Mevcut koşullardan ötürü fiziki mekânda ve gerçek zamanda bir araya gelmek halen çok mümkün olmasa da Türkiye'de ilk kez 2019 yılında gerçekleşen Istanbul Fringe Festival’ın ikinci edisyonu bu sene seyircisiyle, bazen canlı yayın aracılığıyla olmak üzere, dijital mecralarda buluştu. 21-27 Eylül 2020 tarihlerinde YouTube, Zoom, WhatsApp ve diğer sosyal medya mecralarından ücretsiz takip edilen festivalde dans, performans ve tiyatro gösterileri, atölye çalışmaları, sanatçı-izleyici buluşmaları, söyleşiler ve kapanış partisi yer aldı. Biz de bu fırsattan istifade sizler için programda yer alan yerli ve yabancı sanatçıları ve onların yapıtlarını yakından tanımak, içinden geçmekte olduğumuz koşullarla nasıl başa çıktıklarını anlamak istedik. Fringe dizimizin sıradaki konuğu, festivalde Wolfgang adlı yapıtları ile yer alan ve Chloé Beillevaire, Jean Bermes, Steven Chotard, Giancarlo D’Antonio, Isabelle/Gatterburg, Joscha Halder, Caroline Intrup, Andreia Rodrigues’den oluşan Alman ekip
Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel
Tiyatronun/dansın özü sizce nedir? Çağdaş tiyatroyu/dansı günümüzde nasıl tanımlarsınız?
Bizce özü hala aynı, çağdaş da olsa -bugünden ya da geçmişten fark etmez, zamanla gelen değişimi ifade etmenin yoludur. Bizim için tiyatronun özü her zaman kafamızdaki soruları resmetmek ve onları insanın idrakinin ötesine ulaştırmak. Tiyatro/dans toplumun gerçeklerine ve yaşananlara bir cevap ve tepki alanı olmalı. Tartışmaya açık bırakılmalı.
"Ustam" olarak tanımlayabileceğiniz bir sanatçı ya da size ilham verdiğini düşündüğünüz biri var mı?
Pek çok kişi var ve sayıları gittikçe artmakta diyebiliriz, bizce başkalarından ilham alabilmek oldukça gerekli ve çok hoş, özellikle diğer sanatçı ve tiyatroculardan. Ama “usta” dan söz edeceksek, bizim “usta”mız ve ilhamımız beraber çalıştığımız ekibimiz, dansçılarımız, dekor tasarımcıları, dramaturglar ve beraber iş yaptığımız bütün tiyatro insanları. Onların işe getirdikleri, bizim vizyonumuza olan katkıları hatta bazen karşı çıkışları işimizin parçalarını oluşturuyor. Ayrıca büyük bir ekibin içinde tartışarak, diyalog kurarak bir fikir geliştirmek, bir “usta”yı taklit etmekten çok daha tatmin edici.
Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi oluyor mu?
Yararlandığımız çok farklı kaynaklar var. Öncelikle uzun süredir üzerinde çalıştığımız bir tema oluyor ve bu genellikle daha önce çalıştığımız temanın devamı niteliğinde diyebiliriz. Çoğunlukla toplumdan ve politik çevremizden devşirdiğimiz konular üzerine ve mevcut şartları göz önünde bulundurarak çalışıyoruz. Yani rüyalardan ziyade gerçeklerin rolü daha büyük. Tema herkesin kafasında oturduğunda, ana çalışma alanımızın içinde bulunan kişilere göre farklı yaklaşımlarla işe koyuluyoruz. Bazıları dansla, bazıları hareketle, bazıları yazarak, bazıları da besteleyerek işe girişiyor. Ama ne olursa olsun en önemli prensibimiz, birlikte, devamlı tartışarak çalıştığımız işe itici güç olmak ve onu başka bir noktaya taşımak.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Sanatın dönüştürücü bir tarafı olduğuna kesinlikle inanıyoruz, fikirleri harekete, düşüncelere, daha somut anlara dönüştüren. Hem icra edenin hem de izleyip, tanık olanın içinde bir şeyleri özgürleştiriyor. Yani iyi anlamda bir dönüştürücü gücü var.
“Fringe” sizin için ne anlama geliyor?
Bizce “fringe”, sanata ve sanatın her zaman alışıla gelen formlara uymayabileceğine inanan insanlar. “Fringe”, alternatif sanata duyulan aşk ve provokatif olmaktan kaçınmaz.
Neden özellikle bu işinizle Istanbul Fringe Festival’a katılmaya karar verdiniz?
Bu işin bizim için önemi büyük. Göçmenlik ve insanoğlunun onu nasıl ele aldığı, her zaman tartışmaya açık bir konu olacak. Oyunun, bu anlamda, Batı Avrupa’nın kendisini dünyanın sahibi görecek denli kibrine dair söyleyecekleri var. Ve hatta yalnızca bununla kalmayarak, insanların genel olarak dünya üzerinde hak iddia etmelerine dair de söyleyecekleri var. Örneğin kurt sürülerine baktığınızda “kimse arkada bırakılmaz” gibi benimsemiş oldukları oldukça net kurallara sahip bir topluluk görürsünüz ki insanoğlu muhtemelen hiçbir zaman tam anlamıyla bunu öğrenmeyi beceremeyecek.
Istanbul Fringe Festival'da gösterdiğiniz yapıtınızı tek bir cümleye tercüme etmeniz gerekse bu ne olurdu?
Auuuuuuuu (uluma)
Yapıtınızın fiziksel bir mekânda ve gerçek zamanda seyirciyle karşılaşması yerine onu online olarak dijital bir platformda göstermek sizce nasıl bir etki yaratacak?
Aslında video üzerinden durumu ve altında yatan düşünceyi görebiliyorsunuz ancak tabii ki canlı izlemek kesinlikle daha iyi. Oyun, uzamın dönüşümüyle oynuyor ve seyirci de aynı uzamın ters köşesinde kalıyor aslında. Böylece seyirci, herhangi bir itici kuvvet olmaksızın kendiliğinden oyuna katılmış ve almaya daha açık bir konumda oluyor.
İnsanlığın küresel ölçekte içinden geçmekte olduğu bu yeni pandemi süreci sizce gösteri sanatlarını gelecekte nasıl dönüştürecek?
Hiçbir fikrimiz yok -ancak umalım ki, insanlar akın akın tiyatro salonlarına koşuyor olsun. Fiziksel deneyim ne kadar doyurucu ise dijital dünya da bir o kadar küçük bir eklentiden ibaret.
Sizce ülkenizdeki gösteri sanatları çevresi pandeminin zorlayıcı koşullarıyla nasıl başa çıkıyor?
Bir şekilde idare ediliyor; birçok fon, sistemlerini değiştirerek, ücretli yardımlara veya açık alan performanslarına yöneldi. Gerçekte ne olduğunu yaz sonrasında sezon başladığında göreceğiz… Aynı mekânda alıştığımızdan çok daha az insan olur herhalde… Ve bolca tek kişilik oyun.
Comments