Karaköy’deki yeni mekanında sezonu ve izleyiciyi karşılayan .artSümer 25 Kasım’a kadar Gözde İlkin’in Gaipten Gösteri ve Erdal Duman’ın Casus Belli sergilerine ev sahipliği yapıyor. Tezat oluşturarak birbirleriyle diyaloğa giren iki sanatçının işleri arasından Erdal Duman’ın üretimini odağımıza alıyoruz
Erdal Duman, İnsandaki Cevher Dünyaya Bedel, 2017, 4300 gr paketlenmiş metal talaşı, Değişken boyutlar
İlk görüşte Türkçe olarak da algılanabilecek iki kelime olan Casus belli aslında Latince bir tabir ve tam olarak (Fransızca) “occasion de guerre” demek. Bunu Türkçeye “savaş okazyonu/fırsatı; savaşı meşru kılan gerekçe” olarak da çevirmek mümkün görünüyor. Tıpkı serginin adı gibi Erdal Duman’ın işlerinde de saklı kalan bir anlamı ya da anlamları bulma hali sürekli devam ediyor. Bu yüzden bu çok katmanlı üretim yoruma açık, sanatçının ortaya koyduğundan çok daha fazlasına işaret ederek anlam arayan izleyiciye birbiri ardına yeni kapılar açabiliyor.
2011 yılında yine .artSümer’de gerçekleşen ilk solo sergisi Mühimmat ve 2014 yılındaki sergisi Baskı Altında Zarafet’ten bu yana üretiminde giderek daha da kavramsallaştığına tanıklık ettiğimiz Erdal Duman’ın Casus Belli’de bir arada gösterdiği yapıtları; ağır, yoğun ve aşağı çeken bir sertlik-soğukluk alanında buluşuyor. Her ne kadar Gözde İlkin’in işleri görsel olarak bu alanı yumuşatsa da malzeme olarak kullanılan metal önlenemez şekilde mekanın kimliğinin bir parçası oluyor ve soğuk enerjisini net bir şekilde hissettiriyor.
İnsandaki Cevher Dünyaya Bedel, 2017, 4300 gr paketlenmiş metal talaşı, Değişken boyutlar
Bir an için bana Baskı Altında Zarafet (Grace Under Pressure, 2014, yan görsel) yerleştirmesini anımsatan ve serginin başyapıtı sayılabilecek İnsandaki Cevher Dünyaya Bedel (The Ore in Humans is Worth the World, 2017) isimli büyük boyutlu yerleştirme, 20 bölümden oluşan metal raflara dizilmiş 240 adet metal tozuyla doldurulmuş paketten oluşuyor. Bir paket 4300 gram ağırlığında. Bir Kalaşnikof da öyle.
Düşününce aslında sert görünümünün ardında metal oldukça uysal bir element. Sağlamlığını yitirmeden defalarca şeklini değiştirebiliyor. Çin tıbbında metalin gücü dengesi, meziyetiyse adaleti ancak burada form değişikliğine uğrayan metal ifade ettiği “silah” anlamında tam da (ilahi) adaletin zıttı olana, şiddete, yıkıma ve ölüme; silahların kullanıldığı yer olan “savaş”a işaret ediyor. Sanatçının 2011 yılında yaptığı İsimsiz (Untitled, 2011, yukarıdaki görsel) isimli neon renkli metal çubuklardan yapılmış Kalaşnikoflarını hatırlamak kaçınılmaz. Aynı temsilin iki farklı ifadesinin bir zihinden çıktığını unutmadan iki yapıtta da “görünmez olan”a yoğunlaşan bir eğilim ve bu eğilimin zamanla biraz daha kavramsallaşmış olduğunu görmek zor değil.
Kaidelerin üzerinde yer alan, Ödül (Prize, 2017) ile Kupa (Trophy, 2017) ve duvarda asılı olan Kalaşnikof (2017) Duman’ın sergide yer alan diğer işlerinden: Üç farklı kemik formunda heykel. Kemiklerle çalışmaya yakın bir geçmişte başlayan sanatçı, kemiği omurgalı hayvanların iskeletini oluşturan bir parça olmaktan çıkarıp parlak renklere boyayarak -ya da tek başlarına sergilenme biçimleri vasıtasıyla- daha kıymetli bir görüntü kazandırmış.
