top of page
Özlem Yalım

Suyun üzerinde işlev arayan tasarımcı


23 yıldır sektörde olan Rıza Tansu, tekne tasarımının “maestro”larından biri haline geldi. Tansu ile Özlem Yalım, tasarım pratiğinden tekne tasarımının pazarı, geçmişi, bugünü ve usta-çırak ilişkilerine dek uzanan bir söyleşi gerçekleştirdiler

☕️ 13 dakikalık okuma

Rıza Tansu

Maestrolar sayımızı hazırlarken tasarım pratiğinde kendi işine odaklanmış, o alanda uzmanlaşmış profilleri konuk etmek istedik; tekne tasarımı denince, siz de öylesiniz. Kaç yıl ve kaç tekne oldu şimdiye kadar?

23 yıl, bir o kadar da tekne oldu.

Peki sonrasında bu tekneler için geri gelen oluyor mu, tasarımın burasını şurasını değiştirelim diyerek?

Pek olmuyor, ama satıp tekrar yenisini yapmak için gelenler oluyor tabii.

Genellikle kaç metrelik teknelerden söz ediyorsunuz? Biraz teknik özelliklerini açar mısınız?

İlk on yılımızda iş teknesi DNA’sının yat tasarımına nasıl uygulanabileceği üzerinde çalıştık zira yat olarak kullanılacak bir teknenin öncelikle “gemi” olması, denizci ve güvenli olması gerekiyor diye düşünüyorum. Araştırma ve geliştirme dönemi diye tanımlayabileceğimiz bu dönemde gerektiğinde cebimizden para harcayarak projelerimizin istediğimiz sonuca varmasını sağlamaya çalıştık. 23 yıllık süreç boyunca müşterilere yapılmakta olan teknelerimizin yanı sıra, kullanımı daha yakından görebilmek ve müşterileri doğru yönlendirebilmek için kendi deneysel teknelerimizi tasarladık ve inşa ettik. Her birinin üzerinde, satılana kadar bir iki sezon geçirip çalışan ve çalışmayan yönlerini gözlemleme fırsatımız oldu. İkinci on yılımızın başına doğru olduğuna inandığımız tasarımı ortaya koyduk ve halen bu tasarımın türevlerini tasarlamaya ve inşa etmeye devam ediyoruz.

Dolayısı ile büyük tekneler aslında baştan beri hedefinizdi diyebiliriz, öyle mi?

Büyük demek çok doğru olmayabilir çünkü bu işin sonu yok ama optimum ölçülerde diyebiliriz. Daha önce de belirttiğim gibi teknenin denizci olmasına, mekânların geniş ve kullanışlı olmasına, açık alanların fazlalığına ve sadece gerektiği kadar mürettebatla kullanılabilmesine dikkat ettik. Tasarımda formun işlevi takip etmesine inandığımızdan teknelerimizde süs göremezsiniz. Her açının ve formun muhakkak bir sebebi olması gerekiyor. Spor ayakkabısına benzeyen tekneler bize çok garip geliyor, o açıdan başından beri süsten ve gereksiz formlardan kesinlikle uzak durmaya çalışıyoruz. Bu da bizim tarzımızı belirliyor ve uzun vadede markalaşmamızı sağladı.

Sanırım gürültüsü, motoru, her şeyi domestik kullanıma göre değiştiriliyor? Örneğin gece sessizliğinde iş teknelerinin sesleri yoğun biçimde duyulabiliyor; kişisel bir yatta pek katlanılır bir durum olmasa gerek en basitinden?

Bu işe başladığımda gerçek iş teknelerinin yata çevrildiği örnekler gördüm, bunların görünüm olarak son derece hoş olmalarının yansıra işlevsel ve teknik sebeplerden dolayı yat olarak kullanılmaya elverişli olmadıklarını gözlemledim. İş tekneleri derken trawler’ları, devriye gemilerini, mayın tarama gemilerini, pilot botlarını, römorkörleri kastediyorum. Maalesef ülkemizde tüm bu iş teknesi DNA’sı taşıyan yani spor ayakkabısına benzemeyen ve biraz karakteri olan bütün teknelere trawler diyorlar.

43 Metre Cyclone, Fotoğraf: Jeff Brown

Neden öyle diyorlar? Nerden geliyor ?

