top of page
Yasemin Güney Erten

Video-sanatına dair kolektif bir bellek: Senkron

Bir sanat mecrası olarak videoyu farklı mekânlarda görünür kılmayı amaçlayan ve merkezinde video-sanatı olan sergi ve etkinliklere ev sahipliği yapan Senkron’un ilk edisyonu Nisan ayında Bilsart ve Mixer öncülüğünde gerçekleşti. Bu yeni kolektif oluşumun hikâyesini ve gelecek projelerini öğrenmek için Senkron ekibiyle bir araya geldik


Röportaj: Yasemin Güney Erten



Senkron organizasyon ekibinden Bengü Gün, Selman Bilal, Zeynep Tetik, Leyla Ünsal, Zeynep Yavuzcezzar, Zeynep Bolat, Fotoğraf: Elif Kahveci



Senkron bu yıl ilk defa 15-30 Nisan tarihleri arasında Bilsart ve Mixer öncülüğünde gerçekleşti. Video sanatını merkeze alan oluşumun doğum sürecinden bahseder misiniz? İki ayrı sanat kurumu arasındaki iş birliği nasıl oluştu?


Mixer’in kapsamlı bir video sergisi hazırlığında olduğu bir süreçte, sergiyi farklı şehirlerde yer alan üç kurumla beraber gerçekleştirme arzusuyla Senkron’un ilk tohumları atıldı. Bilsart, Monitor ve Loading’in bir araya gelişiyle Mixer ve Bilsart olarak bu birliktelik halini daha kapsamlı bir davete dönüştürmeye karar verdik. Pandemi sebebiyle ertelenen ve geçtiğimiz Nisan ayında izleyiciyle buluşan Lens’21 sergisinin planlaması sırasında, Mixer ve Bilsart olarak farklı yapılarda ve organizasyonlarda çalışan sanat kurumlarını video-sanatı etrafında bir araya getirme düşüncesinin ortak hayalimiz olduğunu fark ettik. Video-sanatına derinlemesine bir bakış sunacak Senkron-Eş Zamanlı Video Sergileri’nin Türkiye’nin farklı şehirlerinden galeri, müze ve inisiyatiflerin katılımıyla oldukça zengin bir program önerisi sunmasını hedefledik. Videoya dair farklı yaklaşımları görebileceğimiz; sergiler, gösterimler ve sanatçı konuşmalarıyla desteklenecek bir program sunulmasını önemsedik. Bu heyecanla geçtiğimiz Eylül ayında çalışmalarına başladığımız Senkron’un ilk edisyonu için aramıza Elgiz Müzesi Eski Koordinatörü Zeynep Yavuzcezzar ve Versus Art Project Kurucu Ortağı ve Direktörü Leyla Ünsal’ın da katılımıyla beraber oldukça kısa sürede böylesine kapsamlı bir projeyi büyük bir özveri ve ekip ruhuyla gerçekleştirmekten mutluluk duyuyoruz. Senkron-Eş Zamanlı Video Sergileri’ni doğuran ve hayata geçirmemize olanak tanıyan ilk motivasyonumuz özellikle pandemi sürecinde birbirimizden uzaklaştığımızı fark etmemiz ve birlikte hareket etmenin ve üretmenin bizlere ne kadar iyi geleceğini düşünmemizdi.



Solda: Ragnar Kjartansson, Figures in Landscapes serisinden Monday, 2018, tek kanallı video, 24 saat, Kendi Koleksiyonu

Sağda: Aslı Uludağ & Kerem Ozan Bayraktar, Su Çizgisi / Waterline, 04’54”, video, ses, Gate 27



Katılımcılar arasında Türkiye’nin birçok farklı şehrinden galeriler ve sanat kurumları olduğunu görüyoruz. Senkron’un kapsayıcı yapısı sanat dünyasında daha kolektif yapılanmalar olabileceği konusunda umut vadediyor. Çeşitli kurumlara görünürlük sağlayan bu ortak alandan söz eder misiniz?


Senkron’un kurumları bir araya getirecek ve bağlayıcı rol üstlenecek kolektif yapısının şekillenmesiyle beraber, Türkiye’nin farklı şehirlerinde çalışmalarını sürdüren galeri, müze ve inisiyatiflere açık davette bulunduk. Bu davet sonucunda, 49 katılımcı kurum Senkron-Eş Zamanlı Video Sergileri çatısı altında buluştu. Senkron’un ilk senesinde bu kadar katılımcı kurumun olumlu yaklaşması ve yapıcı yorumlarda bulunması bizleri çok mutlu etti ve gelecek projeler için heveslendirdi. Senkron katılımcılarının her birini Senkron’un bir parçası olarak görüyoruz. Senkron’u geliştiren ve büyüten değerin yalnızca organizasyon ekibi ve öncü kurumlar değil, bu davete katılıp bizlerle birlikte hareket eden kurumların süreç içerisindeki iş birliği olduğuna inanıyoruz. Bu sebepten, biz düzenleyen ekip olarak çok ön planda olmak istemeyip birlikte hareket etme fikrininin ön plana çıkamasını arzu ettik. İçinden geçtiğimiz bu zor dönemlerde, farklı yapılardaki kurumların bir arada hareket etmesine olanak sağladığımız için mutluyuz. Senkron’da yakaladığımız bu kolektif ruhun gelecek yıllarda da artarak devam etmesini hedefliyoruz.


