top of page
Mine Kaplangı

Saklı Görüşmeler VIII


Saklı Görüşmeler, Mine Kaplangı'nın güncel sanat alanında aktif rol oynayan kişilerle yaptığı beklenmedik görüşmeler sırasında onlara ansızın yönelttiği tuhaf sorulara verdikleri cevapları derliyor ve her ayın son günü yayınlanıyor. Serinin sekizinci röportajında Nihat Karataşlı’yı ağırlıyoruz


Röportaj: Mine Kaplangı

Nihat Karataşlı

Saklı görüşmeler serisinin sekizincisi sanatçı Nihat Karataşlı ile Cihangir’de akşamüstü sohbeti ve kokteyli için buluştuğumuz bir günden geliyor. Nihat, The School of Art Institute of Chicago’da yüksek lisans yapıyor, fakat bir süreliğine İstanbul’da ve yeni projeleri üzerine çalışmaya devam ediyor. Nihat Karataşlı’nın tüm çalışmalarını ve yeni projelerini web sitesinden takip edebilirsiniz.

Bir süredir Chicago’da yaşıyorsun, bu şehrin en sevdiğin yönleri neler?

Sanırım en çok okulu seviyorum, bir müze okulda okumak, stüdyona Picassoların, Monetlerin, Pollockların, Warholların yanından geçerek gitmek çok garip bir şeymiş. Bunun dışında şehrin mimarisi de çok etkileyici, sanatsal üretim ve şehirde açılan sergiler çok çeşitli ve ulaşılabilir.

Telefonunda en sık kullandığın uygulama hangisi?

Maps ve Instagram sanırım en sıklıkla kullandığım app’ler. Hiç yol bulabilen biri değilim o yüzden her gün Maps kullanıyorum diyebilirim.

Sergi gezmek için ideal ekibinde kimler olurdu?

Genelde yalnız sergi gezmeyi tercih ediyorum ama arkadaşım Bora (Saraç) ile birlikte çok sergi gezerdik, yalnız gezmeyeceksem Bora’yla gezmek isterim diyebilirim.

Son zamanlarda seni en çok etkileyen cümle neydi ve kimden duydun?

Mark Bradford’ın söylediği bu cümle sanırım son zamanlarda duyduklarım arasında en etkileyici olanı; “Yer durulmadan tekrar inşa edemezsin.” (You can not rebuild while the ground is still moving.)

Son zamanlarda karşına çıkan ve gerçekten hem görsel, hem ses, hem de sende bıraktığı iz açısından unutamadığın bir sahne oldu mu?

Müzik videolarından başlarsak; çekileli neredeyse bir sene olmuş olmasına rağmen, Bad Gyal’in Nicest Cocky videosu beni hâlâ çok etkiliyor. Hem video, hem de şarkı, genç olmaya, arzu etmeye ve edilmeye, hatta millennial hüznüne dair çok şey anlatıyor bence. Ayrıca Kelela’nın son klibi Frontline’da mükemmel, animasyonlarını Claudia Mate yapmış. Bir de geçenlerde yanlışlıkla Khalid Bin Abdulaziz isminde bir Suudi prensin, Heathrow’daki intihar videosunu izledim, o da kafamdan çıkmıyor. Tabi bir de Call Me By Your Name’de Elio’nun telefonda annesiyle konuşurken kendini tutamayıp ağlamaya başladığı sahne var.. Ben filmle pek bağlantı kuramadım ama o sahne uzun süre aklımdan çıkmadı gerçekten.

En sevdiğin -yöresel- yemek nedir?

Hemen söyleyeyim; karalahana çorbası (Karadeniz yanılmıyorsam)! Ayrıca içli köfte çok severim.

Son zamanlarda izlediğin en iyi bilim kurgu filmi hangisi?

Black Panther sanırım. Marvel’dan çıkan bir popüler kültür ürününe bu kadar çok politik anlam yüklenebilmesi, bizi ülkeler nasıl refah seviyesine ulaşır ya da ulaşamaz diye düşündürmesi ve milyonlarca insana afro-fütürizm nedir ya da ne olabilir sorusunu sordurmuş olması büyüleyici bir şey.

Özel bir akşam yemeği organize ediyorsun sadece beş kişi çağırabilirsin, kimleri çağırmak isterdin?

Rihanna, Spice, Hito Steyerl, Jordan Wolfson ve bir de Banu Alkan.

İstanbul’a geldiğinde ilk uğradığın/görüşmek istediğin kişi kim oluyor?

Sevgilim, ondan sonra da Ebru’yu (Yetişkin) görüyorum sanırım.

Bu kişi bana çok benziyor dediğin biri var mı?

Yakın arkadaşlarımla birbirimize çok benziyoruz sanırım ya da insanlardan öyle duyuyorum. En çok gitmek istediğin şehir hangisi?

Brezilya ve Japonya, iki ülkenin de tamamını merak ediyorum ama illa şehir söylemem gerekirse São Paulo ve Tokyo derdim.

Bütçe ve zaman derdin olmasa (yani ideal dünyada) ne tür bir proje üretmek isterdin?

Bir sinir hastalıkları hastanesini, bir de seks kulübünü her odaya başka bir eser yerleştirerek dev birer işe dönüştürmek isterdim. İki mekânın da toplum içinde olmaman gereken şeyleri olduğun, yapmaman gereken şeyleri yaptığın yerler olması beni çok büyülüyor.

….. öğrenmeyi çok isterdim.

Düzenli olarak spor yapabilmeyi ve ayakkabılarımı doğru düzgün bağlayabilmeyi.

