Türk Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Başkanı Faruk Şen'in Kaynak Yayınları imzalı Türkiye'de Kültür Ekonomisinin Boyutları isimli kitabı, ülkemizdeki son 20 yıla uzanan kültürel (yaratıcı) endüstrilerin ekonomik röntgenini 10'un üzerinde dalıyla çekiyor. Borusan Kocabıyık Vakfı katkılarıyla okura sunulan kitap, Türkiye'nin AB yolundaki ilkesel, kazanımcı ve niteliksel dayanakları arasında genç iş gücü ile kültür ve sanatı olmazsa olmazlar arasında olarak sayarken, yazar Şen Türkiye ve AB arasındaki ürkütücü yol ayrımına da bir aydın sorumluluğuyla acilen dikkat çekiyor. Mevcut yerel ve ulusal yönetimlere ibretlik nice veriyi barındıran çalışmada, tablo ve istatistiklerle, müzikten yayıncılığa, görsel sanatlardan müzelere, sinemadan dijital müzik ve oyun sektörüne dek, pek çok alan hakkında hayatî bulgular sıralanıyor
Kaynak Yayınları, Türkiye ve Dünyadaki yaratıcı sektörler bağlamında gerçek anlamda 'kaynak' sayılabilecek önemli bir başvuru kitabını, Türkiye'de Kültür Ekonomisinin Boyutları’nı okurlara sundu. 20 TL karşılığında okunabilen kitabın çıkışı, dijital ve ana akım medyada Türkiye'deki okuma alışkanlıkları üzerine ürpertici verilerin dile getirildiği ve TÜYAP imzalı, 36. Uluslararası Kitap Fuarı ile 27. İstanbul Sanat Fuarı'nın yaşandığı günlere rastladı. Bu satırların yazıldığı sırada medyada Deutsche Welle/Kürşat Akyol imzasıyla şu habere rastlanıyordu:
"Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) geçen yıl yayınladığı verilere göre, Türkiye'de kitap okumaya kişi başına ayırılan süre günde yalnızca bir dakika. Buna karşın, televizyon izlemeye 6 saat, internete 3 saat harcanıyor."
Bu koşullar altında, Faruk Şen imzasıyla Borusan Kocabıyık Vakfı ve Ahmet Kocabıyık'ın katkılarıyla hazırlanan bilimsel çalışma, içerdiği çok sayıda önemli istatistik ve karşılaştırmalı veri ile öne çıkarken, Türk Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) etiketiyle de, önemli bir hizmeti belgeledi.
Türkiye'de hakim siyasal figürlerin Avrupa Birliği ve ona katılım sürecini katı bir yaklaşımla eleştirdiği günlerde, birliğin temsil ettiği kültürel, ticari ve diplomatik bağların altını çizen kitap, çok sayıda alt başlık içeriyor. Kitabın yazarı ve TAVAK Başkanı Şen aynı zamanda, halen Silivri Gümüşyaka ve Kavacık'ta TAVAK imzalı bir 'Avrupa Üniversitesi' kurmak üzere de çalışan, bunun için Avusturya'dan Viyana, Hollanda'dan Maastricht ve İsviçre'den Zürih üniversiteleriyle ter döken bir isim.
Türk-Alman Dostluk Ödülü Şen'in kitabı, kabaca Türkiye ve Almanya manzarası üzerinden, kültür ekonomisinin boyutlarını büyüteç altına alıyor ve çok önemli veriler içeriyor. Sektör(ler) ile ilgili endişe, izlenim ve taleplerini de sakınmayan Şen'in kitabına yazdığı sunuşta, kültür sanat dostu Kocabıyık da aynı safta duruyor gibi görünüyor. "Günümüzde toplumlar dünya sahnesinde sadece ekonomik potansiyelleri ve askerî güçleriyle yer almıyorlar," diyerek bu alana verdiği önemi belirten Kocabıyık, söz konusu alanın bir nevî 'yumuşak güç' olarak kendini ifade ettiğini aktarırken, Şen ise şunları izah ediyor: "İlginç gelişmelerden biri, kreatif sektörde yurt dışına yaptığımız ihracatın tutarının, 90'lı yıllarda Gümrük Birliği'ne girmemiz için en fazla çaba gösterdiğimiz sektör olan tekstil sektörünün yarısını aşmış olmasıdır. Ekonomi bakanı her yıl, ihracatımızdaki gelişmeleri anlatırken, Kültür ve Turizm Bakanı'nın bu konudaki verileri kamuoyuna sunmaması, büyük bir eksikliktir." (s.18)
Kitap bize ibretlik ve önemli kapsamda AB ve Türkiye mukayesesi sunarken, sözgelimi AB genelindeki kültür (yaratıcı) ekonomi sektörünün 2009 verilerine bakıldığında Almanya'nın, otomotiv ve enerji sektörlerinin önüne geçerek, 92.3 milyar avro brüt katma değer ve AB genelinde yüzde 22'lik payla başı çektiğini haber veriyor. Bu yönüyle ilgili ülkenin 2014 verilerine göre kültür ekonomisi değeri 64 milyar avro olarak saptanırken, onu 51,3 milyar avroluk hacimle Birleşik Krallık, bu ülkeyi ise 43,4 milyar avroluk değerle Fransa izliyor.
