12-21 Ocak 2024 tarihleri arasında gerçekleşecek Türkiye'nin ilk uluslararası medya sanatı fuarı Noise_Media Art hakkında merak ettiklerimizi etkinliğin kurucu ortaklarından Hande Şekerciler ve Arda Yalkın ile küratör Dominique Moulon'a sorduk
(Arda Yalkın ve Hande Şekerciler'den oluşan) ha:ar, Fotoğraf: Arda Yalkın
Türkiye'nin ilk uluslararası medya sanatı fuarı Noise_Media Art bugün başlıyor. 21 Ocak'a kadar devam edecek etkinliğe dair tüm detayları içeren haberimizi web sitemizden okuyabilirsiniz.
Noise_Media Art kurucu ortaklarından
Hande Şekerciler
& Arda Yalkın
Noise_Media Art’ın fikri ne zaman ve ne gibi nedenlerle ortaya çıktı? İçeriği ve amaçları nedir?
Arda Yalkın: Son 5-6 yıldır hem yurtdışında hem Türkiye'de fuarlara, festivallere ve karma sergilere katıldık. New York, Venedik, Milano, Londra ve İstanbul'da kişisel sergilerimiz oldu. Kitaplar yayımladık. Piksel.'i kurup, üçüncü yılında Türkiye'deki en büyük sanatçı destek programlarından biri haline getirdik. Birçok başka sergi için yaratıcı yönetmenlik yaptık, fikirler geliştirdik. Tüm bu işleri yaparken bir kuruma, koleksiyonere ya da galeriye yaslanmadık. Bunları şundan söylüyorum, evet, biz sanatçıyız ama bağımsız olarak hayatta kalabilmek ve üretebilmek için sıradışı organizasyonel beceriler geliştirmeyi öğrendik. Kişisel kariyerlerimizde iki şey hep karşımıza çıktı. İlki, ticari sanat fuarlarında medya sanatı/teknolojik sanatın bir yan etkinlik olarak görülmesi. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde böyle. Geçen sene Miami'deki tüm sanat fuarlarını gezip önemli medya sanatı işlerini Piksel.Bülten için yayınlamak istedik ve binlerce eser içinde 6-7 tane kayda değer eser gördük. İkincisi, özel bir bilgi birikimi gerektiği için Türkiye'de ne sanatçıların ne galerilerin ne koleksiyonerlerin ne sanatı destekleyen şirketlerin ne de sanat kurumlarının -hatta müzelerin bile- sanat ve modern teknoloji ilişkisi konusunda net bir fikri, tavrı ya da vizyonu olmaması. Elbette istisnalar var ama genel durum bu şekilde.
Bu nedenle dünyada da örnekleri nadir olan (nadir diyorum ama biz başka bir örneğini de bulamadık) medya sanatı üzerine odaklanmış, ticari, fiziksel bir sanat fuarı yapma fikrini tartışmaya başladık. Hande ile bu fikrimizi etkinlik dünyasında tanınan bir isim olan Fatih Dağıstanlı'ya açtık ve birlikte ilerlemeye karar verdik. Birincil amacımız, Türkiye'deki medya sanatı komünitesini her yönüyle genişletmek. Bu amacımıza ulaşmak için yöntem belirlerken kendimize ve diğer sanatçılara, galerilere, koleksiyonerlere şu soruyu sorduk: "Bugüne kadar katıldığın fuar ya da organizasyonlarda şikâyet ettiğin şeyler neler? Maddi kısıtlamalardan bağımsız olarak nasıl bir fuar hayali kurardın?" Temelde basit gibi gözüken ama çözülmesi çok da kolay olmayan birkaç yapısal sorun tespit ettik.
