Sanat tarihinin gizli hazinelerinden Hilma af Klint (1862–1944), Solomon R. Guggenheim Museum, New York'ta gerçekleştirilen sergisi Paintings for the Future vasıtasıyla adeta yeniden keşfedildi. Soyut resmin ilk örneklerini üretmiş olan İsveçli ressamın pratiği ve içsel yolculuğuna dair bir yazı hazırladık
2174 kelime
Hilma af Klint, Grupp IV, nr. 7, De Tiö Största, 328 x 240 cm, 1907
Hilma af Klint’in sanat dünyasına miras bıraktığı yapıtları, günümüz modern sanat tarihinin bir deyişi olan, Wassily Kandinsky, Piet Mondrian, Kazimir Malevich, Robert Delaunay ve Frantisek Kupka’nın soyut sanat pratiği öncüleri olduğu ve bu üretim biçimine de, ilk örneğini 1911 yılında suluboya tekniği ile resmeden Kandinsky’nin öncülük ettiği savını yanlışlar. Soyut sanatın öncüsü, Rus ressam Wassily Kandinsky değil, kendisinden yıllar önce, 1906 yılında, bu pratiği ilk uygulayan 1862 doğumlu İsveçli ressam Hilma af Klint’tir.
Hilma Af Klint, bu pratiği, spiritüalist seanslar aracılığıyla etkileşim kurduğu metafizik varlıkların kontrolünde öğrenir ve uygular. Bu öğrenim, af Klint’i, kendi deyimiyle, mutlak huzura kavuşturan bir yöntemdir.
Hilma af Klint, Moderna Museet
19. yüzyılda, Batı’da bir trend haline gelen Spiritüalizm akımı, İskandinavya topraklarında da etkisini kuvvetli bir şekilde gösterir. Kurgulanan spiritüalist seansların akademik ve entelektüel çevrelerin de dikkatini çekmesiyle 1877 yılında İsveç Spiritüalizm Hareketi başlamış olur. (Hammer & Bogdan, 2016, s. 8) Düşüncelerin, bilinçdışı eksenler etrafında artan bir momentle şekilleniyor olması anlaşılabilir bir durumdur artık.
Hilma af Klint, aldığı iki yıllık teknik eğitiminin ardından katıldığı Kungl. Konstakademien’den (Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi) 1887 yılında ödülle mezun olur. Akademinin ödül olarak kendisine tahsis ettiği stüdyoda üretimlerine devam eder. Af Klint’in bu dönemde resmettiği yapıtlarını portreler ve natüralizm akımı etkisiyle ürettiği manzara işleri oluşturur.
Fenomenler evreninin ötesinde, görünür olmayanların var olduğu paralel bir evrenin varlığı savı af Klint’in dünyasında derinleşir. Mevcut evresinin ötesine dair bir girişimde bulunan af Klint, metafizik döneminin ilk büyük atılımlarını gerçekleştirir. Bu doğrultuda düşünce yapısını geliştiren besin kaynaklarını; dinsel metinler, Teozofi ve Antropozofi okumaları, bir simyacı nidasıyla yaklaştığı okültizm araştırmalarıyla birlikte Madame Blavatsky incelemeleri ve Rudolf Steiner’ın ezoterik öğretilerine dair edindiği bilgiler oluşturur. Af Klint, tanrısala ilişkin yaptığı okuma ve araştırmalar kadar dönemin bilimsel gelişmelerine de odaklanır. Elektromanyetik dalgalar ve X-Ray ışınlarının keşfedilmesi gibi çağın bilimsel gelişmeleri, en az tinsel öğretiler kadar derin bir yer edinir af Klint zihninde. Bilimsel gelişmeler, felsefeyle ilişkisi ve metafizik eğilim, af Klint’in düşünce yapısının mihenk taşlarını oluşturur ve sanatı aracılığıyla çıktığı bu yolculukta; bu arayış ekseninde giriştiği tüm etkileşimler de sanatını evrimleştirir. Bu evrimleşim, bir döngüyü şematize eder gibi materyalist alemden manevi aleme; fenomenler evreninden transandantal olana; fiziki dünyadan fizikötesine; beşeriyetten ruhaniyete; makro kozmostan mikro kozmosa doğru devinir.