Trawler’lar trol balıkçılığında kullanılan tekneler. Bunlardaki bir iki özelliği yata uyguladığınız zaman (ters açılı kaptan köşkü camları, geniş en gibi) tekne trawler olup çıkıyor. Oysa böyle bir şey yok, bu birçok kelimenin yanlış kullanımı gibi insanların diline dolanmış. “Şarz” gibi mesela (gülüyor). Biz iki adet trawler tasarımı tekne yaptık ama sonra kullanımının yata gerektiği kadar uygun olmadığını gördük en azından bizim açımızdan böyle. Sonra bir az önce bahsettiğim diğer iş teknesi platformlarını inceleyerek kendi tasarım manifestomuzu ortaya koyduk.

Bu tasarımın özelliklerini biraz açalım mı peki?

Yat tasarımı tamamen “önceliklerin yönetilmesi” ile ilgili. Eğer bir teknede her istediğiniz işlevi görmek isterseniz 100 metreyi aşan bir tasarımla karşı karşıya kalırsınız. Önemli olan önceliklerin belirlenmesi ve bunların en uygun şekilde tasarıma uygulanması. Tasarımlarımızın yalın ve sakin olmasına dikkat ediyoruz. Ne fazla heyecanlı ne de solgun olmasını istiyoruz. 2011’den itibaren bu yaklaşımımızla endüstrinin dikkatini fazlasıyla çektik ve çok sayıda değerli ödüller aldık. Birkaç çok başarılı ve kendi tarzını yaratmış tasarımcı hariç tüm tasarımcıların birkaç yıldır bizim yolumuzdan gitmeye başladığını görüyorum. Bazıları “esinlenme” diyebileceğimiz boyutta bazıları ise “kopya” boyutunda.

Bu bir kırılma noktası galiba?

Evet bildiğimiz konvansiyonel yat tasarımını başka bir şekle getirmeye çalıştık. Örneğin, açık alanların daha çok olmasını öngördük, gereksiz mekânları elimine ettik, gerekli mekânların ölçülerini rahatlatmaya gayret ettik, denize yakın olmayı savunduk. Büyük teknenin bile denizden uzaklaşmaması gerektiğini, insanların tekne keyfini blazer ceket ve pantolonla değil en rahat kıyafetleriyle çıkarması gerektiğini düşündük. Tasarımlarımızda teknenin bir butik otel değil beach house olması gerektiğini vurguladık. Bunun tersini de düşünenler muhakkak vardır ama bizim düşüncemiz bu yönde ve görüyorum ki bizim gibi düşünen çok meraklı var; bunlar da bizim müşterilerimiz.

23 yıldan bahsettik, 23 yıldan önce siz bu işe girdiğinizde Türkiye’de kim yapıyordu?

Kimler vardı bilemiyorum ama işe başlarken ülkemizdeki iş gücünü ve kapasiteyi gördüm. Taklit tekneler yerine iyi tasarlanmış özgün teknelerin ayni iş gücü ve alt yapıyla çok başarılı bir şekilde yapılabileceğini fark ettim.

Burası sadece bir tasarım stüdyosu mu, üretim yapılmıyor mu?

Biz kendi tasarımlarımızı yapıp inşa ediyoruz başka üretim yapmıyoruz.

43 Metre Cyclone, Fotoğraf: Jeff Brown

Size gelen insanın bu stüdyonun sunduğu tasarım tarzını bilerek ve isteyerek geliyor olması lazım.

Evet müşterilerimiz bizi ve ne düşündüğümüzü bilerek geliyor ama her zaman tecrübeli müşteri gelmeyebiliyor o zaman onları yönlendirmek bize düşüyor bunu da teknelerimizde uzun süre yaşayarak edindiğimiz tecrübeye dayanarak yapıyoruz.

Markalaşmak için ayrıca bir yatırım yaptınız mı? Reklamlar, tanıtım, stratejik planlar gibi?

Hayır inandığımız tasarım ilkelerine odaklanmamız, kendi tarzımızı yaratmamız ve ısrarla bunu geliştirmeye çalışmamız çok önemli ödüller almamıza yol açtı ve markalaşmamızı sağladı diye düşünüyorum.

Her ülkeden farklı statülerde müşterileri olan bir tasarım stüdyosu olarak biraz Türkiye’deki ortamdan bahsedebilir miyiz? Burada yaptıklarınızın takip ve taklit edildiğinden bahsettiniz. Peki, burada çalışmalarınız kabul gördü mü? Takdir edildi mi?

