Gülfem Kessler'in pandemi döneminde ve en son ürettiği işlerinden oluşan, “var olma” ve “yok olma”nın keskin ayrımı ve bütünleşik daimini bu kavramların çeşitli veçheleri ile ele alan VAR VE YOK sergisi BE Contemporary’de 22 Kasım 2022 tarihine dek devam edecek
2020’nin Kasım ayında Bahar Eriş Soyoğuz tarafından Urla’da
açılan BE Contemporary, Gülfem Kessler'in son dönem üretimlerinden oluşan ve sanatçının üretim sürecinin bir parçası olarak gördüğü arkadaşlarıyla yaptığı buluşmaların bir yansıması olarak karşımıza çıkan VAR VE YOK sergisine ev sahipliği yapıyor.
Sanatın kucaklayıcılığına, çağdaş sanatta farklı sorulara ve bakış açılarına yeni bir alan açmayı
amaçlıyan galeri, Urla’da konumlanan mekânında, 2006 yılında Urla’ya yerleşen, 2008’den beri İstanbul’un yanı sıra Barbaros Köyü’nde üretimlerine devam eden Kessler'in pigmenti her zaman başlangıç noktası olarak alan yoğun renk kullanımıyla öne çıkan eserlerini sergiliyor. Son zamanlarda pratiğinde siyah beyaz çalışmalarıyla da karşılaştığımız sanatçı bu geçişi, sanatçının her zaman devinim halinde olması gerekliliğine bağlıyor. Kessler’e göre son ürettiği renkli işlerin Urla’da sergilenecek olması ayrı bir önem taşıyor: “Şehir daha griyken, Urla benim için yeşil ve renkli, doğaya daha yakın. Bu sergiyi hazırlarken Urla’nın yokluğu içimde önemli bir yer kaplıyordu.”
Gülfem Kessler, Insomniac, 30x21 cm, Kağıt Üstüne Akrilik, 2022
İsimsiz, 2022, tuval üzerine pigment, akrilik 40x50 cm
Sanatçının yakın arkadaşı, yazar Bahar Erkum’un sergiye eşlik eden metni, buluşmalarda pandemi sürecini ve etkilerini yoğun bir şekilde ele alırken serginin adını ve temasını belirleyen trajik bir kaybı da anlatıyor. Pandemi sonrası hareketlenen hayat ile bir anda gelen bir kaybın
ekseninde, var olma ve yok olma arasında salınan, birbiriyle ilişkilenen ve birbirinden kopan
eserlerin oluşturduğu bir anlatı ortaya çıkıyor.
"Sanatla bağım, kendimle bağım, yaşamla bağım aynı anlamları taşıyor. Portreler resim yapmaya başladığımdan beri kendimi ifade etmekten zevk aldığım bir şekilsel tercih, hatta baş tacım, çünkü portrede insan psikolojisini bilinçaltı ve üstünü ifadede sonsuz bir çeşitlilik ve olanak görüyorum. İnsan yüzü ilk algıladığımız şekil, bebekliğimizde ilk anlamlandırdığımız form bir yüzde, duyguların da ifadesi ilk yüzde başlıyor. Suret 'portre' bende uyanan bir anının ve anın yeniden canlanması, deşilmesi, kanaması, mutluluğu, huzuru, zevk sarhoşluğu ya da anımsamanın bende vaktiyle yarattığı hazzın aynı yoğunlukla tek rar hissedilmesi, tüm çelişkilerin ifadesi, duyguların yüzde manik bir serüvene dönüşmesi… İşte böylece, hissettiğim şeyleri hissettirmeye çalışıyorum.Geçmişin mimikleriyle geleceğin tasvirini araştırıyorum. İnsanların bende yarattığı izleri ve farklı yansımaları resme aktarıyorum, yeni ifadeler yaratıyor ve görmediğim-göremediğim şeylerin keşfine çıkıyorum. Renksel ve formsal çeşit lilikle çalışmalarıma tanıklık edenleri şaşırtmayı seviyorum bu yüzden tekniğimi, renk tercihlerimi değiştirmekten çekinmiyorum. Resme toz boyayı yumurta sarısı ile karıştırarak renklerimi kendim yaparak başladım, aslında bu bize akademide boya ve renk dersinde ilk öğretilen şeydi hepimiz kendi boyamızı yapmak durumdaydık bu şekilde renk ve boya yoğunluk konusunda da hakimiyet geliştirebiliyorduk, bu teknik beni büyüledi ve ağırlıklı olarak pigment çalışmaya başladım, transparan katmanlar beni özgürleştiriyordu. Bugün hala resmimi büyük ölçüde pigment tekniği ile kurguluyor ve sonra kimi zaman akrilik kimi zamanda yağlı boya ile tamamlıyorum ama pigment vazgeçilmez başlangıcım. Bunun haricinde yerleşik bir düzenim olmadığı zamanlarda, göçebe şartlarımın gereği mürekkep, kâğıt ve kömür kalem çalışmalarım da desen resimlerimin ortaya çıkışına sebep.” - Gülfem Kessler
Comments