top of page
Nihan Karahan

Türkiye'de sanat yarışmaları II: Şefik Bursalı Resim Yarışması


Türkiye’de plastik sanatlar, hem çok sayıda hem de oldukça uzun ömürlü yarışmaları barındırıyor. Yarışma kavramı sanatla uyumlu bir çağrışım yapmasa da; yarışmalar aslında müze, galeri ve bağımsız sanat kuruluşlarının yanında önemli bir yere sahip. Nihan Karahan’ın hazırladığı yazı dizisi, plastik sanatlar alanında hem devlet hem de özel sektör yarışmalarını güncel konumlarıyla ele almayı amaçlıyor. Seçici kurul, düzenleyenler ve katılımcıların fikirlerini alarak, yarışmaların bu alanda oynadıkları role ışık tutmaya çalışıyor. Dizinin ikinci yazısı, bu sonbaharda 18. kez düzenlenecek olan Şefik Bursalı Resim Yarışması’nı inceliyor

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın düzenlediği yarışma ressam Şefik Bursalı’nın (1903-1990) ismini taşıyor. Şefik Bursalı, Cumhuriyet Dönemi’nin önemli ressamlarından. Bursa doğumlu ressam, Osmanlı Devleti’nin ilk güzel sanatlar okulu olan 1882’de kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi’nde, İbrahim Çallı atölyesinde eğitim görür. Öğrenciliğinde resimleri hocaları İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Feyhamam Duran, Namık İsmail ve Avni Lifij gibi isimlerle beraber sergilenir. Atatürk’ün talebiyle, 1937-38’de Sovyetler Birliği’nde ve Avrupa’da sergileri düzenlenir. 1937-1967 yılları arasındaysa, mezun olduğu okulda hocalık yapar, ressama 1987’de profesör ünvanı verilir. İzlenimcilik akımı ile beraber anılan ressam, peyzajları ile ünlüdür.

Yarışmanın tarihi ise Şefik Bursalı Müze Evi’nin kuruluşuna dayanıyor. Şefik Bursalı 1968’de Ankara’ya taşınır. 1978’te, Ankara Sanat Kurumu’nda Bursalı’nın bir sergisi düzenlenir. Bu dönemde Avukat Ünsal Piroğlu kurumun yönetim kurulundadır. Bursalı bu sergide eserlerinin satılmamasını ister ve evini eserleriyle beraber müzeye dönüştürme projesini Piroğlu’yla paylaşır. 1980’de evinin müze haline getirilmesi için müracaat eder. 1990’daki ölümünde, vasiyetnamesinde eserlerini (hat eserleri de dahil) ve özel eşyalarını evinin müze yapılması koşuluyla Kültür Bakanlığı’na bağışlar. Vasiyetnamede Şefik Bursalı Müzesi’ninin kuruluşu için avukat Ünsal Piroğlu’nu görevlendirir, yarışma da projede bu müzeye ek olarak yer alır. Bursalı’nın ölümünden sonra, avukat Piroğlu mahkeme kanalıyla eserlerin tespit ve telif işlemlerini gerçekleştirir. Müze, prosedürlerin yavaşlığı sebebiyle ancak 1998’te kurulur. Türkiye’nin tek bir ressama ithaf edilen ilk müzesidir. Şefik Bursalı Resim Yarışması da takiben 2001’de düzenlenmeye başlanır.

Yarışma, kuruluşundan bu yana her sene düzenleniyor. 2017 Nisan ayında 17. edisyonunda beş eser 8.000 TL tutarında Başarı Ödülü ile; Jüri Özel Ödülü alan ve sergilenmeye seçilen eserler ise 500 TL ile mükafatlandırılmış. Jüri, bir bakanlık temsilcisi, Şefik Bursalı ailesinden bir temsilci, bir akademisyen, bir de bağımsız sanatçı veya eleştirmen olmak üzere beş kişiden oluşuyor. Başlangıçtan itibaren her jüride bulunan Şefik Bursalı ailesi temsilcisi Avukat Ünsal Piroğlu ve bakanlık temsilcileri hariç, seçici kurul üyeleri her sene değişiyor. Bakanlık diğer üç jüri üyesini İstanbul, İzmir ve Ankara’dan seçiyor. Piroğlu’na göre, jüri üyelerinin her sene değişmesi “seçimlerin belli kişilerin görüşüne bağlı olmamasını” sağlıyor ve bu değişimi “yarışmayı daha demokratik hale getiren bir etken” olarak değerlendiriyor. Aynı doğrultuda, Piroğlu, “birinci veya ikinci gibi matematiksel derecelendirme yerine başarı ve jüri özel ödülü verilmesinin de eserleri kıymetlendirmede daha demokratik bir yaklaşım” olduğunu belirtiyor.

