Sosyal medya günümüzün en çok tartışılan, eleştirilen ve aynı zamanda en çok benimsenen İnternet uygulamalarından biri. Digital Dualism kavramı, büyük ölçüde sosyal medya sayesinde, popülerliğini yitiriyor. Bu durum da online dünyaya atfettiğimiz her özelliğe ve nesneye (digital artifact) sadece sanal değil gerçek dünyada da rastlamayı mümkün kılıyor. Sosyal medya kavramına sanat dünyasında da rastlamak mümkün. Çağdaş sanat hem kavramsal olarak bu konulara değiniyor, hem de farklı sosyal medya kanalları sayesinde sanatın izleyiciyle buluşma yöntemlerinden biri halini alıyor.
Bozlu Art Project 15 Haziran-26 Ağustos tarihleri arasında küratörlüğünü Özlem İnay Erten’in üstlendiği Sosyomanya sergisine ev sahipliği yaptı. Sosyomanya sergisi adından da anlaşılacağı üzere sosyal medyaya pesimist bir gözle yaklaşıyor. Sergi günümüz toplumunun sürekli “paylaşma,” “beğenme” ve “beğenilme” kaygılarının bireysel ve toplumsal etkilerini irdeliyor. Sanatçılar eserlerinde sosyal medyanın kendilerinde uyandırdıkları, çoğunlukla negatif izlenimleri ziyaretçilerle paylaşıyor. Sergi, sosyal medyaya sorgulayıcı bir bakış açısıyla yaklaşıyor ve ziyaretçileri bu fazlasıyla benimsenen ve görünürde şeffaf olan sistemin görünmeyen katmanlarını sorgulamaya davet ediyor.
Sergiyi gezerken içerikle görsel atmosferin yarattığı tezatlık ilgi çekici. Serginin distopik bakış açısı, yapıtların ortaya koyduğu fazlasıyla renkli ve dinamik görsel atmosferle tezatlık oluşturuyor. Birçok işte sosyal medyanın ve İnternet’in tanıdık, sembolleşen görselleri, sanatçıların farklı yorumlarıyla ziyaretçilere sunuluyor. Like (beğenme) anlamına gelen kalpler, thumbs up (onaylama) sembolleri, plajda çekilen bacak ve deniz fotoğrafları, Black Mirror dizisinin sembolleşen domuzu farklı yorumlamalarıyla sanat objeleri haline geliyor. Her gün karşımıza defalarca çıkan bu “küçük” görselleri, farklı yorumlarıyla bir sergi salonunda gördüğümüzde dahi tanıdık buluyor, yadırgamıyoruz.
İnternet ve özellikle sosyal medya hayatlarımıza girdiğinden beri maruz kaldığımız görsel dünya da fazlasıyla değişti. Efektif bir arayüz sağlaması adına tasarlanan görsel simgeler zamanla kullanıcılar tarafından benimsenip, gerek kullanım kolaylığı sağladığı için gerekse az eforla çok şey ifade etmeyi başardıkları için kabul edilir oldular. Gene bu nedenle bu semboller fazlasıyla tekrarlanıp tasarlandığı kullanım alanlarını aştılar. Bugün sanat eserlerinde dahi, Sosyomanya sergisinde olduğu gibi, bu küçük ama çok şey anlatan sembollere rastlamak mümkün.
Evrensel kabul edilirliği uzun yıllar kültürel etkileşim gerektiren semboller, sosyal medya sayesinde hızlı bir evrime girdiler. Örneğin yıllar boyunca yaşanılan kültürel etkileşim sonucu evrensel olarak aşk, sevgi anlamına gelen kalp sembolü 2010 yılında Instagram’ın hayatlarımıza girişiyle “beğenme” ya da “like” anlamında kullanılmaya başlandı. Yılların getirdiği anlam yedi sene içerisinde böylesine hızlı bir anlam kaymasına uğradı. Kalple ilişkilendirdiğimiz düşünceler, nesneler ve kavramlar yeniden şekillenmeye başladı. Kalp sembolü gibi daha bir çok sembol sosyal medya kanallarının hayatımıza girmesiyle ya yeniden şekillendi, ya ilk defa doğdu ya da başka görsellerle birleşip yeni anlamlar doğurdu.
