26 Mart-18 Mayıs 2024 tarihleri arasında Akbank Sanat’ta gerçekleşen Dijital Sanatta Şimdi: Oyun Odası isimli sergi, oyunun sanat dünyasındaki yansımalarını keşfetmeye odaklanıyor. Serginin küratörleri Zeynep Arınç ve Güven Çatak ile konuştuk
Röportaj: Merve Akar Akgün
Zeynep Arınç ve Güven Çatak
Dünyaların içinde dünyaların bulunduğu, işlerin bedensel bir tecrübe yaratacak şekilde yan yana getirilerek tasarlanan bir sergiydi Dijital Sanatta Şimdi: Oyun Odası. 26 Mart - 18 Mayıs 2024 tarihleri arasında Akbak Sanat'ta izlendi. Oyuncu yaklaşımıyla seyirciyi de oyunun içine davet eden, sergide yer alan tüm bilgisayar oyunlarını oynayabildiğiniz, farklı kültürleri oyun aracılığıyla aktarmayı isteyen hem çağdaş sanatta oyunların kullanımına dair meraklı bir bakışı hem de oyun sanatı ve sanat oyunları üzerine örneklerle ziyaretçileri bilgisayar oyunlarına farklı bir yerden bakmaya davet eden sergi hakkında küratörleri Akbank Sanat'tan Zeynep Arınç ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Tasarım Bölümü'nden Yardımcı Doçent Güven Çatak ile oyun, sanat, teknoloji ve yaratılan muğlaklığı tartıştık.
Bu sergi iş birliğinizin ilk çalışması mı? Nasıl tanışıyorsunuz ve bu serginin fikri nasıl ortaya çıktı?
Zeynep Arınç: Evet, ilk ortak çalışmamız. Aslında birkaç senedir video oyunları ve sanatın kesişimindeki dünyaya göz atan bir sergi yapma fikri var kafamda. Oyun endüstrisi o kadar büyük bir endüstri ki! Oyun kesişiminde yapılan çok sayıda iş var ama pek konuşulmuyor; insanlara video oyunu sergisi fikrinden bahsettiğim zaman şaşırıyorlar. Dolayısıyla sergi üzerine oldukça uzun zaman düşündüm. Ben ortak çalışmaları çok severim ve iş birliğinin getirdiği dinamizme inanırım. Farklı bakış açılarını ve bu bakış açılarının birbirlerini beslemelerini çok değerli buluyorum. Aklımdaki bu sergi fikrini kiminle yapabileceğimi düşünürken Güven’i buldum. Önceden tanışmıyorduk ama kim olduğunu biliyordum, neler yaptığını uzaktan seyrediyorum. LinkedIn'den bir mesaj attım Güven’e. Aklımdakileri anlatıp konuşmak isteyip istemeyeceğini sordum. O da bu sergi fikriyle ilgilendi ve tam bir yıl önce bu maceraya daldık. Birimizi tanımıyor olmamıza rağmen gerçekten yıllardır tanışıyor gibiyiz. Frekansımız birbirine çok yakın.
Güven Çatak: Ben oyunlar üzerine çalışıyorum; zaman zaman güncel sanatta oyunların kullanımının üzerine etkinlikler, paneller düzenliyordum. Çok önemli bir serginin de bir anlamda eş küratörü veya danışmanıydım. Games and Politics sergisi dünyayı turlarken Goethe-Institut aracılığıyla Türkiye’ye de gelmişti. Serginin her gittiği şehirde yan etkinlikleri için bir danışmanı oluyordu, onlarla çalışmıştım. Bu şekilde birtakım deneyimlerim olmuştu. Zeynep bu fikirden bahsedince ben de zevkle kabul ettim. Böyle bir serginin kürasyonunun Türkiye’de yapılması ve Akbank Sanat’ın buna alan açması ülkede bir ilk olacaktı.
Z.A: Burada önemli olan tek şey Güven’in oyun sektöründe olması değil. Kendini çok ön plana atmadan bir şeyler yapmak istemesi benim ilgimi çekti. Oyun alanında çalışan bir sürü insan var ama onun duruşu daha farklı. Yeni bir dünyaya adım atabiliriz gibi hissettim. İlk aşamada, ne yapmak istiyoruz, nerede durmak istiyoruz, nasıl bir dünyamız olsun istiyoruz gibi sorular etrafında düşündük ve sıkça toplantı yaptık, konuştuk. Çok büyük bir zamanı buna harcadık. Birbirimizi anladık ve düşündüklerimizin altını doldurmak için uzun bir süre çalıştık.