Bu kapsamda kitabın 20. sayfasından öğrendiğimiz kadarıyla AB'nin Aralık 2014 tarihli bir raporuna göre ise, AB kültür ekonomisinin toplam boyutunun 535,9 milyar avro olduğu kaydediliyor. Ancak Şen, çalışmasının gerekliliğini bu kapsamda, milli gelire kıyasla kültürel ekonomiye dayalı bir araştırmanın yapılmamış olmasıyla vurgulayarak, kitabı başlatıyor. Türkiye'de kültür ekonomisinin kapsamını 2014 verilerine bakarak 57,13 milyar dolar olarak hesaplayan Şen, bir sonraki yıl adına ise yapılan harcamalar üzerine 47,67 milyar dolarlık bir rakamı belirtiyor. (s.22)
TAVAK imzalı kitap, bize Türkiye'de 2015 verilerine göre millî gelirin yüzde 6,4'üne karşılık gelen 47,64 milyar dolarlık bir kültürel mal ve hizmet üretimi - tüketimi olduğunu haber verirken, Faruk Şen şu önemli tavsiyede de bulunuyor: "Türkiye'nin genç nüfusunu küresel ekonomide karşılaştırmalı üstünlük haline getirebilmesi için kültür (kreatif) ekonomisi sektörü alanında ulusal bir strateji belirleyebilmesi ve bu stratejiye uygun eğitim ve teşvik programları geliştirebilmesi gerekmektedir." Hal böyle iken Şen, BM'nin bir verisini de şöyle 'müjdeliyor': "BM, Türkiye'yi kültür (kreatif) endüstrisinde Hindistan'dan sonra yüzde 18,3'lük büyüme hızıyla, en hızlı büyüyen ikinci ülke ilan etmiştir." (s.36)
Tekrar vurgulamak gerekirse, ülkedeki hakim siyasal zihniyetin AB'ye alenen direniş bayrağı açtığı şu tedirgin edici süreçte, Faruk Şen, dinamik bir kültür (kreatif) ekonomisi sektörünün, Türkiye'nin AB üyeliğini olumlu etkileyeceğinden kuşku duymadığını ifade ediyor. (s.37)
Üstelik Şen bu iyimserliği, Türk halkının AB üyeliğine üye olmayacağına inanan yüzde 64'lük kesime ve 2020-2027 arasında yine Türkiye'nin tam üye seçilmeyeceğine inanan yaklaşık yüzde yetmişlik kesime 'rağmen' yapıyor. Yine, kitap bize Türkiye'nin AB üyeliğine en büyük engeli (elbette Türkiye'de yapılan bir ankete dayalı olarak) sırasıyla, Almanya (yüzde 51), Fransa (yüzde 25), Güney Kıbrıs ve diğer ülkelerin (yüzde 20) ortaya koyduğunu aktarıyor.
Bununla birlikte kitap bize, yukarıda da vurguladığımız gibi, gerek Recep Tayyip Erdoğan, gerek Ahmet Davutoğlu ve gerekse, Binali Yıldırım hükümetlerinin AB konusundaki 2015 ve 2016 çalışmalarının 'aktif ve ciddi bir politika izlemesi gerektiği' (yüzde 27) ve 'yeteri kadar çalışmadığı' (yüzde 38) yönünde tespitleri de barındırıyor.
