Geçen haftalardaki yazımda Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Rus Avangardı: Sanat ve Tasarımla Geleceği Düşlemek sergisinin, Rus avangardı hakkında bilinen klişeleri çözümlemek, “avangardın” sorunlu kısa yollarını açmak, çeşitli mitleri ve sanatçılar hakkındaki önyargıları irdelemek açısından bir fırsat olarak değerlendirmek gerektiğini yazmıştım. Bu yazıda ise avangard üzerine çalışanlar için kuramsal bir model olarak kabul edilen Peter Bürger’in Avangard Kuramı’nın neden Rus avangardını incelemede yetersiz kaldığından bahsedeceğim
Peter Bürger’in klasikleşmiş kitabı Avangard Kuramı (1), genelde Sovyet avangardını inceleyen araştırmacılar için bir başlangıç noktası olarak kabul görmektedir. Bürger, burada avangard ve modernist sanatı birbirinden ayırırken, avangard sanatın temelinde yatan “sanatın hayat pratiğiyle bütünleşmesi prensibini” (sublation) öne çıkarır. “Tarihsel avangard hareketleri” formülünü sürrealizm ve dada dışında devrim sonrası “Rus avangardı” (2) (yani konstrüktivizmi / prodüktivizmi) için kullanır. (3) Bürger’e göre modernist sanat (estetizm) “bir burjuva ideali olan özerkliği” ifade eder; “sanatın ve hayatın bütünleşmesi” olan avangard ise (özerk) “sanat kurumuna” negatif yaklaşmaktadır. Bu durum sanatın hayat pratiğiyle antagonist bir durumda konumlanması anlamına gelmekte; dolayısıyla özerk sanat, “sanat kurumunu” korurken toplumsal pratiklerden kendini ayırmaktadır. Sonuçta özerklik (otonomi) ya da “kurumsallık” koruyucu bir niteliğe sahipken, yaderklik (heteronomi) yıkıcıdır. (4) Bürger’in özerklik ve yaderklik arasında kurduğu soyut diyalektik, avangard (Avrupa avangardı ve özellikle sürrealizm ve dadaizm) için problemli bir meseleyken (5), Sovyet konstrüktivizmi söz konusu olduğunda işlememektedir.
Bürger, Adorno’nun estetik kuramını genişletip, “sanat kurumu” terimini de ekleyerek buna somut bir toplumsal işlev yükler. Böylece avangardın sanatı hayat pratiğine dönüştürme önerisini sistematik hale getirip materyalist-Marksist bir hamleyle Adorno’nun odağı olan estetiğin felsefi altyapısını dönüştürerek sanata bir kapitalist değer üretim kurumu gibi yaklaşır. Bürger, 20. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirdiği “tarihsel avangard” ile ikinci yarısındaki “neo-avangardı” birbirinden ayırır ve kuramına uymayan (20. yüzyılın ilk dönemi için Vitebsk dönemi süprematizmi, prodüktivizm; ikinci dönemi için de özellikle İngiliz pop sanatı, kavramsal sanat, feminist sanat hareketleri ve performans) sanat pratiklerini dikkate almaz. Estetik kategorileri sadece hayatla yakınlaşan sanatsal yaklaşımları içerir; bunun dışındaki sanatsal üretimleri (SSCB örneğinde) yok sayarak sadece sanat alanını terk eden akımların yıkıcı yönünü inceler. Bunu yaparken aldığı referanslar Kant ve Schiller’in estetik kuramlarıdır. Adorno gibi endüstri-öncesi dönemin estetiğiyle tarihsel avangardların estetiğinin çelişkilerini kültür-sanat ilişkisi içinde incelerken bu durumu düşünce sistemlerinin ayrışması olarak değil, “sanatsal üretimlerin başarısızlığının” tezahürleri olarak ele alır: “Tarihsel avangard hareketleri özerk sanatın asli belirlenimlerini olumsuzlamıştır: Sanatın hayat pratiğinden ayrılması, bireysel üretim, üretimden ayrı olarak bireysel alımlama. Avangard özerk sanatın ortadan kaldırılması amacını taşır. Burada kastedilen yeniden hayat pratiğine dahil edilmesidir. Burjuva toplumunda bu amaç gerçekleştirilememiş, muhtemelen de gerçekleştirilemeyecektir… ” (6)
Bürger, özerkliğin ilgasını örneklerken dada ve sürrealizmi kullanır. Ona göre her ikisi de sanat ve hayatı bütünleştiren hareketlerdir fakat sanat alanına girmekten kaçınır. Estetikten konuşur fakat sadece birkaç örnekle yetinir. Tarihsel avangard “iyi” bir başarısızlık, neo-avangardlar “kötü” bir sahtelik (başarısızlık) söylemi temelinde kurgulanır. Tarihsel avangardın başarısızlığı kitle kültürüne yaklaşmasından, neo-avangardın başarısızlığı sistemi olumsuzlamayı terk etmesindendir. Bürger, herhangi bir alternatif önermeyerek gizli bir “devrimi” işaret eder gibidir. Adorno gibi sanat pratiğinin toplumdaki işlevini değil, sanatın toplumdaki temsili işlevinin (Adorno’nun karmaşık toplum ve karmaşık müzik ilişkisi) kuramını yazmıştır.
