top of page
Elâ Atakan

Öteki benim gözüm

Murat Yıldız’ın ilk kişisel sergisi Su Bir Zımpara, Sen Benim Gözüm 2 Temmuz 2022 tarihine dek Öktem Aykut’ta devam ediyor. Yıldız’ın 2015`ten beri üzerinde çalıştığı iki eser seriyi bir arada sunan sergi insanların ve nesnelerin birbirlerini bilinçli ve bilinçsiz yollarla nasıl şekillendirdikleri üzerine düşünüyor

Yazı: Elâ Atakan


Murat Yıldız, Gözü kapalı otoportre, 2022 kağıt üzeri kuru kalem, 72x61cm


İncecik kâğıtlarda, yıldız patlamalarını çağrıştıran rengârenk karalamalar, bir çocuğun elinden çıkmışçasına naiflikle kurgulanmış duvarlarda salınan... Mekânın tam ortasına tesadüfi dağılmış beş taş, beş uydu, üstleri sonsuzluğa atılmış sözcüklerle sarılı. Beş gezegene eşlik eden tek bir duvarda, tek bir göz, alanın sahibi, öteki, içeriye giren her ziyaretçi, tanıklık eden bizim gözümüz.


Gri beton duvarlarla sarılı galeri mekânının ortasında eserlerin bir parçası gibi yüzü bembeyaz, kaşları, saçı açık kumraldan kızıla çalan, sanki saklandığı yerden yüzyıllardır çıkmamış, çok düşünmüş, düşündükçe de bir taşın denizin durağanlığında yontulması gibi şekillenmiş genç bir adam duruyor. Murat Yıldız, Öktem Aykut’taki ilk kişisel sergisi Su Bir Zımpara, Sen Benim Gözüm’de uzun sürmüş bir çalışmayı gözler önüne seriyor.


Murat Yıldız, Çöl Feneri, 2020, kağıt üzeri kuru kalem, pastel, mürekkep, 100x70cm


Bu sergide onun deyimi ile “göz merkezli olmayan resimler” serisinde sanatçı kendi icrasının teslimiyetini tamamen ötekine bırakıyor. Eserlerinin yaratımı boyunca, üstlerine beyaz bir perde sererek üreten sanatçı, bir yaratıcı olarak alma ihtimali olan tüm kararları atölyesine gelenlerin yönlendirmesiyle alıyor. Saf bir körlükte, ötekinin getirdiği önerilerin ışığında, seçilen renklerden, çizilenin içeriğine ve eserin tamamlanmasına kadar icracı olmanın doğurduğu “tanrısallıktan” sıyrılıyor. Bir sanatçı olarak, benliğinin tüm teslimiyetini, bir başkasına bırakma hafifliğinde sonun tesadüfi olmasının keyfini çıkarıyor. Bu durumu şöyle açıklıyor sanatçı: “Bir son düşüncesi içerisinde, sonsuz olmak için sona direniyoruz. Kahramanız. Çünkü yaşama aşığız, kopmak istemiyoruz. Her ânı yeni bir bakışla kavrayarak, sürekli dönüşüyor ve dönüştürüyoruz.”


Murat Yıldız, Su Bir Zımpara, Sen Benim Gözüm sergisinden yerleştirme görüntüsü


Murat Yıldız, karşılıklı biçimlendirme kavramı çerçevesinde eserlerini çoğu zaman “maruz bırakma” tekniği ile üretiyor. En başından koyduğu kural, daha sonra eserin varlığına tekabül ediyor. Sanatçı, Kuzey Finlandiya’da katıldığı bir araştırma programında sulu boya kâğıtlarını kasabanın her yerine asmasını; suyun içine, taşın altına, süpermarketin panosunda ilanların arasına saklamasını ve -20 derecede bisikletle sonra gidip onları nasıl topladığını, bir kısmının parçalandığını, diğerlerinin kaybolduğunu anlatıyor.


Sulu boya kâğıtlarını dönüştüren doğayken, göz merkezli olmayan resimler serisine müdahale eden, yöneten, hâkim olan ötekinin kararları oluyor. İnsanların insanları, doğanın nesneleri, insanın doğayı, doğanın insanı ve tüm varoluşun sonsuz bir biçimlendirme içerisinde var olduğuna inanıyor sanatçı. Oysa tüm bu söyleme Defne’nin Gözü eseriyle bir sınır çizgisi çekiyor ve ötekinin gözünü, tüm bu görmeden yapılmış işlerinin arasına, gerçekçi ve mükemmel bir teknik eşliğinde koyuyor. Bu eserdeki tekniğinin bir benzerini de Gözü Kapalı Otoportre’de görebiliyoruz. Burada gözleri kapalı sanatçının; saçlarının, kaşlarının, kazağının ayrıntılarını, yüzünü tüm inceliğiyle izleyebiliyoruz. Sanatçı, icrasındaki varlıktan kendini geri çekmeyi hedeflerken, benliğini belki de en çarpıcı bir şekilde bu eserle sergiye kazıyor.


Murat Yıldız, Defne'nin gözü, 2022, kağıt üzeri kuru kalem, 12,5x10,5cm


Tam da bu noktada, bu iki eserin varlığıyla sergi oyuncul bir kurguya evriliyor. Eserlerdeki renklerin neşesi, tüm bu alt metindeki düşünceyi gölgede bırakarak, girişte ortada duran farklı boyutlardaki topları andıran Uydular’a göz kırpıyor. Neredeyse kaldırılamayacak kadar ağır görülen bu cisimler aslında, malzemelerinden dolayı çok hafif ve anlamlarından dolayı belki de bir o kadar ağırlar. Yıldız, biriktirilmiş gazete kâğıtlarını üst üste sararak ve tutkallayarak ürettiği bu gezegenlerde ise, Ay’ın Dünya’nın uydusu olması ve istese de oradan uzaklaşamaması fikrinden yola çıkıyor. Daimî birbirini etkileme, dönüştürme fikri ile bu eserler gözü kapalı ürettiği öteki seri ile de kesişiyor, tamamlanıyor.


Murat Yıldız, Uydu No: 6, 2022, kağıt, akrilik, 90 cm çap


Ama bambaşka bir okuma ile, tüm sergide var olan teslimiyet ve varoluş kaygısı eşliğinde sanatçı burada belki de son olarak uzun soluklu politik bir maruz kalmanın altını çiziyor. Türkiye’de çıkan tüm haberlerle kaplı Uydular, bu dünyadan uzaklaşmış yalnız bir gezegende kendi gerçekliğimizin döngüsünde yaşamımızı çağrıştırırken, üst üste her gün yığılan kaldırılması güç hakikatin karşısında, kaderimizle ancak gözleri kapalı ve ötekinin müdahalesine teslim olmuş bir şekilde varoluşumuzu bize anlatıyor.


Comments


bottom of page