top of page
Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel

On soruluk sohbetler: Theodoros Terzopoulos

Das Das’ın düzenlediği ve Leman Yılmaz’ın direktörlüğünü üstlendiği İO Uluslararası Tiyatro Festivali 2023/2024 sezonunda İstanbul seyircisinin yakından tanıdığı Yunanlı tiyatro yönetmeni Theodoros Terzopoulos’u, hem festivalle aynı ismi taşıyan yapıtı Io hem de Nora adlı bir diğer yapıtı ile misafir ediyor. Biz de kendisine On soruluk sohbetler, İO festivali serisi kapsamında merak ettiklerimizi sorduk


Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel


Theodoros Terzopoulos, Fotoğraf: Johanna Weber


Das Das’ın düzenlediği ve Leman Yılmaz’ın direktörlüğünü üstlendiği İO Uluslararası Tiyatro Festivali İstanbul seyircisini hem göreceli erişilebilir bilet politikası ve belli bir döneme sıkışmaktansa sezona yayılan programı ile hem de önemli uluslararası isimleri misafir etmesiyle çokça heyecanlandıran yeni bir festival. Festival Milo Rau ve Mesut Arslan’dan sonra 3, 4, 5 Kasım tarihlerinde iki yapıtı ile İstanbul seyircisinin yakından tanıdığı Yunanlı tiyatro yönetmeni Theodoros Terzopoulos’u misafir ediyor. Das Das ve Uniq Hall’de Antik Yunan mitolojisindeki Io karakterinden yola çıkarak sahnede kendisine Yunan sahnelerinin en önemli oyuncularından biri olan Aglaia Pappas’ın eşlik edeceği, Etel Adnan’ın Jenin şiirinden alıntılar içeren ve sanat yönetmenliğini Yunanlı sanatçı Jannis Kounellis’in yaptığı Io adlı yapıtı ve bir Ibsen uyarlaması olan Nora yorumunun sahne alacağı Terzopoulos, On soruluk sohbetler, İO festivali serisinde sıradaki konuğumuz.


Nora, Attis Theatre, Fotoğraf: Johanna Weber

Tiyatronun özü sizce nedir?


Tiyatronun çekirdeği, dönüşüm süreci, sürekli değişim, öteki benliğimizi ve kolektif oluşu arayıştır. Ama her şeyden önce tiyatronun özü, bir çekirdeğin gelişmesidir. Bu çekirdek sürekli kanayan bir yara olabilir; psikolojik, ontolojik ve aşkın boyutta bir yara.


Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?


Elbette, dönüşüm kavramına inanıyorum. Heraklitos τα πάντα ρει der, yani "her şey akar", güneş her gün yenidir. Her şey değişir, dönüşür, her ne kadar biz aynı kaldığımızı düşünsek de. Değişim, dönüşüm, yeniden doğuş, rönesans. Bu nasıl başarılabilir? Tüm duyuları tetikte tutarak, uyanık olarak, empati göstererek; "öteki"ni, farklı olanı hissetme , dinleme, görme yeteneğini sürdürerek, Öteki'nin bizi dönüştürmesine ve değiştirmesine izin vererek.


Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinizde etkisi olur mu?


İçime ve dışıma bakarım; tüm uyaranlar duyularımı besler. Özgürce işlev görmeleri ve bilinçaltını, rüyaları, hatta kabusları özgürleştirmek için duyuları açık tutmaya çalışırım.


Ιo, Attis Theatre, Fotoğraf: Johanna Weber


Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?


Bazen başlık bir çıkmazdan, var olmayan bir şeyden, anlatılamaz olandan ortaya çıkar. Bazen de bir oyuncunun bir jestinden ya da bir leitmotif gibi tekrarlanan bir kelimeden ortaya çıkar, örneğin Alarme’deki gibi. Nora ve Io'da iki kadın figürüne odaklandım: Nora'da kahramanın ve onun çıkışının (Exodus) trajik boyutuna dikkat çektim. Io'da savaşın avladığı bir kadına odaklandım. Sonuçta tiyatronun maskesi kadın maskesidir.


Sanatınızı etkilediğini düşündüğünüz biri veya bir sanatçı var mı, varsa kim?


Akıl hocam ve çalışma arkadaşım olan Heiner Müller ile tanışmam beni derinden etkiledi. Aslında In the Labyrinth: Theodoros Terzopoulos meets Heiner Müller (Labirentte: Theodoros Terzopoulos, Heiner Müller ile Buluşuyor) başlıklı bir kitap var ve bu, Müller’in benim çalışmalarım ve çoğunlukla da düşünce tarzım üzerindeki etkisine tam olarak gönderme yapıyor. Müller bana, klasik ile klasisizm arasındaki farkı ve kabusla bile olsa mit ile olan derin bağlantıyı öğretti.


Dünyanın mevcut durumunu değerlendirdiğinizde, bir sanatçı olarak sizin için en önemli ve acil konu nedir?


Küresel durum pek çok açıdan oldukça vahim. Bu beni motive ediyor ve müdahale etmek istiyorum, beni uyarıyor. Ama her birimizin bir şeyleri kendi başımıza değiştiremeyeceğini biliyorum; birçok düzeyde çatışmacı ve iddialı da olsa kolektiviteler yaratmak için ötekiyle karşılaşmamız, buluşmamız gerekiyor. Sanatçılar gerçekliğe mesafe koyamazlar, toplumsal etkinliklere katılmak zorundadırlar.