Yine, kitap bize Türkiye'nin üyeliğine karşı AB ülkelerinin negatif yaklaşımına gerekçe olarak kamuoyunun verdiği yanıtlar arasında İslamofobi ve İslam düşmanlığı (yüzde 59), Türkiye'nin az gelişmişliği (yüzde sekiz) ve Türkiye'nin demokratik bir düzene geçememiş olması ile (yüzde 24) ülkedeki Kürt sorununu sıralıyor. Buna mukabil kamuoyu, Türkiye'nin ekonomik olarak AB'ye ihtiyacı bulunmadığını yüzde 56'lık bir kesimle ortaya koyuyor ki, bu da Birleşik Krallık'ın AB'den çıktığı şu dönemde yine ilginç bir nokta olarak beliriyor.
Faruk Şen, araştırmada kullandıkları 'kültür ve yaratıcı endüstriler' deyimine çıkış noktası olarak, 'yaratıcı ve sanatsal aktivitelerde bulunanların değer yarattığı' varsayımını gösteriyor. Bunun için 1994 tarihli Scott Lash ve John Urry imzalı Göstergeler ve Uzam Ekonomileri kitabını referans veren Şen, ikilinin, bu endüstrilerin temelinde entelektüel mülkiyet haklarına karşılık parasal değer değişimi olduğunu öne sürmelerinden söz ediyor. Şen, kitaba hakim 'kültür endüstrileri'ni 11 ana faaliyet alanında sınıflandırarak, bunları müzik, yayıncılık, sanat, sinema, radyo, sahne sanatları, tasarım, mimarlık, basılı yayın, reklamcılık ve yazılım/oyun sektörleri olarak tarifliyor. (s.47)
Kitabında Türkiye'nin 690 milyon avroluk 2014 yılı bütçesiyle, kültür alanında AB standartlarının gerisinde kaldığı uyarısını yapan Faruk Şen, buna karşılık Fransa'da ilgili rakamı 7 milyar 650 milyon avro, Rusya'da ise 4 milyar 400 milyon avro olarak örnekliyor. TÜİK veri tabanına göre, ülkedeki kültür(kreatif) sektöründe 2014 yılı kapsamında 400 bine ulaşan bir istihdam olduğunu belirten yazar-akademisyen, bu alanda kayıtlı kadın çalışan sayısının ise 2014'e kıyasla 2015'te dört milyona yaklaştığı müjdesini veriyor. Kitap bize yine malûmu ilan ederek, bu alanda İstanbul'un liderliğini tekrar vurgularken, İzmir'de bu alanda toplam işyeri sayısının 54.585, sigortalı çalışan sayısının ise 470 bin 863 olduğunu haberliyor.
15 numaralı 'Türkiye'de Kültür Harcamaları' tablosuyla da belgesel nitelik kazanan kitapta, hane halkının 2015 yılı için bu alana doğrudan 14 milyar 380 bin dolar harcadığına dikkat çekilirken, harcamaların 2010'dan bu yana yüzde yedi ile 15 arasında artığına değiniliyor. Kitap bize, buna göre 2014'te yüzde 4,6, 2015'te ise yüzde 2,72'lik bir büyümenin söz konusu olduğunu da haber veriyor.
Dijital reklam pazarının yükselişte olduğu saptamasının yapıldığı çalışmada, sponsorluk faaliyetleri de kuşkusuz önemli verilere gebe kalıyor. Faruk Şen bu yönü ile bu faaliyetlerin kültürel harcamalara katkısının 2015 için tahmin edilen 3 milyar 280 bin dolarlık reklam harcamalarının yarısına ulaşarak, 1 milyar 640 bin dolara ulaştığı tahminini yapıyor. Şen doğal olarak, bu alana destek veren ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca da özendirilen birimlerin de bankalar, iletişim şirketleri, holdingler ve yerli yabancı firmalar arasında paylaşıldığı bilgisini veriyor. TAVAK Başkanı Şen diğer yandan, Azınlıklara ait Cemaat Vakıfları'nın kendi cemaatlerinin kültürel yeniden üretiminde önemli yerlere sahip olduklarını söylerken, sayıları 2015'te 167 olarak belirlenen bu vakıfların 77'sinin Rum cemaatine, 54'ünün Ermeni cemaatine, 19'unun Musevî cemaatine ve diğer 17'sinin ise diğer cemaatlere ait olduğunu belirtiyor. (s.90)
Spor Ekonomisi ve Gastronomi Ekonomisi başlıklarıyla zenginleşen 'Türkiye'de Kültür Ekonomisinin Boyutları' kitabı, özel sektörde kültür ve sanat sponsorluğunun da ayrıntılı bir röntgenini çekiyor. Bu alana destek veren kurumlar ile, yatırım, vakıf ve hizmetlerinin dökümüne girişilen kitapta bunun yanı sıra, İstanbul bienallerinin istatistikleri de öne çıkıyor. Bu kapsamda ilgi çeken bir rakam, kendini İstanbul Taksim Gezi Parkı direnişi sırasında yan etkinlikleriyle de açık kalan "Anne, ben barbar mıyım?" başlıklı, Fulya Erdemci küratörlüğündeki 13'ncü Bienal ile gösteriyor. Zira İKSV verilerine göre 12. Bienal'i 110 bin kişi gezerken, bu sayı 13'ncü bienalde 337 bin 429'a ulaşıyor. Onu, 14'ncü bienal ile 545 bin ziyaretçi, yine bir rekorla izliyor.