Dönemin konjonktürel yapısı içinde bir kadının, sanat kanonuna dahil edilmesinin; erkeklerin domine ettiği sanat çevrelerince kabul görmesinin pek mümkünatı yoktur. Bu durum af Klint için de böyledir ve bunun da etkisiyle 1896 yılında, sanat ve spiritüalizmle ilişiği olan, dört kadın arkadaşını da yanına alarak De Fem (Beşler) adını verdikleri bir grup kurar. Her cuma günü Hilma af Klint öncülüğünde spiritüalist seanslar düzenlerler. Bu seanslarda, transandantal meditasyon öğretileriyle tinsel varlıklarla iletişim kurarlar ve kendilerini De Höga (Ruhaniler) olarak tanıtan bu varlıkların etkisiyle bir takım çizim egzersizleri gerçekleştirirler. Bu girişim, af Klint sanatının metafizik döneminin temellerini oluşturur.
Hilma af Klint, tinsel varlıkların kontrolünde 1906 yılının Kasım ayında ilk soyut üretimini resmeder. Urkaos (İlkel Kaos) olarak anılan ilk serisinin ilk resmidir bu.
Seri, dünyanın kaotik doğuşunun ön sunularıdır. Bu serideki baskın renkler; sarı, mavi ve yeşildir. Sarı renk erkeksiliğe vurgu olarak karşımızdadır, mavi kadınsılığı temsil eder ve yeşil bu karşıt cinsiyetlerin birliğine işaret eder. Bu yaklaşım Goethe’nin Renk Teorisi’ni anımsatır. Hilma af Klint, Kutsal Metinler’de yer alan, yaratılışa dair anlatıları resmetmiş gibidir. Kadın-erkek, beşeri-ruhanî, fizik-metafizik, makro ve mikro alem gibi kavramlar evrenimizin polarize olmuşluğunun kavramlarıdır. Hilma af Klint sanatı da bu dualitenin merceği altından doğar.
Metafizik evresinin ilk döneminde resmettiği okült atom çizimleri, bilim dünyasının yeni yeni keşfettiği ve geliştirdiği atom modeliyle benzeşirken, insanlığın yaratılışına dair çizdiği DNA sarmal yapısı eskizleri ise çiziminden uzun yıllar sonra keşfedilen DNA modeliyle sıkı bir koşutluk gösterir.
Tüm resmediş süreçlerinde af Klint, bir aracı olarak konumlanır. Tinsel varlıklar, ellerine ve fırça darbelerine nüfuz ettikleri Hilma af Klint aracılığıyla bir takım mesajlar iletirler. Hilma af Klint resimleri; görünür ötesi alemden tablolarına akan bu mesajların soyutlama pratiğiyle resmedilişleridir.
Hilma af Klint sistematik ve disiplinli bir şekilde üretimlerine devam eder. Spiritüalist etkileşimleriyle edindiği bilgiye göre, adı De Tio Största (On En Büyük) olan on parçalık özel bir grubu resmedecektir. Bu seri, günün sanat normlarının dışında; 328 x 240 cm ölçülerindeki tuvallere resmedilir.
Bu üretimlerde af Klint insan doğasının dört temel evresini işler: Çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık. Hiçbir fırça darbesinin, eskiz çizimlerinin ve tekrara düşme izlerinin olmadığı, son derece pürüzsüz üretimlerdir bunlar. Soyutlamalardaki formlar, tabloların devasa boyutlardaki ölçüleri, insanı bir gizlilik hissiyle karşılar. Enigmatik imgelerin varlığı ve o güne dek pek tercih edilmemiş renk kombinasyonlarının kullanımı af Klint’i ayrıcalıklı kılan çok parametreden sadece birkaçıdır.
Hilma af Klint, Grupp IV, nr. 1, De Tiö Största, 1907
On parçalık dev serinin ilk yapıtı “çocukluk” dönemini anlatır. Tabloda figüre edilen gül motifleri maskülenliği, zambak imgeleri ise feminenliği temsil eder. Hilma af Klint sanatı için biçebileceğimiz dualite ilkesi burada da vuku bulur.
Sanatçı, notlarında her kadınsılığın erkeksiliğe denk geldiğini ve erkeksiliğin de dişiliğe karşılık düştüğünü iletir ve “Erkek olan kadınsı tine, kadın olan ise erkeksi tine sahiptir” der. Fiziki görünüşü ile resmettiği gül motiflerinin erkeksiliği imlediğini ifade ederek tinsel bir gönderme yapar ve gülün aslında kadına içkin olduğunu vurgular.
