top of page

Sürrealist Devrim'in ruhsal kaynakları

Yazarın fotoğrafı: Rafet ArslanRafet Arslan

I. Sürrealist Manifesto’nun 100. yılında, Sürrealizm'i oluşturan tinsel kaynakların, düşün ve özgürlüklerin izini sürüyoruz


Yazı: Rafet Arslan


Rafet Arslan, Sanat Emek Haritası


Avangart hareketler ve karşıt-kültürler değişime yönelik, radikal ve devrimci bir öz taşırlar. 

Kapitalist sistemin ideolojik-kültürel yeniden üretim aygıtları sürekli muhalif bilince dair ne varsa sistemin kullanımına açma, onların devrimci enerjisini sömürme uğraşındadır. Bugün Dada, Sitüasyonizm, Beat ya da Punk gibi radikal akımlar sistem tarafından tüketim toplumunun bir parçası hâline getirilmeye çalışılmaktadır. Reklamcılık, tasarım, moda, Hollywood sinemasının sürekli malzeme çaldığı, sisteme devşirmeye çalıştığı mevzilerin başlıcası hiç kuşkusuz Sürrealizm'dir. Bu yüzden I. Sürrealist Manifesto’nun 100. yılında, sistemin yaylım ateşi altındaki Sürrealizmi oluşturan tinsel kaynaklara dönmek zorunluluktur.


Tinsel bir tavır olarak Sürrealizm

Sürrealizm en başta "araçsallaşmış akla" bilerek ve isteyerek sırt çevirmektir. Gündelik hayatın totaliterliğinin yarattığı uyku hâlindeki bireyi şoklar vasıtasıyla sarsmak, gerçeklik adlı uykudan kendi gerçeğinin ve tutkularının farkına varacağı “yeni bir zihinsel duruma” yelken açmasını kışkırtmak için kaldırmak gerekmektedir.


Rimbaud’un şaire kâşif rolü vermesi boşuna değil. Kendini keşfetmek için dünyayı yeni bir bakış açısı ile yeniden keşfetmek, oradan kendine dönmek… Ve böylece “bir başkası” olarak "ben"in parçalı yapısını, evrensel uyum ile birleştirmek; kendini tanıyarak bir tamlığa varmak. 

G.J. Ballard’ın dediği gibi “asıl yabancı gezegen” kendimizdir. Kendi "iç-uzayımıza" seyahatlere çıkmak, kendi psiko-patolojimizin derinlerine dalmak. Otomatik yazın da tam bu noktada içimizdeki "ben"lerin ajanı, sözcüsü olur. Kişinin kendi bütünlüğünü tanıma sürecinde ebe rolü üstlenir. Ancak gece rüyalarımızda karşılaştığımız "ben"lerin söylemlerini ayaklandırmak, otomatik yazının telepatik gücüdür. Kentsoylu aydınlanmanın rasyonelitesine savaş açan Sürrealizmin düş atlası, Uzak Doğu'nun shunya anlayışından "vahdet-i vücuda" dek uzanır.


Susturulmuş söylemlerin ayaklandırılması

Breton’un ilk Sürrealist manifestosu çocuklar ve deli ilan edilenlerin saflığına övgü ile açılır. 

Zamanın hükümdarlığından, çalışmanın köleliğinden, toplumun ve dinin kişiyi ezen kurallarından bağımsız çocukluk; yitirdiğimiz özgür geçmişimizdir. Çocuk şaka yapar, eğlenir, her şeyi oyuna çevirir, gerekirse şımarır, yani büyüklerin yaşamının rasyonelliğinde gedikler açar. İsterse soyunur, çıplak gezer, ahlâkı ve kutsalı hiçe sayar. Sever ve sevgisinde bencildir. 

Lunaparkların, hayvanat bahçelerinin, çocuk parklarının, kocaman sahillerin taşıdığı devrimci psiko-coğrafyanın sadece çocuklar farkındadır. Bu yüzden Sürrealist yaratıcıların asıl çabalarından biri çocuk ruhunun yaratıcılığına, şenlikli doğasına geri dönebilmektir. Çocuk ruhundaki saflık, geçen yıllarla ailenin ideolojisi oidipus, bir kalıplaştırma aracı olarak okul, askerlik, iş süreci, statü gibi aygıtlarca bastırılacaktır. Sürrealistlerin amacı herkesi içindeki bu özgür ruhun hayaletini geri çağırmaya kışkırtmaktır.


