Furkan Öztekin ’in Sokak Temizliği başlıklı sergisi, 15 - 30 Nisan tarihleri arasında Senkron Eş Zamanlı Video Sergileri kapsamında Simbart Projects ’de izleyiciyle buluştu. Sanatçıyla sergi üzerinden sokakları döven tazyikli suyun aşındırdığı ortaklaşmaların ardına düşmeye çalıştık
Yazı: Hıdır Eligüzel
Furkan Öztekin, Sokak Temizliği, Tek Kanallı Video 02’04’, 2022, Simbart Projects’in İzniyle
Organizmacı bakış tarzı insanlığın “ölümle” mücadelesinin ve dünyayı küreselleştirerek küçültmesinin ardından mekân olarak bedenin yok oluşunu aşma gayretini hep diri tutmuştur. Bu diriliğin sanat eserleri, kültür yapıları veya moral, ideolojik fikirler üzerinden canlı tutulması kadim bir gelenek. Modern gelenek içinde bedeni sağlıklı ve temiz tutmanın kişisel olduğu kadar, toplumsal ve siyasi nitelikleri de işlenmiştir. Kitlesel ölümlere yol açan çeşitli bulaşıcı hastalıkların sıklaşması, toplum sağlığını ve siyasi bütünlüğü de tehdit eder hale ulaşmıştır. 14. ve 15. yüzyılda Avrupa’da yaşanan ve kara ölüm olarak adlandırılan veba salgını, 25 milyon insanın ölümüne neden olmuş ve bu durum, günahların bedeli olarak değerlendirilmiştir.¹ Oysaki günümüzde sağlık sadece fizyolojik bir olgu değil, etki ve tepki evreninde, bedenin içinde yaşadığı kültürel, toplumsal, psikolojik ve sınıfsal boyutları ile birlikte ele alınmaktadır. Bu bağlamda Michel Foucault’un insan bedeni üzerinden inşa edilen otoriterliği öne çıkardığı biyoiktidar, biyopolitika kavramları, sağlığın iktidarca biçimlenebildiğini vurgular. Kendini iktidarın bir uzvu gören “kitle” elbette mekânsal sağlığını elde etmek için, modern tıbbın medikal araçlarını kullanması gibi modern ve modern olmayan “silahlarla” kendini donatıp “yaşam alanının temizliğini” talep edebilir veya temizliği sağlamaya girişebilir.
Şahsiyet dizisinde Agah Beyoğlu’nun çıkarımını anımsamakta fayda var: “Bir suç işlemek istiyorsan ama suçlanmak istemiyorsan, tek yapman gereken etrafına bir kalabalık toplamak. Çünkü bir suçu yeterince büyük bir kalabalıkla birlikte işlersen, o artık suç değildir.”² Agah Beyoğlu’nun bu tespiti aynı zamanda toplumsal bir kanının da dışavurumudur. Bu kanı, faşizmin kitle ruhunu da forma kavuşturur. Faşizm ne sadece belirli bir ırka ne de bir ulusa aittir. Basitçe “özgür” olmayan ortalama insanın otorite ile hizalanan kişiliğinin bilinçli halidir. Buradaki bilinç negatif bir niteliğe ve ötekinin yaşam alanının tarumar edilmesine, kişinin haklarının ihlaline yönelik eylemleri içerir. Günahlarından arınmak isteyen kitle, otoritenin takdirini almak için “kendisini, çevresini, sokağını hatta ülkesini vb.” temiz tutmak adına kendisini, çevresini, sokağını hatta ülkesini kirletenlerden kurtulmak ister.
Gerçekleşenin genel kanıdaki yansıması ne olursa olsun, başkasına yaşam alanı bırakmayan, zorla veya zora koşarak yerinden eden faşizan bir hak ihlali olduğunu anımsamak gerekir. Furkan Öztekin’in Senkron Eş Zamanlı Video Sergileri kapsamında Simbart Projects'te yer alan Sokak Temizliği ³ isimli sergisi aracılığıyla sokakları döven tazyikli suyun aşındırdığı ortaklaşmaların ardına düşmeye çalıştık.
Senkron etkinliğine nasıl dahil olduğunuzu ve Senkron’un sizin için anlamını paylaşabilir misiniz?
Geçen sene Simbart Projects'in Çukurcuma'daki mekânında Dahili/Harici isimli bir kişisel sergi gerçekleştirmiştim. Yine o zamanlar Arter Araştırma Programı'nda buluntu görüntülerle ilk video denemelerimi yapıyordum. Dolayısıyla Simbart Projects video çalışmalarımdan haberdardı. Galerinin kurucusu sevgili Aslı Hatiploğlu ile Senkron Eş Zamanlı Video Sergileri’nin ikinci edisyonu üzerine konuşurken bu sergi fikri ortaya çıkmış oldu.
