Sünger, kauçuk, bazen ahşap parçaları… Mücehver tasarımcısı Leyla Taranto, kenara atılmış parçalara kattığı kavramsal ve yaratıcı ifadelerle onları maddesel değerlerinin ötesine taşımakla kalmıyor; geleneksel, el işçiliği veya modern dokunuşlarla özgün kimlik kazandırdığı bu artık parçalarla duygusal bir tasarım dili geliştirerek onlara küpe, broş gibi yeni formlarda yeniden yaşama şansı veriyor. Biz de sanatçıyla Geride Kalanlar adını verdiği son koleksiyonu bahanesiyle bir araya geldik; markası Toz Design’dan "değer" kavramına uzanan bir sohbet gerçekleştirdik
1008 kelime
Leyla Taranto
Üretimlerinizde artık veya "değersiz" bulunan parçaları kullanmayı tercih ediyorsunuz. Bir parça sizin için ne zaman işlenebilecek boyuta geliyor? Malzeme tercihinizi neye göre yapıyorsunuz?
Geride Kalanlar ismini verdiğim bu son koleksiyonumun malzemesiyle tanışmam tamamen bir tesadüf sonucu oldu. Galerimize ayna yaptırıyorduk, titizliğimi bilen çerçeve dükkânının sahibi atölyeye gidip, teslimat öncesi aynaları görmemi istedi. Atölyeye gittiğimde yere saçılmış irili ufaklı, şekilli şekilsiz, çerçeve yapım aşamasından geriye kalan, "artık" ahşap parçalarını gördüm ve onlara bayıldım. Onlarla tam olarak ne yapacağımı bilmeden; ama büyük bir heyecanla, gözüme bir hazine gibi görünen o atık parçalarına talip oldum, bir kutuya doldurup yanımda götürdüm. Koleksiyon için ilk adım orada atılmış oldu.
Değersiz parçalar üzerinden "değer" kavramını işlediğinizi söyleyebilir miyiz peki?
Değer kavramı ilginç bir kavram, soyut bir kavram aslında neye göre kıymetli sorusunu akla getiriyor. Emeğe göre mi, para ile ölçülebilen karşılığına göre mi, hizmet ettiği nedene göre mi? Daha çoğaltılabilecek birçok "neden" ve "ne için" sorularına göre değer kavramının cevaplarının değişebileceğini düşünüyorum. Bu koleksiyonla kenara atılmış çerçeve parçalarına duygusal, kavramsal ve yaratıcı bazı ifadelerle onları maddesel değerinin ötesine taşımaya, broş, kolye, küpe olarak kendi başlarına değerli olabilecekleri yepyeni bir hayat sunmaya çalıştım.
Geleneksel ve geleneksel olmayan malzemeleri bir arada kullanmak; sentez üretiminizde nasıl bir rol oynuyor?
Gelenekselden uzaklaşmam çoğunlukla malzeme seçimlerimde oluyor. En başta, Toz Design markasını kurduğum 2006 dolaylarında bile, geleneksel üretim teknikleri ile işler üretiyor; ama yine de sünger, yün, kâğıt benzeri nonwoven gibi pek kullanılmayan türden malzemeleri nispeten kıymetli madenlerle bir araya getirerek kullanıyordum. Yine seneler içinde kauçuk, çelik gibi farklı ve sıradan kabul edilen malzemeleri kullandığım koleksiyonlarım oldu. Malzemenin yanında, bazı işlerimde teknolojinin yeniliklerinden yararlandığım gibi, bazıları tamamen el işçiliğiyle, bazıları ustalarımızın yıllardır kullandığı geleneksel üretim yöntemleriyle, birçoğu da birkaç tekniğin birlikte kullanılması ile ortaya çıkıyor. Bence burada önemli olan hangi teknik kullanılırsa kullanılsın, oluşan işin yeni bir bakış açısı ve özgün bir kimlikle ortaya çıkmasıdır.
Leyla Taranto, Geride Kalanlar Koleksiyonu, Broş, Fotoğraf: Eda Kum
Dünyada önemli sayılacak sergilerde yer aldınız, ülkemizde bir mücehver tasarımcısı olarak kendinizi gösterebildiğiniz alanlar var mı peki?
Çağdaş mücevherin takipçileri geleneksel mücevher takipçilerinden az. Bu dünyada da böyle ülkemizde de. Farklı nedenleri olabilir ama yapmamız gereken yurtdışında bir sanat dalı olarak da kabul gören bu iş kolunu, çağdaş mücevheri daha fazla kişiye tanıtmak. İnsanlar genellikle bilgi sahibi oldukları, tanıdık gelen bir şeye ilgi gösteriyor ve bazen de sevebiliyor. Bu niyetle ve özellikle Türkiye’deki çağdaş mücevherin varlığını yurtdışına duyurmak, memleketimizde de bu konuya ilgiyi artırmak adına, çağdaş mücevher üretimi yapan bir grup tasarımcı bir araya gelerek Çağdaş Mücevher Tasarımcıları Kolektifi’ni kurduk. Yurtdışında kolay anlaşılabilmek ve mücevherin uluslar üstü birleştirici gücüne de inanarak ismimizi Jewelry Links koyduk. Son bir yılda yurtdışında üç sergiye davet edildik, Türkiye’de de geçtiğimiz Kasım ayında ECNP galeride bir sergimiz oldu, gördüğümüz ilgiden çok memnunuz. Umudumuz her geçen gün daha geniş izleyici kitlelerine ulaşmak.