Sanatçılar, sektörün diğer oyuncuları ile ilişki kurmalarına fırsat verebilecek hiçbir etkinliğe davet edilmiyor. Bizim koyduğumuz ilk kural, çemberin tam ortasına sanatçıyı almak oldu. Her hareketimizi "Bunun sanatçıya faydası ya da zararı ne olur?" diyerek planlıyoruz. - Arda Yalkın
Bunların ilki, sanat fuarlarının (dünyada da böyle ama Türkiye'de durum daha vahim) sanatçıyı dışlaması. Eğer yıldız bir sanatçı değilseniz, eserlerinizin sergilendiği fuar alanına girememe ihtimaliniz dahi var. Sanatçılar, sektörün diğer oyuncuları ile ilişki kurmalarına fırsat verebilecek hiçbir etkinliğe davet edilmiyor. Tüm etkinlikler, sanatı pazarlayanla bunları satın alan koleksiyonerler/sanat elitleri arasında. Eğer bir galeri tarafından temsil edilmiyorsanız zaten hiç şansınız yok. Fuarların yönetim ve uygulama kadroları arasında sanatçılar yok, teknolojiyle ya da teknoloji felsefesiyle ilgilenen insanlar zaten yok. Ekipler çoğunlukla pazarlamacılardan oluşuyor. Bizim koyduğumuz ilk kural, çemberin tam ortasına sanatçıyı almak oldu. Tüm yönetim ekibimiz ya kreatif endüstrilerden geliyor ya da sanatçı. Her hareketimizi "Bunun sanatçıya faydası ya da zararı ne olur?" diyerek planlıyoruz. Bütün yan etkinliklerimiz ve programlarımız, sanatçıların çoğunluk olarak temsil edileceği şekilde planlanıyor. Galeri temsili olmayan sanatçılar için hem onları ticari döngü içine sokabilecek hem de ufak da olsa bir üretim desteğiyle yeni eserler üretmeye motive edecek OI_Emerge sergisini kurguladık. Katılan tüm yabancı sanatçıların Türkiye'ye gelmesi için Mey-Diageo ortaklığı ile bir fon yarattık, çoğu sanatçı Türkiye'ye gelmeye karar verdi.
İkincisi, bu eserleri bazen finanse eden, gelişimine o ya da bu şekilde katkı sağlayan ve ilgili koleksiyonerlere ulaştıran galerilerin gözünden bakmak oldu. Büyük fuarların galerilere maliyetlerinin korkunç boyutlarda olduğunu zaten biliyorduk ama büyüteçle bakınca, bunun artık sürdürülemeyecek duruma ulaştığını gördük. Elbette fuarlar ticari etkinlikler, biz de öyleyiz ama galerilerin kazançlarının tamamına yakınını fuara bırakması sürdürülebilir değil. Bu durum üretimin kalitesini de etkiliyor. Galeriler masraflarını çıkartabilmek için "kolay satılabilir" eserlere yöneliyor, fuarlar bu eserleri birer baş yapıt gibi pazarlıyor. Sürekli yaratılan bu sirkülasyonla, sanatçıların temsiliyet zamanı ya da ulaşabileceği kitle azaltılıyor. Biz bu sorunu çözmek için yerel yönetimlerle iş birliği yapmanın yollarını aradık. Yıllardır Piksel.'e ev sahipliği yapan Kadıköy Belediyesi bize bir fırsat verdi, fuar alanı olarak yeni açılacak Kadıköy Kent Müzesi'ni ve başka alanları tahsis etti. Bu sayede galerilere stantları ücretsiz verme ve girişleri ücretsiz yapma fırsatımız oldu. Ayrıca ilk kez yapılan bir fuara katılmanın riskini, galeriler açısından en aza indirdik. Sanatçıyı merkeze almaktan bahsetmiştim. Galerilerden isteğimiz tek şey, kaynaklarını temsil ettikleri sanatçıları Türkiye'ye getirmek için kullanmaları oldu. İşe de yaradı, onlarca sanatçı Türkiye'ye geliyor! Açıkçası Noise seneye bunu yapabilir mi, bilmiyorum ama şunu söyleyebilirim. Demin bahsettiğim, tamamen büyüme ve kâr odaklı büyük fuar yapısında içerik de tamamen satışı arttırmaya yönelik planlanıyor. Biz tartışmanın, konuşmanın, dinlemenin, araştırmanın, eğitimin, bir araya gelmenin, yeni sanatçılar keşfetmenin de satış yapmak kadar önemli olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle Noise_Media Art fuarını desteklemek için bir etkinlikler serisi planladık. Bunların her biri ileride kendi başlarına da ayakta kalabilecek hatta birer marka olacak şekilde düşünüldü. Konuşma-tartışma-sunum platformumuz OI_Talks, bu sene medya dünyasının en önemli isimlerini ağırlıyor. Noise_Media Art'ın müzik programı OI_Music Powered By German Legend, ses sanatına adadığımız programımız ise OI_Sonic. Bunların yanında eğitim programımız OI_Education, İstanbul Büyükşehir Belediyesi katkıları ile bu sene Kore medya sanatınına yer verdiğimiz OI_Focus ve kamusal sanat platformumuz olan OI_Public ile dünyanın her yerinden onlarca sanat profesyonelinin İstanbul'a geldiği, İstanbul'a yayılan bir etkinlik Noise.
