Hasan Pehlevan’ın komünal yaşam ve kentsel örüntülerle doğrudan ilişki kuran Formicarium sergisi, sanatçının önceki işlerinde de karşılaştığımız, iktidarın tahrip edici davranışları karşısında sanatın işlevini ve gücünü sorgulayan tavrını yeniden ve daha kapsamlı bir şekilde tartışmaya açıyor. Pehlevan’la 15 Aralık’a dek Pg Art Gallery’de görülebilecek olan, kentsel dönüşüm ekseninde buluntu kavramına odaklanan sergisini konuştuk
Hafızamda Serisi, c print, 108 x 70 cm, 2017, 1/3+EA
Bu kez Formicarium isminde bir sergiyle Pg Art Gallery’de işlerini sergileyeceksin. Serginin adı, içeriğe dair nasıl ipuçları sunuyor?
Formicarium aslında uzun zamandır yürüttüğüm bir projenin sunumu niteliğinde. Sergide fotoğraf, kazı alanlarından nesneler, resim ve video gibi farklı disiplinlerde ürettiğim işlerim görülebilecek. Latince kökenli formicarium, karıncaların yaşam alanı anlamına geliyor. Karınca davranışlarını ve kolonilerini incelemek, gözlemlemek için tasarlanmış olan formicarium’u, insanın yerleşim hayatı ve komünal yaşam tarzı, kentleri inşa etmedeki benzerlikleri üzerinden ele aldım. Bir binanın yedinci katına çıkan bir karıncanın besin arayışı ile bir insanın daha iyi bir yaşam şekli için mücadele etmesinin aynı olduğunu düşünüyorum.
İmkansız Uzam’dan çok kısa bir süre sonra solo bir sergi açıyorsun. Bu üretim süreci nasıl geçti senin için?
Evet, İmkansız Uzam’daki proje sergimizden beş ay sonra solo sergi ile izleyicinin karşına çıkıyorum. Uzun süredir üzerinde çalıştığım bir projeydi ve artık izleyici karşısına çıkmaya hazır duruma geldiğine inanmam en büyük motivasyon kaynağım oldu. Yıkımı süren Fikirtepe’ye farklı zamanlarda yaptığım her ziyarette duvar resmi yaptım, o duvarların yıkılışına tanıklık ettim ve süreci fotoğrafladım. Yıkımın arkasında bıraktığı hafriyat parçalarını buldum. Sergimde yer alan video işimde izleyici de buna tanıklık ediyor.
Sistemli İkilik Serisi, 150 x 160 cm, Tual üzeri yağlı boya, 2017
Peki sergide yeni bir iş yer alıyor mu?
Evet, Kasa Galeri’de görülen Kazı Alanından Nesneler serisine ait farklı işlerimin yanında daha önce görülmemiş resimlerim ve bir video da var.
Sergi aynı zamanda Diyarbakır’da surların 1932’de yıkımına ilişkin de bir hatıra koyuyor önümüze. Yıkım kavramının senin için ne ifade ettiğini aktarabilir misin?
Tarihi yapıların geçerli sebepler öne sürülmeden tahrip edilmesini yıkım olarak tarif edebilirim. Doğduğum ve 7 yaşıma kadar içinde yaşadığım Diyarbakır, Sur’da, kentin o kadar küçük olduğunu sanırdım. Yaşım ilerledikçe Sur’un tarihine merak saldım ve araştırmaya başladım. Yaptığım araştırmalar sırasında Sur duvarlarının 1932’de trajikomik bir sebeple yıkıldığını öğrendim. Bugün sanatımda ele aldığım kentsel dönüşüm konusu, beni geçmişe götürdü ve bu süre zarfında hiçbir gelişme kaydedemediğimize şahitlik etmiş oldum.
Kazı Alanından Nesneler Serisi, 123x80 cm, Hazır nesne hafriyat, 2017
Fikirtepe’de yaptıklarının Albert Louis Gabriel'in Diyarbakır için yaptığına benzer, ona bir saygı duruşu niteliğinde olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet, bu benim çıkış noktamdı. Bir saygı göstermemin yanında rol üstlendim de diyebiliriz. Sanat hayatımda hep kendi kültürüme olan merakım beni bu noktaya getirdi. Referans aldığım noktalar bana resimlerimde güç kazandırdı. Aynı zamanda duvar resmine olan ilgimi, farklı disiplinlerde ortaya koyma şansı buldum.