Senkron, iki yıldır Türkiye'de video sanatını odağına alan son derece önemli bir etkinlik. Yıllardır video ile çalışan sanatçıların üretimlerine yer verirken bu mecrayı yeni deneyimleyen genç sanatçılara da görünürlük sağlıyor. Video gösterimlerine paralel olarak video sanatına odaklanan söyleşiler gerçekleştiriyor. Senkron etkinlikleri yıllarca devam ettiği takdirde arkasında geniş bir arşiv bırakmış olacak. Bu yüzden Senkron’un güncel sanat için önemli olduğunu düşünüyorum.
Çalışmanızı okuyucular için anlatabilir misiniz?
15 Nisan-30 Nisan tarihlerinde Senkron Eş Zamanlı Video Sergileri kapsamında Simbart Projects'in alt katında yer alan Sokak Temizliği isimli sergim, mekânın tek duvarına yayılan bir yerleştirme. Sokak Temizliği adını verdiğim video çalışması, belediyenin Ülker Sokak’ta gerçekleştirdiği sokak temizleme çalışmalarına ait video görüntülerinden oluşuyor. 2020-2021 yılına ait bu videolar, 1996 yılında Ülker Sokak’ta yaşayan trans bireylerin sürgünüyle sonuçlanan “temizlik” operasyonunu temsil ederken, görüntülere eşlik eden metin ise sokakta sistematik şiddete maruz kalmış öznelerin röportajlarından derleniyor.
Videoya eşlik eden yedi parça kâğıt kolajdan oluşan Akış isimli duvar yerleştirmesi de videonun iki boyutlu yüzey üzerindeki versiyonu diyebilirim. Ülker Sokak'taki kiralık evlere ait emlak fotoğraflarının üzerinde belediyenin aynı sokakta gerçekleştirdiği temizlik çalışmalarına ait fotoğraflardan suyun akış formuna göre aldığım kesitler var.
Furkan Öztekin, Akış, Mukavva Üzerine Kâğıt Kolaj, 12.5 x 19.5 cm, 2022
Çalışmanızı incelediğimizde Türkiye toplumunu yakından ilgilendiren iki vakayı birleştirdiğinizi görüyorum. Bir yandan 1996 Ülker Sokak’ta yaşananlar varken, diğer yandan da pandemi döneminde çok da bilimsel olmayan sokak temizliği faaliyetlerini görüyoruz. Bu iki bağımsız olayı birleştiği meseleyi nasıl ifade edersiniz?
1996'daki Ülker Sokak olaylarında "temizlik" ironik bir dille kullanılıyor. Hatta belediye ve mahallelinin Ülker Sokak'ta barınmasını istemediği trans kadınları uzaklaştırdıktan sonra ulaştıkları bir zafer gibi işlev görüyor bile diyebiliriz. 2020'den bugüne belediye tarafından devam ettirilen sokak temizlik çalışmalarında ise gerçek anlamıyla kullanılıyor. Beyoğlu dünyanın her yerinden kalabalıkları ağırladığı için sokakları çok hızlı kirlenen bir yer. Bu temizliğin ilk sebebi. Yine Türkiye'de pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasakları devam ederken halkın ellerinde hortum ve süpürgelerle (sıkıntıdan) sokaklara indiği bir zamana şahit olduk. İçinden geçtiğimiz o garip dönemde belediyeler sokak temizlik çalışmalarına önem vermeye başladı. Ben de birbirinden tamamen bağımsız olan bu iki olayın uzaktan da olsa ilişkili olduğunu düşündüm. Bu sergide de iki vakayı eşleştirip günümüzden bir bakış getirmeyi hedefledim.
Video çalışmanızda yer alan soruyu ben size iletebilir miyim? Ülker Sokak’ta ne oldu?
1996’nın Haziran ayında İstanbul Habitat-II İnsan Yerleşimleri isimli bir konferans yapılır ve o tarihten itibaren İstanbul’un birçok yerinde bölgesel düzenlemelere gidilir. Konferansta alınan kararlara göre İstanbul’un bazı bölgeleri alt kültüre ait topluluklardan ve marjinal gruplardan arındırılacaktır. Cihangir’de bulunan Ülker Sokak da bu yerlerden biridir. Konferanstan kısa bir süre sonra Ülker Sokak’ta yaşayan ve çalışan trans kadınlar, belediye yönetimi ve mahalleli tarafından fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalır. Tüm bu olaylar zinciri sonucunda da evlerini terk ederler. Ülker Sokak olaylarının üzerinden yıllar geçmesine rağmen Bayram Sokak (Beyoğlu) ve Bornova Sokağı (İzmir) gibi Türkiye'nin çeşitli yerlerinde benzer olaylar ne yazık ki yaşanmaya devam eder.
