Özge Enginöz, Krank Art Gallery’de devam eden yeni sergisi Hasar Katsayısı’nda disiplinlerarası üretimleriyle hasar kavramının izini sürüyor. Özellikle insan ilişkileri ve kaynaklara olana bağımlılığımızda yüksek etkili sonuçlara yol açan bu kavram, sanatçı tarafından büyük boy tuvaller ve doğadan ödünç alınan malzemelerle yorumlanıyor. 5 Mayıs’a dek görülebilecek olan Hasar Katsayısı’nı Fisun Yalçınkaya değerlendirdi
Özge Enginöz, İsimsiz 2, 2018, Asamblaj, Tuval üzerine karışık teknik, 18 x 13 cm
Siyah beyaz fotoğrafta dört genç adam bir ağacın tepesinde duruyor. Dalların arasında maymunlar veya kuşlar gibi, güvenli bir sığınağa sığınmışçasına, kendilerine orada bir yuva yaratmışçasına rahatlar. Yaz vakti olduğunu anlıyoruz çünkü bu dört adamın gömlekleri çıkmış. Sahaflardaki kutuları karıştırıp bulacağınız türden bir fotoğraf bu. Büyükada, Heybeli ya da Burgaz’da geçtiğinizi düşünebilirsiniz bu sahnenin. O zamanlar, Adalar’ın en güzel yıllarıymış, diyebilirsiniz. Bir iddiaya girmişler de, önce en atılgan olanı çıkmış ağaca, sonra da diğerleri onu izlemiş, diye hayal edebilirsiniz. Gülüşlerini duyabilirsiniz hayalinizde. O ağacın altında dursanız, kafanızı kaldırıp onlara baksanız gözünüzün güneşten kamaşacağı kesindir. Dallara ağır gelen dört adamın bir kısa anısı…
Sanatçı Özge Enginöz bu fotoğrafı, iğne yapraklı bir dal parçası bir de yuvarlak yaprakla duvara tutturmuş. İsmini de Gölgelerini bırakıp güneşli duvarlara yapışıp kalan böcekler gibi* koymuş. Japon edebiyatının çok sevilen yazarı Haruki Murakami’den alıntıladığı bu cümleyi okuyunca daha da çok hissedebiliyoruz fotoğraftaki sıcak havayı. Çam ağacının çektiği bu dört genç erkeğin ağırlığı, bu ağırlığın kocaman yükü, bir tür neşe bırakmış geride nihayetinde. Taa bu fotoğraftan bizim önümüze kadar düşmüş. Özge Enginöz’ün Krank Art Gallery’de devam etmekte olan Hasar Katsayısı sergisi de işte neşe, oyun, aşk, hayatta kalmak gibi bin bir çeşit sebeple sürekli olarak verilen bu ‘hasar’la ya da hasarlarla ilgili.
Özge Enginöz, Gölgelerini bırakıp güneşli duvarlara yapışıp kalan böcekler gibi*, Alıntı: H.Murakami, 2018, Kolaj, Kağıt üzerine bitki parçaları ve buluntu fotoğraf, 21 x 31 cm
Görsel sanatların tarih boyu eğilimi, güzel olan kadar kusurlu, çirkin olanı da göstermekle ilgili olmuş. Biri canavarları, yaratıkları, eciş bücüş mahlûkları çizerken öbürü alımlı hayvanları veya alev alev kırmızı gülleri çizmiş. Bir diğeri buruşuk suratları detay detay boyarken, kimi de pürüzsüz, gencecik melekleri andıran yüzleri resmetmiş. Kırılmış tamiri imkânsız antika vazoların da tıpkı sapasağlam olanlar gibi resimleri defalarca yapılmış. Ama bu sergi o sanat tarihinin ‘hasarlı olanları’ resmeden kısmının bir parçası değil.
Sergi, hasar görmüş, bozuk, kusurlu ve eksik bulunan kişi ya da nesnelerden çok hasarın kendisine bakmayı amaçlıyor ve böylece de, konuyu soyut bir noktaya taşımış bulunuyor. İsmiyle de hasarın git gide arttığı durumları betimleyen ve genellikle doğal afetlerle ilgili olarak kullanılan terimleri çağrıştıran Hasar Katsayısı zamanla, hasarın üst üste binerek artışına, zamanın kendisinin verdiği hasara da göz kırpıyor.