Mehmet Babat, Agrega, Tuval üzerine karışık teknik, 150 x 150 cm, 2017, 17. Şefik Bursalı Resim Yarışması Başarı Ödülü

Dijitalliğin katılıma etkisi

Yarışmaya katılım verilerine bakıldığında; yarışma 2001’de 192 sanatçı katılımıyla başlamış. 2001-2016 seneleri arasında ortalama katılım 320 iken, bu sayı 2017’de neredeyse iki buçuk katına çıkıp 755’e ulaşmış. Bu artışın sebebi, 2017’de diğer senelerden farklı olarak seçmelerin dijital ortamda gerçekleşmiş ve yarışmaya katılan eserlerin CD ve DVD aracılığıyla alınmış olması. Yani diğer senelerdeki gibi başvuruda eserlerin fiziksel olarak İstanbul, İzmir, Ankara’daki eser toplama merkezlerine götürülmesi gerekmemiş. Sergilemeye seçilen eser sayısı ise yıllar içinde çok farklılık göstermiyor : 2001’de 52 eser, 2007’de 139 eser olması hariç, sergilenen eser sayısı ortalama 91.

İlk elemenin eserlerin dijital örnekleri üzerinden yapılmasının değerlendirmeyi nasıl etkilediğini jüri üyelerine sorduk. Bağımsız ressam Nihat Kahraman, eserlerin dijital kopyası ve orijinalleri arasında bazen farklılıklar bulunduğunu belirtiyor: “Eserlerin dijital ortamda incelenip değerlendirilmeleri iyi bir uygulama değil. Eserlerin orijinalleri ile karşılaşıldığında hayal kırıklığı olabiliyor.” Piroğlu da aynı görüşü paylaşıyor ancak dijitalliğin bir tercih değil zorunluluk olduğunu belirtiyor: “Prensip olarak eser değerlendirmesinin fiziksel mevcudiyette yapılması doğrudur. Ancak seçimler sadece sergilenecek eserlerin belirlendiği ilk etapta fotoğraflar üzerinden gerçekleşiyor. Ödüller için ise değerlendirme orijinaller üzerinden yapılıyor, yani bu durum ödülleri etkilemiyor. Ayrıca verilerde görüldüğü üzere eserin dijital gönderimi daha çok katılım sağlıyor.” Ancak bu farklılıkların etkisi değerlendirmede kritik bir etkiye sahip değil: “İyi bir eserin dijital ortamda da kendini mutlaka belli edeceğini, gözden kaçamayacağını eklemek isterim. Sonuç olarak dijitalliğin mahsurdan çok faydası olduğunu düşünüyorum.”

İlk elemenin bu şekilde gerçekleşmesi serginin organizasyonunu da kolaylaştırıyor. Sergilenmeyecek eserlerin iade alınmaması, eserin depoda belirlenen süreden daha uzun kalması, eserlerin postada kaybolması vb. sorunların önüne geçiliyor. Sergiye seçilen eserlerin Ankara’ya gelme masrafları da sanatçının yol masraflarını belirtmesi üzerine devlet tarafından belirli bir tutara kadar karşılanıyor. Ancak sanatçılar sergilenme teşviği ve yol masrafları dışında da desteklenmek istiyorlar. Bunlardan biri malzeme; örneğin, 17. Şefik Bursalı Yarışması’ndan başarı ödülü bulunan Veli Aras Yalçınkaya, yarışmaya ülkenin doğusundan katılacak bir sanatçının boya ve tuval bulmakta zorluk çektiğini ve bu koşulların yarışmada sanatçının önüne çıkan fazladan bir etap olduğunu belirtiyor.

