top of page
Naz Kocadere

Seyir halinde, geçip giderken...


Borga Kantürk’ün zamanlar arasında gezinen farklı kimlikleri, yeni kişisel sergisi geçip giderken...’de, Öktem&Aykut’un alanına yayılıyor. Sanatçı, bir süredir üzerinde çalıştığı ve son sergilerinde tekrarladığı otobiyografik kurguların son ayağında, zamanın farkındalık kazandırdığı serzenişleri belgeleyerek yansıtıyor

Borga Kantürk, otoportre, 2015, Fine Art baskı

Sanatçı kimliğini besleyen küratörlük, akademisyenlik ve biriktiricilik gibi misyonlarıyla da tanıdığımız Borga Kantürk, geçip giderken... sergisiyle 6 Ocak 2018’e dek Öktem&Aykut’a konuk. Fotoğraflar, çizimler, yerleştirmeler ve resimlerden oluşan seçki, sanatçının geçmişinden bugüne uzanan izlerden oluşan kişisel bir anlatımla deneyimleniyor. Parçaları birbirinden bağımsız olarak da değerlendirilebilecek olan otobiyografik üçlemenin sonuncusu niteliğindeki geçip giderken..., sanatçının incelemelerini zaman üzerinden geliştirdiği tartışmalarla sergiliyor. Serginin sorguladıkları arasında, zamanın nasıl tüketildiği; nasıl üretilip, çoğaltıldığı ve zamanın değişkenliği ile geçişkenliği bulunuyor. Sergide, Kantürk’ün barındırdığı çeşitli kimlikler, kimi zaman birbirine karışıyor, mekânın farklı bölümlerine ve odalarına yayılıyor; zamanın döngüsel ya da doğrusal akışıyla kendine has bir tecrübe sunuyor.

Borga Kantürk, geçip giderken... sergi görüntüsü

geçip giderken..., Borga Kantürk’ün 2015’te Slovenya’daki kültür merkezi SCCA–Ljubljana işbirliğiyle Galerija Škuc’da gerçekleşen sergisinin ardından hazırladığı ilk kişisel sergi. Sanatçı, 2017’de İstanbul Modern’de gerçekleştirilen LİMAN sergisinde, duvar yerleştirmesi Kıyı Şeridi Kayıtları’nı sergilemişti. Takiben, aynı senenin Mayıs ayında bağımsız sanatçı inisiyatifi MARS İstanbul’daki Faydalı uğraşlar, faydasız işler başlıklı grup sergisinde; geçip giderken…’de de yer alan Soyut bir gün işi ile yer almıştı. Zamanda asılı kalma / hapsolma hallerini araştıran bu eser, geçip giderken...’de zamanlar arasında gezinebilir, hatta belki özgürleşebilir mi?

Borga Kantürk, geçip giderken... sergi görüntüsü

Sanatçının “zamanlar arası gezinen bir figür” olduğunu ifade eden Kantürk, otobiyografik öğeler taşıyan sergisinde, farklı zamanlarda büründüğü kimliklerinin izini sürüyor. Sergi mekânı girişindeki sohbetimizde, sanatçı, bir süredir “sergi yapma” eylemi üzerine sergiler kurguladığını ifade ediyor. geçip giderken... seçkisi de, serginin ortaya çıkış öyküsünden kesitler ve yaşanmışlıklar sunan bir alan oluşturmaya öncelik veriyor. Bu seçimi kanıtlayan ilk çalışma, galerinin giriş koridorunun solunda yer alan, beş adet fotoğraftan oluşan beş görev yerleştirmesi. Sergi sürecinin, hazırlık, kurulum, açılış ve bitiş aşamalarını sahneleyen yerleştirmeye, karşı duvardaki yer alan ve sergiden geriye kalanların bir tür “heykelleştiği” yerleştirme başlıklı iki fotoğraf eşlik ediyor. Üst üste yerleştirilmiş kolilerin serginin “artıkları” olarak değerlendirilip ilgisiz bırakıldığı sahnelere işaret ederken, Kantürk, W. G. Sebald’in Satürn'ün halkaları eserine referans veriyor:

Satürn’ün halkası onun atıklarından, yani geçmişinden oluşuyor ve çevresinde dönüyor. Benim de böyle dönen bir halem olduğunu düşünürsem, o dönme halinde izleyicinin dışarıdan çöp olarak görebileceği şeyler zaman zaman benim için kilit noktalara dönüyor. Çalışmalarımda geçmişe dönüşler yapmaya çalışıyorum.*

