Kadir Kayserilioğlu’nun kişisel sergisi Cennetin Duvarları, 5 Ekim - 5 Kasım 2024 tarihleri arasında non-sight’ta gerçekleşiyor. Sergideki yapıtların çağrıştırdıkları üzerine düşünüyoruz
Yazı: Sinan Eren Erk
Kadir Kayserilioğlu, Cennetin Duvarları, 2024, tek kanallı video, 60', video still
Yaşamlarımız sınırların etkisinde, kimi zaman da tahakkümü altında şekilleniyor. Özgürlüğe, eğitime, etik ve ahlaki değerlere dair sınırlar; şakalarımızın, düşünme gücümüzün, potansiyellerimizin, duyusal algılarımızın ya da savaşların, şiddetin, politikanın, bilimin hatta inançların sınırları, insanın bir başkasıyla kurduğu diyalogla gelişen toplulukların ortaya çıkışından bu yana tartışılan temel konular arasında. Tanımlama eylemi ise doğası gereği zaman, coğrafya, kültürler ya da bireyler gibi birçok değişkene bağlı olduğundan sınır kavramı farklı görüşlere ve yaklaşımlara göre yeni anlamlara bürünüyor. Çalışmalarında deneyselliğe olduğu kadar yeniden adlandırmalara da yer veren Kadir Kayserilioğlu’nun non-sight’ta açılan kişisel sergisi Cennetin Duvarları, aynı adı taşıyan videosundan hareketle yaşam ve ölüm arasına sıkışmış canlıların, kavramların ve hayallerin tanımlanmayı bekleyen sınırlarını odağına alıyor.
Kadir Kayserilioğlu, Cennetin Duvarları, 2024, tek kanallı video, 60', video still
Kadir Kayserilioğlu beş yıl önce gerçekleşen ilk kişisel sergisinden bu yana toplulukları oluşturan bireyler arasındaki tüketim, üretim ve bölüşüm ilişkileri ile modern toplumların kimlikler, inançlar, önyargılar ya da travmalarla şekillenen karmaşık ilişkiler ağını inceliyor. Birbirini tanımayan dört arkadaşı bir araya getiren deneysel bir deneyime odaklanan ve ilk kişisel sergisine adını veren Arkadaşlarla Bir Akşam Yemeği (2019) adlı video ölüm, yaşam, kalıcılık, iktidar, tüketim gibi kavramları hayali bir ritüel etrafında şekillenen bir sofrada buluşan katılımcılar aracılığıyla tartışmaya açarken bu kavramların nasıl algılandığına ve “hazmedildiğini” tartışmaya açıyordu. Sanatsal ifadeye katılımcı ve tesadüflere açık bir bakışla yaklaşan bu videonun bir diğer özelliği de sonraki yıllarda üslubunda daha belirgin hâle gelecek video oyunları ile simülasyonlara dair bazı ipuçlarını barındırması. Sanatçı bu konuların her birine Dikefobi (2019), Vedalar (2020) ve Ali Kanal’la birlikte ürettikleri 64 Milyon Yıl Önce Ya da Sonra (2021) adlı videolarında farklı kombinasyonlarda odaklanıyor. Örneğin adı üstünde adalet korkusu anlamına gelen Dikefobi’nin görsel dilini bir video oyunu estetiğiyle kurarken, Vedalar haftalara yayılan bir süreçte ritüel, performans ve gerçek hayat arasındaki sınırları silikleştirerek soyut ve rastlantısal bir katılımcılık deneyimini belgeler. 64 Milyon Yıl Önce Ya da Sonra ise bu denkleme paranormal öğeler ekleyerek, alternatif bir gerçeklikte geçen performansa dayalı bir distopik dünyayı nüktedan bir dille izleyicisine sunar.
Geçmiş Yabancı Bir Gezegendir (2021) ve Unutma Bahçesi (2022) adlı işleri ise Kayserilioğlu’nun görsel üslubunun bana göre artık daha da belirginleştiği bir dönemi işaret ediyor. Bu iki işin üç boyutlu grafiklerle hazırlanan görselleri, sanatçının hem bir dünya kurucusu hem de bir anlatıcı olarak karşımıza çıktığı oldukça kişisel bir alanın sınırlarını çiziyor. Bir anlamda birbirinin alternatifi sayılabilecek, fiziksel ya da mantıksal sınırların ötesine uzanan bu paralel evrenlerin odağında ise hatırlama kavramı yer alıyor. Geçmiş Yabancı Bir Gezegendir, Mark Fisher’ın bilgi politikalarının ve hatırlama biçimlerinin kitlesel etkilerini teknolojik gelişmeler üzerinden sorgularken, ertesi sene tamamladığı Unutma Bahçesi, Latife Tekin’in aynı adlı kitabından hareketle bu aynayı tersine çevirerek hafızanın karanlığına, unutma eyleminin toplumsal ya da bireysel süreçlerine odaklanıyor.
