top of page
Arek Qadrra

Ortak bağların sesinden

Zeyno Pekünlü’nün SANATORIUM’da gerçekleşen altıncı kişisel sergisi Bütün Ahları 1 Haziran 2024 tarihinde sona erdi. Sanatçının, toplumsal kesişim noktaları ve ortak jestler dahilinde yeniden kurguladığı birliktelik durumlarını ele alıyoruz


Yazı: Arek Qadrra


Zeyno Pekünlü, Bütün Ahları, Sergi görünümü. Fotoğraf: Zeynep Fırat, SANATORIUM’un izniyle



Gördüklerimizi gören, duyduklarımızı duyan birilerinin mevcudiyeti,

kendimiz ile dünyanın gerçekliği hakkında emin olmamızı sağlar.

Hannah Arendt*



Peşimi bırakmayan sıcak ve sıkıntılı havadan kaçarak galeri mekânına adım atıyorum. Mekâna hâkim olmuş inişli çıkışlı sesler ve sırtı bana dönük bir projeksiyon beni karşılıyor. Ben bunu ilk anda bir okul tahtasına benzetiyorum. Adımlarım tahtanın ters tarafına varınca, yanıldığımı ve Pekünlü’nün algıyı ters yüz eden hamlelerini "yüzeyde" yakalayacağım.


Gözüm duvarlara, salınan işaretlere, ilişiyor. Bu işaretler, gruplar halinde çerçevelerle kısıtlanmış alanlarda yüzerken varlık sebeplerinden sıyrılmaya çalışıyorlar sanki. Her köşeden kulaklarımın içine işleyen ses duygularımın ve düşüncelerimin arasında arkamı kolluyor. Sanki derdime derman biri yanımda, hissediyorum. Ansızın silkiniyorum, “Ne derdim var ki?” diye kendime soruyorum. Ses tanıdık geliyor derinlerden. Onu bilmenin güvenilir hissi büyülü bir şekilde mekânda ve sokakta, uykuda ve hayatta yalnız olmadığımı fısıldıyor. Bir birey olarak ahlarımı duyuyorum. Toplum olarak birbirinden farklı sebeplerle ne kadar çok ah çektiğimizi düşünmeye başlıyorum. Bireysel yalnızlık bakiyken toplumsal yalnızlık ne mümkün!


Bizler, en öznel duygumuz olan acıyı kamusal olarak yaşayamıyoruz. Öznel hislenişlerimiz, acılarımız kamusalın alanında kursağımızda kalıyor, yaşatılmıyor, birbirimize ulaşma yolunda sönüyor. Pekünlü, görünür olmayan acılar ve duygulanımları toplumsal olanın alanına doğru hissedilir hale getirmeye çalışırken çekilen ahların nedenini dinleyenlerin kişisel dünyasına teslim edip her ahın arasında empati kanalları açıyor. Öznel acılarımızı, toplumsal acılarımızı, sıkıntılarımızı ve sevinçlerimizi hepimize tanıdık gelen nidalarda, seslerde, jestlerde buluyoruz.

Şimdiye kadar yaptığı işlerde videonun sınırlarını sorgularken çeşitli tahakküm biçimlerinin kamusal ve bireysel katmanlarda tezahürlerini araştıran Pekünlü, iktidar aygıtını teknolojiler ve bilgi mekanizmaları bağlamında inceliyor. Sanatçı, görüntüleri ve metinleri bağlamından koparıp izleyiciyi bilinmezlik, yönünü şaşırma gibi durumların içine sokarak tanınırlık hissini yıkma gayretine giriyor. Videoyu medyum olarak kendi çalışmalarında sıkça kullanan sanatçı, serginin ana aksını oluşturan dört kanallı ses yerleştirmesiyle kendi pratiğinin seyrini genişletirken herkesin ahlarına ortak oluyor.