Veli Aras Yalçınkaya, İsimsiz, Tuval üzerine akrilik, 100 x 100 cm, 2017, 17. Şefik Bursalı Yarışması Başarı Ödülü

Görünürlük için kısa yol

2017’de başarı ödülü almış Sidar Baki, yarışmanın sanatçı görünürlüğünde olumlu bir rol oynadığını belirtiyor: “Türkiye'de sanat yapıp görünür olmak bir hayli zor. Bu yüzden yarışmaları, resim yapma uğraşısı içerisinde olan bizler için bir fırsat olarak değerlendiriyorum. Sanatı yarıştırma fikri tartışılması gereken bir konu olsa da, bugünkü şartlarda bu işle uğraşan bizlerin görünürlüğünü sağlaması açısından önemli olduğunu düşünüyorum.” Baki için yarışmalar birer kısa yol işlevi görmüş: “İstanbul'da geçen öğrencilik yıllarımdan sonra öğretmen olarak Urfa'ya atandım. İçimdeki resim yapma isteği hiç bitmemişti aksine artarak devam etti. Daha çok çalışmak, daha çok resim yapmak ve bunu paylaşmak istiyordum. Urfa'nın Viranşehir ilçesinde yaşıyordum. İstanbul, Ankara, İzmir gibi merkezlere çok uzaktım. Aradaki mesafeyi yarışmalar sayesinde kısalttım diyebilirim. Ben Urfa'dayken eserlerim ödüller alıyor ve bir çok ilde sergileniyordu. Tanınmam açısından yarışmalar çok önemli bir katkı sağladı.”

Sidar Baki, İsimsiz, 110 x 132 cm, Tuval üzerine akrilik, 2017, 17. Şefik Bursalı Resim Yarışması Başarı Ödülü

“Sanat doğaya eklenmiş bir parçadır”

Piroğlu’nun yarışmaya katılan eserleri değerlendirme kıstasları şu şekilde özetlenebilir: “Eserin sanata yenilik getirebilmesi, yeni bir mesaj veya yeni bir sanat anlayışı sunabilmesi”. Ayrıca Piroğlu değerlendirmesinde “sanatın doğaya eklenmiş bir parça olduğu” fikrini referans aldığını ve “eserin doğanın birebir kopyası olmasının sanatsal anlam veya değer taşımadığını” söylüyor ve ekliyor: “Önemli olan eserdeki bakış açısı ve sanatçının kendi resim dilini yaratabilmesidir.” Jürinin değerlendirmesinin herhangi bir stile veya akıma bağlı olmadığını söyleyen Piroğlu, jürinin zıtlıklara da açık olduğunu paylaşıyor : “Açık fikirli bir yaklaşım söz konusudur; belli estetik ölçüler dahilinde örneğin birbirine zıt eserler ödül olabilir.” 2017’de jüride yer alan bağımsız ressam Nihat Kahraman’ın değerlendirme süreci ise şu kıstaslar üzerine kurulu: “Resmin temelini oluşturan resimsel değerler, yaratıcılık, yeni ve ilginç önermeler, özgün kişisel üslup, uygulamadaki beceri, yetenek gibi sanatsal değerler”. Kahraman, jürilerin alanlarında yetkin ve meslek ahlakına sahip insanlardan seçilmesi gerektiğini de ekliyor: “Jüri üyeleri yetkin, dünyada olup bitenden haberli, sanat tarihini iyi bilen, bütün üslup, tarzları ve bunların belli başlı sanatçılarını ve özelliklerini bilen, kopya resimleri ayırt edebilecek düzeyde bilgili, haberli, sadece kendi tanıdığı dışında da iyi sanatçılar olabileceğini kabul eden niteliklerde olmalıdır.”

Ayrıca, Piroğlu ve Kahraman, yarışmanın Türkiye’de izlenimcilik akımıyla beraber anılan Şefik Bursalı’nın anısına düzenlenmesinin jürinin değerlendirmesini etkilemediğini açıklığa kavuşturuyor. Aynı doğrultuda, yarışmanın konusu ise başlangıcından bu yana serbest. Sadece, ilk senelerde resimde karışık teknik kabul edilmemiş; çağdaş sanatta farklı tekniklerin ve materyellerin gittikçe bir arada kullanılmasının etkisiyle, bu kriter daha sonra kaldırılmış ve yarışma çağın sanat anlayışına uyum sağlayarak kendini yenilemiş.

Yarışmanın on yedi senelik evrimi hakkında düşüncesini sorduğumuz Piroğlu “seçmelerde jürinin işinin gittikçe zorlaştığını ve bunun sanat adına bir gelişme gösterdiğini” belirtiyor. Piroğlu, yarışmaya birkaç defa katılan sanatçılarda ilk ve daha sonraki katılımları arasında ilerlemenin gözlemlenebileceğini paylaşıyor: “Bu gelişme doğrultusunda bazı yarışmacılar sonraki katılımlarında ödül alabiliyorlar. Bu da yarışmanın sanatçıları yetiştirmede rol oynadığını ve belirli bir seviyeye geldiğini gösteriyor.”