Serginin merkezinde Özge Enginöz’ün katıldığı, sanatçı Bernhard Cella tarafından düzenlenen Matbu Bir Mekân Olarak Kitap atölyesinde ürettiği bir kitap duruyor. Aşk, Hasar, Kusur ismini alan bu video ve kitap şeklinde iki parçadan oluşan çalışma, hekimliği kadar felsefeyle ilişkisiyle de bilinen İbn-i Sina’nın Aşkın Mahiyeti Hakkında risalesinde geçen bir alıntıyla ve yine sahafta bulunmuş fotoğraflarla hazırlanmış. Alıntı, tesadüf eseri seçilmiş. “Zarif ve yiğit kimselerin güzel yüzlere karşı duydukları aşkın anlatılması” yazan bu alıntıyı okuyarak açtığımız kitap içinde kim olduğunu bilmediğimiz yüzlerin fotoğraflarını görüyoruz. Kitap, kibrit kutularının yanlarında bulunan kibriti sürünce alev alan kısımla tamamlanıyor. Bu hâliyle aslında yanmayı bekler gibi duruyor. Kitaba eşlik eden videoda ise kitabın bir kibrit gibi ateş aldığı anları izliyoruz. Yok oluş ve hasar üzerine düşünmek için bir davet noktası bu çalışma.
Özge Enginöz, Aşk Hasar Kusur, 2018, 38,5 x 16.5 cm
Bir yanıyla da bu kitap sevmenin farklı hallerini çağrıştırıyor. Yalnızca uzaktan sevmek, âşık olunan yüzü betimlemek, yazmak, şiirler yapmak, şarkılara konu etmek, mektuplara sığdıramamak, resmetmek. Sonra aşkın bir başka hâli, alev olup yanması...
Özge Enginöz, bu sergide daha çok biriktirdiklerini gösteriyor ve onların kendi kişisel tarihinde bir araya gelişlerinden bahsediyor gibi. Serginin bu kitapta toplanan kısmı merkezi olsa da çok farklı materyaller izleyici için birbirine bağlanması biraz yorucu bir izlekte buluşuyor. Eserlerin boyutlarında ani büyüme ve küçülmeler söz konusu. Minicik bir fotoğraf sonra dev bir parça görüyorsunuz. Bu büyük eserlerden biri sergi alanının orta kısmında bir duvar parçasının üstüne yuvalanmış mantarlardan oluşuyor. Sanatçının Belgrad Ormanı’ndan topladığı bu mantarlar, kav mantarları. Ağacı, odunu çürüten, çokça kayın ağaçlarında görülen bu mantarlar, yapıştıkları yerde mutlaka bir hasara yol açıyor. Yenebilen türden mantarlar değiller ama endüstriyel üretimin birçok aşamasında kullanılabiliyorlar. Kimi fayda, kimi öldürücü zehrin taşıyıcısı olan, köksüzlükleriyle daima bir başka canlının üzerinde ya da yanında bulunan ve kendi türlerini icat etme biçimleriyle sanki dünyamızın uzaylıları olan mantarlar böylece birden serginin öne çıkan parçasına dönüşüyor.
Özge Enginöz, İsimsiz 4, 2018, Asamblaj, Tuval üzerine karışık teknik, 18 x 24 cm
Sahaf tezgâhıyla kayın ağaçlarının gövdelerine benzer dikkatle bakan bir sanatçı Özge Enginöz. Her ikisinden de buluntuları ayıklıyor ve onları tekrar bir araya getirdiği yerde izleyiciyi de görmeye, okumaya, incelemeye davet ediyor. Serginin bu parçası ormandan gelip galerinin ortasına yerleşmiş mantarları incelemek için biraz vakit istiyor. Her biri zarara yol açmış bir takım doğal suçlulara bakıyor gibiyiz. Doğanın bitmeyen çürümesi, canlanması, zarar vermesi, ezmesi, kaldırması deviniminin arasına neler eklenebilir onu araştırıyor bu kısım. Arka kısmında ise Çünkü bizler karda ağaç gövdeleri gibiyiz adlı, kocaman beyaz üstüne siyah çizilmiş karanlık ağaç gövdelerinin resmi yer alıyor. Bu alıntı da Kafka’dan geliyor. Bu kez cümleyle beraber hasarı veya hasar vereni mantarla ağaç arasında ya da uzak bir aşk hikâyesinde değil de kendimizde görmeye başlıyoruz. Bu toplanmış, biriktirilmiş dünyanın içinde belki serginin en aykırı kısmı burada başlıyor. Açık seçik olmayan siluetleriyle kalmış ağaçlar rüyada görülmüş korku sahnesini ya da yanmış kibrit çöplerini andırıyor. Bir biçimde o ormana girilmişi hasarlar verilmiş ve biz o ağaçların kendisi mi yoksa zarar veren mi olduğumuzu sorarken hasarı düşünmeye çağırılıyoruz. Bunları benlikten arınarak düşünmek mümkün mü? Sanatçı bizi neredeyse bütün eserlere isim veren edebi alıntılardan geçirip düşündürerek bu ormanın ortasında bırakıyor.
Hasar Katsayısı, söyleyecek çok farklı konularda birçok sözü ve birikmiş malzemesi olan bir sanatçının bir solukta görülebilecek ama etkisi sürecek sergisi.
Özge Enginöz, Çünkü bizler karda ağaç gövdeleri gibiyiz, Alıntı: F. Kafka, 2018, Tuval üzerine karışık teknik, 242 x 150 cm
Comments