top of page
Nazan Elverişli

Sınırın bu tarafındaki sanatçılar


Document1, öğrendiklerini terk ederek sıfırdan başladığı müzik macerasında yolları kestirmeden gitmek yerine, edindiği tecrübeleri yarı yolda bırakıp yeni yollar, yeni evrenler ve hatta yeni katmanlar inşa ediyor. Onun müziği kendini bugüne kadar dinlediğiniz veya alıştığınız tarzların, kulvarların, ezberlerin tamamen dışında var ediyor ve belki de bu yüzden caz kimi zaman dub’a kimi zamansa elektronik müziğe teslim oluyor. Biz de bu sene 26. İstanbul Caz Festivali kapsamında da izlediğimiz ve Ağustos ayı içerisinde yayımlanacak olan iki parçalık Groan adlı EP’si öncesinde Ulaş Aydın yani Document1 ile bir araya gelip moda ve gösterişten uzak, alçakgönüllü müziğinin izlerini sürdük

☕️ 8 dakikalık okuma

document1, Istanbul Caz Festivali, Fotoğraf: Ulaş Çakır

Müziğe olan ilgin nasıl başladı?

Müziğe olan ilgim küçük yaşlardan bu zamana kadar gelen müzik dinleme açlığım ile başladı. Saatlerce sadece müzik dinleyebiliyor ve müzik ile ilgili hayaller kuruyordum. Nitekim o hayaller hâlâ aklımdan çıkmıyor.

Document1 aslında 2014’ten bu yana sahnede. Son zamanlarda ise adını sıkça duyar olduk. Kırılma noktan neydi sence, şimdilerde neden bu kadar popülersin?

Document1 projesine ilk başladığım zamanlarda müzik tasarlamanın ve müzik inşa etmenin sadece yapmaktan ibaret olduğunu düşünürdüm. Zaman ilerledikçe bu işin ne kadar profesyonel bir disiplin olduğunu anladım. Müziğime profesyonel olarak yaklaşmak, üretim süreci bittikten sonra bile ortaya çıkan eserlerin peşinden hiç yorulmadan koşturmak ve daha ileriye nasıl gidebilirim diye düşünüyor olmak kırılma noktalarım oldu diyebilirim.

Üretimine baktığımızda Moment albümüne kadar olan süreçte müziğinin şekil değiştirdiğini, sıfırdan bir başlangıç yaptığını görüyoruz. Değişmek ihtiyacını neden hissettin?

Yeni müzikler yapmaya çalıştığım zamanlarda önceden edindiğim tecrübelerin tam tersine, öğrendiklerimi terk ederek müzik üretmeye başladığımı fark ettim ve bu durumun peşini bırakmak istemedim. Öte yandan gelişimin en önemli basamağının değişme fikri olduğunu düşünüyorum ve bana kalırsa müzik bu tavrın en güzel örneklerinden biri. Ve pek tabii yine o dönemlerde senelerdir takip ettiğim müzisyenlerin değişimlerini görmek, yaptıkları müziklerin izlerini sürmek de bana bu konuda cesaret verdi diyebilirim.

Bu değişimin getirileri oldu mu peki?

Elbette oldu. Bana hepsi birbirinden özel yüzlerce müzik fikri ile yine birbirinden özel üç ayrı albüm getirdi.

Yaşadığın ülke müziğini nasıl etkiliyor?

Yaşadığımız ülkede sadece müzisyenlerin değil sanat ile uğraşan herkesin yaşadığı ve etkilendiği en büyük problemlerden birisinin değer görmemek olduğunu düşünüyorum. Bu durumun hepimizi çok içten ve çok yıkıcı bir şekilde kötü etkilediğini görebiliyorum. Sanatçılar ruhsal olarak kırılmaya yapıları gereği çok yatkın oluyorlar. Üretim sürecinin en kötü evrelerinden biri olan “bunu neden yapıyorum?” sorusu geldiğinde sanatçının zihninde bu soruya olumlu olarak cevap verecek hiçbir şey kalmıyor. Değer görmeyecek olduğunu bilmek, bu değeri kazanmak için neleri göze almak gerektiğini düşünmek bile insanı çileden çıkarmaya yetiyor. Diğer problemlerin ise maddi imkânların, fikrî ortamların, sergileme ve üretim alanlarının yetersizliği olduğunu düşünüyorum. Bugün hemen yanımızda üretimine devam eden Avrupalı bir sanatçının kullanabildiği araçlar, fikrî alanlarda elde ettiği özgürlükler ve elbette bu fikirlere verilen değerler, üretim ve sergileme alanlarının yeterlilikleri gibi kıstaslar sınırın bu tarafına bakıldığı zaman hayal bile edilemeyecek seviyelerde. Bu imkânların neredeyse hiçbiri ʻsınırın’ bu tarafındaki sanatçılar tarafından elde edilemediği için ülkemin müziğimi çok iyi etkilediğini söyleyemem.

document1, provalar, Fotoğraf: Pelin Bozkurt

Dışarıdan bakıldığında müziğine çok fazla yaklaşabilen isim olduğunu görmüyoruz. Sen sahnenin neresine koyuyorsun kendini?

