top of page
Osman Can Yerebakan

Uvertür: Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu'ndan bir seçki


Borusan Contemporary, 12- 28 Ekim tarihleri arasında New York’un galerileriyle ünlü Lower East Side bölgesindeki 208 Bowery Galerisi'nde düzenlediği Uvertür: Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan bir seçki başlıklı sergide, odağına zamanı alan yeni medya işlerini bir araya getirdi. Küratörlüğünü Borusan Contemporary Sanat Yönetmeni Kathleen Forde'un gerçekleştirdiği sergiyi Osman Can Yerebakan değerlendirdi.

Ali Kazma, Written, 2011

“Otuz yılı aşkın süredir büyümekte olan bir koleksiyonun bir tür yansımasını Türkiye dışındaki seyircilerle buluşturmak istedik,” diyen Kathleen Forde, Michigan’da 2017 yılı boyunca açılan üç Borusan koleksiyon sergisinden sonra bu New York çıkarmasıyla ulusal alanda önemli bir adım attıklarının altını özellikle çiziyor. New Museum’un da üzerinde bulunduğu Bowery caddesindeki galeri mekânı uzun ve dar yapısına rağmen Lorde’nin stratejik yerleştirmesiyle kalabalıktan uzak bir sergi deneyimi sunuyor. Seyircinin her eserle birebir ilişki kurmasına özen gösterdiğini belirten Amerikalı küratör, Uvertür’ü gezenlerin ana temalardan birisi olan zamansızlık olgusunu hissedilebilmelerini sağlamış.

Zamanın ilerleyici ve geri döndürülemeyen nesnel niteliğine karşıt olarak “hissedilen zaman” kavramını destekleyen işler, bireyin içsel dengesinin algı ve hafıza ile olan ilişkilisini ve bu ilişkinin zaman gibi tarafsız bir gerçeğin sorgulamasına etkilerini irdeliyor. Dünyanın farklı bölgelerinden sanatçıların ellerinden çıkan işler dingin yapılarıyla iç gözleme fırsat verirken, teknolojik altyapıları aracılığıyla fizikselliğin makina ile ilişkisini sorguluyor. Dijital olanın hafıza ve bedensellik gibi insana dayalı alanlara dahil olmasıyla, zamanın kullanışlı yanının sekteye uğraması Jim Campbell ve John Gerrard gibi sanatçıların çalışmalarında öne çıkan temalardan. Campbell, 2009 tarihli Grand Central Station’da New York’un ünlü tren istasyonun telaşlı ziyaretçilerinin düşük çözünürlükteki silüetlerini onlarca LED ışık üzerinden betimlerken, akan ışıklar aracılığıyla vücut bulan insan figürleri tren istasyonun mermer tabanın fotoğrafıyla eşleşiyor. Sonsuz döngüde hareket eden hayaletimsi figürler, dinginlik ve telaş arasındaki zıtlığı bedensel ve mekanik arasındaki çelişkiyle dengeliyor. Benzer ilişki Gerrard’in 2009’da ürettiği videosu Sow Farm (near Libbey, Oklahoma)’da mevcut. Amerika’nın ortabatısında bir domuz çiftliğinin fotoğraflanmasını sonsuz bir sürece yayan video, başlangıç ve sonun önemini yitirdiği bir düzende çiftliğin etrafındaki doğal yapıyla ilişkisini betimliyor. Dıştaki sakin duruşuna karşın içeride pek çok sayıda hayvanı barındıran sıradan görünümdeki yapı sürekli hareket eden 360 derece açılı kamera sayesinde tekinsiz ancak olağan bir varlığa dönüşüyor.

John Gerrad, Sow Farm (near Libby, Oklahoma), 2009

Michal Rovner’in 2016 tarihli videosu Black Forest zamanın tekdüze ve çizgisel yapısını sorgulamanın yanında fotoğraf ve videonun gerçeği belgelemedeki benzer ve farklı yanlarını da ele alıyor. Gece ortaya çıkan bir grup çakalı zifiri karanlıkta kameranın gece ayarıyla filme alan sanatçı, elde ettiği görüntünün röntgen ve eski fotoğraf teknikliği daguerreotype ile olan benzerliğini öne çıkarıyor. Gece karanlığında far gibi parlayan ürkütücü bakışları ve tekinsiz dinginlikleriyle kameraya bakan yırtıcı hayvanlar, kameranın kasvetli lensi sayesinde seyirciye gerçekdışı bir belgesel izler hissi veriyor.

Claudia Hart, The Seasons, 2009

Sergideki tek Türk sanatçı olan Ali Kazma’nın 2011 yılından altı ekran video çalışması Written süreç ve algı olgularını tek çizgide ilerleyen yapıdan çıkartmasıyla serginin genel tonunu özetler nitelikte. Sanatçının kişisel çalışma notlarının yazdığı kâğıt parçalarının geri çekimde alev alıp yandığı sürükleyici yerleştirme, akan zamanın yıkıcılığına karşın insan aklının ve ruhunun direnişini televizyon ekranının yabancılaştırıcı ektisiyle aktarıyor. Tersine akan montaj sayesinde yanan alevin yok ediciliğinden doğan metinler serginin her köşesine işleyen hikayeleri anlatıyor sanki. Saniyeler, saatler, günler takvimlerde durmadan aksa da insan bedeni kendi iç dengesinde zamanı kendine göre uyarlamakta, ilerleyen saniyeleri rakamlarla belirlemek boşuna bir çaba.

Her gün daha da gelişen teknoloji ve bunun sanatsal üretime yansıması bu gerçeği değiştiriyor gibi dursa da, Uvertür’de yer alan işler mekanik yaratımın güncel sanatta fırsat verdiği eterik durumu kanıtlamakta.

Yorumlar


bottom of page