Jüriden bağımsız ressam Nihat Kahraman da, sanat yarışmalarının yaratıma destek olduğu fikrini paylaşıyor ve yarışmaların bu amaca layıkıyla hizmet edebildiği takdirde yapılmaları gerektiğini belirtiyor: “Sanat yarışmaları bütün olumlu ve olumsuz yönlerine rağmen iyidir ve yapılmalıdır. Her canı isteyen, parası olan yarışma yapmamalıdır. Kişilerin beğeni ve sanat anlayışlarını dayatabileceği, yanlış ve kötü değerleri empoze eden, alışılmış, kanıksanmış, kabul edilmiş değerler üzerine standart oluşturan yarışmalar yapılmamalıdır.”

Zeynep Lale Acar, Kuşlar, Tuval üzerine yağlıboya, 115 x 150 cm, 17. Şefik Bursalı Yarışması, Sergileme

Sergileme ve ödülden sonrası

2017 senesinde Şefik Bursalı Resim Yarışması’nda Başarı Ödülü almış Veli Aras Yalçınkaya, özellikle devlet yarışmalarının teşvikten öte bir rol üstlenmeleri gerektiğini düşünüyor : “Devlet mükellef olduğu sanatçıları teşvik etme görevinin yanında bir koleksiyon oluşturarak sanata gereken desteği göstermelidir. Uzun vadede sadece sergileme ve ödül yetersizdir. Yarışma geleneğinin içini doldurmak gerekir.” Yarışmaların geçici bir etkisi olduğunun altını çizen Yalçınkaya, devletin sanat eserlerini belirli bir çizgide konumlandıracak, “değer atfedecek ve bellek oluşturacak” referans niteliğinde koleksiyonlar yaratması gerektiğini düşünüyor: “Ödül almış çalışmaların muhafaza edecek yer kısıtlığı sebebiyle sanatçıya tekrar iade edilmesi yerine Şefik Bursalı Müze Evi’ne ek olarak bu eserlerden oluşan bir müze kurulabilir.” Yalçınkaya, Şefik Bursalı’nın bir Cumhuriyet değeri olduğunu; yarışmada sergilenen ve ödül alan eserlerin de bu sebeple tarihi belge niteliği taşıdığının altını çiziyor. Böylece yarışmaya katılanlar da bu tarihi değeri hem devam ettiriyorlar hem de bir parçası oluyorlar: “Şefik Bursalı ismini taşımak; tarihi hatırlamak, hatırlatmak ve saygı göstermektir. Bu yüzden bu önemde yarışmalara katılmak, ödül almak veya katılımcıların çalışmalarının sergilemesi de bir nevi tarihe tanıklık etmek anlamına geliyor. ”

Öte yandan, Yalçınkaya, bu yaklaşımın “pazarlama ve reklam yönünden yaklaşan galericilerin sanata yön vermesinin önüne geçeceği” kanaatinde. Aksi takdirde sanat eserlerinin popüler tüketim anlayışına dahil olma riskinin ortaya çıktığı konusunda uyarıyor: “Belirli galeriler, ilişkiler ve bunların pazarlanabilirliği insanların ne yaptığınızı anlamalarına imkan vermiyor. Herkesin alışveriş yaptığı yerden satın almamak için bu işten iyi derece anlamanız ya da resim sanatını uygulama seviyesinde yakından tanımanız gerekiyor.”

Sadir Baki de maddi ödülden öte yarışmaların sanatçıların sanatsever kitleyle aralarındaki iletişimde daha çok rol üstlenmesi gerektiğini düşünüyor: “Maddi ödüller motivasyon kaynağı oluyor tabi ki ama yeterli değil. Gerçekten bu işin içinde olmak isteyen kişinin küratörlerle, galerilerle, koleksiyonerlerle tanışması gerekiyor. Belki bu konuda yarışmalar daha fazla sorumluluk üstlenebilir.” Yarışmanın önemli bir ressamın hatırasına düzenlenmesi değerlendirme kıstaslarını değiştirmese de, ona diğer yarışmalardan biraz daha fazla sorumluluk getiriyor. Katılımcıların önerilerine kulak verilirse üstlendikleri rolü; tarih oluşturma, değer yaratma ve iletişimde daha etkin bir rol oynama açılarından geliştirebilirler.

Comments


bottom of page