top of page
Nora Tataryan

Pekin’de yeraltında yaşam ve Sim Chi Yin’in ‘Sıçan Kabilesi’


Mao Zedong tarafından Sovyet hava saldırılandın korunmak için yapılan yer altı barınakları günümüzde Pekin’de hizmet sektöründe çalışan göçmenlere konut olmuş durumda. Bugün şehrin 1 milyondan fazlası, kelimenin gerçek anlamıyla yerin altında bulunan bu penceresiz odalarda hayatını sürdürüyor. 15. İstanbul Bienali’ne Sıçan Kabilesi (Rat Tribe) adlı fotoğraf serisiyle katılan Sim Chi Yin ise 2010’dan itibaren beş sene boyunca üzerinde çalıştığı bu projede, yer altındaki bu yaşamı portreler üzerinden belgeliyor. Daha ziyade bir antropolog gibi çalışan sanatçının üretimine baktığımızda ajite bir göçmen temsilinden ziyade, fotoğrafçının protaganistiyle kurduğu asimetrik bir ilişkiye şahit oluyoruz. Sim Chi Yin’le Sıçan Kabilesi ve fotoğraf pratiği üzerine konuştuk.

Sim Chi Yin, Pera Müzesi, Fotoğraf: Şahir Uğur Eren

Bienale nasıl dâhil olduğunuzdan bahseder misiniz?

Geçtiğimiz sene Ingar ve Michael’ın stüdyosundan, küratörlerin Sıçan Kabilesi adlı projemi Bienale dâhil etmek istediklerini belirten bir e-posta aldım. İşimden nasıl haberdar oldukları hakkında bir fikrim yok, bu sebeple benim için çok hoş bir sürpriz oldu. Ben Sıçan Kabilesi’nin araştırma ve belgeleme kısmını 2010-2015 yılları arasında tamamlamıştım, bu nedenle, aradıklarında çalışma zaten pek çok ülkede dergilerde, web sitelerinde yayımlanmış, New York ve Seul gibi şehirlerde sergilenmişti.

Sıçan Kabilesi fotoğraf projesi, Çin’de düşük maaşla çalışan göçmen işçilerin, şehrin hava saldırılarına karşı inşa edilmiş olan eski sığınaklarında geçen yaşamlarını konu alıyor. Göçmenleri mahrem alanlarında yansıtmış olduğunuz fotoğraflarınızdan, çalışmanın etnografik bir yanı da olduğunu tahmin ediyorum. Bize bu süreçten ve projeden biraz bahseder misiniz?

Doğru; genelde bir etnograf ya da antropolog gibi çalışırım-fotoğraf makinesiyle. London School of Economics’de tarih okudum, sonra da on beş sene gazetecilikle uğraştım. Tüm bu yeteneklerimi ve geçmişimi şu an yaptığım iş olan belgesel sanatçılığına aktardım. Göç ve iş gücü konularına uzun zamandır ilgi duyuyorum. Kariyerimin başlarında, Singapur’da işçilerle ilgili haberler yaptım. 2011 yılında, Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labour Organization) tarafından yayımlanan, köylerini geride bırakıp deniz aşırı ülkelere ev işçisi olarak giden Endonezyalı kadınları konu alan bir kitap yazdım. 2007 yılında Çin’e taşındığımda, yeniden göç ve göçmen işçiler konusuna ağırlık vermek istedim.

2010 yılında serbest çalışmaya başlayıp görsel hikâye anlatıcılığına tam zamanlı eğildiğimde, yine Çin’deki göçmen işçileri anlatan Sıçan Kabilesi, gerçekleştirdiğim ilk projelerden biri oldu. Bodrum kat odalarından bahsedildiğini birkaç yıl öncesinde duymuştum. 2010 yılında, Pekin’in yerel gazetelerinden biri, bu bodrum kat odalarında yaşayan göçmenlere, Sıçan Kabilesi, Çince “shu zu”, adını koydu. Bunun haksız bir yaftalama olduğunu düşündüm ve Pekin’in gökdelenlerinin altındaki evrende yaşayan bu topluluğu belgelemeye karar verdim. Mümkün olduğunca fazla göçmenle arkadaşlık kurdum ve bodrum katı evlerine davetsiz gittim. Ayrıca, bu evlerin kapılarını rastgele çalarak onlara fotoğrafçı olduğumu ve ne kadar normal olduklarını, üst katta yaşayan maddi durumu daha iyi komşularından hiç de farklı görünmediklerini gösterebilmek için fotoğraflarını çekmek istediğimi anlattım. Kapılarından içeri hâllerine acıyarak girdim; ne gün ışığı görüyorlar ne de temiz hava alıyorlar. Ama fotoğraflarını çektikçe, daha iyi bir gelecek için kısa bir süre fedakârlık etme konusundaki azimleri ve cesur, gayretli tavırları bana ilham verdi.

Sim Chi Yin, Pera Müzesi, Fotoğraf: Şahir Uğur Eren

Bildiğim kadarıyla, bu projenin bir parçası mahiyetinde bir film de var. Daha geniş sanat pratiğinizden biraz bahseder misiniz?

Her bir hikâyeyi anlatmanın, her bir projeyi gerçekleştirmenin en iyi yöntemini keşfetmeyi sevdiğimden, zamanla gittikçe daha multi-disipliner hâle geldim. Benim esas aracım fotoğraf, ama sonraki projelerim için film ve sesle uğraşıyorum, metinler yazıyorum ve arşiv materyalleri ile çalışıyorum. Ayrıca, şu an bir sanal gerçeklik eseri denemesi yapıyorum. Sıçan Kabilesi, fotoğraflardan, filmden ve metinden oluşuyor. Dolayısıyla, evet, filme çekilmiş olan ufak bir bölümü de var.

Türkiye’de de Pekin’deki ve tüm dünyadaki göçmelerin karşı karşıya olduğu sorunların benzerleriyle karşı karşıya olan çok sayıda göçmenin bulunduğu böyle bir dönemde işinizi bu şehirde sergiliyor olmak sizin için ne ifade ediyor?

Umarım, benim işimin Bienal kapsamında sergilendiği galeride bulunan diğer eserleri de görenler hepsini bir bütün olarak değerlendirir. Umarım, sergilenen işler herkese kendi toplumundan çağrışımlar yapar ve yapmıştır, Türkiye dâhil. Göç konusu uzun zamandır hayatımızda ama ulus devlet ve yapısı, günümüzde çok önemli bir mesele olmasına neden oldu. Sıçan Kabilesi, bize, aramızda farkında olmadığımız, görünmez kıldığımız insanlar olduğunu hatırlatabilir ve onları bir kez olsun oldukları gibi görebilsek, aradaki mesafenin aslında ne kadar az olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir.

Comments


bottom of page