiyat çok güçlü, belki de en güçlü kaynaklardan biri. Çok okurum, bağlam ararım. Ama aynı zamanda çok fazla sohbet eder, insanlarla konuşarak, sorular sorarak, burada ve şimdi ile bağlantı kurmaya çalışarak konuyu araştırırım. Asla bilinçli olarak bir kaynak olarak rüyalarla çalışmadım, ancak yaratıcı süreçte güçlü rüyalarım olur, performansı veya hikâyeyi, bazı olayları rüyamda görürüm. Doğal olarak derinlere, yoğun bir şekilde belirli bir konuya girdiğinizde, etrafınızdaki hayat bir şekilde dönüşüyor ve her yerde referanslar görüyorsunuz. Bilinç ve bilinçaltı düzeyinde.


I Come to You River: Ophelia Fractured oyunundan


Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?


Başlık çoğu zaman, performansı oluşturma sürecinde ortaya çıkar. Çoğu zaman işime bir şekilde ad vermek için geçici olduğunu bildiğim bir başlığım olur, ancak performansın son başlığı, işin yeterince derinine indiğimizde, gerçekte ne olduğunu açıkça gördüğümüzde geliyor. Benim için her zaman böyle olduğunu söyleyebilirim. İlk başlık sadece konuyla bir tür buluşma oluyor. Çalışma sürecinde keşfettiğimiz gerçek başlık ise onunla yüzleşme.


"Ustam" olarak tanımlayabileceğiniz veya size ilham verdiğini düşündüğünüz biri/leri var mı, varsa kimler?


Kafamda sık sık şu komik soru oluyor: Hangi düşünce gerçekten benim? Yüzyıllar boyunca o kadar çok şey söylendi, çok şey yapıldı ki. Bu muazzam düşünce ve fikirler topluluğuna katılıyoruz bizler de. Uzun yıllar Jarosław Fret ile oyuncu olarak çalıştım. 15 yıldan fazla oldu. Bunun benim için güçlü bir formasyon dönemi olduğuna kesinlikle eminim. Onunla çalışmaktan, onu çalışırken gözlemlemekten, ilham verici sohbetlerden çok şey öğrendim. Yani, Jaroslaw Fret hayatımdaki önemli sanatçılardan biri. Bir sonraki isim, şüphesiz ustam olarak tanımlayabileceğim, Theodoros Terzopoulos. Onunla bir oyuncu olarak çalışmak, sonra yöntemini öğrenmek ve nasıl öğretileceğini öğrenmek bana bu kaynaktan beslenmem için inanılmaz bir şans verdi. Kendi işimin lideri, bir yönetmen olarak bağımsız yolculuğuma başlamak için bende eksik olan her şeyi ondan aldım. Bana karşı çok cömert olduğunu söylemeliyim, ona her zaman sorular sorabilir, fikir danışabilirim. Ondan aldığım her şey için ve onun hayatımda olduğu için çok minnettarım. Bir de usta dediğim üçüncü bir kişi var sensei. Bu benim aikido öğretmenim Piotr Masztalerz. O benim ustam ve gerçek arkadaşım. O olmadan olduğum kişi olamazdım. Onunla yaklaşık 20 yıl önce tanıştığım için çok şanslıyım ve ilişkimiz şu ana kadar hep çok güçlü ve canlı devam etti. Şunu da söylemek isterim ki, hayatımda birçok büyük ustayla tanıştım ve her biri bana bir şeyler kattı. Son olarak, geleneksel Ermeni ayin ilahisinin büyük usta şarkıcısı Aram Kerovpian'dan söz edebilirim. Sesle olan ilişkimi değiştirdi. Liste gerçekten uzun, o yüzden bu dördü ile duralım. Birebir tanışmadığım ama çalışmaları ve fikirleriyle hayatımı değiştiren usta Jerzy Grotowski. Muhtemelen 18 yaşımdayken onun metinlerinden oluşan bir kitap okumamış olsaydım, bugün tiyatro yapıyor olmazdım. Bu usta benimle yüz yüze görüşmeden hayatımı değiştirdi. Ama o bugüne kadar hayatımda hep mevcut.