Bizim insanımızın yabancı hayranlığı ve kıskançlık gibi huyları var. Önce mutlaka yurtdışında kendinizi ispatlamanız lazım. Diğer ülkelerde, herhangi bir konuda başarılı olmaya başladığınızda önce mahallenizde, sonra şehrinizde sonunda da ülke çapında tanınmaya başlarsınız. Bizde durum farklı. Genellemeyi çok tercih etmesem de bu konuda çok yanıldığımı zannetmiyorum.

Konuştuğumuz şu durum gibi değil mi biraz da, PR amacı ile buradaki pek çok tasarımcı dururken ille de gidip bir yabancı tasarımcıyla çalışmak, bazı kişilerin sadece yabancı uyruklu olması için özellikle kreatif sektörlerde ilgi görmesi...

İsteyen istediği ile çalışabilir ona diyecek bir şey yok ama birbirimize destek olamıyoruz maalesef. Tam tersi kösteklemeyi tercih eden bir toplumuz. Geçen yıl bunu bir defa daha öğrendim. Bir Arap müşteriyle itilafımız oldu. Haksız olduklarından ve hukuken yapabilecekleri bir şey olmadığından hakkımızda karalama kampanyası yaptılar ve başına “Tansu’nun iflası istendi,” diye haber yaptırdılar. Hemen her gazetenin İnternet sayfasında bu haber yer aldı ve hiçbiri işin aslını soruşturmadı. Bu gerçekten çok üzücü.

Gerçekten çok üzücü. Sanırım hepimizin benzer hikâyeleri var. Benim de var. Keşke tasarımlarınızı, yaptığınız işi, teknelerinizi haber yapsalar değil mi? O dosyayı aldıklarında habercilik adına önce bunun içeriğini doğruluğunu bir telefon açıp sormadılar mı?

Hayır hiçbiri açıp sormadı. Kendi imkânlarıyla markalaşmış, ülkeyi yurtdışında başarıyla temsil eden firmanın bir yalan haberle itibarini zedelemekten keyif aldılar. Çok üzücü şeyler ama yapacak bir şey yok.

38,3 Metre Sexy Fish, Fotoğraf: Jeff Brown

İhracat demişken, dünyada kaç ülkeye hizmet veriyorsunuz?

Müşterilerimiz çoğunlukla Avrupalı.

Avrupa’yla çalışmakla başka bir coğrafyada çalışmakta fark var mı?

Gelişmiş ülkelerde genellikle ciddiyet ve verilen sözlere sadakat var.

Peki insanlar bu tekneleri çoğunlukla prestij için yaptırıyorlar şekline bir algı var; sizin müşterileriniz nasıl, gerçekten hayat tarzı tekne olan, deniz olan insanlar mı?

Bizim müşteri profilimiz farklı, hemen hepsi işlerinde çok başarılı ve tatmin olmuş insanlar. Prestij veya birilerini etkilemekten ziyade kendi zevkleri için bu ise kalkışıyorlar.

Çünkü fonksiyonel iş yapıyorsunuz.

Evet belirttiğim gibi müşterilerimizin hemen hepsi benzer yaşam biçimine sahip dolayısıyla beğendikleri ve istedikleri şeyler de neredeyse aynı.

Sektörden takip ettiğiniz, çok severek, süper iş yapıyor diyerek izlediğiniz isimler firmalar var mı?

Hayır, yok.

Ben kendi işime bakarım diyorsunuz...

Doğrusu öyle. Bildiğimiz doğrular ve etik kurallar çerçevesinde devam. En kötü orijinal en iyi taklitten bin kat daha iyidir.

Tekne tasarımında en çok uzmanlaşmak gereken şey nedir? Ustalaşmanız gereken şey süre midir? İmalat mı? Tasarım mı? Tasarım süreci mi? Teknik mi?

Hepsi ne istediğini bilen ve tecrübeli müşteri olmayabiliyor, bu durumda müşteriyi doğru yönlendirebilmek ve istediğini verebilmek en önemlisi. Bunun için yaptığınız tasarımı yaşamak ve denemek gerekiyor. Ürün yat olunca bu çok kolay olmuyor ama ben şanslıydım ve bu süreci, 24 metreyle 44 metre arası değişen dört teknemizde ben de yaşadım.