Alana ilgililer için eşsiz bir veri kaynağı ifadesini hak eden yayının 2015 verileri dahilindeki 'Zaman Kullanımı' başlıklı 38. tablosunda ise yine şu ilgi çekici bulgular yer alıyor: Türkiye'de zaman kullanımında yüzde 46,1 ile TV ve video başı çekerken, okuma oranı çalışan erkeklerde yüzde 2,7'de, çalışmayan kesimde yüzde 3,5'te kalıyor. Aynı oran kadınlarda ise, yüzde 4 ve yüzde 3. Bu durum, sanat ve hobiler alanında ise, her ikişer kesimde yüzde 0,4 civarında seyrediyor. (s.132) Yayın ayrıca, giderek yükselen bir ihraç kalemi olarak dizileri de örnekleyerek, günümüzde 75 ülkeye gönderildiklerini ve kimi dizinin bölüm başına 1,5 milyon dolara dek alıcı bulduğunu kaydediyor. Bu anlamda yalnızca bir örnek vermek gerekirse, Gümüş isimli TV dizisinin finalinin, Ortadoğu ülkelerinde 84 milyon kişiye ulaştığından söz ediliyor.
Türkiye'de gerileyen yazılı medyanın dergiciliğe de yansıdığını belirten Faruk Şen, kitabının belli bölümünü de enformasyon ve internete ayırıyor ve Türkiye'de son dönemde 'tık' alan 100 internet sitesinden 16'sının medya siteleri olduğunu bildiriyor.
Sinema sektörü de büyüteç altında
Çalışma, sinema sektörünü de büyüteç altına alırken, 44 numaralı tablo bize 2001'de Türkiye'de gösterilen yerli yapım sayısının 5 bin 42, 2015'te ise bu rakamın 21 bin 494'e ulaştığını ortaya koyuyor. Bu anlamda ülkede izlenen yabancı film sayısı ise, 2001'de 20 bin 566 olarak öne çıkarken, bu sayı 2015'te 27 bin 657 olarak kendini belli ediyor. Bu anlamda Türkiye'de 2001 tarihli salon sayısı ise 580'den 2015'te 2 bin 356'ya çıkıyor.
Ancak kitap, bize tiyatro salonlarının sayısının ise yüzde 9,9 oranında azaldığını söylüyor. Yayında ayrıca aynı yıla ilişkin olarak, koltuk sayısının 259 bin dolayında olduğu belirtilirken, bunların yüzde 29,6'sının İstanbul'da, yüzde 15'e yakınının ise İzmir ve çevre Ege illerinde olduğuna değiniliyor. Buna göre perdeler 2015'te yedi bine yakın eser sahnelerken biletli seyirci sayısı, 28 binin üzerinde gösteri ile altı milyona yaklaşıyor.