Kadir Kayserilioğlu, Cennetin Duvarları, 2024, tek kanallı video, 60', video still
Cennetin Duvarları (2024) ise Kayserilioğlu’nun son yıllarda farklı yollara ayrılarak dallanıp budaklanan ve farklı işler biçiminde ortaya çıkan izleklerine bu kez yeni bir katman daha ekliyor. Video tıpkı günümüzün çevrim içi paylaşım sitelerinde sıkça karşılaştığımız “kendin yap” (do it yourself ya da kısaca DIY) kültürüne atıfta bulunurcasına sanatçının kamera karşısında tek başına konuşmasıyla başlar. Sanki Youtube üzerinden yapılan bir yayındaymış gibi davranan Kayserilioğlu, izleyicilerine evinin oturma odasından seslenir ve onlara edindiği yeni hobisinden oldukça gündelik bir tavırda bahseder. Bu, ormandan aldığı rastgele bir toprak parçası üzerindeki bitkiler ve içinde daha sonra fark edeceği canlılarla cam bir fanusun içinde oluşturmaya başladığı bir teraryumdur. Sanatçı bu kurgusal doğa içinde bir araya getirdiği bütün parçaları yavaş yavaş keşfetmeye başlar ve camın içindeki hayatın nasıl ilerlediğine şahit olur. Bütün bu süreçleri izleyiciyle paylaşan sanatçı bu organik bir oluşum içinde yeni bir hiyerarşiyi, mikro boyuttaki bu ekosistemin nasıl işlediğini gördüğünde genel olarak yaşamı ve onun oluş biçimlerini sorgulamaya başlar. Özellikle son dönemdeki işleri düşünüldüğünde dijital görüntülere ve video oyunu estetiğine ağırlık veren sanatçının bu defa söylemine tıpkı ilk işlerindeki gibi organik bir yapıdan ve dijitallikten uzak bir alandan başlaması kendine bakışına dair önemli bir eleştirel gösterge olarak yorumlanabilir. Cennetin Duvarları’nda Kayserilioğlu’nun üslubundaki dönüşümü izler ve videoda organik yapıların sonrasında dijital ortama taşındığını ve burada sorgulandığını görürüz.
Çevrimiçi platformlardan alışık olduğumuz şekilde eğitici (tutorial) gibi başlayan bu video sanatçının daha ilk andan kurgulamaya başladığı ve giderek detaylanarak meyvelerini sonrasında verecek bir anlatının ilk adımıdır. Çünkü bu teraryum denemesi kısa sürede “başarısızlığa uğrayacak” dolayısıyla bu proje sosyal medya üzerinden pazarlanan başarı hikâyelerinden birine hiç dönüşmeyecektir. Kayserilioğlu videonun ilk dakikalarında önce bu teraryumu nasıl oluşturduğunu ve bitkilerle birlikte içinde yaşayan canlıları (bir çıyan türünü) nasıl fark ettiğini anlatır. Teraryum için rastgele seçtiği toprak ve bitki parçalarının arasındaki canlılar, cam kavanozun içinde neredeyse gezegenimizdeki protein senteziyle başlayan ilk yaşam formlarını andırır. Sanatçının insani bir yanılsamayla “keşfettiği” bu canlılar bir anda onun sorumluluğuna girmiştir ve onların hayatta kalmalarını sağlamak için (ne yazık ki başarılı olamayacaktır) nasıl besleneceklerine ya da hangi koşullarda tutulmaları gerektiğine dair bir araştırmaya başlar. Bu deneyimin onu farklı, hatta belki daha önce hiç üzerinde düşünmediği alanlarda düşünmeye itmesiyle önce yaşamın nasıl oluştuğunu ve ardından “yaşam yaratma” kavramını sorgular. “Yaşamı yaratmak mümkün mü?” sorusunun peşinden tarihin derinliklerine dalarak bu sorunun edebiyat, sinema ve popüler kültürdeki yansımaları gözden geçirir. Peki ya yaşamı yaratma fikrinin ima ettiği sınırsız hatta tanrısal güçle insanın sınırlı doğası bir araya geldiğinde ne olur? Bu soruların olası cevapları ise karşılaştığı tuhaf bir “oyuncakla” kendini gösterir: Su maymunları. Kayserilioğlu’nun videosu bu sıra dışı oyuncak üzerinden yaşama ve sınırlara dair yeni bir sürece evrilir.