Bürger, sanat ve hayatın bütünleşmesinden günlük hayatın “sanat prensiplerine” göre düzenlenmesini anlar: “Sanat ve hayat bütünleştiğinde praxis estetiğe, sanat da praxis'e dönüşür.” Öyle ki “sanatın kitle üretim mallarıyla bütünleşmesini” Duchamp’ın pisuar örneğiyle açıklar. Buna göre Duchamp’ın provokatif eylemi (Bürger “gösterisi” der) burjuva estetiğini yıkmak için sanat ile seri üretim nesnelerini buluşturmaktadır. Nitekim Sovyet devrim-sonrası model ile devrim ortamında gelişmeyen (Avrupa) avangard arasındaki asıl fark da burada yatar: Sovyetler’de 1921 sonrasında gelişen prodüktivizm, sanatın hayatla bütünleşmesinden “sanatın üretime dönüşmesi” anlamaktadır. Buna göre bütünleşmiş bir sanat-hayat anlayışı Bürger’in belirttiği gibi “sanat prensiplerine göre” değil, “üretim prensiplerine” göre düzenlenmelidir. (7) Prodüktivizm, proletarya kültürü konjonktüründe, sanatın sosyalleşmesini amaçlarken karşılığında toplumdan “komünistleşmesini” bekler. Sonuç olarak sanatı maddesel kültürün yeni formlarının üretimine dönüştürmeyi amaçlar. Bu durum Sovyet ve Avrupa avangardları arasındaki bir “epistemolojik kopuş” değil; tersine sanatın toplumsal ilişkilere radikal bir biçimde sızmasını mümkün kılan devrimin ta kendisidir. Nihayetinde devrim sonrası Sovyet avangardının amacı yeni bir sanat anlayışı ya da bir “-izm” yaratmak değil, yeni bir “üretim modeli” oluşturmaktır.
SSCB’de 1920’lerde geliştirilen prodüktivizm tezlerinin altyapısını incelemek için Aleksandr Bogdanov’un geliştirdiği proletkült kuramına bakmak gerekmektedir. Öyle ki Aleksei Gan’ın avangard ve tektonik ile kuruduğu ilişki, Nikolai Chuzhak’ın “yaşam-yapıcılık” ya da Boris Arvatov’un “prodüksiyon” gibi kavramları proletkült kuramıyla yakından ilişkilidir. (8) Prodüktivizmin teori-pratiği Bürger’in belirttiği gibi yıkıcı değil, normatif ve yapısaldır. Avratov’a göre “meta-biçim düşüncesi yok edilmeli, böylece yabancılaşmanın getirdiği ağırlıktan bir nebze kurtulan toplumsal ilişkiler kullanım değeri ve yeni maddesel kültür yoluyla yeniden inşa edilmelidir.” (9) Bürger’in avangard kuramına göre sanat, üretim gibi görüldüğü taktirde eleştiri olumlayıcı eylemden başka bir şey olamaz. Böylece Sovyet epistemolojisine göre prodüktivizm eleştirel değil, post-eleştirel (olumlayıcı) bir nitelik kazanır. Nitekim prodüktivizm “sanat ve hayatın bütünleşmesi” meselesi değil; devrimin yarattığı konjonktür sayesinde günlük yaşamı (Arvatov’un terminolojisiyle) “yoldaş kooperatifleri” ya da “proleter monizm” ilkeleri üzerinden dönüştürme çabasıdır. Dönüştürülmek istenen sanat ya da estetik değil, günlük yaşamın ta kendisidir. Bu dönüşüm Ekim Devrimi'yle birlikte tarihsel olarak “gerçekleştirilebilir” bir hal almıştır. Dolayısıyla sanatın amacı hayata içkin olmak değil, “proleter monizmin” içinde yok olmaktır. Bürger’in yaptığı gibi Sovyet epistemolojisinin statüsü ihmal edildiği takdirde proletkült, konstrüktivizm ve prodüktivizm kuramlarının belirsiz ve aciz; pratiklerinin ise saf ve beyhude eylemlerin ötesine geçemediği sonucu çıkmaktadır.