Bağlamsal kopuşlar ve kategorileri ters yüz etmek Pekünlü’nün buluntu kayıtları ve nesneleri yan yana getirirken sıkça yaptığı bir hareket. Pekünlü, kolaj mantığını kendi pratiğinde çokça işleyen bir sanatçı. Bunu; toplumsal rolleri, eşitsizliği, feminist toplumsal mücadeleyi düşünsel ve eylemsel boyutta sorgulamaya açarak sekanslar selinde ve internetin uçsuz bucaksız arazilerinde sürdürüyor. Topladığı malzemeyi yeniden yorumlayarak ona yeni anlamlar kazandırma ve açık uçlu bırakma eğilimini bir yolcunun yol ayrımına geldiği vakit her ikisini de seçmeden alelade kendi yolunu yaratmasına benzetiyorum. Belirli bir amaçla yapılan herhangi bir şey bir sonraki anda farklı bir sebeple bana yeni bir yolu açıyor. Düzenlemek ve yeniden düzenlemek, çoğaltmak ve seyreltmek, iç içe geçirmek ve dışarıya geçirmek, üstünden ve altından bindirmek... Pekünlü böylece didaktik olanı aşındırıyor, yeniden inşa ederken bozuyor. Kuleler yıkılır, yayılım soğurulur, ses sağır olur, görüntü karıncalanır, göz yanılır.


Zeyno Pekünlü, Bütün Ahları, 2024, 4 kanallı ses yerleştirmesi, 59' 35'', 5 + 1 AP. Fotoğraf: Zeynep Fırat, SANATORIUM’un izniyle


Adımlarım sessizce mekânın köşe kısımlarına kaçıyor. Dalgın halde düşüncelerimle yalnız kalmışken ötekinin sesini duyar gibi oluyorum. Ses kaynaklarından gelen imalı ahları işittikçe sesler kendi iç haykırışıma dönüşüyor. Pekünlü işlediği ses kolajıyla kanallar açmakla kalmıyor, algı sınırlarını aşan köprüler kuruyor. Ahların yan yana geliş biçimleri, tonları, ses aralıkları bizi duygulanımlar seline sokuyor. Duygulanımlar ve belleğin örtük kapakçıkları, nefes aldıkça kadersel bir dramanın dönüm noktalarındaki gelgitli halleri andırıyor. Kolektif mücadelelerin, yaşanmış hikayelerin, mevcut içsel ve çevresel koşulların aşinalığı sergiyi deneyimlediğim süre boyunca zihnimden geçen fragmanlarla bütünleşiyor.



Zeyno Pekünlü, Mükemmel Döngü, 2024, Video, 6' 39'', 5 + 1 AP. Fotoğraf: Zeynep Fırat, SANATORIUM’un izniyle


Ahlanıyorum. Sesler kulağıma işledikçe zihnimde ve yüreğimde ne için ah çektiğimi hepten bilemez hale geliyorum. Bir an iç sıkıntısı, bir diğer an rahatlama ve şimdi yine belirsizlik... İşte, belirsizlik eşiğine sürüklendi ortak hikayelerimiz, bireysel mücadelemiz, yaşanmışlıklar ve tüm o ardındaki girift bağlarımız. Mükemmel Döngü’nün dolmasını beklerken içime dolan sabırsızlık ve birazdan izlemeye başlayacağım imajlar selini beklemenin heyecanı tenimden taşıyor. Hazlar içerisinde boğulmuş vaziyette, uyuşmuş ve beklentisiz halde önümüze gelen her şeyi tüketerek görüntüler dünyasına gömülmüş olan bizler, videonun kristalize evreninin içerisinde sonu gelmez karelere zihinlerimizi daldırmış halde yine sabırsızlığımızın sınırlarını zorluyoruz. Ahlamalar susmazken bekleyişim umutla gerginlik arasında, iki uçurum boşluğunda gerilmiş yapayalnız bir halatın çıkardığı uğultulu bir salınıma dönüşüyor. Bir şeyleri bekleme hissinden kurtulamayan topluma yanaşarak, bizi sürekli değişen yükleniyor (loading) arayüzünün arafında bekletiyor Pekünlü. Bekleyiş bitmiyor ama yeni bir şey uyanıyor içimde. Kendime ve etrafımdakilere dikkat kesiliyorum. Dikkatim, ekranla zihnim arasında gidip gelirken; bedenim sayfalara işlenmiş, türlü amaçları sırtlayan işaretlerin duvarda büyüyen görüntülerine kayıyor. Belkiler, önemli satırlar, kayıt altına alınması gerekenler büyütecin sınırlarını çoktan aşıyor. Seslerin derinliği ve ekrandaki geri sayımların sonsuz tekrarıyla beklenti ve bekleme arasındaki bağı sorguluyorum.