Video çalışmanıza eşlik eden fotoğrafları serginin bütünlüğü çerçevesinde nasıl aktarmak istersiniz?
Üretim pratiğimin temelinde buluntu fotoğrafın önemli bir yer kapladığını söyleyebilirim. 2014'te Ülker Sokak ile ilgili araştırma yaparken kiralık evlere ait emlak fotoğrafları topluyordum. Daha sonra fotoğrafları keserek yüzeyde boşluklar açmaya başladım. Bu bağlamda ürettiğim Habitat isimli seri, Galeri Zilberman'ın 2016 yılında düzenlediği Genç Yeni Farklı VII seçkisinde yer aldı. O günden itibaren de boşluk meselesi üretim pratiğimin temel öğelerinden birine dönüştü. Kâğıt yüzeyinde açtığım boşluklar bazen zorunlu göçü anlattı, geride bırakılanı temsil etti. Bazen de sessizliği ifade ettiğim yerlere dönüştü.
Video işine eşlik eden kolaj serisi Akış, bahsettiğim üretim biçimime yakın bir yerden besleniyor. Ülker Sokak çevresinden topladığım fotoğrafların yüzeyine yine boşluklar açıyorum. Fakat bu boşluklar, belediyenin temizlik çalışmalarını belgeleyen fotoğraflardan suyun akışına göre aldığım kesitler aslında. Sonuç olarak Akış isimli kolaj serisinin videonun görselliğine katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Ayrıca sergide aynı konunun iki farklı teknikle ele alınışını görüyoruz.
Furkan Öztekin, Akış, Mukavva Üzerine Kâğıt Kolaj, 7 Parça, 12.5 x 19.5 cm, 2022, Simbart Projects'in İzniyle
Buluntu nesnelere olan ilgini anlamak için konuyu biraz daha derinleştirmek isterim. Buluntu nesne ve fotoğraf senin için olağan malzemeler mi yoksa bu iş için özel bir kullanım mı?
En baştan aktaracak olursam aslında sanat alanında üretim yapmaya fotoğraf çekerek başladım. 2008'de Güzel Sanatlar Lisesi’nde resim eğitimi görürken büyük bir hevesle ilk analog fotoğraf makinemi edindim. Analog fotoğrafla başlayan serüvenim daha sonra dijital fotoğrafa evrildi. En nihayetinde sadece fotoğraf çekmekle yetinmeyip onlara müdahale etmeye başladım. Bu müdahaleler bana küçük boyutlu kolajlar olarak geri döndü. Resim eğitimim sırasında zorlandığım anlarda kolaj çıkış noktam oldu. Kolajın kapsayıcı ve dinamik yapısı da buluntu fotoğraf ve nesneleri beraberinde getirdi. Bu bağlamda buluntu nesneler sanat pratiğimin içine yerleşti. Soruna gelecek olursam fotoğraf ve buluntu nesne benim için hem akıştan gelen hem de çalıştığım konuların gerektirdiği mecralar. Özetle içinden geçtiğim sürecin gerektirdiği şeyler.
Yerinden edilme Türkiye medeniyetinin tarihsel bileşenlerinden biri olarak sıkça kullanılan bir araç. Ülker Sokak’ın dahil olduğu Beyoğlu da buna pek çok kez maruz kaldı. Sizin bu konu özelinde meseleye olan bakışınız ve gözlemleriniz nedir?
İstanbul'un yakın tarihine baktığımızda zorunlu göç örneklerine farklı gerekçeler üzerinden rastlıyoruz. Örneğin Beyoğlu Tarlabaşı'nda zorunlu göçe maruz bırakılan insanlar çok zor yaşam şartlarıyla yüzleşiyor. Bölgede yıllardır devam eden kentsel dönüşüm, İstanbul'un çok kültürlülüğünü her geçen gün tehdit ediyor. Kent hafızasına ve mimariye verdiği hasar da ortada. Pürtelaş, Başkurt ve Ülker Sokak gibi trans kadınların komünal yaşamı deneyimlediği sokaklar 1980'lerden beri aynı senaryoyu yaşıyor. En son Beyoğlu'ndaki Bayram Sokak'ta bulunan evlerin kapılarına mühür vuruldu. Mühür vurulma gerekçesi olarak ise hukuksuz bir şekilde pandemi şartları olarak gösterildi. Azınlıkların hedef gösterildiği, kimlik/kültür çeşitliliğine saygı duyulmadığı ve savaşların her geçen gün arttığı bir dünyada zorunlu göç meselesi ne yazık ki gündemde kalmaya devam ediyor.