Hilma af Klint, Grupp IV, nr. 2,3, 4, 5, 6, 7, 8 De Tiö Strösta, 1907, Moderna Museet
Hilma af Klint, kendi evreninde, şeyleri, fiziksel ve tinsel bir bütünlük içinde temaşa eder. 1908 yılına kadar üretimlerine aralıksız bir şekilde devam eden af Klint, De Tio Största serisini bitirmesi sonrası Evolutionen serisini de resmederek 111 parçalık ilk büyük serisini tamamlamış olur.
Hilma af Klint, Evolutionen, nr. 15, 1908
Plotinus’a göre, “mutlak” olana belli bir nesnelleştirme süreci üzerinden ulaşılamaz. (Farago, 2011, s. 65) Bedenini natüralizm evreninden sıyırıp, ruhunu metafizik evrene teslim eden af Klint, sanatı aracılığıyla Mutlak’a ulaşma çabası içerisinde Plotinus estetiğindeki metafizik yasaları pratik eder gibi psişik dürtülerinin mutluluğu çerisindedir fakat üretimlerine dair geçirdiği süreç içinde aklındaki bazı sorulara da cevap ister. Metafizik evresinin en temel besin kaynaklarından biri olan Rudolf Steiner’ı 1908 yılında stüdyosuna davet eder. Steiner, özellikle bazı yapıtların ezoterik doktrinlerle örtüşmediğini iletir. Steiner’la görüşmesi af Klint sanatının bir başka dönüm noktasını teşkil eder ve görüşme sonrası dört yıl boyunca üretimlerine ara verir. Okuma ve araştırmaları haricinde hiçbir eser üretmez. Hilma af Klint, sanatının aktif sükûnet evresindedir.
Hilma af Klint, Svanen nr. 1, 1915
1912 yılında sanatına geri döner. Etkileşimde olduğu tinsel varlıklar, af Klint’e, artık kendi özgür iradesiyle sanatına devam edebileceğini, yeterli düşünsel ve ruhi olgunluğa eriştiğini iletirler. Kendi üslubuyla resmettiği Svanen (Kuğu) adındaki ilk serisinin ilk işi kuğular üzerine olur. Kuğular, insanlık tarihinde önemli sonları ve aynı zamanda bir aydınlanma dönemini sembolize ederler.
Hilma af Klint, Svanen nr. 9, 1915
Af Klint’in Svanen serisindeki işleri, soyutlama pratiği konusunda kendisini yenileyen, farklı ifade biçemlerini keşfeden bir süreç olur. Dört yıl aradan sonra resmettiği ilk serisinin ilk ve son yapıtı arasında saflaşan bir soyutlama pratiği gözlemleriz. Zamanla yalınlaşan, bir başka deyişle ilkelleşen bir biçemdir bu.
Hilma af Klint, Svanen nr. 21, 1915
Hilma af Klint, Svanen nr. 17, 1915
Worringer’in, Soyutlama ve Özdeşleyim adlı yapıtında dile getirdiği: “Organize olmuş maddenin her farklılaşmasına, onun en ilkel biçiminin her ileri doğru biçim kazanmasına, bir gerilim, bir deyime, bu en ilkel biçime karşı duyulan bir dönüş özlemi eşlik eder ve iddiasını güçlendirmek için de, doğanın her farklılaşmaya karşı gösterdiği uygun direnmeyi işaret edecektir, örneğin (gebelikte) organizmanın yüksek derecedeki gelişmesinde doğum ağrılarının başlaması gibi. Soyut kanunluğa bakarken, insan sanki bu gerilimden çözülecek ve farklılaşmasının en yalın formülünden, en son biçim alma kanunundan doğan hazda huzur duyacaktır. Tin, bu yüksek ilgiler için sadece bir araç olabilir,” düşüncesi af Klintçe kavranmıştır. (Worringer, 2017, s. 43)
Bu kavrayışı temsilen, seri içerisinde giderek yalınlaşan ve oldukça formsuzlaşma eğilimi gösteren bu işleriyle, sanki af Klint, ilkelliğine doğru çıktığı yolculuğu bize resmeder. Af Klint’in kendi üslubuyla resmettiği ilk serisinin son resmi, bir yumurta içinde, melek kanatları olan, beyazlar içinde bir kadın figürüdür. Ulaşabileceği en ilkel forma ulaşmış ve gittikçe saflaşan soyutlama pratikleri sonrasında varoluşunun ilk evresi anına; ana rahmine geri dönmüş gibidir.