Nora, Attis Theatre, Fotoğraf: Johanna Weber


Yunan mitolojisindeki Io karakterine yapıtınızda nasıl yaklaştığınızı anlatır mısınız? Bu efsanenin hangi yönleri ön plana çıkıyor ve neden?


Hem mitolojide hem de performansımızda Io, Doğu'dan gelen bir kadın. Mitolojik Io, bin gözlü Argos'un avladığı, koklayarak izlerini takip ettiği bir kadın. Performansımızda Io savaş, makineli tüfekler ve bombalamalar tarafından takip ediliyor. Bugün Io figürü şeytani derecede güncel bir boyut kazanmış vaziyette. Io mülteci olmanın en arketipik biçimi. Mülteci olma durumu performansın temalarından biri. Sonuçta sanatçı da sürekli bir noktadan diğerine, bir rolden diğerine gitmek zorunda olan ve sürekli yeni bir vatan, ütopya arayışı içinde olan bir mülteci.


Lübnan asıllı ve yarı Yunan Suriyeli, yarı Suriyeli Müslüman şair, ressam ve yazar Etel Adnan'ın Jenin şiirinden bölümleri de içeren Io yapıtınızın sanatsal yönetmenliğini üstlenen Yunan sanatçı Jannis Kounellis ile uzun süredir birlikte çalışıyorsunuz. Bu iki sanatçıyla olan ilişkinizi biraz detaylandırabilir misiniz?


Jannis Kounellis 12 yerleştirme -12 performansım için sahne çalışması gerçekleştirdi. İstanbul'da Prometheus Bound için Auschwitz kurbanlarına gönderme yaparak Rumeli Hisarındaki sahnenin orkestrasını 55.000 gözlükle doldurdu. Beni birçok düzeyde etkiledi. Kounellis, dikeyliğin özel bir ağırlığa sahip olduğunu, dikey eksenin bir aks haline gelebileceğini ve bu hızlı harekette üst ve altın yer değiştireceğini (üst kısım alt kısım, alt kısım da üst kısım haline gelir) söylüyordu. Ayrıca beni basit ve fakir malzemeler kullanmak konusunda, arte povera konusunda da etkiledi. Eşsiz bir mizah anlayışı ve eşsiz bir maneviyatı olan sohbetlerimizden her zaman keyif aldım.


Şair, ressam ve yazar Etel Adnan 30 yıldır arkadaşımdı. Prometheus Bound'un performansına bir sonsöz olarak eklemek için ondan Io'yu yazmasını istemiştim. Sonunda metin üzerinde çalışacak zamanım olmadı ama daha sonra metni derinlemesine inceledim ve nihayetinde savaşa ve insanlık dışılaştırmaya karşı bir protesto olarak bu performansa dönüştü. Etel Adnan'ın şiiri şok edici, son derece politik ve ontolojiktir. Etel Adnan sık sık babası gibi göründüğümü ve şarkı söylediğimi söylerdi, bu yüzden performansta şarkı mırıldanıyorum.


Sizi sahnede oyuncu olarak görmeye alışık değiliz ama Io'da sahneyi Aglaia Pappas'la paylaşıyorsunuz; bir yapıtta hem oyuncu hem de yönetmen olmanın zorlukları neler?


Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, ben oyuncu değilim. Uğraşmam gereken bir metin var ama ben yönetmen rolüyle özdeşleşmişim, dolayısıyla o an daha çok yönetmen işlevi görüyorum, bazen sahnede olduğumu unutup yönetmenlik yapıyorum. Ama şarkı söylediğimde, bir şarkıyı mırıldandığımda melodinin içinde kayboluyorum. En önemlisi Aglaia Pappa ile sahnede mükemmel bir ilişki ve iletişim kuruyor olmamız.


Io provalarından, Fotoğraf: Masiar Pasquali


İstanbul seyircisini çok iyi tanıyorsunuz ve Yunanistan'daki eğitimlerinize her yıl çok sayıda sanatçı ve oyuncu adayı katılıyor. İstanbul seyircisi ve bu sanatçılarla olan ilişkiniz hakkında bize biraz bilgi verir misiniz? Yıllar boyunca onlarla ilgili gözlemleriniz neler?


İstanbullu sanatçılarla ve izleyiciyle neredeyse 40 yıldır yaratıcı bir ilişki ve iletişim sürdürüyorum. Burada Dikmen Gürün, Leman Yılmaz, Şahika Tekand, Kerem Karaboğa, Yetkin Dikinciler, Devrim Nas, Yiğit Özşener ve daha birçok sevgili arkadaşım var, isimlerini saymak bir sayfa alır. Her yaz Atina'ya gelen ve oyunculuk atölyelerime katılan birçok genç oyuncuyla tanışıyorum. Yunanlılar pek çok açıdan Türklere çok benziyor. İstanbul'a geldiğimde sanki ikinci evime geliyormuşum gibi hissediyorum.


Comments


bottom of page