Çok daha katılımcıyla sanatçıların ilk sırada misafir edildiği, sanatın olması gerektiği gibi sanatçılarla tartışıldığı/konuşulduğu bir ortam yaratmaya çalışıyoruz. - Hande Şekerciler
Alanda yaşadığınız, Piksel. oluşumu gibi, önceki deneyimlerinizden de yola çıkarak Noise_Media Art’ı oluştururken sizin için bu oluşumun olmazsa olmaz parçaları nelerdi? Programı kurgularken neleri ön planda tuttunuz?
Hande Şekerciler: Bizim için en önemli noktalardan biri sanatçı odaklı olmak. Sanat dediğiniz şey onu üretenler olmadan yok. Öte yandan sanat etkinliklerinin davetlilerine bakın, en az göreceğiniz isimler sanatçılar. Bundan yola çıkarak, çok daha katılımcıyla sanatçıların ilk sırada misafir edildiği, sanatın olması gerektiği gibi sanatçılarla tartışıldığı/konuşulduğu bir ortam yaratmaya çalışıyoruz.
Bir diğeri ise mümkün olduğunca ticari amaçları makul seviyede tutan, herkesin katılabileceği bir yapı kurmak. Tüm fuar mekanları, sergiler, eğitim ve konuşma programları ücretsiz olarak herkese açık olacak. Tabii ki bunu İstanbul Büyükşehir belediyesi, Kadıköy Belediyesi, Alan Kadıköy ve program partnerlerimizin katkıları olmadan gerçekleştiremezdik.
Sadece davetli olan sanatçıların ve galerilerin katılımına açık, küratörü olan bir fuar düzenliyorsunuz. Bu tavra sebebiyet veren durumlar nelerdi?
HŞ: Bunun sebebi Noise’u fuardan çok büyük bir sergi gibi hayal etmemiz sanırım. Hangi sanatçıların hangi eserlerini bir arada görmek isteriz, eserler yan yana geldiğinde birbiriyle nasıl konuşuyor/konuşuyor mu gibi sorularla yola çıktık. Bu da sanatçılardan galerilere doğru bir seçime gitmemize sebep oldu. Özellikle ilk edisyondaki sanat-teknoloji odağımız da keskin şekilde tercihlerimizi netleştirmemizi sağladı.
OI_Music fuarda önemli bir yere sahip. Bu programdan ve programın görsel sanatlarla müziği birleştirme şeklinden bahseder misiniz? Medya sanatı ve müzik sanki plastik sanatların diğer alanlarına göre biraz daha birbirlerine yakınlaşan/tamamlayan bir ilişki içerisindeler. Bu görüş hakkında ne düşünürsünüz?
AY: Evet, OI_Music bizim için gerçekten çok önemli. Çünkü dar anlamda "müzik" ve daha geniş anlamda "ses" medya sanatının vazgeçilmez bileşenlerinden birisi. Elektronik müzik kültürü, dar anlamıyla "dijital sanat" dediğimiz pratiğin oluşmasında çok büyük bir etkiye sahip. Tabii, plastik sanatlarda şikayet ettiğimiz ultra-ticarileşme durumu, malesef elektronik müzikte de geçerli. German Legend'ın büyük desteği ve Kod Müzik kürasyonu ile oluşturulan program, elektronik müziğin ana akım olmayan tarafına ve köklerine uzanıyor ve bu nedenle benzersiz. OI_Music, bana göre, bir konser serisinden ziyade bir sanat etkinliği. Dans edebildiğimiz ve eğlenebildiğimiz ama deneysel, entelektüel tarafı yüksek bir müzik ve onlara eşlik eden inanılmaz görseller... The Bug, Flowdan, Michael Rother, Andy Stott ve Wolfgang Voigt gibi elektronik müziği şekillendiren dehalardan bahsediyoruz. Bahsetmeden geçemeyeceğim başka bir konu ise Voigt ve dünyaca tanınan sanatçımız Ali M. Demirel'i Noise için bir araya gelmeye ikna etmemiz. İkili bizim prodüksiyonumuzla, İstanbul için tasarlanan özel bir içerik ile kolektif bir performans yapacak. OI_Music'de de yine tüm gün sürecek eğitim ve konuşmalar olacak ve bu sefer elektronik müzik camiası bir araya gelecek.