I Come to You River: Ophelia Fractured oyunundan


İnsanlığın küresel ölçekte içinden geçmekte olduğu pandemi süreci sizce gösteri sanatlarını nasıl dönüştürmekte?


Umarım dönüştürmez. Şu ana kadar pandeminin insanlık üzerindeki etkisinin yeterince fazla olduğuna inanıyorum. Son iki yılda yaşananların getirdiği çok fazla korku, öfke, güven eksikliği var. Pandemi öncesindeki gibi sanatımızı yapabileceğimize, insanlarla tanışmaktan, birbirimize dokunmaktan, birlikte vakit geçirmekten korkmayacağımıza inanacak kadar güçlü ve inatçı olacağımıza inanmayı çok isterim. Gerçekten çevrimiçi çağın sona ereceğini ve hayatın ve diğerinin varlığının tadını çıkaracağımızı umuyorum. Pandemi nedeniyle eğer bir değişiklik olacaksa, bunun birlikte olma, buluşma, birlikte gülme, şarkı söyleme ve dans etme, korkmadan, hayatın tadına varma ihtimaline daha fazla değer vereceğimiz bir değişiklik olmasına inanmak istiyorum. Bu değişikliğin hepimiz için olmasını diliyorum.


Topluluğun web sitesindeki ekibin açıklamasından biz bu yapıtın kolektif bir çalışma olduğunu varsayıyoruz. Shakespeare'in Hamlet'inden uyarlanan orijinal metni yazan ve sahne tasarım konseptini oluşturan üç genç çağdaş kadın aynı zamanda sahnedeki oyuncular. Ve siz de yapıtın geliştirme sürecinde ekibe liderlik eden yönetmensiniz. Bize bu sürecin nasıl ilerlediğini ve son yapıta nasıl evrildiğini bize biraz anlatır mısınız?


Çok karmaşık bir süreçti. Her şey Hamlet'i okumakla başladı. Aslında Studio Kokyu ekibine Ophelia konusunu önerdim. Performans üzerine çalışmaya başlamak istediğimizi biliyorduk ve belki de yıllardır benim için çok önemli ve ilham verici olan bu konuya yaklaşabiliriz diye düşündük. Bu ilgi Heiner Müller'in Hamlet Makinesi’ni ilk okuduğumda başladı sanırım. O zamandan beri, düşüncelerimde sürekli bu metne ve çok sık olarak o metinde tanıştığım Ophelia'ya dönüyordum. Anita Szymańska, Marie Walker ve Martine Vrieling van Tuijl ile tanıştığımda, onlara Ophelia figürü, konusu üzerinde çalışmalarını teklif ettim ve bir şekilde hepsine çok yakın bir konu oldu. Sonra kaynağa geri dönmeye karar verdik. Shakespeare'in Hamlet'ini okumaya başladık. Bu hikâyede Ophelia'yı gerçekten görmek için Hamlet'i çok dikkatli bir şekilde okuyup analiz ettik. Sonra da Ophelia'nın yüzyıllar sonra sesini duymaya çalışarak Hamlet Makinesi’ni okuduk. Sonra Hamlet'i tekrar okuduk, Ophelia'yı araştırdık, nerede olduğunu, nasıl olduğunu ne gördüğünü ne düşündüğünü görmeye çalışarak... Hayatında neler olup bitti de, Shakespeare'den bildiğimiz şekilde sona erdiğini görmeye çalıştık. Buna paralel olarak, yüzyıllar boyunca kültürde Ophelia'nın nasıl alımlandığını da inceledik. Bu genç, güzel, mutsuz kıza ne oldu? Bu tür çalışmalarda Shakespeare metni ve Ophelia figürü üzerinde bir nevi ameliyat, tahlil, otopsi yaptığımızı anladık. Bunun laboratuvarda bir yerde veya modern zamanların başında tıp veya anatomi okuyan öğrencilerin otopsiyi gözlemleyebilecekleri “Tiyatro”da gerçekleştiğini anladık. Bu bize sahne tasarımı, performansın ortamı hakkında ilk fikir verdi.