Christina Kiaer, Imagine No Possessions, The Socialist Objects of Russian Constructivism (Mülksüzleşmeyi Hayal Etmek, Rus Konstrüktivizminin Sosyalist Tasarımları) adlı çalışmasında Bürger’in tarihsel avangardın “başarısızlığı” tezine karşı konstrüktivistlerin tasarım ürünlerini incelemektedir. (10) Kiaer’in tespitlerine göre konstrüktivizmin “avangard” modeliyle ayrılmasının nedeni kurumlara herhangi bir direniş göstermek için değil, tam tersine bolşevik yönetimin siyasi hedefleri dahilindeki ekonomi, kitle kültürü ve propaganda sanatına hizmet etmek içindir. Konstrüktivistlerin sanatla hayatı bütünleştirme biçimi olarak Sovyet tasarım ürünlerini (mobilyalar, aletler, giysiler, reklamlar...) inceleyen yazar, bu ürünleri sanattan çok popüler kültüre yakın bulmaktadır. Fakat Bürger’e göre “popüler kültür ve meta estetiği sahte olumsuzlamanın kanıtır” (11); “eğer sanat kitle üretimine dahil olursa pratik bir ürüne dönüşerek sistemden özgürleşeceğine boyun eğer.” (12) Oysaki (Bürger’e göre başarısız olan) konstrüktivistler, işçilerin sömürülmediği ve endüstri ürünlerinin kazanç getiren bir meta olarak pazarlanmadığı sosyalist bir ekonominin parçası olmak için çabalamışlardır. Dolayısıyla konstrüktivistler için sanat-hayat birlikteliği Bürger’in “sanatın bütünleşmesi” düşüncesinden daha radikal bir sonuca varır. Kiaer’in kitabı aslında Bürger’in dipnotlarında belirttiği “Ekim devriminde değişen toplumsal koşullar temelinde Rus avangardcıların sanatı hayata dahil etme amacını hangi ölçüde gerçekleştirdiği araştırılmalıdır,” temennisine bir cevap niteliğindedir. (13) Vladimir Tatlin, Vladimir Mayakovski, Aleksandr Rodçenko, Lybov Popova ve Varvara Stepanova gibi sanatçıların tasarım ürünlerini inceleyen yazar bu tasarımların ortak noktalarının basitlik ve işlevsellik vurgusu olduğunu belirterek, kapitalist mülkiyet arzusuna karşı sosyalist kitle ihtiyaçlarının esas alındığının altını çizmektedir. Asetizm ve mülkiyetin reddi gibi eski solcu düşüncelerin eleştirelliğini yitirdiği yaşamakta olduğumuz post-Sovyet tüketim dünyasından geriye baktığımızda konstrüktivistlerin “mülkiyetin reddi” düşüncesi ütopik görünse de Sovyetler’de gerçektir. Öyle ki şair Andrei Bely “Rusya’daki materyalizmin zaferi, tüm maddiyatın tamamen yok olmasıyla sonuçlandı,” diye yazmıştır. Konstrüktivistlerin hedefi materyal objelerin yok olması değil, materyalin maddiyatla olan ilişkisinin yok olması ve mülkiyet arzusuna alternatif bir model oluşturacak sosyalist ürünler tasarlayarak toplumsal dönüşüme katkıda bulunmaktır.