Borga Kantürk, sahne, 2015, Buluntu slayt makinesi ve asetat kağıdına baskı

Kantürk, çalışmalarında fotoğrafı sıklıkla kullanıyor. Bu sergide yer alan fotoğraflarda, mecranın çok katmanlı kullanımına rastlamak mümkün. Örneğin, girişteki yer alan beş görev yerleştirmesinde, gündelik objelerle düzenlenen temsili sahneler sıralanıyor. Koltuğa yerleştirilmiş iki poşet, açılış salonunun girişine bırakılmış iki çelenk, kaldırımdaki iki bira kutusu, mutfak tezgahındaki iki deterjan şişesi ve sokakta kenara bırakılmış iki süpürge... Her bir sahne, sergi yapım sürecini izleyen işaretleri simgeliyor. İşaretler, Borga Kantürk’ün akademisyen ve sanatçı kimliklerinin ikili temsilinde heykelleşiyor, objeler yeni anlamlar kazanıyor: İkiye bölünüyor, ya da belki ikiye katlanıyor. Serginin merkezinde işlediği çizgisel ve döngüsel zaman kavramları yine bu ikililik temsili ile eşleştiriliyor. Sergi sürecinin sahnelendiği beş görev yerleştirmesi ile sergiden geriye kalanların heykelleştiği yerleştirme, eserini, giriş koridoru boyunca uzanıyor. Koridor sonuna yerleşmiş fotokopi makinesi ise ikili temsilleri çoğaltırken, döngüsel bir tekrara işaret ediyor. Yeniden düzenlenirken işlevleri dönüştürülen objeler sergide, kimi zaman tek bir hikayeye, kimi zaman da alanını aşıp, bağımsızlaşan fotoğraf yerleştirmelerine dönüşüyor. Sergi hikayesinin tüm alana yayılmasıyla fotoğraflar, zamanı dondurup görüntülemektense, anların akışına işaret eden sahneler sunuyor. Böylece eserler, bulundukları alanlardan bağımsızlaşıp, sınırsızlaşıyor ve sergi mekânının kendisi bir tür “sergi eseri”ne dönüşüyor.

Borga Kantürk, sergi-2013, 2013, Fine Art baskı

geçip giderken...’in odalara yayılan seçkisi, ofis bölümündeki simgesel görüntülerle devam ediyor. Bu odadaki çoğu eser sanatçının bir süredir üzerinde çalıştığı soyut denemelerin sonucunda ortaya çıkmış. ofis seçkisine dair, Kantürk: “Bir tür kendi modern denemelerimi oluşturdum diyebilirim; kendi ofisimdeki Malevich’im, Mondrian’ım gibi…” ifadelerini aktarıyor. Sanatçı, soyutlama egzersizleri ve otoportre’nin de dahil olduğu eserleri çalışma odasında üretmiş. Kantürk’ün, ironik bir tavırla “Aynadan İçeri Alis öyküsünün konstrüktivist bir soyutlaması” olarak yorumladığı isimsiz (ayna), belgelediği ayna yansımasıyla çalışmaları birbiri içine geçiriyor. Soyut pembe düzlemdeki bir gözlüğün fotoğraflandığı otoportre, ayna imgesiyle birlikte odadaki objeleri birbirine yansıtıyor ve böylece seyirci dairesel bir döngüye dahil oluyor. ofis döngüsünde yer alan bir diğer eser ise, aynı manzaranın devamlı olarak pozlandırılması sonucunda ortaya çıkan soyut bir gün. Kantürk’ün tam zamanlı bir akademisyen olarak çalıştığı Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki sıradan bir iş gününde, toplamda dokuz saatini geçirdiği ve her saat başında, bulunduğu yerden çektiği fotoğrafların üst üste getirilmesiyle oluşturulmuş. soyut bir gün, sanatçı tarafından “bir çeşit gün dökümü soyutlaması” olarak betimleniyor. Sanatçının üniversitedeki odasında çektiği bu fotoğraflar, zamanda asılı kalma/hapsolma hallerine odaklanarak üretilmiş. Sergi yorumunun bu noktasında, Kantürk’ün anlatıya eklediği “odadan çıkamayıp, ofise hapsolmak, bir tür memurluk hali, Hasta ile bina sergisindekine benzer bir his.” açıklamalarına yer vermekte fayda var. ofis odasının dairesel döngüsünden çıkıp sergi mekânının sergi bölümüne ilerlerken, Kantürk’ün sergi girişinde dile getirdiği “zamanlar arası gezinen sanatçı figürü” akla geliyor.