Leyla Taranto, Geride Kalanlar Koleksiyonu, Broş, Fotoğraf: Eda Kum
Eskiler takı işleriyle uğraşan insanlar için "zanaatkâr" tabirini kullanılırlardı. İşleriniz ne zaman zanaat boyutundan sanat boyutuna taşındı?
Bu topraklarda yüzyıllar boyunca -imparatorluk döneminden günümüze kadar- mücevher üretiminin merkezinde geleneksel yöntemlerle üretim yapan zanaatkârlarımız/ustalarımız olmuştur. Usta-çırak ilişkisiyle yürüyen, sıkı kurallarla değişmeyen ve tekrar eden modellerle hep mücevher üretimi yapılmış, zanaatkârlarımız işçilik kalitesi yüksek işler çıkarmış; ama yeniliğe pek önem vermemişlerdir. Son zamanlarda yaptığı işlerde tasarım dili, malzemesi, çizgisi, ürüne yüklenen duygusal, kavramsal kimliğiyle ve seri olmayan tek (unique) işleriyle farklılık yaratan, işçilik ve teknik olarak da kalitesi yüksek işler üreten tasarımcıların ortaya çıkmasıyla, mücevher üretimi zanaatı da içine alan; ama aşan farklı bir boyuta taşınmıştır. Bu tarzda üretim yapanların zanaat-tasarım-sanat üçlemesinin içinde olduğunu söylemek belki de en doğrusudur.
Ülkemizden yurtdışına çağırılan isimlerden biri olduğunuzu düşünürsek, siz ve sizin gibi isimleri diğer tasarımcılardan ayıran özelliğiniz nedir sizce?
Dünya sahnesine çıkacak kalitede ve yukarıda bahsettiğim niteliklerde işler ürettiğimiz sürece, birçok özel uluslararası sergiye katılım için davet edileceğimize ve katıldığımız fuar ve benzeri etkinliklerden de verimli ve keyifli sonuçlar alacağımıza inanıyorum.
Üretiminiz sadece takı üzerine de değil…
Asıl işim mücevher tasarımı olmakla birlikte, üniversitede Sosyoloji öğretimi aldığım üzere, Bilgi Üniversitesi’nde tasarımla ilgili devam ettiğim bir programda, hocalarımdan biri bana Paris’te yaşayan endüstri tasarımcısı Koray Özgen, birlikte bir "mumluk" projesi yapmayı önerdi. Ben o sıralar bakırla denemeler yapıyor, daha sonraları New York'ta MoMA'nın dükkânında satılmak üzere seçilecek Vazoda Çiçek broş projesi üzerinde çalışıyordum. Biz de mumluklarımız için o sıralarda haşır neşir olduğum bakırın yanı sıra; Türkiye’yi çok iyi temsil ettiğine inandığımız mermeri malzeme olarak seçtik ve Kubbe adını verdiğimiz bir mumluk serisi ürettik. Dünyanın birçok yerinde müze ve önemli galerilerde sergilenen ve satılan bu mumlukların yanında sonraları Toz Design olarak bakırdan tepsiler, bardak altları tasarlayıp ürettik. Birçok işimde olduğu gibi bu projede de çalıştığım zanaatkârların (bu projede bakır ve mermer ustalarımızın) önemi ve emeği yadsınamaz. Zanaat kültürünün yaşatılmasının ne kadar önemli olduğunu her bir projemde özellikle hissettiğimi, ahşap çerçevelerden ürettiğim son projem Geride Kalanlar koleksiyonumda da mesleğinin ustası marangozların bilgisi, tecrübesi sayesinde kesim ve teknik açıdan ihtiyacım olan bilgiye ulaştığımı ve onların ustalıklarından çok yararlandığımı söylemeliyim.
Leyla Taranto, Geride Kalanlar Koleksiyonu, Broş, Fotoğraf: Eda Kum
Ayağınızın tozuyla The Museum of Arts and Design New York’ta gerçekleşen LOOT: MAD About Jewelry 2019’dan döndünüz. Nasıl bir deneyimdi, size neler kattı? Gelecek projeleriniz neler?
Bu sene LOOT’a 18 ülkeden 55 mücevher tasarımcısı seçildi. Türkiye’den Nazan Pak ve Ayşegül Telli ile Belçika’da yaşayan Nevin Ariğ de benimle birlikte küratör Bryna Pomp tarafından seçilen tasarımcı meslektaşlarım. En başta böyle bir sergiye seçilmek tabii ki çok memnuniyet verici, bunun yanında sergi boyunca tanışma imkânı bulduğum mücevherle ilgili kişilerle işlerimi paylaşma ve onlardan da geri bildirim alma, dünyanın her bir tarafından seçilen tasarımcılarla bilgi alışverişinde bulunma ve meslek içi kurum ve kuruluşlarla olası işbirliklerini görüşme imkânı vermesi açısından çok güzel bir deneyim oldu. Yoğun bir çalışmayla hazırlandığım bu sergide, işlerimin birkaç koleksiyonerin portföyüne girmesi de bana bu serginin ödülü oldu!
Comments