Aklın ve toplumsal statükonun kurallarına uymayan-uyum sağlayamayan insanlar deli olarak ilan edilirler. Akıl hastaneleri uygarlığın en büyük kapatılma mekanizmalarındandır. Sigmund Freud’un devrimi olan psikanalizin açtığı yolu takip eden Sürrealistler kentsoylu toplumun delilik saldırısına karşı çıkmışlardır. Akıl merkezli dünyanın kibri, aklı hiçe sayanlara bir hapishane hayatı sunarken, Sürrealistler deliliğin özgürlüğünün savunucusu olmuşlardır. Art Brut hareketi ile deli ilan edilenlerin üretimleri topluma açılmış, psikiyatriye karşı antipsikiyatri hareketi desteklenmiştir. Nerval’den Unica Zürn’e, Marquis de Sade'dan Artaud’a Sürrealizm deliliğin dağlarına tırmanmaktan hiç çekinmemiştir.


Çılgın aşkın savunusu

Fransız ozan Nerval hayatı boyunca hiçbir zaman beraber olmadığı ve olamayacağı Jenny Colon’a âşık olarak yaşar. Bu aşk tam anlamıyla hayatının merkezindedir. 1836’da başlayan bu tek taraflı tutku, 1847’de Nerval Jenny’nin evlendiğinin haberini alınca daha da büyür. Bu olayın gerçekleştiği soğuk bir gün için şöyle yazar defterine: Sıcacık bir kış günüydü!

Ardından Jenny’nin genç yaşta hastalıktan öldüğü haberini alan Nerval’in içinde büyüyen kara safra, kendi deyimiyle “kara bir güneş” olur. Nerval aşkı ile yaşar, aşkın failinin yitiminin ardından yaşayamaz; Paris sokaklarındaki herhangi bir gaz lambasının direğine kendisini asar.

André Breton’un "çılgın aşk" adını verdiği şey, bu çırpınışlı (itilaçlı) varoluş halidir. Platonik aşk, bilinçaltı arzuya denk gelir ve asla tatmin edilemez. Kor alevlerle yaşanan, çırpınan, çıldırtan bir tutku selidir. Çılgın aşk mantık tanımaz, sonsuz bir para-normal birlikteliktir.

Onlar, bu dünyanın en çok yücelttiği şey olan yaşamı kendi elleriyle son vermişlere: Van Gogh, Vache, Zürn, Cravan, Rigaud, Sage, Esat Başak, Rakun ve Tutkutut… 


Ey bana adımı veren sen, sen konuştun ve tüm evren sustu, hiçliğim artık sonsuza dek bir kara ayna, yıkımım ise dünyadan nefretimdir; üstad Nerval!


Çılgın aşk sadece platoniktir demek eksik olacaktır. Rastlantının o tuhaf yasaları bazen mutluluğa da izin verir. René Magritte 15 yaşında ailesi ile gittiği bir panayırda 13 yaşında bir kız ile tanışır ve ona hemen âşık olur. Yıllar boyu panayırdaki o kızı arar ve 24 yaşında hayatının aşkı olan Georgette ile evlenir. Sonu biraz karışık olsa da. 

Breton’un Nadja, Çılgın Aşk gibi birçok romanı, kişisel yaşamındaki çılgın aşk randevularından müteşekkil otobiyografilerdir. Bir Sürrealistin inanç besleyeceği tek şey rastlantıdır. Her insanın kozmosa dağılmış bir şansı vardır ve Sürrealistlerin nesnel rastlantı olarak formüle ettikleri arayışlar bu altın postu bulma çabasıdır.

Dali, evini ziyaret eden Eluard’ın kendisinden 10 yaş büyük karısına âşık olur. Çılgın ressam, evleneceği Gala’ya ömrü boyunca tapacaktır. Ve çılgın aşk Aragon, Eluard, Desnos gibi Sürrealist şairlerin büyük dizeleri ile ölümsüzleşecektir.

Bireysel varoşlun anlamsızlığından evrensel uyuma giden yol tefekküre dayalı, yalnızlığın yolu değildir. Aşk, özgürlük ve kolektivizme giden yolun ilk adımlarındandır. Yeniklerin, sanatçıların, devrimcilerin, delilerin çılgın aşkı, yaşadığımız sefil dünyaya karşı ilk başkaldırma girişimidir. 

Ece babanın deyişiyle aşk örgütlenmektir!


Direniş olarak sanat

Tüm iktidar düşlere!

