Türkiye, Hollanda ve ötesinden kuir sanatçı, aktivist, düşünür ve gece çalışanlarını dijitalde buluşturan; Through The Window (TTW) projesi fiziksel mekâna taşarak Karşı Sanat Çalışmaları ve Koli Art Space’te ÇARK başlıklı sergiyle 1 Ekim’e kadar izleyiciyle buluşuyor. Projenin sunduğu perspektife ve dinamiklerine yakından bakıyoruz
Yazı: İlker Cihan Biner
0. Kalkış noktası: Ortadan yırtmak
Pandemideki kapanma süreci aynı zamanda LGBTİAQ+ bedenleri de etkiledi. Eğlence sektöründe emek veren ya da kuir alanlarda çalışan, üreten pek çok sanatçının, akvitistin sergileri ve etkinlikleri iptal edildi.
Bu derin krizleri estetiğin, dayanışmanın imkânlarıyla dönüştürme gibi önemli konumdan hareket eden Through The Window, bu yıl Simon(e) Van Saarlos ve Kübra Uzun’un yürütücülüğünde, Ömer Tevfik Erten’in küratörlüğünde gerçekleşiyor. Dijital ve medya iletişim ağının sorumluluğunu ise Zekican Sarısoy üstlenmiş.
İlk iki karma serginin fazları Türkiye’den ve Hollanda’dan sanatçılarla başladı. Fakat proje dünyanın farklı coğrafyalarından sanatçılarıyla devam ediyor. Yine başta Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu tarafından desteklenen oluşum son iki fazda Prince Claus Foundation tarafından desteklenerek çevrimiçi bir platform olma özelliği taşıyor.
Aslında başlangıçların, sonların ötesinde tam da pandemi felaketinin ortasında bu süreci yırtan, dijital alanda etki gösteren bir Through The Window var. Pencereden bakıldığında tek yerde kalmayan oluşumun nasıl taştığına bakmanın şimdi tam zamanı.
1. Kesişimler
Yaşadığımız coğrafyada neo-liberalizmle beraber ulus merkezciliğin, heteronormativitenin ve siyasal islâmın egemen olduğu bir atmosfer var. Çoklu iktidar mekanizmalarının doğallaştırdığı tertibatlara angaje olarak yaşıyoruz. Konuşmanın, görünürlüğün veya kamusal duyuların sabitleşmiş dinamiklerle işlediği, şiddet ürettiği alanlarla yaşamanın yollarını tartışmak elbette zor. Platform bu anlamda estetiğin politikası ile politikanın estetiğinin kesiştiği yerde parlıyor. Pandemi sürecinin yarattığı krizi ihtimale dönüştürmekle yetinmeyen bir ağla da karşı karşıyayız. Yapılan sergilerde beliren kopuş pratiği toplumsal bedenin etiğini tanımlayan egemen ikili cinsiyet rejimlerini, ulus merkezciliği, siyasal islâmcılığın yarattığı güçlü hegemonyayı delerek yeni görünürlük kipleri (algılama/etkileme tarzları) yaratıyor. Başka deyişle; Through The Window bağlantılar icat eden, dinamik kalmaya özen gösteren, dallanıp budaklanarak müşterek dokular yaratan bir yaşam perspektifi sunuyor. Fakat aktivizm ve sanatsal dayanışmanın iç içe geçişliliğini derinleştirirken gerçeklik meselesi gündeme geliyor.
Sergi 2020 yılında 20 sanatçıyla (1) , 2021 yılında 22 sanatçıyla (2) ve 2022 yılında da 31 sanatçıyla (3) yoluna devam ederken yer alan estetik formların çeşitliliğinin altını çizebiliriz: video sanatı, performans, resim, dijital yapıtlar...
Topografisi durmadan genişleyen oluşumu detaylandırmada kurmaca mevzusu beliriyor. Nitekim gerçek her zaman inşa meselesi olmakla beraber aynı zamanda bunun kurmaca ile bağlantıları vardır.