Ana salonun kurgusu, alıştığımız “sergi alanı”na dair karşıt ya da alternatif bakışlar sunan bir bölüm. Bu alanda, sanatçı stüdyosuna, sergi mekânına, sergi hazırlık sürecine ve sergi açılışına selam veren yerleştirmeler bulunuyor. Yoga pratiğindeki Surya namaskara başlıklı Güneş’i selamlama ritüeline benzer dairesel bir döngüde ilerleyen el yogası, Bruce Nauman’ın Mapping the Studio eserine bir saygı duruşu niteliğinde. ofis odasındakine benzer modern denemeler ve bu bölümün merkezine yerleştirilmiş siyah kare, akıllı telefon ekranı soyutlamasıyla bu bölüme de taşınmış. Sanatçının 12 adet el figürü çizimiyle oluşturduğu yerleştirmede, kendi içinde ilerleyen ve sadece bulunduğu yere geri dönen bir yolculuk resmediliyor.

Borga Kantürk, el yogası, 2014, Kağıt üzerine kara kalem

Üçlü fotoğraf yerleştirmesi sergi-2013, Kantürk’ün, kurucuları arasında yer aldığı, İzmir’deki bağımsız sanatçı inisiyatifi K2 Güncel Sanat Merkezi tarafından gerçekleştirilen PORTIZMIR Uluslararası Güncel Sanat Trienali hazırlıkları kapsamında ortaya çıkan bir fotoğraf serisi. Sanatçı, etkinliğin gerçekleştirileceği boş, ıssız, geçici mekânı fotoğraflarken, sahnelerde bir tür “suç mahalli”ni anımsatacak kadrajlar oluşturmayı tercih etmiş. Tavandan sarkan tekinsiz bir kabloyu, esrarlı bir zincir ile dedektif romanlarında betimlenen “yasaklı alan” bariyerlerini görüntüleyen fotoğraflar, sergi sonrasında geriye kalanları sorgulamayı hedefliyor.

Siyah ve beyaz renkte iki masa üzerine dizilmiş polaroid fotoğraflardan oluşan yerleştirme, serginin girişindeki ikililik temsiline atıfta bulunuyor. Sanatçının, iç-dış ilişkisi, akademisyen-sanatçı kimlikleri, açıklık-kapalılık, somut-soyut gibi kavramlara bakış açısı, bir yolculuk sürecinin izini süren fotoğraflarla sahnelenmiş. Kantürk’ün ofise giderken izlediği yolun yanı sıra, dönüş yolculuğunu da görüntüleyen bu eser, geçip giderken…’in hazırlık sürecine dair bir takım görsel notlar, desenler ve ufak eskizler olarak kurgulanmış. ofis alanındaki soyut bir gün ile benzerlikler taşıyan polaroid yerleştirmesi, gündelik bir pratikte gelişen egzersiz hikayeleri olarak da düşünülebilir.

Borga Kantürk, beş görev, 2015, Fine Art baskı

geçip giderken… sergisini tamamlayan bölüm, şans odası. Şansın hikayesi üzerine kurgulanan bu oda, Milli Piyango ikramiyesini kazanma ihtimaline odaklanan üçlü bir fotoğraf yerleştirmesini de içeriyor. Bu yerleştirmedeki sahneler, bir şans hikayesinin temsilcileri olarak düzenlenmiş. Bu alanda işlenen kavramlar arasında, şansın temsil ettiği düş kurma vurgusu ve buna bağlı gelişen gelecek algısı bulunuyor. Talih ile bağlantılı bir başka eser, yansıttığı uçucu hikayeye paralel bir tavırla, bir eskici dükkanından alınan bir mini slayt makinesiyle duvara aktarılan Sahne. Kimi zaman sokakta rastlanılan canlı heykellerin, performanslarını sergilemek adına hazırladıkları strafor kaideyi gördüğümüz video yerleştirmesinin merkezinde, başı boş bırakılmış bir kaide var. Asıl işlevi bir performansa işaret etmek olan bir kaide, temsil edeceği “şey”in yokluğunda o şeyin ancak bir yansımasını sunuyor ve geçip giderken şans eseri denk geldiğiniz bir anı donduruyor. Geçici bir durumun temsilini yansıtan bu kırılgan görüntü, serginin tüm bölümlerinde tekrarlanan döngüsel zamanı hatırlatırcasına yine dairesel bir formda sergileniyor. Borga Kantürk’ün üretimini zenginleştiren özdeşlikleri, zaman içinde biriktirdikleri ve şans eseri tesadüf ettikleri, sergi mekânında yeni öykülere dönüşüyor.

* XOXO The Mag, “Sıradanlığa Övgü”, Elif Kamışlı - Borga Kantürk röportajı, Haziran 2013

Comments


bottom of page