Amanita Design, Creaks, Sürükleyici bulmaca oyunu
Çağdaş sanat tarafından birinin, oyun ve çağdaş sanat kesişimine girmesini anlıyorum. Diğer yandan, Güven, oyunlarla ilgilenen biri olarak senin bulunduğun noktayı göz önüne alırsak, oyunun çağdaş sanatla senin için nereden ve nasıl kesiştiğini merak ediyorum.
G.Ç: Aslında oyunun sanat olup olmadığı hep tartışma konusu olmuştur. Zaman zaman üzerine konuşulur, paneller yapılır. Bu, dinamik bir sorudur. Bakış açımı anlatmak için sinema üzerinden bir örnek verebilirim. Nasıl ana akım filmler ve sanat filmleri varsa ana akım oyunlar ve sanat oyunları da var. Nasıl bağımsız filmler varsa bağımsız oyunlar da var. Belki de sektörün üretim bantlarından dolayı böyle bir benzeşme var. Son kullanıcıya ulaşma bakımından da bu ikisinin benzerlikleri var. Çeşitli oyunlar sanat güdüleriyle zaten ön plana çıkıyorlar, duyguları tetikliyorlar, empati kurmayı sağlıyorlar, sizi içlerine çekiyorlar. Tıpkı bir film veya sanat eserinde olduğu gibi.
Oyunların güncel sanatta kullanımı 80’lerden bu yana devam ediyor ve bu devamlılık iki eksen üzerinden ilerliyor. Bunlardan biri game art (oyun sanatı), diğeri art games (sanat oyunları). Game art, tam olarak dediğiniz gibi, çağdaş sanat dünyasındakilerin, oyunları, sanatsal pratiklerinde bir araç, bir medya veya bir kültür olarak kullanması. Bizim sergimizde de resim, fotoğraf ve benzeri medyalar var. Ancak, bunlar oyun dünyalarından gelen içerikler, oyun kültüründen veya oyuncu perspektifinden gelen materyaller içerebiliyor.
Diğer yandan, etkileşime geçilebilir, oynanabilir, zaman zaman ticari, zaman zaman bağımsız birtakım işler var. Bunlar da art games olarak adlandırılıyor. Art games derken doğrudan, bir resim gibi, karşısında durduğunuz ya da mouse ve keyboard aracılığıyla kontrolü elinize aldığınız, etkileşime geçtiğiniz işlerden bahsediyoruz. Bunlar da çok amaçlı. Duygu tetikleme, protesto etme, bir konuda farkındalık yaratma, düşündürme, sorgulatma amacıyla yapılabiliyor bu işler.
Zaten bu iki kategori sergide kurduğumuz çerçevelerden biri. Bu iki kategorideki işlerden bir derleme yapmamız gerektiğini düşündük. Neden bunu istedik? Çünkü serginin bir yandan da bahsi geçen alanları tanıtma derdi var. Konuyu bütün yönleriyle ortaya koyup bir kapı aralamak, gündem açmak istedik. İnsanlara hem art games'in hem game art'ın, hem de Machinima'nın ne olduğuna dair bir ipucu vermeyi amaçladık.
Bu yeni ve oldukça büyük bir sektör. Gençlerin izleyebilecekleri bir tek yol yok, sonsuz seçenekleri var. Biraz da bu yolları onlarla paylaşmak istedik. Evet, oyun deyince eğlence sektörü akla geliyor ama bu alan eğlenceden çok daha fazlası ve oyunlar çok farklı amaçlarla da kullanılabiliyor. Çağdaş sanatla da kesişiyorlar, eğitimle de kültürel mirasla da. Bunlar şimdi günlük hayatın içine o kadar giriyorlar ki kullandığımız akıllı telefonların bize sağladığı tüm angajman bile oyun bileşenleri içeriyor.
Size göre bir oyun nerede game art oluyor? Hangi noktada sizin için bir sanat niteliği taşıyor ve Akbank Sanat’ta gösterilebilir oluyor? Sizce bunun sınırı nedir? Sergideki işlerin hepsi toplumsal olaylara da bir şekilde değiniyor. Sizin için bu işleri seçerken kriterleriniz ne?
G.Ç: Şu an oyunlar günlük hayatımızın çok daha içinde. Biz oyun dünyalarına kaçarken oyun dünyaları günlük hayatımızın içine entegre oluyor. Bu iki dünyanın birbirine taşması, kaçması, böyle bir ikilik yaratması dikkatimizi çekti. Bu nedenle işleri seçerken bir portal görevi görüp görmediklerine, yeni bir dünyaya kapı açıp açmadıklarına baktık.