Aslında her ölümlünün iki yaşamı vardır. Biri gündüz yaşadığımız gerçekliğin rasyonalitesi, diğeri gecelerimizi dolduran düş evrenleri. Kendimize ait diğer "ben"lerin söylemlerini ayaklandıran düş, henüz bilmediğimiz iç denizlerimize sürükler bizi. Orada her şey mümkündür, bir tek yumurta atarsak koca kaleler yıkılıverir, sokakta bir kere görüp âşık olduğumuz kişi düşte bizim yarimizdir, korkunç otorite o evrende bir palyaçoya dönüverir. Düşün bilinci, gündelik hayatın baskısıyla körelmiş yaratıcılığın sesidir. Sürrealistler düşün söylemini ve eylemini tüm hayata hâkim kılmaya çalışırlar. Gündüz düşleri, aşk, şarap ya da başka esrikleşme araçlarından da gerektiğinde yardım alarak. Düşü ile barışık insanlar, kendi özgürlükleri ile barışıktırlar. Bu yüzden Sürrealistlerin bildirileri “Anneler, babalar, çocuklarınıza düşlerinizi anlatın” sloganı ile başlar.


Bir saldırı silahı olarak kara mizah

Sanatçı Leonora Carrington Körfez Savaşı'na karşı protestoda Chicago Sürrealist grupla
Sanatçı Leonora Carrington Körfez Savaşı'na karşı protestoda Chicago Sürrealist grupla

Gündelik gerçeklik karşısında mesafeli uzaklık, dışarıdalık, yadırgatıcı bir bakış kara mizahın yola çıkış kılavuzlarındandır. Sistemin yarattığı bir illüzyon olarak büyük insanlığa dair söylemleri tersine çevirmek gerekmektedir. 

Kara mizah, yeni varoluşların ateş hırsızlarının elinde bir silaha dönüşür: Swift’in keskin mizahı, Fourier’in nükteleri, Sade’ın saldırgan mizahı, Dada’nın kendisi, Jary’nin delişmen Übü’sü, Duchamp’ın hınzırlığı, Dali’nin paranoyak-kritik bakışı, Prevert’in neşeli kara alayı, Topor’un şiddeti, Svankmajer’in mutasyonları, Miro’nun kadınları, kuşları ya da kişileri…

Kara mizah uzlaşmayı sevmez, kabullenmek yerine başkaldırıyı seçer. Düz, yapışkan, içeriksiz mizahın boş eğlencesine karşı, kara mizah "gerçek"in karamsarlığını, Nihilizm'in dövüşken umutsuzluğunu kuşanır. Bu yüzden kara mizah sonuna kadar dövüşkendir ve liberterdir. Her türlü toplumsal önyargıya, ortodoksluğa, kentsoylu sahte ahlak savunularına karşı uzlaşmazdır. 

Artaud; Max kardeşlerin ilk filmi Animal Crackers’i bir öncü kabul eder. Çılgınlıkla birleşen kara mizahın saldırgan gücü olarak. Ve Sürrealist Devrim bu gücü tektonik hareketler ile patlamaya çevirecektir.

Olguları sistemin hesaplamadığı yerlere sürüklemek ve oradan çılgınlığa bir selam çakmaktır bu tavır. Nesneleri de kendi kullanımlarından saptırıp, onlara yeni anlamlar-kullanımlar yükleyen Sürrealist nesneler kara mizahın en belirgin örneklerindendir. Aynı yöntem şiirde birbirinden bağımsız imgelerin otomatik yan yana gelmesi, dili kırmaya yönelik oyunlar ve anlam saptırmalar ile ortaya çıkar. Ressam Magritte, şair Prevert ve Peret, sinemacı Svankmajer bu simyanın ilk akla gelen ustalarındandır.

21. yüzyıl Türkiye’sinde her yeri kaplamış kitch meydan heykelleri bile, yeni bin yılın Beberuhi, Evliya Çelebileri için geniş bir kara mizah havuzu sunarlar. Sırf kadınlara has plaj açan ve bu plaja 9 yaş üstü erkek çocukları almayı nâmahrem sayan anlayışların iktidarında, ülkemiz Sürrealistleri’nin, sanatçılarının, sokak yaratıcılarının elinde sınırsız bir kara mizah cephaneliği, harekete geçmeyi bekliyor.