Peki kent ne zaman ilgi alanın olmaya başladı?
Kent kavramını bugüne dek pek çok sanatçı ele almıştır. Benim ilgi odağım halineyse Diyarbakır’dan İstanbul’a taşınmamla geldi. İlk işlerimde başka konuları ele alırken, 2012 yılında kentsel dönüşüm projesi kapsamında yerle bir olan mahalleler, kentler, tarihi mekânlar, geçmişimin bir yansıması olarak karşımda duruyordu ve son dönem işlerimin konusu oldu.
Hafızamda Serisi, c print, 108 x 70 cm, 2017, 1/3+EA
Yapı tahribatının, kültür göçünün tartışması güç boyutlara geldiği günler yaşıyoruz. Toplumsa galiba bilinçsizce bu duruma karşı bir ‘kaçınma’ refleksi göstermeye başladı. Ya da belki artık bu durum normalize edilerek baskılandı... Senin işlerinse bize bir şeyleri hatırlatma ve ‘burada bir şeyler oluyor’ deme gayesi de güdüyor. İşlerinin altında yatan temel motivasyon nedir?
Bir yapının tahribatı, kendisiyle birlikte orada yaşayan insanların da zorunlu olarak göç etmesi anlamına geliyor. İşlerimde yaşananlara tanıklık ettiğimi, kendilerinden bir parça sunduğumu görebilirsiniz. Bana göre tarih materyalden ibarettir. Ben de tüm yaşananları arşivleme, yıkımdan kalanları sahiplenme, bunları gösterme çabasına girdim. İşlerimde hep anlatımın kapalı olmasını, evrensel bir dile sahip olmasını istedim. Değersiz görülen bir hafriyat parçasının beyaz küpün içinde bir belge niteliğinde sergilenmesi, değer yargılarımızı yeniden sorgulamamıza neden oluyor.
Üretimini bir nevi restorasyon olarak da değerlendirmek mümkün. Özellikle çağdaş kamusal alan estetiği açısından. İşlerin hangi fiziksel ve sosyal boşluğu dolduruyor?
Ben kendimi artık multidisipliner işler yapan bir sanatçı olarak görüyorum. Ele aldığım konuyu en iyi şekilde ifade edebileceğim disiplini seçiyorum. Resimlerimde restore etme eylemi söz konusu. Yok olmuş ya da bize miras kalmış mimari yapılardaki formları yeniden yorumluyorum. Neyi amaçladığımı iyi biliyorum, nereden etkilendiğimi de. İşlerimin hangi fiziksel ve sosyal alanı dolduracağını da zaman bize gösterecek.
Kazı Alanından Nesneler Serisi, 75x63 cm, Hazır nesne hafriyat, 2017
‘Sanatın yıkımı durdurma gücü olabilir mi?’ sorusunu tartışıyoruz ama sanatı yıkma gücünü kendinde gören bir iktidar gerçeği de var. Ülkedeki özellikle mekânsal politik yükün artması işlerini nasıl etkiliyor? Kendini baskı ya da sorumluluk altında hissediyor musun?
Sanatın yıkımı durdurma gücü olabilir mi ya da sanatın bir şeyleri değiştirme gücü var mı? Bu soruların cevaplarını zaman içinde sanatçının da tutumuna bağlı olarak alabileceğimizi düşünüyorum. İktidar derken kimden bahsedebiliriz? Kurumlar ile sanatçı ilişkisi mi? Küratör ile sanatçı ilişkisi mi? Ülkemizdeki iktidar ile sanatçı mı? Bu soruların yanıtlarına geçmiş zamanda birçok örnekle şahitlik etmiş olduk aslında. Kurumların kapatılması, galeri ve müzelerdeki sansürler nedeniyle sergilerden çekilen işler mi? Kendimi baskı altında hissetmiyorum. Bana ve işlerime güvenen bir galeride baskı, müdahale ve sansüre maruz kalmadan, cesurca sergi açmama olarak sağlayan Pg Art Gallery’e bunun için teşekkür etmek isterim.
Comments