Bence hepimiz bir diğerinin yanına yaklaşmayı görev edinmeliyiz. Bizi birbirimizden ayıran ve bir diğerinin ortaya çıkmasını sağlayan yegâne şey bu. Bağımsız bir sanatçı, sıkı bir müzik dinleyicisi ve bir sahne emekçisi olarak şunu söyleyebilirim ki sahnenin altında, üstünde veya arkasında, kısacası her noktasında görüyorum kendimi.

Farklı türlerin sınırları ne zaman kalkıyor yaptığın müzikte, etiketler hakkında ne düşünüyorsun peki?

Farklı türlerin sınırları, onları kavramaya ve aktarmaya başladığım zaman ortadan kalkıyor. Çünkü iş benim üretim evreme geldiğinde onlar artık anlayabildiğim ve aktarabildiğim kadar o türler olmaya devam ediyorlar. Kimi noktalarda müziği ortaya çıkaran şey tecrübesizlik ve yetersizlik olabiliyor, hatta bazen bir tarzı aktarmaya çalışırken ortaya çıkan bir tesadüf. Bu yüzden etiketlerin artık yapılmayan müziklere koyulması ve henüz yapılıyor olan müziklerden uzak tutulması gerektiğini düşünüyorum.

Sadece albüm yapıyorsun, Ep fikri sana neden sıcak gelmiyor?

EP yapmaya hiç karşı değilim. Eğer ki bir fikri var ise eserin süresinin ve sayısının çok önemli olmadığını düşünüyorum. Hatta bahsi açılmışken söylemek gerekirse alışıldık da olsa yüzyıllardır anlatılan yaşam ve ölüm hikâyesini merkeze aldığım ve Ağustos ayında yayımlamayı düşündüğüm iki parçalık Groan isimli bir EP hazırladım. Yakın zamanda bu hikâyenin karanlık tarafını tecrübe etmenin katkılarıyla ortaya çıkan bu iki parçayı, kendi içlerinde birer konsepte oturtmayı başarmışımdır umuyorum.

Bir röportajında; “Kitleler moda dışında oluşan eserleri asla kabul etmiyor”, diyorsun. Moda olmayan bir alanda savaştığını düşünürsek, çuvalladığını hissettiğin zamanlar oluyor mu hiç?

Neredeyse her gün moda olmayan bir şey ile uğraştığımı düşündüğüm için çuvalladığımı hissediyordum. Lakin sonraları fark ettim ki bunu bir bahane olarak kullanmaya başlamışım. Moda olanın dışında bir sanat icra ettiğinizde daha fazla çabalamak gerekiyor. Gardınızı bir an olsun indirmemeniz ve diğerleri bir veriyorken sizin beş vermeniz gerekiyor. İşte bu durum yorulmalara ve moral kaybetmeye sebebiyet veriyor, en büyük çuvallama hisleri de bu anlarda geliyor.

document1, Parklarda Caz, Fotoğraf: Deniz Baydar

Her işini tek başına yapmayı seven bir isim olmana rağmen sahnede muhteşem bir gruba dönüşüyorsunuz. Bir grup olma fikrinden neden bu kadar uzaktasın peki?

Bu hayatta edindiğim en güzel tecrübelerden biri bir grup olarak sahneye çıkabilmek ve müzik yapabilmek oldu. Açıkçası bu durum müzik sergilemek ile müzik yapmanın farklı şeyler olduğunu kavramama sebebiyet verdi. Sahnede çaldığımız eserler aslında albümdeki eserlerden çok daha farklı duygulara ve tansiyonlara sahip. Çağdaş Topal’ın davulları, Emre Dereli’nin basları ve Tarık Karakoç’un saksafonunun olmadığı bir document1 sahnesi düşünemiyorum bile. Lakin üretim vakti geldiği zaman bu sürece kimseyi dahil etmek istemiyorum, istesem bile yapamıyorum. Eğer ki müzik ile baş başa kalmazsam benimle iletişime geçmiyor ve müzik ile iletişim kuramadığım zaman onu şekillendiremiyorum. Belki bir refleks, belki bir alışkanlık... İşin özü bu.

En son Caz Festivali’nde yer aldın. Adı elektronik müzikle anılan bir isim olarak nasıl bir deneyim yaşadın?

Öncelikle takip ettiğim ve dinlediğim sanatçılar ile aynı etkinlik kapsamında ucundan da olsa aynı potada bulunabilmek inanılmaz bir his. Birbirinden yetenekli müzisyenler ile aynı sahneyi paylaşmak, ilk defa bu kadar kalabalık bir kitleye müziğimi ulaştırmak da ayrıca mükemmel bir tecrübe oldu. Sahnede 4 kişi olarak bu heyecanı bölüşmek, ufak tefek hatalara rağmen birbirimize bakıp gülümseyebilmek, seyircinin coşkulu alkışlarını duyup utanmak gibi nüanslar yüzümü güldürmeye devam ediyor. Sahnelere talibim ve talibiz. Umuyorum böyle güzel tecrübeler yaşamaya devam edebiliriz.

Comentarios


bottom of page