top of page
Sena Kuyucu

Özgürlük, hayal gücü, ilham


Sokak modasının önde gelen fotoğrafçılarından Julien Boudet, Tokyo / Unpublished başlıklı sergisini geçtiğimiz ay Les Benjamins İstanbul Flagship mağazasında gerçekleştirdi. Tokyo’nun mimari yapısını gözler önüne seren ve daha önce yayınlanmamış özel fotoğraflarını bir araya getiren sergi vesilesiyle, Bleu Mode adıyla da tanınan sanatçıya merak ettiklerimizi sorduk

704 kelime

Proje adınız olan Bleu Mode ne anlama geliyor, bu ismi seçmenizin nedeni nedir?

Cevap oldukça basit aslında, Fransızcada mavi anlamına gelen bleu her zaman hayatımın bir parçası olan denizden geliyor. Artık doğduğum yerde yaşamadığım için, orayı gerçekten çok özlüyorum. Güney Fransa'da Sète adlı bir liman kasabasında doğup büyüdüm ve Akdeniz'den her zaman etkilendim, bu yüzden projeme bir isim vermem gerektiği zaman, hemen bu rengi ve temsil ettiği şeyleri düşündüm: Açık alanlar, özgürlük, hayal gücü, ilham… Mode ise Fransızca’da moda anlamına geliyor.

Müşterileriniz için çektiğiniz fotoğraflar ile kendiniz için çektiğiniz fotoğraflar arasındaki fark nedir? Süreç ve sonuçtaki farklılıklar nelerdir?

Aslında büyük farlılıklar yok, yaratım süreci aynı, konu farklılaşıyor diyebilirim çünkü açıkçası kendim için çekim yaparken ticari olmayan, markaların önem vermeyeceği daha kişisel şeyler seçebilirim ama bu çekimler markaların ilgisini çekmez. Ama büyük farklılıklar var diyemeyeceğim. Benimle çalışmak isteyen müşteriler, beni vizyonum ve fotoğraf tarzım için seçiyorlar, bu yüzden yaptığımdan farklı işler sunarsam, benimle çalışmaları için bir sebep göremiyorum. Bir fotoğrafçı için fotoğrafçının vizyonuna sadık kalınmazsa işin bir anlamı olmaz diye düşünüyorum.

Sokaktaki akış esnasında, sokak modasını yansıtan fotoğraflarınızı çekerken çok hızlı karar veriyor olmalısınız, “doğru” olanı bu kadar hızlı bir şekilde yakalayabiliyor musunuz?

Sokak stili çekerken, baktığım ilk şey tabii ki mükemmel outfit’ler, aksesuarlar ve detaylar. Sonrasında kadrajım için en iyi kompozisyonu bulmaya çalışıyorum, iyi bir arka plan yakaladığım anda çekiyorum; bunların hepsi birkaç saniye içinde geçekleşiyor, bunun moda çekimleri için iyi bir pratik yapma yolu olduğunu hissediyorum. Şu anda, beş senedir yaptığım yoğun pratiklerle, tüm bunları birkaç saniye içerisinde çok hızlı yapabiliyorum.

Moda haftalarında çekim yaptığınızı biliyoruz, buradaki çekimlerde sizi bir paparazziden ayıran noktalar neler?

Bu çok güzel bir soru çünkü bazı sokak stili fotoğrafçıları paparazziler gibi davranmaya meyillidir, yani gerçek sokak stili yerine sadece büyük isimler, ünlüler ararlar sanki bu "sokak stili" çekmenin ilk kriteriymiş gibi. Bununla birlikte sorunuzu tam olarak cevaplamak gerekirse sokak stili fotoğrafçıları ve paparazziler arasında çok fazla farklılık var, tabii ben burada sadece outfit’lerle ilgilenen "otantik" sokak stili fotoğrafçıları için konuşuyorum. Öncelikle benim işlerimden de görebileceğiniz gibi, çoğu zaman spesifik detaylara odaklanıyorum, bu yüzden çekmekte olduğum kişinin yüzünü bile göremiyorum, bu da beni otomatik olarak paparazzilerden ayırıyor. Ve yine çekerken, kimin giydiğine bakmaksızın sadece havalı outfit’ler arıyorum. Son olarak da sokak stili çekimlerimin de moda çekimi gibi görünmesi için çaba harcıyorum, kompozisyonu, çerçeveyi ve arka planı önemsiyorum. Her iki faaliyet aynı anda sokaklarda gerçekleşse de ve aralarındaki çizgi çok ince olsa da paparazzilerle karşılaştırılmayı tamamen reddediyorum. Hatta bunun, biz sokak stili fotoğrafçılarına hakaret olduğunu da ekleyebilirim.

Moda ve mimari fotoğraf arasında bir bağlantı var mı sizce? Ya da siz işlerinizde bir arada kullandığınızı gördüğümüz bu iki konsept arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?

Evet, bir bağlantı var ve bu da tasarım. Moda ve mimari tamamen tasarımla ilgili aslında ve ben bunların detaylarını yakalamayı seviyorum. Brütalizm, bana ilham veren ve çok sevdiğim spesifik bir mimari türü ve moda fotoğraflarını bu türden mimari ile bir araya getirmeyi seviyorum; benim için onlar birbirlerine aitler ve birbirlerini tamamlıyor.

Editöryal işlerde, çekim yapılacak mekânı siz mi seçiyorsunuz? Ve siz seçiyorsanız kriterleriniz neler?

Evet, elbette, editöryal çekim yaparken mekânı ben seçiyorum çünkü bu çok önemli. Dış mekânda çekim yapmayı stüdyoda çekim yapmaktan daha çok seviyorum, bu yüzden çekim yaparken göz önünde bulundurduğum, model ve hatta stil kadar önemli olan şeylerden biri de mekân. Görsel bir hikaye oluştururken her nokta önemlidir.

Şu anda beş sene önce yaptığınız işlere baktığınız zaman ne düşünürsünüz, pratiğinizde nelerin değiştiğini söyleyebilirsiniz?

Beş sene önce yaptığım işlere baktığımda, o zamanlar gerçekten işin başında olduğumu ve nasıl geliştiğimi görebiliyorum. O zamanlar net bir vizyona sahip değildim, geçen birkaç yılda çok fazla çalıştığımı ve fotoğraf gözümün değiştiğini söyleyebilirim ve hala değişmeye devam ediyor. Umarım bundan beş yıl sonra, şu an yaptığım işlere baktığımda bu işleri kötü bulurum çünkü bu daha iyiye gittiğim anlamına gelecektir. Bugünlerde çok daha fazla şeye dikkat ediyorum, bunu moda haftalarında bazı sokak stillerini çekerken fark ettim; beş yıl öncesine göre daha az fotoğraf çekiyorum çünkü tam olarak ne aradığımı biliyorum; başladığım zamanlardaysa neredeyse her şeyi çekiyordum.

Comments


bottom of page