Peter Osborne’a göre Bürger’in kuramındaki “tarihsel avangard” mefhumu karmaşık ve kurnaz bir ikili kodlama rolü üstlenmektedir. (14)
Bir tarafta “tarihsel” teriminin çağrıştırdığı “geçmişte kalmış avangard” anlamı pekiştirilerek avangardın kavramsal yapısında siyasi bir nötralizasyon etkisi yapılmaktadır. Avangard “tarihseldir” çünkü geçip gitmiş ve “başarısız” olmuştur. Siyasi avangard başarısız olmuştur çünkü Sovyet komünizmi başarısız olmuştur. Bu yüzden avangard artık ütopiktir. Sanki Bürger’in şemasındaki “tarihsel” terimi, “komünizm” kelimesinin yerini almaktadır. Bu açıdan bakıldığında konstrüktivizm, dada ve sürrealizmle kurulan estetik ilişki, kitabın politik bilinçaltının bir parçası olarak okunabilmektedir. Böylece “tarihsel” terimi 1920’lerin avangard politikalarını kapalı bir şekilde olumlarken, devrimci mirasın hazinesini açıkça korumaktadır.
Diğer tarafta “tarihsel” terimi tarihe yatırım yaparak, “kolektif tekilliğin” geleceğine dair çıkarımlar yapabilme olanağı sağlamaktadır. Ne de olsa Bürger’e göre tarihsel avangardın başarısının sırrı başarısızlığında yatmaktadır. Tarihsel avangard sadece sanatsal değil toplumsal ve siyasi çağrışımlara da açıktır. Avangard terimi yazara göre “modernizmin özerkliğine karşı” olduğundan sadece sanatsal değildir. Birinci Konstrüktivist Çalışma Grubu (Gan, Rodçenko, Stepanova) “sanata karşı savaş” ilan ettiğinde kullandıkları slogan “konstrüktivist yaşam, geleceğin sanatı”tır. Böylece “tarihsel” terimi, (yukarıdaki örneğin aksine) “siyasetin nötralizasyonuna” karşı konumlanarak yaşamın kolektif inşasını (konstrüksiyonunu) tarihsel ontoloji açısından (gelecekte) olanaklı kılmaktadır ki konstrüktivist-prodüktivistlerin felsefi düşüncesinin temelinde de gelecek tahayyülü yatmaktadır.
Aslında Bürger’in tarihsel avangardının temelini oluşturan “sanat-hayat bütünleşmesi” ifadesi SSCB özelinde yanlış bir estetik yorumdan ibarettir. Estetik açıdan komünist avangardın (kompozisyon sanatının) yerini başka bir komünist avangard (konstrüksiyon sanatı) almıştır. Kompozisyon sanatı, kuramda zaten hayata angajedir. Hayatla bütünleşme ihtiyacı duymaz. Hatta 1920’lerin sanatının, 1914-1919 estetizmine eleştirel bakışı bu angajman meselesi üzerinden gelişmiştir. Konstrüktivizm estetiğin genelleştirilmesini değil, adı üstünde “inşa”nın (konstrüksiyonun) genelleştirilmesini hedefler. (15)
Bürger’in tarihsel avangardın kurumsal eleştirisinin devrim sonrası Rus avangardı (konstrüktivizm/prodüktivizm) üzerinden estetik yorumlanması yersizdir. Konstrüktivizmden prodüktivizme geçiş, “laboratuvar formalizmi”, “günlük yaşamın düzenlenmesi” ve “üretimin düzenlenmesi” gibi aslında konstrüktivizme ait üç unsurun vurgulanmasından başka bir şey değildir. Nitekim “kurumsal eleştiri” sanatın özerkliğini eleştirmektense yeni kurumların (ve yaşamın) inşasına yöneldiğinden laboratuvar çalışmalarında ortaya çıkan kompozisyon-konstrüksiyon tartışmalarında sanatın mı işlevsel uygulamaları yoksa uygulamaların mı işlevsel sanatı belirlemesi gerektiği tartışılmıştır. Konstrüksiyon meselesi “materyal konstrüksiyonların komünist ifadeleri” ya da “materyal konstrüksiyonların kapitalist ifadeleri” gibi belirli bir tarihsel biçimin toplumsal ifadesini oluşturmakla ilgilidir; bu nedenle toplumsalın alternatif biçimleri, düzeyleri ve yönlerinin ifadesi olarak alternatif konstrüksiyonlarla ilgilenilmiştir. (16)