Sende çok iz bırakan bir sergi oldu mu yakın zamanda?

MCA’de gördüğüm Michael Rakowitz’in Backstroke of the West sergisi. 2016’daydı ama, Kerry James Marshall’ın Mastry sergisi de hâlâ aklımdan çıkmıyor. İki hafta önce Borusan Contemporary’de gezdiğim Mika Tajima sergisini de gerçekten çok beğendim.

Düzenli takip ettiğin bir düşünür var mı?

Sanırım en düzenli olarak Žižek ve José Esteban Muñoz’u takip etmeye çalışıyorum. Son zamanlarda Simondon okumaya başladım biraz, onu da anlamaya uğraşıyorum diyelim.

Senin çalışmalarını ilk kez deneyimleyen ve ilgi duyanlara ne okumalarını tavsiye ederdin?

Ben çalışmalarım ve araştırmalarım hakkında konuşmayı seviyorum ve eserleri birebir sanatçının kendisinden dinlemenin de önemli olduğunu düşünüyorum. Sanırım daha önceden yaptığım konuşma ya da panellerin video dökümantasyonlarını izlemelerini önerirdim. Ama benim işlerde kullandığım kaynaklardan bahsedecek olursak, kuir mekân ve sanal samimiyet üzerine Shaka Mcglotten’ın kitap ve makalelerini; beyin, nöropolitika ve nöro-kültür üzerine de Tony D. Sampson ve William E. Connoly’yi sayabilirim.

Speculative kitabı neden şu an yanında?

Bu aralar bu kitabı okuyorum, 2011’deki SPECULATIVE sergisi sonrasında Zach Blas ve Christopher O’Leary’nin derlediği bir kitap. Ayrıca sevgili Pınar Yoldaş’ın da bir yazısı var içinde.

Günümüz sanatının …… noktalarında tıkanık olduğunu düşünüyorum.

Günümüz sanatının tıkanmış olduğunu düşünmüyorum -ki gerçekten üretimlerinden ve tartışmalarından etkilendiğim çok fazla sanatçı var. Sadece bu alanda sanat piyasasını oluşturan para-üretim dengesinin çok tıkayıcı olduğunu görüyorum, özellikle de sanatçılar için. Bunu uluslararası sanat alanı için söylüyorum fakat sadece Türkiye açısından cevap vermem gerekirse, elbette ki Türkiye’de çok iyi işler yapılıyor, fakat performans sanatı gibi birçok ‘yeni’ alana daha çok destek verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir de belki birbirimizi daha rahat eleştirebilmemiz lazım, övgüden öte eleştiri sanatçıların yeni şeyler söyleyebilmesini sağlıyor.

Keşke … sergi yapsaydı da gezseydik!

Jacolby Satterwhite’ın şu an New York’ta Gavin Brown’s Enterprise’da devam eden bir sergisi var, Mayıs ortası kapanıyor ve göremeyeceğim. Keşke sergi İstanbul’a da gelse de görebilsek.

Benim içkim kesinlikle …

Genelde pembe ya da turuncu kokteyller, çilekli mojito, sex on the beach... Bir de kesinlikle Hugo. Mürver çiçeği şurubu, lime, nane ve prosecco ile yapıyorlar, bir Kuzey İtalya kokteyli sanırım, ömrüm boyunca içtiğim en basit ama en güzel şey! Gerçekten şekerli yaz kokteyli seviyorum ben. Bir de akşam eve gelince bira tabi.

En son ... ile birlikte çok güldük.

Huo (Rf) ile geçen hafta Yapı Kredi Kültür Sanat’taki bir panel için hazırlanırken gerçekten çok güldük.

Yeni başlayanlara tavsiyen ne olurdu?

Kolay gelsin. Şaka bir yana ben de bu işte eski sayılmam ama kendime hep hatırlatmaya çalıştığım şey sonuçtan çok süreçten keyif alabilmek oluyor. O yüzden sonuç odaklı olmak yerine sevdiğin ve gerçekten zaman harcamak istediğin şeylere yönelmek en mantıklısı. İlgini çekmeyen bir şey ile uğraşıyorsan gerçekten çekilmez bir alan olabilir sanat, ki sanırım aynı şey tüm araştırma alanları için geçerli.

Şu an hâli hazırda ne üzerine çalışıyorsun?

Şu aralar Eylül’de Chicago’da olacak bir sergi için HEY M*N!’i tekrar gözden geçiriyorum, videoya eklemeler yapıyorum. Bunun yanı sıra Inez (Piso) ile birlikte ‘hüzün’ üzerine çalışıyoruz. Ebru Yetişkin’le ise duygu bir kapital midir, duygular nasıl yönetilir ve buna hangi yollarla karşı çıkılabilir diye düşünüyoruz.

Günlük diyaloglarımızda ... üzerine daha çok konuşmalıyız.

Huzur ve birlikte yaşayabilmek üzerine. Konuşmamız gereken çok şey var ama kesinlikle başarıdan ve zaferlerden daha az bahsetmeliyiz..

Kendin hakkında sadece sanatın aracılığıyla paylaştığın ve gündelik yaşamında pek de açığa çıkartmadığın bir yönün var mı?

Hata yapma korkusu diyebilirim. Bu özellikle iş üretirken de sürekli üzerinde düşündüğüm bir nokta, iş üretirken aslında daha çok hata yapabileceğim, hatalara açık bir süreç olmasına özen gösteriyorum. Gündelik yaşamda hata yapma korkum sürekli ortaya çıkmıyor sanırım.

Comments


bottom of page