Through The Window doğallaştırılmış görünen sabit, şiddet üreten iktidar mekanizmalarının yarattığı gerçekliği ters-yüz edip, normatif imgeleri oyarak yoluna devam ediyor. Fakat yeniden gerçekliği biçimlendirme görülürün, söylenebilirin ya da yapma biçimleri diyebileceğimiz farklı yörüngeler icat etmeyle ilişkili. Öyle ki, her seferinde başkalaşan estetik pratikler politik bir akışla düğümlenerek tekil olanla kolektif arasında mekik dokuyor.
Bir mevzuyu daha gündeme getirebiliriz. Alan yaratma ne demek? Bu çok katmanlı ifadeyi açarak Through The Window’un genişleyen ağlarına daha da yakından bakabiliriz.
2. Dolaşıklıklar*
Through The Window’un belleğini tartışmaya giriştiğimizde zaman sorunuyla yüzleşiyoruz. Sergilerin çevrimiçi üçlü fazlarının 2020-2021-2022 biçiminde sıralarken sahiden oluşum düz bir çizgi üzerinden mi ilerliyor?
Oysa birbirlerini mesken edindiğini söylediğimizde zamanın düz bir çizgi olduğu anlayışını saptırmış oluyoruz.
Zaman mekanizmasını patriyarkanın, ulus merkezciliğin ya da başka iktidar mekanizmalarının doğrusallığına göre kurmamak önemli. Silinmeye, yok sayılmaya, baskıya karşı geçmişi ısrarla taşımanın değeri var. Hafıza dediğimiz şey geçip gitmez. Yeniden biçimlenebilir ve geleceği inşa etmede bir potansiyel gücü taşır.
Serginin 2020’de pandemi sürecindeki toplanmasına işaret ettiğimiz bu anlayış geçmişe dönmek veya eskiyi anmak değil sabit zaman algısını feshetmenin barındırdığı bir dinamizmle ilişkili. Oluşumun çevrimiçi karma sergilerinin fazlarına sapmalar olarak bakabiliriz. Kuir dolaşıklıklar da diyebileceğimiz bu hareket alanları birbirinin eşiği. Dönüş yaparak hatırlama, merkezde tutmama, sürekli bağlantılar kurma arzusu da denilebilir. Aynı zamanda iktidar mekanizmalarına karşı LGBTİAQ+ bedenlerin varlığını olumlama, kuir göstergelerle işlenen eserler ya da performanslar çeşitli alanlar yaratıyor. Her çalışmanın farklı mevzuları gündeme taşıdığını söyleyebiliriz.
Projenin bu çokluğu yaratması ve belli merkezleri olan disiplin örgütlenmesi olmamasıyla beraber ortak bir doku yaratıyor. Ek olarak platform gerçek ve sanal arasında bir zıtlık yaratmak yerine bunlar arasında köprüler kuruyor. Alan yaratma yalnızca sokak, galeri mekânı ya da herhangi bir odanın ötesinde aynı zamanda dijital ortamda.
Through The Window fazlarının üçlü dolaşıklığı için zaman/mekân bağlantılarını tek bir yerde bırakmayan göçebe nitelikler taşıyan hareket sahaları diyebiliriz.
Projenin küratörü Ömer Tevfik Erten’in deyişiyle; “TTW kocaman bir dans pisti ve burada hepimize yer var.” (4)
Oluşumun koordinatörü Kübra Uzun’un ifadelerini de anmak gerek: “Pencerenin nerede olduğu ve nereye doğru açıldığı, pencerenin varlığı kadar önem taşıyor. Birlikte olmak ve hareket etmenin her zamankinden daha çok önem taşıdığı bugünlerde Through The Window bizlere ihtiyaç duyduğumuz alanı sağlıyor.” (5)
İzler bırakarak sürmekte olan ve eserlerin/performansların yarattığı hiyerarşisiz imge dünyalarının var olduğu bu platform pencereler açmaya devam edecek.
O halde bu yazıyı nokta kullanarak değil, açık bırakarak şiirle bitirmeli:
Baş kaldırır
Başım benim
biçkin bir orak gibi
yüreklenir yüreğim
Yeniden
Yeniden
Yeniden
Arkadaş Z. Özger, Biley (6)
Commenti