ZA: Marcel Duchamp’ın hayatımıza getirdiği ve bugünkü sanatı şekillendiren bir bakış açısı var. Sanatçı, Fountain isimli meşhur eseriyle, bir sanatçının neyi sergilemek isterse onun sanat eseri olduğunu, bir işin yapılma sürecinin de sanat olduğunu, hatta bazı durumlarda sanat eserinin sonuçtan çok süreç olduğunu ortaya koydu. Dolayısıyla sanattan söz ederken aslında çok geniş bir yelpazeden bahsediyoruz. O yüzden böyle bir dönemde bir üretimin sanat olup olmadığını söylemek bana son derece zor geliyor. Sergide hem sanatçılar var hem de kendilerini sanatçı olarak tanımlamayan ama bir oyunu olanlar var. Yapım aşamasının sekiz sene sürdüğü, ilmek ilmek yapılan bir oyun var mesela ortada. Baktığınız zaman bu, bugün çocuklarının Apple Store'dan veya Steam’den para verip satın alarak oynayabileceği bir bulmaca oyunu. Ama aslında durduğu yer bambaşka. Kendi dünyası var. Kavramsal bir altı yapısı, metni... İtalyanlar'ın We Are Muesli'nin oyunu içinde de Rorschach testi var mesela.
GÇ: İtalyan demişken sergide çeşitli ülkelerden birçok iş olduğundan da bahsetmek isterim. Sekiz ülkeden on üç sanatçı var. Bence kültürel farklılıkların da sergiye getirdiği çeşitli bakış açıları var. Bence Amanita Design bir anlamda Kafkaesk. O havadan, kültürden bir şeyler taşıyor. İtalyanlar çok daha renkli, farklı bir dünyadalar ama dertleri de farklı. Mesela orada bir kültürel miras derdi var. İtalyanların çalıştığı alan da bambaşka. Projenin adı The Great Palermo. İki oyunun bir tanesi Hieronymus Bosch'un eserlerinden esinleniyor, diğeri Palermo’nun kültürel mirasını dünyaya tanıtmak üzerine tasarlanıyor.
Ucla Game Lab
Çok güzel bir noktaya değindiniz Marcel Duchamp'ın kocaman, muğlak bir alan açmasından bahsederek. Bu konuda küratörlerin görevi sanatçılardan daha zor çünkü siz bir bağlam oturtmaya çalışıyorsunuz. Swatch markasının Şangay’da açtığı Swatch Art Peace Hotel CEO’su Carlo Giordanetti ile yaptığımız bir röportajda Giordanetti, Swatch olarak misyonlarının duygusal anlamda bağlanabildiğimiz işler seçmek olduğunu belirtmişti. Teknolojik işlere gelince ruhu olmayan işlere biz sanat diyemiyoruz. Sanat dememiz için gerçekten kalbimizle onu görebilmemiz lazım. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? İşleri nasıl seçtiniz?
G.Ç: Zeynep biraz daha duygusal yaklaştı. O kalpti, ben beyindim bir anlamda.
Z.A: Hep konuşarak ilerledik. İki ayrı yaklaşımla birbirimizi de çok iyi tamamladık. Güven’in söylediği çok doğru. Ben hep daha kalpten yaklaştım ama sergi üzerine konuşurken de hep o rolleri değiştik, bu da iyi oldu. Ben NABA’da Küratöryel Çalışmalar ve Görsel Sanatlar Bölümü’nden mezun oldum. Oradan mezun olmak için bir tez vermeniz gerekiyor, benim de tezim Medusa Effect üzerineydi, sanat eseriyle izleyicinin arasındaki iletişimi konu alıyordum. Bu iletişim birçok şeye bağlı. Bahsettiğim etki, herhangi bir kategoriye koyulamıyor. Örneğin The Last Supper’ı gören biri hayal kırıklığına da uğrayabiliyor. Yani onun The Last Supper olması ve bütün dünyaca konuşulan müthiş bir eser olması herkesi etkileyeceği anlamına gelmiyor. Siz o iletişimi hissetmiyorsanız orada bir eksiklik oluyor. Biz kendimizce, bize o alışverişi veren, etkileyen, heyecanınızın üzerinde kâğıt kesiği gibi bir etki oluşturan eserleri aradık. Bana kalırsa eserlerden konuşunca Jon Haddock’ın işini mutlaka konuşmalıyız. Bence o da insanı olduğu yere çivileyen, düşündüren, kendi hayatına döndüren bir çalışma. Bu tür etkilere dikkat ettik.