Bir diğer programımız OI_Sonic ise ses sanatına odaklanıyor. Bu pratik de Türkiye'de neredeyse tamamen görmezden geliniyor. İTÜ bünyesinde faaliyet gösteren ve tüm dünyada saygıyla bahsedilen MİAM ile bir iş birliği yaptık. 20-21 Ocak tarihlerinde tarihi Yeldeğirmeni Sanat binasını bir ses kanvası haline getiriyoruz. Gökhan Deneç ve Sinan Kestelli'nin kürasyonu ile 20'ye yakın sanatçı, iki gün boyunca akustik, elektronik ve elektro-akustik performanslar ve atölye çalışmalarıyla ses sanatının çeşitli alanlarına odaklanacaklar. Çok geniş bir etkinlikler listesi var o nedenle sosyal medya hesaplarımızı takip etmenizi öneririm.
OI_Emerge ile henüz galeri temsiliyeti olmayan genç sanatçılara da alan açıyorsunuz. Bize bu programdan bahseder misiniz? Genç sanatçıları ve işlerini seçerken göz önünde bulundurduklarınız nelerdir? Bunun için bir jüri ile çalışıyor musunuz?
HŞ: Kariyerinizin başında genç bir sanatçıyken, kurum temsilcileriyle, galeri yöneticileriyle, deneyimli/tanınmış sanatçılarla, koleksiyonerlerle bir araya gelmeniz oldukça zor. Hele ki ayrıcalıklı okullarda okumamış, belli bir kültürel zümreye ait değilseniz daha da zor. Noise_Media Art’ı kurgularken bunu düşünerek, henüz bir galeri temsiliyeti olmayan genç sanatçılara görünürlük sağlamak üzere, ana fuarın paralelinde şekillendirdiğimiz küratöryel bir sergi düzenlemeye karar verdik. Gelir amacı gütmediğimiz bu sergi sayesinde, uluslararası bir fuara gelmiş galeri yöneticileri ve tanınan sanatçıları, koleksiyonerleri bu genç sanatçı arkadaşlarımızla bir araya getirmeyi; bir yandan da daha önce sergilenmemiş yeni fikirleri, eserleri sanat izleyicisine sunmayı hedefliyoruz. Sanatçıların bu camiaya kendilerini tanıtabilmeleri ve bir habitat oluşturabilmek adına yurtdışından gelen sanatçıların da burada olabilmelerini çok önemsiyoruz. Alan Kadıköy’ün ev sahipliğinde, Mey Diageo’nun desteğiyle hayata geçen serginin sanatçılarını yine bu destek sayesinde İstanbul’da ağırlayacağız. Bunun sanatçıların vizyonuna yapacağı katkının yanında, Türkiye’deki sanat dünyasını ilk elden deneyimlemeleri, bu deneyimlerini döndüklerinde paylaşmaları açısından da çok kıymetli olduğunu düşünüyoruz.
Uluslararası sanat etkinliklerinin çevreye bıraktığı karbon ayak izi bu gibi faaliyetlerin büyük bir yan etkisini olduğunu sıkça tartışıyoruz. Bu konuyu hem gündeme getirmek hem de çözüme yönelik bir adım atmak üzere sürdürülebilir etkinlik danışmanı Bihter Ayyıldız danışmanlığında ve 3pmetrics iş birliğiyle tüm etkinliğin karbon ayak izini ölçeceksiniz. Öncelike bu girişimizi çok faydalı ve örnek bir davranış olarak gördüğümüzü belirtmek isteriz. Bu yılki organizasyonda çevreye verilebilecek olumsuz etkinin önüne geçmek için ne gibi önlemler aldınız? Ölçümlerin sonucunda önümüzdeki yıl bu anlamda değişiklikler yapacak mısınız?