Sosyomanya sergi metni Feuerbach’dan bir alıntıyla başlıyor: “Çağımızın... tasviri nesneye, kopyayı aslına, temsili gerçekliğe, dış görünüşü öze tercih ettiğinden kuşku yoktur...” Feuerbach’ın 19. yüzyılda yaptığı bu tespit günümüzde, özellikle sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle, güncelliğini devam ettiriyor. Peki nedir bu vazgeçemediğimiz simgeler? “Kopyayı aslına tercih etme durumu” iletişimimizi nasıl etkiliyor? Sanatçılar bu simgelerden nasıl etkileniyor? Sosyomanya sergisinde sembollerden yola çıkarak işler üreten Özgür Demirci, Çağatay Odabaş ve Berkay Tuncay ile konuyla ilgili sohbet ettik:
Özgür Demirci Who likes it adlı çalışmasında, kalp sembolü gibi sosyal medyanın etkisiyle yeniden şekillenen thumbs up sembolüne yer vermiş. Farklı yönlere bakan sembolleri birbirlerine kenetleyerek oluşturduğu desenle yarı saydam bir yerleştirme oluşturmuş. Thumbs up sadece bir sembol değil aynı zamanda bir jest. İlk kullanım alanının seyircinin Antik Roma’da gladyatör savaşlarında kaybeden tarafın kaderini belirlemek için olduğu söyleniyor. Bu bilginin doğruluğu tartışılsa da yakın zamana kadar bu sembol "her şey yolunda” ve “onay” anlamına geliyordu. Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle diğer bir çok sembol gibi bu da anlamını değiştirdi ve beğenme anlamına gelmeye başladı. Aslında bu beğeni içinde bir onaylanmayı da barındırıyor. Ne kadar like alırsan o kadar insan tarafından onaylanıyorsun. Sosyal medya da zaman zaman yapısı itibariyle sanal bir arena.
Özgür Demirci, Who likes it, 2011, sticker installation, 100 x 100 cm
Who likes it? enstalasyonunuzda “beğeni” anlamına gelen "thumbs up” sembolünü kullanıyorsunuz. Eserinizde bu sembole yer vermeye nasıl karar verdiniz? İki yöne bakan sembolleri birbirine kenetleyerek oluşturduğunuz görsel neyi simgeliyor?
Bu çalışmayı 2011 yılında İtalya’da katıldığım bir misafir sanatçı programında gerçekleştirmiştim. Çalışmam, misafir sanatçı programının da dahil olduğu vakfa ait FRAC isimli bir kalıcı koleksiyon üzerine tasarlanan bir sergi projesinden ortaya çıktı. Ignacia Uriarte’nin koleksiyonda bulunan Single Line Labyrinth 3 isimli işi üzerine çalıştım. Uriarte bu işi oluştururken ofis hayatı içindeki otomatikleşmiş jestlerden, excel dosyaları ya da benzer sistematik grafik çizimlerden yola çıkıyor. Bu çalışmayla etkileşimli olarak tasarladığım Who likes it? çalışmam günlük hayat içerisinde sosyal medya kullanan insanların iletişim-tepki-beğeni-takip-farkındalık olarak kullandığı bir sembol thumbs up. Sosyal medya kullanan herkesin hayatına girmiş birçok çağrışımı içinde barındıran bir sembol. Bir duruma, fikre ya da nesneye dair hissedilenleri bir şekil içine sığdırmak elbette zor, bu çalışmayı hazırlarken Facebook’ta sadece beğeni simgesi vardı, şimdiki güncellemelerle farklı ifadelere de yer veriliyor. Farklı biçimlerde de olsa bir süre sonra tekrarlanan hareket benzerliği oluşan yoğunluktan anlamsızlığa ve hiçliğe doğru ilerliyor. Sanal dünya içindeki yargılama kriterlerini obsesif bir tekrara çevirerek bu rutini görselleştirmeye çalıştım.
Sembolün yüklendiği anlam değiştikçe bizim algılarımız da değişiyor mu sizce? Bir şeyi onaylamakla beğenmek aynı şeyler mi? Hep aynı şeyler miydi yoksa zamanla bizler mi böyle düşünür olduk?