Hilma af Klint, Svanen, 1915
Resmettiği bir başka seri olan Altarbilder (Sunak Resimleri) serisinde af Klint, ruhun yükselişini resmeder ve aynı zamanda beşerin yüksek bilinçten limitli dünyaya inişini de anlatır. Bu seriyle de birlikte toplam 193 parçalık Målningarna till Templet (Tapınak/Mabet Resimleri) isimli ilk büyük ana seriyi bitirir.
Hilma af Klint, Grupp X, nr. 1, Altarbilder, 1915
193 parçalık bu ana seri, Hilma af Klint sanatı için başat bir rol üstlenir. 1 Aralık 1906 tarihinde giriştiği tinsel etkileşimlerle, resmedeceği ilk büyük ana serinin isminin Målningarna till Templet olacağı kendisine söylenmiştir.
Spiral formların yoğunlukta olduğu çizimleriyle birlikte işlediği notları, af Klint’in, yapıtlarının sergilenmesi için bir müze inşa edilmesini yönergeler ve bu direktifle Hilma af Klint Foundation, af Klint güncelerine sadık kalarak, bir Hilma af Klintyen müze (tapınak müzesi) inşa etmeyi planlamaktadır.
“Sanatının ruhsal olanaklarında demlenen her insan, bir gün cennete ulaşacak olan ruhsal piramidin inşası için değerli bir yardımcıdır.”
(Kandinsky, 2013, s. 57)
Hilma af Klint, Grupp X, nr. 2, Altarbilder, 1915
Stockholm’de yer alan Moderna Museet’in direktörü Daniel Birnbaum, bu veriler ışığında, Hilma af Klint tablolarının Guggenheim Müzesi’nde sergilenmesi için 2016 yılında Guggenheim Müzesi’nin yetkilileriyle iletişime geçtiğini iletir. Sebebini ise şöyle açıklar: “Guggenheim Müzesi spiral formların yoğunlukta olduğu, bir mabet motivasyonuyla tasarlandı ve müze olarak kullanıma sokuldu. Bu bağlamda af Klint işlerinin New York’ta bulunan Guggenheim Müzesi’nde izleyici karşısına çıkmasının daha doğru olacağını hissettim.”
Hilma af Klint Verk
Oldukça iyi okuyan kültürlü bir sanatçıdır af Klint. Dönemin bilimsel gelişmelerini, felsefi okumalarına dair fikirlerini güncelerine titizlikle taşır. Ölümünün ardından miras bıraktığı yaklaşık 26 bin sayfadan oluşan güncelerinin büyük bir bölümünü ise direkt sanatına ilişkin yaptığı çalışmalar oluşturur.
Bizler, duyumsadığımız fiziki evren ve göremediğimiz tinsel evrenin sınırında olanlarızdır. Hilma af Klint, bu sınırda nefes alan insanoğluna üretimleriyle bir çağrıda bulunarak onları bu sınırdan tinsel evrene davet eder. Yapıtları metafizik evrenin kendisi değil fakat bu evrene açılan kapılardır.
(Iris Müller-Westerman – Moderna Museet Malmö Direktörü)
Hilma af Klint Verk
Üretimlerinde her grup bir alt seriye bağlı, her alt seri de bir üst seriyle ilişki içerisindedir ve hepsi tek bir bütünü temsil eder. Salt bir ressamdan öte, sanatı aracılığıyla bir Gaia teorisi yaratmış gibidir. Hilma af Klint, 1944’te vefat eder. 1300’e yakın eserini ve 125 adet defterden oluşan yaklaşık 26 bin sayfalık notlarını çağa miras bırakır. Portre ve manzara resimleriyle sanatını icra etmeye başlayan af Klint, yaşamı süresince bunlardan sadece birkaç parçasını sergiler. Günlüklerinde notunu düştüğü manifestosunda, 1906 yılından itibaren boyamaya başladığı soyutlamalarının, ancak ölümünden 20 yıl kadar sonra sergilenmesi gerektiğini vasiyet eder; fakat af Klint’in keşfedilmesi ve eserlerinin uluslararası arenada izleyici karşısına çıkması bundan çok daha uzun sürer. Soyutlamaları, 1986 yılında -ölümünün ardından yaklaşık 42 yıl kadar sonra- Los Angeles County Museum of Art’ta düzenlenen Sanatta Tinsellik başlıklı sergiye son günlerde eklenerek ilk defa görücüye çıkar. Yoğunlukla Kandinsky gibi soyutlama pratiği öncülerinin işlerinin yer aldığı bu sergide düzenlenen bir panelde, küratörler, bu serginin en büyük kazanımının Hilma af Klint olduğunu iletir.