AY: Öncelikle açık yüreklilikle şunu söyleyeyim, biz tecrübesiziz. Tecrübesiz olduğumuz için de bir cephe daha açarak Noise_Media Art'ı -daha ilk edisyonunda- çevreci bir mücadele alanı olarak tanımlamaya cesaret edemezdik. Bu nedenle kişisel duyarlılıklarımız dışında, zaten bildiğimiz ve dikkat ettiğimiz şeyler dışında, 2024 için özel bir eylem planımız yok. Ama bu merak etmemize ve yarattığımız/yaratacağımız problemleri anlamamıza engel değil. Etkinlikten sorumlu insanlar olarak bu tür bir fuarın çevreye maliyetini samimi olarak merak ediyoruz ve ileride dünyaya verdiğimiz zararı minimumda tutacak önlemleri almak istiyoruz. Bunun için önce neye, ne kadar ve nasıl zarar verdiğimizi bilmemiz gerekiyor. Elbette burada "Çıkan sonuca göre şu kadar ağaç dikip karbon nötr olacağız" diyebilirim, bunu da yapacağız ama ağaç dikmenin tam olarak bir işe yaramayacağının farkındayız. Bu sene hazırlanacak raporu uzmanlara göstererek "İlerideki etkinliklerde nasıl daha az karbon ayak izi bırakabiliriz?" sorusuna cevap arayacağız. Bu çalışmanın da Türkiye için örnek olacağını, bundan sonra bizimle aynı sektörde iş yapacak ekiplere referans olacağına inanıyoruz.
Noise_Media Art’ın kamusal programları da bünyesinde barındıran OI_Talks, OI_Education gibi bölümleri var. Bu bölümlerin fuarın tamamlayıcı unsurları olduğu şüphesiz. Bu programları hazırlarken ana odağınızda ne vardı? Bu tür kamusal programları yıl içinde sürdürmeyi düşünüyor musunuz?
HŞ: Sanat, gelecek, şimdi, politika, komünite, sorunlar ve daha birçok konu hakkında konuşamıyoruz. "Konuşmak" ve "tartışmak" yatırım yapılacak bir alan ya da değerli bir eylem olarak görülmüyor. Biz daha işin başında, hiçbir partnerimiz yokken bile medya sanatı dünyasının önemli isimlerini buraya gelip konuşma yapmaya ikna ettik. Ars Electronica'nın baş küratörünü, ZKM'nin kurucusunu/küratörünü, alanımızda dünyanın en prestijli yayını olan Neural Magazine'in genel yayın yönetmenini ve daha bir çok önemli yazarı, koleksiyoneri, sanatçıyı daha önce yapılmamış bir etkinlik için Türkiye'ye gelmeye ikna etmek, aylarımızı aldı. OI_Talks programının uzun vadede sadece Türkiye'deki medya sanatı camiası için değil, dünyada da önemli bir referans ve arşiv olacağına inanıyoruz. Programı destekleyen Paribu'ya bu vesile ile teşekkür etmek istiyorum.
Eğitim programımız OI_Education, kurucusu olduğumuz Piksel. iş birliği ile gerçekleştiriliyor. Geçtiğimiz üç yılda, bu konuda çok fazla tecrübe edindik. Bu sefer Noitom, Notch ve Touch Designer gibi bizim camiamızda çok önemli yazılımların tasarım ve geliştirme bölümlerini yöneten profesyonelleri eğitimci olarak getiriyoruz. Bunların yanında Houdini ve Unreal eğitimlerimiz olacak. Hep beraber sıfırdan birer analog synthesizer üreteceğmiz bir atölye çalışması ve OI_Sonic kapsamında Spatial Audio, Canlı Kodlama, Soundwalk gibi eğitimler olacak. OI_Music kapsamındakiler dışında tüm eğitim ve konuşma programları ücretsiz ve herkese açık.
Başka bir başarı kriterimiz ise medya sanatı ya da modern teknolojiyle üretilen sanatın bir tür retinal eğlenceye indirgenmiş olmasına karşı duruşumuzu koruyabilmek. - Arda Yalkın
Fuar bittiğinde nasıl geri dönüşler alırsanız sonucu başarılı olarak değerlendirirsiniz? Sizin için bir fuarın başarısının ölçütü nedir? Bu bağlamda dünyadan takip ettiğiniz başarılı örnekler var mı?