Özgürlük ya da isyan

Sürrealist Araştırma Bürosu Paris'in, dağıttığı "kelebek" adı verilen sokak bildirilerinden, 1925
Sürrealist Araştırma Bürosu Paris'in, dağıttığı "kelebek" adı verilen sokak bildirilerinden, 1925

Sürrealist Devrim dergisinin kapağından şöyle sesleniliyordu dünyaya: Cezaevi kapıları açılsın, ordular terhis edilsin… 

Akla, tahakküme, sahtekâr ahlaka, boş inanç savunusuna bir başkaldırı hareketi olarak Sürrealizm Fourier, Sade, Marx, Proudhon gibi özgürlük filozoflarının düşüncelerinden yola çıkar. Fransa’nın sömürgeci Cezayir politikasına, savaşlara, ırkçılığa karşı çıkılır. Hatta Breton’un Haiti gezisi dikta rejimi altındaki adada bir ayaklanmayı tetikler. Benjamin Peret; İspanya iç savaşında Franco'ya karşı, İspanya Cumhuriyeti’nin yanında savaşmaya gider. Aragon, Durutti’nin özgür tugaylarına katılır. Magritte, Nazi işgaline karşı direnişin öncüsü Belçika Komünist Partisi'ne katılır.

Çeşitli politik hareketlere girseler de Sürrealistlerin temel politik tutumu liberterliktir. Fourier’den gelen tutkuların özgürleşmesi ile başlayacak kişisel devrimi, toplumsal bir devrim ile birleştirmek; öncelikle gündelik yaşamı dönüştürmek, kolektif yaratı ile komünal bir hayatın kapısını aralamak. Bu yüzden Sürrealistler 68 Mayıs’ında -kaldırım taşları altında kumsal var- sloganı ile sokaklardaki isyan karnavalında yerlerini almışlardır. Sürrealist gelenek Cobra, Situasyonist Enternasyonel, Co-Ritus, Panik Hareketi gibi yeni devrimci akımları tetiklemiştir.

Geçmişe dair bu örneklemelerden yola çıkıp Sürrealist Devrimi geçmişe dair naif bir nostalji olarak görmek bir hatadır. 1992 Los Angeles siyahi ayaklanmasını Chicago Sürrealist Grubu "yeni dünya düzenini sarsan 3 gün olarak" selâmlamışlardır. 2005 Paris getto ayaklanması Londra ve Türkiye Sürrealistleri’nce yıkıntıların altından kalkan bir devrim hayaleti olarak sahiplenilmiştir. 2008 Atina ayaklanmasında, Atina Sürrealist Grup’u “özgürlüğün hayaleti dişlerinin arasında bıçakla gelir” adlı bildiriyi ateşe verilmiş sokaklardan yayınlar: “Sosyal baskının en ağırı soğukkanlılıkla burulmaktır. Kaldırımlardan sökülüp polis kalkanlarına ya da ticaret tapınaklarına fırlatılan her taş, gecenin karanlığında gökyüzünü aydınlatan her şişe, onların ve bizim bölgelerimizi bölen sokaklara kurulan her barikat, insanları tüketici olmaktan çıkaran devrim ateşinin her alevinin ışığında ayın altında kaldırılan her yumruk, sadece direnişe kol kazandırmıyor ama özgürlüğe gövde veriyor. Şimdi hissedilen bu özgürlük hissi, çocukken sabah kalktığımızda hissettiğimiz ve her şey olabileceğimiz anlardaki hislerimize benziyor. Her şey olabiliriz; uyanmış yaratıcı insan olarak bizden beklenen 'itaatkâr nesne, öğrenci, yabancılaşmış işçi, mülk sahibi, aile kadını/erkeği' olmak zorunda değiliz artık. Özgürlük düşmanlarıyla yüzleşiyoruz artık; onlardan korkmuyoruz. Bu yüzden eskiden olduğu gibi işlerine dönmek isteyenler korkuyorlar. Özgürlüğün hayaleti her zaman dişlerinin arasında bıçak tutarak gelir, zincirleri kırmak için şiddet bu zincirlere bağlı olarak sefalet içinde yaşayanları özgürleştirir.”

Atina bir son değildir, 2012 Portekiz ve 2013 şanlı Gezi Parkı isyanlarında Sürrealist ruh ve imge sokaklara hakimdir. Bugün, hâlâ dünyanın birçok ülkesinde Sürrealist gruplar insanları baştan çıkarmaya devam etmektedir; devletsiz, sömürüsüz, özgür, sadece şiirin ve aşkın krallığında bir dünya için.


 

Comments


All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page