Metnin yanı sıra boğulan bu genç kızın cesedine de otopsi yapacağız. Su, beyaz, septik mekân ve kendilerini Ophelia figürüyle karşı karşıya getiren üç oyuncu. Her biri orijinal metinde çok az konuşan Ophelia'nın kendilerine ait sesini, kendi yanıtlarını yazdılar. Elsynor'un erkek dünyasında genç bir kızın sesine yer yok. Üç sayısının da tesadüfi olmadığını çok çabuk anladık. Shakespeare'in Ophelia'sı, Müller'in Ophelia'sından farklı, ancak hiçbiri bugüne ait değil. Avrupa'nın kalbinden 2022’nin Ophelia'sına ihtiyacımız var. "HAYIR" diyecek sesi olan Ophelia! Çalışma süreci, bu gerçekliğe, bu konuya ortak bir derin dalış gibiydi. Orada birlikteydik, birlikte doğaçlama yapıyorduk, yazıyorduk, okuyorduk, sorular soruyorduk, bizim olacak mesajı ararken hemfikirdik ve de değildik. Çok kişisel oldu. Benim işlevim kompozisyonu desteklemek, nabzı tutmak, zamanlama ve enerji üzerinde çalışmaktı. Bunun liderin yukarıda biri olmaktan ziyade diğerlerine hizmet etmek ve yardım etmek için hazır olduğu çok demokratik bir süreç olduğuna inanıyorum. Martine, hayatındaki zorluklar nedeniyle galasından sonra stüdyodan ayrılmak zorunda kaldığında Kasia Stankiewicz bize katıldı. Böylece performansın bedenini tekrar açtık, onun Ophelia'sına, sesine, metnine bir yer bulduk. Bugün sunduğumuz şey bu. Üzerinde çalışma sürecinin, bu süreçten geçen insanların ve onların yaşamının anılarının yaraları, yara izleri olan canlı bir yaratık gibi. Bu performansın yaratılma zamanı çok yoğun ama çok özel bir deneyimdi. Gerçekten de hepimizden ortaya çıktı. Yavaş yavaş, adım adım, şaşırtıcı bir şekilde ortaya çıkıyor, çiçek açıyor, büyüyor, gerçek gizli içeriğinin ne olduğunu gösteriyordu. Adeta birlikte yeni bir alan keşfediyor gibiydik ve onu ancak bu insanlarla keşfetmek şu anda mümkün oldu. Bu olağanüstü zaman için tüm topluluğa çok minnettarım.


I Come to You River: Ophelia Fractured oyunundan


Eğer I Come to You River: Ophelia Fractured (Sana Geliyorum Nehir: Ophelia Kırılmış) gösterisini tek bir cümleye tercüme etmek zorunda olsaydınız bu hangi cümle olurdu?


Ophelia röntgeni. Cidden, başlık tam olması gerektiği gibi. Daha fazla tercüme etmeyi tercih etmem.


Fringe sizin için ne anlama geliyor?


Fringe, deney için, ana akımla tartışmak için, sanatta devrim için, özgürlük için bir alan. Fikirlerini, ihtiyaçlarını, deneyimlerini iletmek için yeni yollar, yeni biçimler arayan çeşitli insanlarla tanışmak için bir yer. Sanat için kutsal bir gün. Kutsal günler, kutsal olan günler anlamında.


İstanbul Fringe Festivali’ne bu yapıtınızla katılmak sizin için ne anlama geliyor?


İstanbul çok özel bir yer. Burada Avrupa, Asya ile tek bir şehirde buluşuyor. Burada Doğu, Batı'yla buluşuyor. Hristiyanlık, İslam ile buluşuyor. Batı kültürünün en derin köklerinden biri burada. İnanılmaz, zengin, ilham verici bir eritme potası. Performansımızla çok farklı gelenekleri, kültürleri, bakış açılarını temsil eden insanlara tek bir yerde ulaşabilmemiz büyük bir fırsat. Aynı zamanda çok ilham verici, zorlu ve heyecan verici. Bu festivalin bir parçası olabildiğimiz için çok mutluyuz ve bu zor pandemi döneminde vazgeçmedikleri için organizatörlere de minnettarız. Sanat ve tiyatroyu birlikte kutlayalım. Sanatsız bir dünya, umutsuz bir dünyadır. Sanata dahil oldukça, onu kutladıkça bizim için, dünya için umut var. İstanbullularla umudu kutlamak için sabırsızlanıyoruz.




Comments


bottom of page