Sanatçının yüzündeki duvağı Amerika kıtasında kısmen açmış olsa da yapıtları gizliliğini uzunca bir sürede daha korur. 2011 yılında İsveççe yazılmış tek bir kitap haricinde sanatı adına yazılmış nitelikli bir monografi yoktur. Fakat 2013 yılı Hilma af Klint için bir milat olur. 2013 yılında anavatanının başkenti Stockholm’de bulunan Moderna Museet’te, 230 parçalık tarihinin en geniş retrospektifi sergilenir.
Bu dev sergi Stockholm’den sonra Berlin, Londra, Paris gibi Avrupa’nın birçok kentinde devam eden bir sergi turuna dönüşür ve milyondan fazla izleyiciye ulaşır. Hilma af Klint retrospektifinin Avrupa turunda yakaladığı ziyaretçi rakamlarının yarattığı itki gücüyle birlikte güçlü bir mıknatıs etkisi göstererek endüstrinin öncülerini ve kalemlerini kendisine doğrultur ve (modern) sanat tarihinin yeniden yazımını gerekli kılar. Hilma af Klint Retrospektifi’nin Berlin sergisi için hazırlanan tanıtım kataloğuna, Pascal Rousseau “Soyutlamanın ruhu, Kandinsky’den birkaç yıl önce İskandinav topraklarında doğmuştur,” diyerek bir gerçeğin artık teğet geçilemez olduğunu vurgular. Hilma af Klint, soyutlama pratiği tacını Kandinsky’den teslim alır. Erkeklerin domine ettiği bir tarihin zirvesinde, bir kadın vardır artık. Sanatçının bu hamlesi; Amerikalı sanat tarihçisi Linda Nochlin’in 1971 tarihli makalesiyle gündeme getirdiği “Neden öncü kadın sanatçılar yok?” sorusunun da bir yanıtı olur.
Gelecek için resmettiğini güncelerine de taşıyan Hilma af Klint, olağan dışı bir şekilde bir yüzyılın etkilerinin sadece geç meydana gelmesidir ve o gelecek artık şimdi ve buradadır.
* Soyut Resim Sanatının Öncüsü: İsveçli Ressam Hilma af Klint adlı kitap çalışmamın makale ölçekli bir sunumudur.
Kaynak
Farago, F. (2011). Sanat. In Ö. Doğan. DOĞUBATI.
Hammer & Bogdan, H. a. (2016). Western Esotericism in Scandinavia. BRILL.
Kandinsky, W. (2013). Concerning Spirituality in Art. In G. Ekinci, Sanatta Ruhsallık Üzerine. İstanbul: ALTIKIRBEŞ YAYIN SANAT.
Worringer, W. (2017). Soyutlama ve Özdeşleyim. In İ. Tunalı. Hayal Perest Yayınları.
Bilgi
Anonim. (2013). Hilma af Klint Foundation. Retrieved from Hilma af Klint: www.hilmaafklint.se
Anonim. (2013). Moderna Museet. Retrieved from Moderna Museet.
Nochlin, L. (2015). 1971: Why Have There Been No Great Women Artists? ARTnews.
Princenthal, N. (2019). The Pleasures of Refraction. Art in America Magazine.
Smith, R. (2018). Hilma af Klint: Paintings for the Future. The New York Times.
Ventura, A. (2018). Secret Séances and High Masters: The Making of Mystic Painter Hilma af Klint.
Voss, J. (2013). The first abstract artist? (And it's not Kandinsky). London: Tate.
Comments