Kaynak Yayınları imzalı çalışma, kitap endüstrisini de es geçmeyerek, bize korsan yayın riskinin de altını çiziyor ve çok sayıda tablo vadediyor. (Bu yönüyle AB'nin 2012 ilerleme raporu uyarınca, Türkiye fikrî mülkiyet hakları konusunda, 144 ülke arasında 86'ncı konumda bulunuyor.) Yine Türkiye'de 1732 yayınevi bulunurken (2015), kitabevlerinin sayısı altı bine yaklaşıyor. Kişi başına 7,30 civarında kitabın basıldığı ülkemizde yine aynı yıl üretilen toplam kitap adedi ise 560 milyonu geçiyor. (s.170) Buna ek olarak, Türkiye'de Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren kütüphane sayısı, bin 118'e ulaşıyor. 2014'te, kütüphanelere alınan süreli ve süresiz yayınlar için 11 bin 995 bin lira ödenek ayrılırken, ödeneğin tamamı ile toplam bir milyon 204 bin 700 adet yayının satın alındığı öğreniliyor. (s.173)
Kitap, kültür (kreatif) endüstrilerinin müzik ayağında da dijital pazara dikkat çekmeden edemiyor. Eserin verdiği bilgiye bakılırsa, Türkiye'de müzik satışları yine de düşüyor. Nielsen SoundScan verilerini 2014 tarihi itibariyle temel alan çalışma, bu kapsamda dijital albüm satışları yüzde 9 oranında gerilemiş bulunurken, single / tek şarkı satışlarındaki gerileme ise yüzde 12'yi buluyor. Müzik akış servislerinin genişleyen / küreselleşen pazarına dikkat çekilen kitabın bu bölümünden öğrendiğimiz kadarıyla ayrıca, 2014 boyunca Türkiye'de 'online' servislerde toplam 164 milyar şarkının dinlendiği bilgisi veriliyor.
Elbette, müzecilik de kitabın olmazsa olmaz bölümlerinden birini teşkil ediyor. Bu bölüme baktığımızda bu yıl, özel müzelerin sayısının T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müzelerin sayısını geçerek, 193'e ulaştığını görüyoruz. Yine, müze ve ören yerlerinin ziyaretçi sayıları da, 2000 yılında 6 milyon 887 bin 344'ten, 2015'te 28 milyon 454 bin 284'e ulaşıyor. Ören yerlerine baktığımızda ilk üç sırayı Pamukkale / Denizli, Efes /İzmir ve Göreme / Nevşehir alırken, müzelerde bu sıralama kendini Ayasofya / Topkapı, İstanbul ve Mevlâna / Konya müzeleri olarak gösteriyor. (s.182) Bu yönüyle Türkiye'deki özel müzelerin 30'u İstanbul, 30'u Ankara, ve yedisi de İzmir'de bulunuyor. Kütahya ve Çanakkale'de altışar müze yer alırken, Eskişehir ve Bursa'da da beşer özel müze bulunduğu kaydediliyor. Kitap, geri kalan özel müzelerin Anadolu illerinde bulunduğu bilgisini verirken, bu özel müzelerin yabancı turistler ile üst düzey gelir grubundaki kimselerin kültürel harcama yelpazesinde yer aldığına dikkat çekiyor. (s.183)
Galeriler ve müzeler iklimi
Bu eksende kitap, Türkiye'nin galeriler ve müzayedeler iklimine de değiniyor. Belli başlı kurumlar ve başarılarının ilk 10 satış ve sanatçı ile eser adı sıralamalarıyla belgelendiği çalışmada, Türkiye dışında Christie's ve Sotheby's gibi kuruluşların yaptıkları Türk sanatı müzayedelerine de dikkat çekiliyor. Bu anlamda Faruk Şen bize, 2001'de beş milyon dolar olan sanat piyasasının son 10 yılda 20 kat büyüyerek 2010'da 105 milyon dolara ulaştığını söylüyor. Şen bu rakamın, son iki yılda ise 300 milyon dolara yaklaştığını öngörüyor. Bu manzara, kitabın 58 numaralı tablosuyla da besleniyor. Buna göre 2012'de Osman Hamdi Bey'in Vazo Yerleştiren Kız'ı 3 milyon 280 bin TL'ye satılırken, 13 klasik ve çağdaş eserlik bu skalada Ömer Uluç'un Nü ve Kedi'si ise 500 bin liralık bir karşılık buluyor. Buna karşılık Şen, Türkiye sanat piyasasında 2015'in parlak geçmediği kanısına vararak, şunları aktarıyor: "Siyasi belirsizlikler, seçim ortamı, terör olayları, sanat piyasasını da etkiledi. Galerilerin bazıları kapanmak zorunda kaldı. Ciroları düştü. Türkiye'nin en büyük çağdaş sanat etkinliklerinden Contemporary Istanbul da (Cİ), bu atmosferden etkilendi. Sanat endeksi platformu Lebriz.com'un verilerine göre, 2015'te Türkiye'de 54 müzayede gerçekleşti. Bu müzayedelerde, 1035 sanatçının eseri satıldı. Resim piyasasında ise 40 milyon dolarlık satış, müzayedelerde gerçekleşti. 2015 Cİ'ya katılan eserlerin toplam değeri bu yıl 67 milyon doları buldu. Bu eserlerin ise yüzde 62'si satıldı. Oysa, bir önceki yıl katılan eserlerin değeri 95-96 milyon dolardı ve bunların yüzde 67'si satılmıştı."