Sosyal medya içindeki beğeni durumu farklı biçimlerde okunabilir. Paylaşılan gönderiye yapılan beğeniler paylaşımının beğenilmesinin yanında paylaşanın takip edildiğinin o kişinin ya da konunun farkında olunduğunun da bir simgesi. Yüzlerce gönderiyi takip eden ya da okuyan kullanıcının hızlı yorum ve beğeni mekanizması olan bu sembol, beğenmek ve onaylamak gibi birbirine bazen uzak bazen de iç içe geçmiş kavramların sembolü haline gelebiliyor. Ne kadar çok beğeni alırsan o kadar çok popüler ve güçlü(!) olma algısı insanlara parayla takipçi, beğeni ve hatta yorum satın aldırıyor. Bu sahte işleyiş bazen ticari bir yapının oyunu bazen de kişisel eksikliklerin bir yansıması olarak ortaya çıkıyor.
Çağatay Odabaş eserlerini takip edenlerin de bildiği üzere konularını sinema ve televizyon dizilerinden çıkartıyor. Sosyomanya sergisindeki eserinde Black Mirror dizisini izleyenlerin unutamayacağı ve diziyle beraber doğan bir sembolü kullanıyor. Odabaş eserinde kullandığı görsel ile bir skandalı değil bir yıkımı işaret ettiğini söyleyip ekliyor; “Büyük ve güçlü bir ülkenin başındaki siyasi bir kimliğin "Karımı çok seviyorum, tanrı beni affetsin" diyerek domuz ile yaşadığı aşkı gerçekten göreceğimiz günler belki de çok uzak değildir.”
Çağatay Odabaş, Anglosakson Aşk, 2017, acrylic on canvas, 69 x 69 cm
Anglosakson aşk adlı eserinizde Black Mirror izlemiş olanların unutamayacağı bir sembol kullanmışsınız. Sizin için bu domuz görselinin anlamı nedir ve eserinizde bu görseli kullanmaya nasıl karar verdiniz?
Sosyal medya çılgınlığı konusu üzerinde duran bu sergi konseptini düşündüğüm zaman sosyal medyanın gücünü, bağımlılığını, eserimde çarpıcı, ikonik bir kişi, nesne, görüntü vb. gibi bir şeyi kullanarak işaret etmek istedim. Aslında bir nevi emolojilerdeki simgeler gibi... Bu domuz kuşkusuz bir sosyal medya simgesi artık. İşte bütün bunların toplamında izleyicileri beyninden vuracak olan çarpıcı, ikonik ve genel ahlak değerlerine aykırı bu sahnedeki masum domuzu seçmeye karar verdim. Sergide de gördüğüm kadarıyla izleyiciler üzerinde de kuvvetli bir bağ kurdu eser.
Sizce bu domuz görseli de herkes tarafından bilinmese de bilindiği topluluk içinde bir simge değeri taşıyor mu? Öyleyse ne simgeliyor?
Bildiğindi topluluk içinde muazzam bir etkisi var. Çünkü sosyal medyanın gücü ve demin bahsettiğim genel ahlak değerlerini yerle bir etmesi açısından çok güçlü bir sahne zaten. Aslında bu domuz içinde bulunduğu olay ile sosyal medya gücünü mü yansıtıyor, yoksa içinde bulunduğu, alet edildiği eylem ile sosyal medyada sunularak tahtında oturanları mı yıkıyor bu izleyiciye sunulmuş bir seçenek.
Berkay Tuncay Hot dog legs adlı yapıtında sosyal medyanın hayatımıza getirdiği ve artık kanıksadığımız fotoğraflardan birini kullanıyor. Plajda çekilen bacak fotoğrafı neredeyse her tatile gidenin paylaştığı bir görsel haline geldi. Tuncay’ın işine ilk bakışta, artık sembolleşen bu fotoğrafı sosyal medyada her gün gördüğümüz diğer “tatil” fotoğraflarından ayırt etmemiz çok zor. Ancak dikkat edildiğinde sanatçının bu çok karşılaşılan görseli aslında manipüle ederek kullandığını fark etmek mümkün.