Furkan Öztekin, Habitat, Kâğıt Kolaj, 12 Parça, Galeri Zilberman, Genç Yeni Farklı VII sergisinden, 2016
Temizlik pandemi koşullarında çok gerekli bir hal iken toplumsal boyutları ne yazık ki belirli kesimler üzerinde baskı unsuruna dönüşmeye devam ediyor. Baskılayan da o alan ve zaman üzerinde hak iddia ediyor. Sürülmüşlerin olduğu bir kentte siz kendinizi ne kadar İstanbullu hissediyorsunuz?
İstanbul'u sık sık ziyaret ettim, şehirde uzun vakitler geçirdim ama hiç yaşama fırsatım olmadı. Çocukluğumdan beri İstanbul'a bitişik küçük bir şehirde büyüdüğüm için içimde oraya karşı hep önyargı besledim. Bu önyargı ailemden gelen bir şey sanırım. Onlardan İstanbul'u yıllarca bilinmez ve tehlikeli bir şehir olarak dinleyip durdum. Bu yüzden İstanbul'da bulunduğum zamanlarda tedirgin hissettim. Şehri deneyimledikten sonra alışır gibi oldum. Bu alışma süreci tam anlamıyla gerçekleşti diyemem. Kısacası İstanbul'la olan ilişkim hep gelgitliydi. Hala da öyle. O yüzden aidiyet konusunda net şeyler söylemekte zorlanıyorum.
Pandemi pek çok alanda olduğu gibi sanat camiasında da etkileri derindi. Hatta belki de travmalarını daha ileride görebileceğiz. Sizin açınızdan pandeminin etkilerini nasıl tarif edersiniz?
Pandemi dönemi sanatçılar ve kültür üreticileri için oldukça zor geçti. Sergiler, fuarlar ve fiziksel etkinlikler süresiz bir şekilde askıya alındı. Çevrimiçi etkinlikler artsa da fizikselliğin yerini tutmadı. Hal böyle olunca geçimini bu kültür sanat alanından kazanan insanlar zor günler geçirdi. Hatta 2020 başında Riverrun'da gerçekleştirdiği kişisel sergim pandemi nedeniyle kapanmak zorunda kalmıştı. Hayatla ve işimizle bağımızın aniden kesildiğini hatırlıyorum. Ben 2016'dan beri Tekirdağ'da yaşayan ve üreten bir sanatçıyım. İstanbul'a da sık sık ziyaretler gerçekleştiririm. Şu sıralar biraz zorlanıyorum. Salgınlar, dünyanın bitmek bilmeyen savaş hali, yaşam standartlarının artması ve iklim krizinin ayak sesleri hayatı gitgide zorlaştırıyor. Umarım bir noktada çıkış yolu bulabiliriz.
Ülker Sokak çalışmanız sizin sanat üretiminizde nasıl bir konuma sahip?
Ülker Sokak, LGBTİ+ aktivizmi ekseninde kendimi nerede konumlandıracağıma dair bir çıkış noktasıydı benim için. Meydanlara çıkıp kalabalık yürüyüşlere katılma konusunda tedirgin hissederken güncel sanatla tanıştım. 2016'da Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nden 1990 Sonrası LGBTİ+ Aktivizmi ve Sanat Pratiklerine Olan Yansıması isimli bir lisans teziyle mezun oldum. Bu kapsamlı araştırmayla beraber aktivizmi ve güncel sanatı birleştirmenin yollarını aradım.
Geçtiğimiz Kasım ayında vefat eden, 90'larda Ülker Sokak'ta yaşayıp zorunlu göçe maruz kalan aktivist sanatçı Ceyhan Fırat ile üç yıl süren bir iş birliğim oldu. Ceyhan’ın arşiviyle beraber sokağın kayıp belleğinin bugün ne ifade ettiğine dair düşünüp durdum. İKSV İstanbul Bienali Çalışma ve Araştırma Programı & Arter Araştırma Programı'nda direniş mekânları üzerine sanatsal araştırmalar yürütüm. Kısacası Ülker Sokak ile ilgili yürüttüğüm araştırmalar ve buluntu nesne içeren seriler sanat pratiğim için oldukça belirleyici oldu.
Furkan Öztekin'i sanatseverlere tanıştırmanızı istesem neler söylemek istersiniz?
Emlak sitelerindeki evleri gezmekten hoşlanan, kâğıtları kesmekle haşır neşir, küçük şehirleri ve deniz kıyılarını tercih eden, son zamanlarda da sanatçı otobiyografileriyle ilgilenen, güncel sanat üzerine yazı yazmaktan keyif alan biri olarak tanıtabilirim kendimi. Tekrardan teşekkür ederim bu keyifli söyleşi için!
Comments