Hal böyle iken, ulusal ve ulus aşırı kültür endüstrilerini doyurucu biçimde ele alan kitapta 'tehlike çanı' olarak da, ticari manâda 'zafer çanı' olarak da algılanabilecek ilginç bir sektöre daha yaklaşılıyor: Modern Yaratıcılık Endüstrisi. Bu bölümden aldığımız verilere göre, Türkiye'de dile kolay; 21 milyon 800 bine ulaşan oyuncu kitlesi bulunuyor. Bu kitlenin 11 milyon 400 bin kişilik bölümü dijital oyunlara harcamada bulunuyor. Kitabındaki bu bölümü Gartner Oyun Sektörü Araştırma Raporu'na dayandıran Faruk Şen, bu sektörün oyun konsolları, yazılım ve donanım derken, 2015 sonunda 111 milyar dolarlık bir işlem hacmine ulaştığından söz ediyor. Bu yönü ile Türkiye'deki genç nüfusun yaygınlığına dikkat çeken yazar ve akademisyen, yine inanılmaz bir yaklaşımla, ülkede günde 39 milyon saat oyun oynandığı bilgisini veriyor. Buna göre Türkiye, sosyal oyun kategorisinde oyuncu başına oyun oturumu süresinde 38,4 dakika ile Dünyada birinci konumda bulunuyor. Haliyle bu potansiyeli gören yabancılar da, Türkiye'deki oyun sektörüne ilgi gösteriyor. (s.191)
Faruk Şen'in çalışması Dünya’da kültürel sektöre istatistiksel ve tablo destekli bakışla sona ererken, bu kesimde örneğin, AB kültür endüstrileri ve büyüklüklerine dair grafikte, ilk sırayı görsel sanatların, iki, üç ve dördüncü sıraları ise reklam, TV ve gazete ile dergilerin aldığı bilgisi geçiliyor. (s.200)
Toplamda yedi milyon civarı kişinin AB'de kültürel alanda istihdam edildiğinin belirtildiği eserin sonuç ve öneriler bölümünde ise, Faruk Şen Türkiye 2015 Kültür Harcamaları'nın 47 milyar 640 bin dolar olduğunu, bunun ise millî gelirin yüzde 6,4'üne tekabül ettiğini bildiriyor. Ancak kitabın belki de en samimi mesajlarından biri, kendisini "Kültüre ayrılan bütçeye ilişkin" başlığı altında gösteriyor. Şöyle diyor Şen: "Kültür harcamalarının, niceliksel büyüklüğü kadar niteliksel yanı da önemlidir ve belki daha da önemlidir. Özel ve kamusal kaynaklardan kültür için ayrılan değer bu kadar yüksek oranlarda olmakla birlikte üretilen ve kullanılan kültür ürünlerinin niteliği istenilen özellikte midir? Daha demokratik, daha barışçı, farklılıklara saygılı, sorgulayan, üretici bir kuşak yaratmada can alıcı bir önemi olan kültüre ayırdığımız kaynakların nitelikleri ayrıca sorgulanmalıdır.
Ekonomik büyümeyle birlikte daha da artacağı kesin olan kültür bütçelerinin daha etkin kullanılması, belirlenen amaçlara uygun ve yerinde paylaştırılması önem kazanmaktadır. Bu da bizi geniş anlamda kültürden sorumlu bakanlık, kurum ve kuruluşlarının rol alanlarının gözden geçirilmesini, yetki ve sorumlulukların dağılımının yeniden değerlendirilmesini içeren çabalara yöneltmelidir." (s.218)
Comments