Zeyno Pekünlü, Olasılıklar, Önemler ve Bağlantılar, 2024, Matt Fibre kağıt üzerine dijital baskı, 16 adet, 40x50 cm (her biri), 5 + 1 AP. Fotoğraf: Zeynep Fırat, SANATORIUM’un izniyle


Kâğıt üzerindeki karalamalar ve oklar, videonun kendini sürekli başa sardığı gibi, bekleme halimizi ve yaratıcılığın bekleme anlarında ortaya çıkışını imgelere döküyor. Aslında bu, videonun altı dakikaya yayılmasından çok daha geniş bir zamana, sayfaların kenarlarına ve köşelerine yayılmış, tefekkürle dolu bir anı detaylandırıyor. Kendimizi karalama halinde bulduğumuz anda mevcut durumumuzu, şimdiyi, geçmişi ve geleceği yeni formlarda hayal ediyoruz. Beklemek, sıkılganlık ve düşünme, bizi sonu gelmeyen ancak yeni imkanları da keşfetme fırsatını veren bir yola çıkarıyor. İşte yine yoldayız; hareket etmek ve durmak arasında başımızdan geçenler dahilinde, sürekli, kalemimizi sayfaların kıyılarında hareket ettirir halde buluyoruz kendimizi.


Olasılıklar, Önemler ve Bağlantılar işinde yirmi senelik bir zaman dilimine yayılan notlardan taşan işaretleri duvarlara yansıtan Pekünlü, ihtimaller stratejisini bakanın kendi imgeleminde kurgulamaya itiyor. Olasılık, bir şeyin kesin olup olmama durumuna istinaden nasıl yapılabileceğini veya bir şeyin gerçekleşip gerçekleşmeme halini irdeliyor. Umut ve kaçış noktalarını, gerçekleştirme arzusunu içinde barındıran düşünceler ve eylemler silsilesini ardı sıra diziyor. Sanatçı, hepimizin ortak hikayesini bağ kurma gayretiyle, karşılıklı empatiyi iç çekişlerimizde ve sabrımızın doruklarında, sayfaların her yerine serpilmiş belkilerle dolu notlarla bilinmeze alan açarak, olasılıklarla yürütüyor.


Zeyno Pekünlü, Bütün Ahları, Sergi görünümü. Fotoğraf: Zeynep Fırat, SANATORIUM’un izniyle


Sergi mekânında düpedüz oturmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmeyen, çalışmalardan alakasız bir açıda konumlanan ve oturduğumda galeri çıkışına bakmaya yönlendiren koltukta huzursuz hareketlerle kıvranırken bu sefer içim gıcıklanıyor. Saniyeler, az önce videonun karşısında tükettiğim anlara benzer şekilde eriyip buharlaşıyor. Tefekküre dalma hali, sayfa kenarlarını özgün şekillerle doldururken daldığımız düşünceler kaçış yollarına dönüşemeden, uzaklardaki silik yıldızlar gibi bir an var bir an yok oluyor.


Kısır döngülerden kolektif çabalarla nasıl çıkabiliriz? Bu mümkün mü? Toplumsal koşulların, yaşanan olayların ve mevcut durumların sergi mekânındaki sembolik dönüşümü nasıl gerçekleşiyor? Bu çalışmaların kendi iradeleri bakımından böyle bir kuvveti var mı? Bağ kurabilmenin kendisi, içinde bulunduğumuz çağda iletişim teknolojileri zirve yapmışken, sanıyorum hiç bu kadar zor olmamıştı. Toplumla, bireyle, nesneyle, durumlarla, hislerimle ve hislerinle bağ kurmak. Karşılıklı bir ah çekip seni benle bir ve farklı kılan her şeyi tek bedende hissetmek, binlerce zihinde işlemek. Farklı ahlardan gelsek dahi birbirimizi kalabalığın kendisi olan bizlerde kaybetmek. Pekünlü, ufku bilinmez yarınlara yelken açan her bireyi bilinmez döngüler ve olasılıklarla karşılarken kolektif çabanın varlığını da bize katılma neşesiyle yanında getiriyor.

 

Zeyno Pekünlü, Bütün Ahları, Sergi görünümü. Fotoğraf: Zeynep Fırat, SANATORIUM’un izniyle


*Hannah Arendt, “İnsanlık Durumu”, Ed. Tanıl Bora, çev. Bahadır Sina Şener, 9. Baskı: 2018, İstanbul, İletişim Yayınları, s.93


Comments


Commenting has been turned off.
bottom of page