Kalaşnikof, 2017, Alüminyum döküm, 86 x 17 x 15 cm
İnsanlığın ilk olarak M.Ö. 600.000 ile M.Ö. 10.000 yılları arasında yaşanan Yontma Taş Devri’nde kemiği farklı amaçlar için kullanışlı hale getirdiği düşünülüyor. Yine aynı dönemde avladıkları hayvanların kemiklerini yontarak --silah yapma amaçlı- ve yakarak -ısınma amaçlı- kullandıkları biliniyor. Kemikler de yine şiddete, eline alanın başkasına saldırabildiği bir “erk” durumuna eğiliyor. Sanki gücü ya da başarıyı temsil eder gibi, alüminyum döküm bu kemikler de, gururla kendilerini sergiliyorlar İlkin ve Duman’ın diğer işlerinin ortasında.
Erdal Duman, Ödül, 2017, Alüminyum döküm, Kaide ile 148 x 30 x 30 cm
Çalışmalarında yoğunlukla iktidar ve iktidar ilişkileri üzerine yoğunlaşan Foucault, insanların toplum olabilmek için üstün bir otoriteyi; devleti yarattıklarını ve bu üstün otoritenin şiddet kullanmayı da tekeline aldığı için toplumsal dengeyi eğer gerekirse zorla da oluşturabildiğini söyler. Ona göre mülkiyet ilişkilerinin devamı, toplumsal düzenin korunması bu üstün otorite sayesinde devam eder. Bu bilgiye göre aslında Kalaşnikof devletin otoritesi altında kullanıldığında biraz önce bahsedilenin aksine “adalet” yolunda kullanılarak denge sağlama amaçlı “daha büyük bir amaç uğruna” kullanılıyor. İngiliz filozof Hobbes de ünlü eseri Leviathan’da, aynı şekilde, düzenin devamı için mutlaka bir devlet otoritesine, bir iktidara ihtiyaç olduğunu söyler. Marx ise farklı bir bakış ortaya koyarak, iktidar yalnızca devlet otoritesi değil halihazırda farklı sosyal sınıfların birbirleri üzerinde kurdukları ilişkiler ağında da ortaya çıkmakta olduğunu söyler. Elimize kalan gerçeklik ise iktidarın yalnızca devlet eliyle ortaya konmadığı, bu iktidar savaşlarının katman katman yayılarak çoğu zaman üstü örtük ya da üstü örtük tutulmaya çalışılarak yaşanıyor olması.
Peki Erdal Duman bütün bu işleri bize göstererek ne yapmak istiyor?
İnsanın/iktidarın “yok etme süreci”ndeki düşünme pratiğini tartışmaya açıyor: Neden insanlar birbirlerini yok eder? Bu amaç için neler yapabilirler? İktidar nasıl bir şiddet yaratabilir?
Görünmeyen şiddet neye benzeyebilir?
Aslında tam da bu biricik soru üzerinden Duman’ın üretimi üzerine bugüne kadar söylenen “görünmeyeni göstermek, ortaya çıkartmak” şeklinde değil ama “görünmeyenin/saklı olanın nelere benzeyebileceğini araştırmak” olarak yaklaşmak çok daha doğru olabilir diye düşünüyorum. Duman’ın 2009 yılında yaptığı Tank nasıl “tank”ın kendisini değil ama savaş fikrini göstermek istiyorsa Casus Belli sergisinde de metal tozu torbaları Kalaşnikofları değil, şiddet ve savaş olgularını göstermek istiyor ve bu dar alanlarda, “görünmeyen, saklı olan” sürekli farklı formlarda izleyiciyi selamlıyor.
Su Akar Yolunu Bulur, 2016 Cam tüp, su, 150 x 27 x 7 cm
Tüm bu ifade etme ve gösterme çabalarının yanı sıra bir diğer duvarda saf bir teslimiyet asılı duruyor: Su akar yolunu bulur (2016). “Su akar yolunu bulur” cümlesinin cam tüple yazılmış ve içi su doldurulmuş şekilde duvara asılı olarak sergilenen işin verdiği tam olarak “kabullenen,” "şeffaf" ve “güvenle akışına bırakan” bir duygu. Israrla gösterilmek istenen savaşa ve şiddete karşı sanki bir antidot gibi oraya yerleştirilmiş.
Karaköy’de sergilenmekte olduğu binanın ikinci katında yer alan bu eserler, oldukları yerden zaten içinde yaşamakta olduğumuz savaş durumlarına dair zihin açıcı okumaları barındırıyorlar. Bir yandan da ülkede ve Dünya’da var olan zorlayıcı şartlar altında yaşamakta her izleyiciye ise “bak, gör, üzerine düşün ama üzülme!” der gibiler; çünkü “su akar yolunu bulur.”
Comments