Uzun süredir oyuncak koleksiyonu yapan bir aile var Türkiye'de, Kendi Ailesi. Koleksiyonlarının bir kısmını Meşrutiyet Caddesi’ndeki Cordova Apartmanı’nda gösteriyorlar. Bu aile geçtiğimiz yıl Ecem Yüksel ve Burak Ata'ya sergi düzenlediler ve onlara bir human size bir board game siparişi ettiler. Bu sergiden haberiniz oldu mu? Oyunu dairenin arkasındaki büyük bir odaya kurdular ve oyunun içinde yürüyebildiğiniz bir kurgusu vardı. Bu performansla da ilgili değişik bir yapıttı. O yüzden benim gözümde bu oyun evet, sanattı. Aklıma Kış isimli o oyunu getirdi sizin dünyanız.
G.Ç: Board game'leri de düşündük ama sergilenmesi ayrı bir zordu gerçekten. Yan etkinliklerimizden bir tanesi board game tasarımı üzerine. Bu dünya da çok geniş. Özellikle Kickstarter’la birlikte board game’ler geri geldi. Birtakım bağımsız fikirleri duyurabilmek, bağımsız tasarımcıları desteklemek, onların seslerini duyurabilmesini sağlamak için Kickstarter müthiş bir platform. Mesela Exploding Kittens diye bir kart oyunu var kediler üzerine. Eğlenceli bir oyun. Rekorlar kırdı zaten Kickstarter'da. Sergide yer veremedik ama yan etkinliklerimizin bir parçası oldu.
Murat Kalkavan, Oyunbaz Eugene
Bu duvara Zimmermann'ın bir alıntısını koymuşsunuz: "Bilgi artık raftaki bir dizi. Artık ansiklopediden değil, Wikipedia’nın katılımcı, gelişen ve tartışmalı süreçleriyle karşımıza çıkıyor." Bunun sergiyi çok iyi özetlediğini ve tam olarak buradan yola çıktığınızı düşündüm. Bu çağın içinde oyuncular olarak siz kendi görevinizi ne olarak tanımlarsınız? Bu dünyaya nasıl adapte olacağız?
G.Ç: Ben eğlence sektörün dışında da oyunların dönüştürücü gücünü farklı amaçlar için kullanılma potansiyeline yönelik çalışmak istiyorum. Hatta güzel bir haberimiz var, Zeynep'le de paylaştım. O da bana destek olacak, birlikte çalışacağız. Games for Change isminde büyük bir organizasyon var. New York merkezliler ve dünyada da birtakım chapter’ları var. Biz Bahçeşehir Üniversitesi olarak Türkiye chapter’ını aldık. Bu çatının altında bir festival ve çeşitli yan etkinlikler düzenleyeceğiz. Sadece bu alana odaklı bir yapı olacak. Kasım ve Aralık'ta ilk etkinliği olacak bu organizasyonun.
Z.A: Oyun kültürü, çok geniş bir kültür. Çok fazla insanı içine alıyor. Özellikle gençleri ve genç yaşayanları. Oyunu ebeveynlere de göstermek benim açımdan çok önemli. Oyun dediğimiz şey sadece bölümler atladığın, ödül topladığın bir şeyin dışında ufuk açan bir şey olmalı. Kültürel miras üzerine de oyun yapabilirsin. Dünyanın en güzel ülkesindeyiz. Kuzeyi ayrı güzel, güneyi ayrı güzel, doğusu ayrı güzel, batısı ayrı güzel İnsan her gittiği yerde etkileniyor. İstanbul, içinde yaşayanların fotoğraf çektiği tek şehir. Yani öyle bir gönül hikayesi bu. Böyle bir ülkede yaşayıp kültürel mirası oyun aracılığıyla verebilmek, bütün dünyaya tanıtmak mümkün. We Are Muesli'nin oyununda Palermo'nun 19 yemek örneği üzerinden konuya dair bütün hikâyeler anlatılıyor. Diyelim ki sen Kanada'da bir genç kızsın, o oyunu oynayarak Palermo'nun yemek kültürünü öğreniyorsun. Christine Lucas'ın flamingolar üzerine bir oyunu var ve flamingoların nesli tükeniyor. Orada oluşturduğun ilişkiyle ve sempatiyle, o tükenen nesle karşı daha dikkatli olman gerektiğini öğreniyorsun.