AY: Temelde, işe başlarken koyduğunuz hedef başarılı olup olmadığınızı belirliyor gibi gözüküyor. Bizim ilk hedefimiz Türkiye'de alternatif, bağımsız uluslararası bir sanat fuarı yapılabileceğini, üstelik yeterince zeki, donanımlı ve yetenekliyseniz, bunu başarmak için öyle aman aman bir maddi kaynağa ihtiyaç olmadığını göstermekti. Bu özelliklere sahip bir ekip kurduk ve amacımıza ulaştık (sayılır). İkinci edisyonu yapamasak bile, bundan sonra birisi çıkıp "Bu işi elinde tutan bir tekel var, başkası yapamaz" dediğinde, Noise_Media Art örnek olarak gösterilecek. Noise'un birçok bağımsız, alternatif sanat fuarına vesile olacağına inanıyoruz, buna ihtiyacımız da var.
Öte yandan, ticari bir etkinliğin devamını sağlayan temel unsur, kârlılık. Romantikleşip bunu göz ardı etmeyecek kadar tecrübeliyiz. Noise vesilesi tanışıp akıl alma fırsatı bulduğumuz Ars Electronica, Elektra Festival ya da Neural Magazine gibi zaten hayranı olduğumuz kurumların yöneticileri ile konuştuğumuzda içeriklerimizi tamamen ticarileştirmeden de kâr sağlayabileceğimizi gördük. Bu çok zor ama mümkün. Elbette bu ülkede Avrupa, Kanada ya da ABD gibi kültür alanında bir devlet sübvansiyonundan bahsedilemez ama biz bir yol bulabileceğimize inanıyoruz. Bu anlamda başarılı olmanın bir diğer şartı içerikten ödün vermeden yapıcı/faydalı eleştirileri kullanarak gelişirken devamlılık sağlayabilmek. Şu an için bunu yapabileceğiz gibi gözüküyor. En azından, Noise'un ikinci edisyonu olacak.
Bir başka başarı kriteri ise binlerce kilometre yol yapıp buraya gelen insanların ve onları takip edenlerin aradığını bulabilmesi. Katılım olmadan bir etkinliğin devamı mümkün değil. Galerilerin satış yapması, sanatçıların takip edilmesi, eleştirilmesi, tartışmaların izlenmesi gerekiyor. Bu bizi finanstan daha çok zorlayan bir konu. Hiç olmayan bir komüniteyi yaratmaya, yeni koleksiyonerleri medya sanatına yatırım yapmaya, dinlemeye alışık olmayanları dinlemeye, bir araya gelmeyenleri birlikte tartışmaya ikna etmeye çalışıyoruz. Bu çok zor bir iş. Bir sürü engelle karşılaşıyoruz ama bu bir bahane olamaz tabii. Örneğin, başlangıçta en kolay şeylerden birinin sanat basınına ulaşmak olacağına, dünyanın en önemli medya sanatı aktörlerini Türkiye'ye getirdiğimiz, tamamen ücretsiz bir etkinliğin otomatik olarak dikkate alınacağına, herkesin bizimle değil ama konuklarımızla iki cümle olsun konuşmak isteyeceğine ve bu şekilde sesimizin güçlü bir şekilde duyulacağına inanmıştık. Elbette bir medya ve reklam bütçemiz var, basının reklamlarla yaşadığını biliyoruz ama Noise gibi ilk kez yapılan, bağımsız, içeriği sağlam, amacı belli bir etkinliğin bile sanat basını tarafından bir haber ya da konuşma, bilgi paylaşma fırsatı olarak değil, sadece para karşılığı yer verilebilecek bir gelir kaynağı olarak görülmesi, bizi dehşete düşürdü. Bu edisyonda ve devam edebilirsek ileride önyargısız, bizim gibi bağımsız düşünen yayınlara daha fazla maddi kaynak ayırıp, alternatif iş birliği fırsatlarını, birlikte büyümenin ve alternatif bir sistem/kazanç modeli oluşturmanın yöntemlerini araştıracağız. Sanat basınının bir tür influencer olarak davranan tarafıyla ise kurumsal ilişkimizi minimumda tutmaya kararlıyız. Bu sığ ortamdan başka bir çıkış yolu yok.