Bürger’in Avangard Kuramı kitabında Rus/Sovyet avangardı söz konusu olduğunda ne konstrüktivizmden prodüktivizme geçiş konu edilmiş ne bu hareketlerin farklı stratejileri ve kuramları ele alınmış ne toplum tarafından alımlanması değerlendirilmiş ne de kültürel açıdan incelenmiştir; sadece bir dipnotta Ekim Devrimi’nin etkilerinin incelenmesi temenni edilmiştir. Sanki Bürger için avangard, Avrupa’da gelişmiş pedagojik-sanatsal bir projedir. Bürger’in tezlerinin aksine devrim sonrası Rus avangardı sanat kurumunu eleştirmez çünkü devrimden sonra olumsuzlayacak bir kurumdan bahsedilemez. Tam tersine devrimden sonra “kurumları inşa etmek”, “günlük yaşamı (byt) dönüştürmek” gerekmektedir. SSCB’de 1917-1921 arasında bu iddiayla birçok sanat grubu ve kurumu oluşturulmuştur. Dolayısıyla devrim öncesi ve sonrası Rusya'daki sanatsal ve kültürel gelişmeleri anlamak, çeşitliliğini ve hedeflerini doğru analiz etmek için Rus avangardını, Peter Bürger’in Avangard Kuramı’ndan kurtarmak gerekir.
(1) Peter Bürger, Avangard Kuramı, çev. Erol Özberk, İletişim Yayınları, 2003
(2) Bürger, “Sovyet” demez.
(3) Bürger’e göre “bu hareketlerin ortaklığı…daha önceki sanatın tekil sanatsal prosedürlerini değil, o sanatı toptan reddetmeleri, böylece gelenekten radikal bir kopuş gerçekleştirmeleridir.” Peter Bürger, Avangard Kuramı, İletişim Yayınları, çev. Erol Özberk, s. 55 dipnot 5. Ayrıca, Bürger’in Sovyet değil, “Rus avangardı” terimini kullanması da önemlidir.
(4) Peter Bürger, s.106-107.
(5) Bürger’e karşı eleştiriler ilk olarak kitabının basıldığı Almanya’da başlar. Daha sonra İngilizce konuşulan ülkelerde Benjamin Buchloh ve Hal Foster başta olmak üzere devamı gelir. Buchloh ve Foster’ın felsefi eleştirilerinin temelinde daha çok neo-avangardların savunuculuğu yatmaktadır.
(6) Peter Bürger, s.110-111.
(7) Devrim öncesi ve devrim sonrası Rusya’sında sanat, tasarım, şehir planlamacılığı ve özellikle mimarlığın sanayi ve üretim modellerine göre düzenlemesi hakkında Jean-Louis Cohen’in College de France’daki L'américanisme en Russie: architecture, design, urbanisme dersleri için: https://www.college-de-france.fr/site/jean-louis-cohen/p8489947016996082_content.htm
(8) Maria Chehonadskih, Soviet Epistemologies and the Materialist Ontology of Poor Life: Andrei Platonov, Alexander Bogdanov and Lev Vygotsky, Yayımlanmamış Doktora Tezi, The Centre for Research in Modern European Philosophy, Kingston University.
(9) Maria Chehonadskih, s. 37.
(10) Christina Kiaer, Imagine No Possessions, The Socialist Objects of Russian Constructivism, MIT Press, 2005.
(11) Peter Bürger, s.111
(12) Peter Bürger, s.111
(13) Peter Bürger, s.111, dipnot 37
(14) Peter Osborne, Temporalization as Transcendental Aesthetics, Avant-Garde, Modern, Contemporary, The Nordic Journal of Aesthetics No. 44–45, 2012–2013. s.28–49
(15) Peter Osborne, Temporalization as Transcendental Aesthetics, Avant-Garde, Modern, Contemporary, The Nordic Journal of Aesthetics No. 44–45, 2012–2013. s.28–49
(16) Konstrüktivizm/Prodüktivizm tartışmaları için bkz: Christina Lodder, Russian Constructivism, Yale University Press, 1985 ve Maria Gough, The Artist as Producer Russian Constructivism in Revolution, University of California Press, 2005
Comments