G.Ç: Dün gelen bir psikolog vardı. Oyun bağımlılığı altında oyun derdiyle uğraşan, zaman zaman sorunlarla karşılaşan bir psikologmuş. Mesela onun şu an başka bir bakış açısı kazandığını söyledi. Psikolojide oyun terapisi diye bir şey var aslında o başka bir şey ama yani genel gelen sorunlar video oyunlarıyla ilgili. Bu anlamda bir video oyun okur yazarlığı kazanılması gerekiyor aslında ebeveyenlerin. Oralarda eksik kalıyorlar belli ki ve zorlanıyorlar. Medyayı tanımıyorlar, medyaya çok mesafeli bakıyorlar. Medyaya dokunmuyorlar. Mesela film olursa izler ama oyunsa oynamıyor. Oynamadığı zamanda da yardımcı olamıyor aslında. Giremiyor içine çünkü.
Petra Szeman, Gelecek Dünyaların Şekli
Serginin kamusal programlarını nasıl kurguladınız? Böyle bir serginin kamusal programında neler olabilirdi?
Z.A: Biz hep çok sesli olmak, konuya farklı noktalardan bakmak, sergiyi pekiştirmek istedik.
G.Ç: Kültürel miras, games for change, oyun tasarımı, teknolojilerin oyun sanatında kullanımı… Bu konuların hepsine değinen atölyeler ve konuşmalar olsun istedik.
Z.A: Kamusal programda hem atölyeler hem konuşmalar var. Bahçeşehir Üniversitesi Game Lab'in alanına son derece hakim ve farklı noktalardan bakan bir akademisyen kadrosu var. Onlarla çok güzel konuşmalarımız ve atölyelerimiz oldu.
G.Ç: Sektörden de birçok kişiyi çağırdık. Sanatçıları da ekledik. Birkaç konuşma da yani oyun sektöründen bakış, bir yandan biraz sanat yönetmenliği, yaratıcı yönetmenliği. Biraz hani o anlamda faydalı olsun istedik. Ama hep başa sararsak, Zeynep'in dediği gibi Akbank Sanat'ın okul olma misyonunda olduğu için onunla da örtüşmesi istedik. Hem alanı tanıtma, açma, bir takım insanlara erişim sağlamak çünkü bu ücretsiz bir etkinlik. Sergi de öyleydi. O anlamda sosyal tarafı da olduğunu düşünüyorum..
Z.A: Bir de normalde konuşulması zor insanlar da, belli bir yerde mesela Ouchhh da geldi işlerini anlatmıştı. Ama bunun yanısına Murat Kalkavan da geldi. O da kendi işini anlattı. Bir atölye verdi. İtalya'dan We are Muesli geldi. İtalyan Kültür Merkezi destek oldu bize bu konuda. Onlara bir atölye verdi. Dolayısıyla biraz da onları birleştirdik.
İkinizin de sizin güncel sanat veya oyun alanından alanından takip ettiğiniz sanatçılar var mı?
Z.A: Benim çok var. Ben daha rahatım.
G.Ç: Zaman zaman benim radarıma girenler oluyor ama şu an çok sıkı bir güncel sanat takipçisi değilim. Çok fazla arkadaşım var bu konularla ilgilenen, onları takip ediyorum. Çağrı Saray’ı ve Olafur Eliasson’u takip ediyorum. İsim isim değil de proje göre takip ediyorum.
Güven, sizin sergi gezme pratiğiniz var mı?
G.Ç: Evet, sergi gezerim. Zeynep kadar değil tabi. Ben mimarlık kökenliyim, bunun üzerine sinemayla ve oyunlarla uğraştım. Bu alanların içinden çıkabildikçe sergi de geziyorum. Sadece ilgimi çeken şeylere bakıyorum, o tetiklenmeyi seviyorum. Yeni şeyler keşfetmeyi severim ama çok sıkı bir takipçi değilim galiba.
Z.A: Öyle bir vakti olduğunu da düşünmüyorum. Oyun dünyasını takip etmek hem daha kolay hem de onlar çok güzel bir topluluk, son derece açıklar. O kadar mutlu oldum ki onlarla üretiyor olmaktan. Dolayısıyla onlara ulaşmak ve beraber çalışmak, belli konuların üzerine konuşmak çok daha kolay. Çağdaş sanat dünyası biraz daha kapalıdır, kendi içine dönüktür. Dolayısıyla benim işim biraz daha kolay oldu. O yüzden daha rahattım ve müthiş bir tecrübe oldu.
Comments