Başka bir başarı kriterimiz ise medya sanatı ya da modern teknolojiyle üretilen sanatın bir tür retinal eğlenceye indirgenmiş olmasına karşı duruşumuzu koruyabilmek. Biz, demin de bahsettiğimiz gibi, söyleyecek sözü, politik tarafı olan, sadece ekran bazlı olmayan, teknoloji kullanımında sınırları zorlayan, geleceği ve bugünü tartışmaya açan eserlerle ilgileniyoruz. Türkiye'de bunu yapmak büyük bir mücadele gerektiriyor. Sanat eğlencelidir ama eğlence sanatın sadece bir tarafı. Senelerdir eğlenceye odaklanan, başarıyı Instagram'da bahsedilmeye indirgeyen, izleyiciyi pasif ve sorgulamayan birer tüketici olarak kabul eden "dijital sanat" etkinlikleri tarafından oluşturulan algı nedeniyle amaçlarımızın Noise'u zorlayacağını biliyoruz. Motivasyonu sadece ilgi çekmek olmayan, ekran dışı sanat eserlerini izleyiciye kabul ettirebilmeyi de bir başarı olarak görürüm kendi adıma. Diğer konu ise koleksiyoner alışkanlıklarını değiştirmek. Sanat eseri dendiğinde akla hala resim ve heykel gibi konvansiyonel/analog medyumlar geliyor. Medya sanatı eserlerinin özellikle de ekran bazlı olmayanların fiziksel anlamda nakliyesi, sergilenmesi, koleksiyonlara dahil edilmesi ve korunması görece daha zor ama imkânsız değil. Teknolojik sanat eserlerinin toplanması ve sergilenmesi üzerinde konuşmaya başlamamız lazım. Biz buna da vesile olmak istiyoruz.
Dominique Moulon, Fotoğraf: Anka Studio
Noise_Media Art küratörü Dominique Moulon
Sizin gibi bir sektör profesyoneli nezdinde, Türkiye gibi büyük bir potansiyele sahip gelişmekte olan bir ülke ve İstanbul gibi derin ve ikircikli bir tarihe sahip bir megapolde yeni bir medya sanatı fuarı düzenlemek ne anlama geliyordu?
Uluslararası maceralar her zaman heyecan vericidir ve Avrupa ile Asya'yı, gelenek ile moderniteyi sanat piyasası bağlamında performanslar ve sergilerle birleştiren bu sergi de pek çok açıdan öyle! Küresel İnternet'in sanatsal pratiklerinin standartlaştırdığını düşünebilirsiniz. Ancak işlerin ortaya çıktığı ve kabul gördüğü yerleri düşününce durum pek de öyle değil. Noise'in bu ilk edisyonunun sanat piyasasının gerçekliğine dayandığını iddia etmesi benim için özellikle ilgi çekiciydi. Dijital pratikler, hem kültürel referanslar hem de sunumun karmaşıklığı açısından çok uzun süre çağdaş sanat dünyasının çeperinde gelişti. Ancak artık işler değişiyor, çünkü sanatta on yıllardır sessizce kaynayan bu dijital eğilim nihayet kamuoyu tarafından fark edildi ve sanat eserleri çevrimiçi platformlarla ilişkili müzayede odalarında rekorlar kırıyor.
Uygulamaya çalıştığınız küratöryel yaklaşımın arkasındaki temel motivasyonlar nelerdir?
Sanat piyasası, eser üretiminde ve sanat tarihini oluşturan özel ve kamusal koleksiyonlara erişim konusunda önemli bir rol oynadığı için çağdaş sanatın önemli bir bileşenidir. Ancak, çağdaş sanatın desteklenmesinde önemli bir rol oynayan galerilerle iş birliği söz konusu olduğunda küratörlerin katılımının da bir perspektife oturtulması gerekir. Dolayısıyla, çoğu zaman net seçimlerden ziyade akıllıca uzlaşmalar söz konusu olur ve bu herkesi şaşırtır. Ben biçim konusunda çok hassasım, bazen en küçük ayrıntıya kadar -ki bu genellikle galeri sahipleriyle ortak bir özelliğimdir. Tanıştığım eserleri eleştirel bir iyi niyet ruhuyla kelimelere dökmeyi severim, bu da alışverişi güçlendiren bir etkiye sahiptir. Biçimlerinin ötesinde, gündemle iyi uyum sağladıklarında hemen fikir birliği yaratan eserleri özellikle severim.
留言