Berry Tuncay, Hot Dog Legs, 2016, pigment print on forex, 29.7 x 42 cm
Hot dog legs adlı işinizde sosyal medyanın hayatımıza girişiyle yaygınlaşan ve artık sembolleşen bir görsel kullanmışsınız. Siz bu görseli işinizde manipüle ederek kullanmaya nasıl karar verdiniz? Bu görseli seçmenizin özel bir nedeni var mı?
Evet, tam da bahsettiğiniz sebepten bu imgeyi seçtim. Yani, "herkes paylaştığı" ya da “hepimiz paylaştığımız” için. Hot dog legs'den hareketle diyebilirim ki, genellikle işlerimde herkesin gündelik aktivitelerinde karşılaştığı deneyimleri, aşina olduğu ve bu aşinalıktan dolayı da kısa zamanda normalleştirip es geçmeye başladığı anları ve süreleri ele alıyorum. Bu an ve sürelerin çoğunda da aslında absürtlüğümüzü nasıl da normalleştirdiğimizi işlemeye çalışıyorum.
İmgenin serbest dolaşımı ve bu dolaşım sayesinde oluşan internet kültürü uzun zamandır ilgimi çeken konular. Hot dog legs de, bu bağlamda benim için tam anlamıyla bir popüler kültür makinesi olan internet içinde yer alan, paylaştıkça değişen, varyasyonları oluşan kültürel nesnelerden (cultural artifacts) sadece biri. British Library'nin yeniden kullanım ve karıştırmak amacıyla görsellerini kamuya açması sayesinde de, tıpkı insanların birbirinden görerek kendi versiyonlarını yarattığı gibi, ben de kendi versiyonumu oluşturmak istedim.
Sosyal medyanın popülerliğinin artmasıyla yeni birçok simge de hayatımızda yerini aldı. Gerek emojiler gerek sizin işinizde kullandığınız gibi sembolleşen fotoğraflar... Hayatlarımıza yeni giren bu simgelerin getirileri ve götürüleri oldukça tartışma yaratan bir konu. Bir duyguyu küçük bir simgeyle ne kadar anlatabilir insan tartışılır ancak hızlı bir iletişim imkânı sunduğu da bir gerçek. Bu bağlamda bakıldığında sosyal medyanın hayatlarımıza getirdiği simgeleri, kültürlerimize diğer yerleşmiş simgeler kadar güçlü görsel araçlar olarak değerlendiriyor musunuz? Bu simgeler barış sembolü, kalp sembolü gibi hayatlarımızda uzun yıllar yer edecek ve kabul görecekler mi yoksa sizce ömürleri daha kısa olacak ve unutulacaklar mi?
İnsan türü on binlerce, yüzbinlerce yıldan beri iletişim kurmaya çalışıyor, Mağara duvarındaki “el izi”nin günümüze kadar geldiğini ve güçlü bir görsel araç olduğunu varsayıyorsak, yaşadığımız çağdan da birçok sembolü bırakacağımız kesin. Tabii ki elenenler de olacak. Göreceli olarak çok kısa bir zamana kadar, “İnternet üzerinde geçirdiğimiz zaman,” “gerçek yaşam”dan ayırt edilebilen bir durumdu. Artık değil. İnternet'e özgür erişimi olan coğrafyalarda yaşayan insanların çok büyük kısmı, kullandıkları aygıtlar sayesinde (bilgisayarlar, akıllı telefonlar vs.) neredeyse 24 saat çevrimiçi. Kenneth Goldsmith'in Wasting Time on the Internet kitabında da bahsettiği gibi; Bundan aşağı yukarı on beş - yirmi yıl önce, mIRC, ICQ da ya MSN gibi sohbet uygulamalarında, insanların kullandığı “şimdi İnternet’ten çıkıyorum ama yakında döneceğim” anlamındaki be right back (brb) mesajı büyük ölçüde yok oldu. Çünkü artık kimse İnternet’ten çıkmıyor. Ama diğer yandan smiley emojilerini neredeyse aynı süredir kullanıyoruz. Evet, tıpkı mimler gibi emojilerin de -kendi evrimsel süreçlerinde- değişime en iyi adapte olanlarının ve uyum gösterenlerinin kalacağına ve kabul göreceklerine inanıyorum. Ta ki “İnternet’ten sonraki şey” gelene kadar.
Comments