Kadir Kayserilioğlu, Cennetin Duvarları, 2024, tek kanallı video, 60', video still
Yumurtalarını çok uzun süreler dondurabilen bir tuzlu su karidesi türü olan Artemia yumurtalarının paketlenerek bir oyuncak formunda nasıl satıldığını incelemeye başlayan sanatçı, araştırmasını derinleştirdikçe bu fikrin mucidinin karanlık geçmişine ulaşır. Ku Klux Klan gibi neo-nazi ve beyaz üstünlüğünü (white supremacist) savunan nefret gruplarıyla ilişkilenen Harold von Braunhut’ın hikâyesi kapitalist bölüşüm yöntemlerinin, piyasa ekonomisi dinamiklerinin ve Amerikan rüyasının somut örneklerinden biridir. Artık başlı başına bir ürüne dönüştürülen yaşamların etik sınırlar, finansal çıkarlar ve bunların toplumla, özellikle de çocuklarla ilişkisini tarafsız bir bakışla izleyiciye aktaran sanatçı, satın aldığı su maymunları söz konusu olduğunda kendini bir yaratıcı paradoksu içinde bulur. Su maymunları yaşam potansiyeline sahip olan, zamanda askıya alınmış canlılardır; tıpkı Shrödinger’in kedisi gibi aynı anda hem canlı hem de ölüdürler ve yumurtadan çıkmalarını sağlamakla onları öldürmek neredeyse aynı şeydir. Bu nedenle o paketi hiç açmaz ve teraryumla birlikte galeri mekânında sergilemeye karar verir.
Cennetin Duvarları, Sergiden görünüm
Aslında yaratma paradoksunun önemli bir dayanağı da “yaratılanların” (gerçekte böyle bir yaratım söz konusu olmasa da illüzyon bunu gerçekmiş gibi hissettirir) daha sonra ne olacağının tahmin edilemezliğidir. Çünkü suyla birleştiğinde yumurtalarından çıkan bu canlıların nasıl yaşayacağı ya da doğduktan sonra onlara nasıl bakılacağı belirsizdir, oyuncağın tanıtımında bundan hiç bahsedilmez. Odaklanılan ve pazarlanan şey yaratma illüzyonunun kendisidir ve her şey sanki bununla sınırlıymış gibi gösterilir. Artemiaların akıbeti tamamen onları uykularından uyandıran insanın insafına bırakılmıştır artık ve ne yazık ki sonları da büyük ihtimalle teraryumdaki çıyanlardan farksız olacaktır.
İşte bu nedenle psikolojik, toplumsal ve insani sınırları, aidiyet ve mülkiyet kavramlarını içinde özgürce deneyler yapabileceği bir laboratuvar ortamına taşımaya karar verir ve bunu hiçbir canlıya zarar vermeden yapabileceği yegâne alana, dijital ortama taşır. Bunu da bir tür yaşam simülasyonu olarak tasarlanan (elbette oldukça basite indirgenmiş hatta kitsch’leştirilmiş bir simülasyondur bu) ve 2000’deki çıkışından itibaren hızla popülerleşen video oyunu Sims’te yapar. Oyun içindeki doğum-ölüm tasvirleri ile karakterlerin oyuncu eliyle öldürülme yöntemlerini inceleyerek basit ve zararsız bir simulasyonda bile hayat verme gücünün nasıl hızla hayat alma yetkisine dönüşebileceğini sorgular. İnsanın güçle olan tehlikeli ilişkisinin sınırlarını doğayla kurduğumuz politik ve etik bağlarda arayan sanatçı bir başka 3 boyutlu grafik motorunda ise, önceki videolarında kullandığına benzer bir yöntemle tasarladığı bir hayali evrene yerleştirdiği kurgusal karakterler aracılığıyla dijital bir teraryum ortamı oluşturarak gözlemini sürdürür.
Video tam da başladığı yerde ve başladığı şekilde biter. Yeniden sanatçının yaşam alanını görürüz ve o bize bakmaktadır. Zamanlar, mekânlar ve ortamlar arasında bir ileri bir geri gittiğimiz bir saatin sonunda Kayserilioğlu bir kez daha teraryuma dikkatimizi çeker. Tüm yaşamın bittiğini, içindeki bitkilerin ve canlıların öldüğünü sandığımız anda tahmin etmediğimiz bir şeyin gerçekleştiğini anlarız. Hayatın ortaya çıkışını (ve nasıl sona erdiğini) sorgulayan; inançları, düşünceleri, toplumsal psikolojiyi ve sınırları hem mikro hem de makro perspektiften inceleyen, cevapları düşünürken yeni soruları da sormaya devam eden video bilinmezliğin zaferiyle sonlanır. Teraryumun içinde, tüm bilinçli yaşam yaratma çabaları boşa çıktıktan sonra daha önce hiç görmediğimiz sarı bir böceğin yürüdüğüne şahit oluruz.
Cennetin duvarları belki de böyle yıkılmıştır.
Cennetin Duvarları, Sergiden görünüm
Kadir Kayserilioğlu’nun 5 Ekim’de açılan kişisel sergisi Cennetin Duvarları, 5 Kasım 2024 tarihine kadar non-sight’ta görülebilir. Sergideki filmin gösterim saatleri için non-sight Instagram hesabını ziyaret edebilirsiniz.
Comments