Siz tasarım okuyup tekneye niye yöneldiniz?

Meslek hayatına iç mimarlık ve mobilya tasarımıyla başladım. İki yıl sonra İstanbul’a taşındım ve aynı ise kendi ofisimi açarak İstanbul’da devam ettim. Dört yıl bu sektörde çalıştıktan sonra iki arkadaşımla birlikte bir restoran/bar açtık.

38,3 Metre Sexy Fish, Fotoğraf: Jeff Brown

Fly Inn...

Evet Fly Inn, açıldığı günden itibaren çok başarılı oldu ve tüm vaktimizi almaya başladı. Bu durumda iç mimarlık işini bırakmaya ve tamamen restoran/bar işine odaklanmaya karar verdim. Dört buçuk yıl bu işle uğraşıp o zaman ölçülerinde çok para kazandıktan sonra, Fly Inn’i satıp tasarım hayatına geri döndüm. Ancak bu süre zarfında iç mimarlık işinden uzaklaştığımı, epey geride kaldığımı gördüm ve başka bir şey yapmaya karar verdim. Birçok tasarım disiplinini bünyesinde barındıran yat tasarımı ve yapımını denemeye karar verdim.

Öyle “teknede yaşardım zaten” yada “ailemden kalan bir işti” gibi bir hikâye değil yani, düşünülerek, bilinçli olarak tercih edilmiş bir yol.

Evet arkadaşlarımın teknelerinde gördüğüm birçok tasarım hatası ve süs beni hep rahatsız etmiştir. Bu iş doğru yapılsa nasıl yapılır diye düşünmeye başlamıştım. İç mimarlıkta rakiplere yetişmeye çabalamak yerine yeni bir sayfa açmayı tercih ettim.

Smart ve dijital akım tekne tasarımında da yaygın mı?

Teknoloji artık hayatin her anında yerini aldı dolayısıyla teknelerde de durum farklı değil. Ama biz denizde mümkün olduğunca yalınlıktan ve ispatlanmış sistemlerden yanayız. Ne kadar komplikasyon o kadar teknik arıza ihtimali diye düşünüyorum.

Sizi iş anlamında cezbeden bir ülke var mı?

İtalya’da yapmak isterdim ama oralarda çalışmak hiç kolay değil. Ülkemiz bu konuda bence bir numara. Çalışanların özverisi, gayreti, heyecanı başka yerde kolay bulunamaz. Sadece bayramlar çok uzun. (Gülüyor)

Ortalama bir tekneyi kaç kişi yapıyor? Kaç kişi çalışıyor? Ne kadar sürüyor bu iş?

500-600 kişi çalışıyor. Bizim kendi ekibimiz 60 kişi civarında, diğerleri ise alt yüklenicilerimiz. Teknenin inşası tasarım dahil 24 ay sürüyor diyebilirim ancak projenin büyüklüğüne göre bu süre değişebiliyor.

Bu iki yılda öğretiler, eğilimler değişiyor olmalı?

Bizim için pek değişmiyor ama, şimdi dünyada genel olarak bir eğilim var: İnsanlar beklemek istemiyorlar. Her ne kadar bu tasarım ve inşa sürecini çok zevkle yaşayan bir grup müşteri olsa da genel eğilim hemen teknenin keyfini sürmek yönünde. Biz de stratejimizi bu eğilime göre değiştirdik ve endüstride Spec Boat diye anılan hazır tekne yapma kararı aldık.

38,3 Metre Sexy Fish, Fotoğraf: Jeff Brown

Takip ettiğiniz katıldığınız fuarlar var mı?

En doğru yerin Monako sonra da Miami olduğunu düşünüyorum. Yıllardır Monako Yacht Show’a katılıyoruz. Artık yeni teknelerimizle Miami’de de varlığımızı göstermeye başlayacağız.

Son olarak, ustalık çıraklık meselesine gelelim. Birçok insan da sizinle çalışıp piyasaya atılmıştır diye düşünüyorum? Burası bir anlamda bir okul olabilir meraklısı için diye düşündüm.

Evet öyle oluyor, sayısını hatırlamadığım kadar çok genç arkadaşımız gelip geçti.

Nasıl bir duygu peki ? Yaptığım işi iyi yapıyorum ve biliniyorum, tanınıyorum demek güzel bir tatmin olmalı?

Evet ama çok da şımarmamak lazım.

Comments


bottom of page