 

Sergilerin eş zamanlı olması Senkron’un çıkış noktalarından biriydi. Türkiye’nin farklı kurumlarında aynı anda video çalışmalarının gösterilmesi, hem gerçekleştiği tarih aralığında video-sanatına dikkat çekilmesini sağladı, hem de kültür-sanat alanında bir süredir göremediğimiz canlılığı ve birliktelik duygusunu insanlara tekrar hatırlattı.

 

Tüm bu oluşumun “senkron” kelimesi altında toplanmasının anlamları üzerine neler söylemek istersiniz? Eş-zamanlılık nelere işaret ediyor? Bu eş-zamanlı, birleştirici, ortak alanı kurmaktaki niyetiniz neydi?


İsim konusuna kafa yorarken Senkron’un gelecek senelerde de devam edecek olmasına, katılımcı kurumlarla birlikte hareket etme fikrine vurgu yapmasına, sergilerin aynı zaman diliminde farklı mekânlarda ziyaret edilebilmesine, kolayca anlaşılabilir ve akılda kalıcı olmasına dikkat ettik. Birkaç seçenek sonucunda Senkron’da karar kıldık. Sergilerin eş zamanlı olması Senkron’un çıkış noktalarından biriydi. Türkiye’nin farklı kurumlarında aynı anda video çalışmalarının gösterilmesi, hem gerçekleştiği tarih aralığında video-sanatına dikkat çekilmesini sağladı, hem de kültür-sanat alanında bir süredir göremediğimiz canlılığı ve birliktelik duygusunu insanlara tekrar hatırlattı. Katılımcı pek çok sanat kurumu, Senkron kapsamında gerçekleştirdiği sergilerini çeşitli sanat konuşmaları ve etkinliklerle destekledi. Kurumsal kimlik çalışmalarımız ise Bilsart ekibinden Ceren Taşkent Acarol’un önderliğinde ve Sanat Yönetmeni Açelya Kırmalı’nın grafik tasarım çalışmalarıyla oluşturuldu. Böylelikle Senkron’un kolektif ve dinamik yapısını yansıtan iyi bir görsel dünya ortaya çıkmış oldu.


 

Video-sanatının ve bu alanda üretilen çalışmaların geçmişi günümüze taşıyan, geleceğe aktarımda bulunan arşivsel bir yanı olduğunu düşünüyoruz. Senkron ile gelecek senelerde bu aktarımın bir belleğini oluşturabilmek ve arşiv çalışmaları gerçekleştirmeyi ümit ediyoruz.


 

Video-sanatını mercek altına almanızdaki etkenler nelerdi? Neden videoya yoğunlaşmayı tercih ettiniz?


Video ve video-sanatına yer veren galeri, müze ve inisiyatiflerin programlarını yakından takip ediyorduk. Senkron’un öncü kurumlarından Bilsart tamamen video-sanatına odaklanan bir mekânken Elgiz Müzesi, Mixer ve Versus Art Project de bu alanda gerçekleştirilen üretimleri destekliyor ve programlarında yer veriyordu. İlk çıkış noktamız videonun doğası gereği kurumlarda diğer sanat pratiklerine oranla daha az yer veriliyor oluşuydu. Senkron’da yer alan katılımcı kurumların programları gelmeye başladığında, zaman zaman kaçırdığımız ve izleme fırsatı bulamadığımız sanatçıların ilk dönem çalışmalarını da izleme olanağımız oldu. İzleyicilerin de video-sanatına daha fazla yaklaşmasına olanak tanıyacak sergi, konuşma ve etkinlikler bütünü olarak gördüğümüz Senkron ile bu alanı mercek altına almak istedik. Video-sanatının ve bu alanda üretilen çalışmaların geçmişi günümüze taşıyan, geleceğe aktarımda bulunan arşivsel bir yanı olduğunu düşünüyoruz. Senkron ile gelecek senelerde bu aktarımın bir belleğini oluşturabilmek ve arşiv çalışmaları gerçekleştirmeyi ümit ediyoruz.



Solda: Deniz Tortum, Selyatağı, 2018, Video, 6’50”, 3 + 1 AP, Versus Art Project, Fluid Dynamics sergisi

Sağda: Özge Topçu, Işıklık, 2021, Mekâna özgü sanal ışık yerleştirmesi, Odeabank O’Art



Senkron bünyesinde hem çevrimiçi hem de fiziksel olarak deneyimlenebilen sergi ve etkinliklerle karşılaşma fırsatı bulduk. Oluşumun bu melez yapısında pandeminin etkilerinden bahseder misiniz? Pandemi sonrasında çevrimiçi gösterimlerin ve etkinliklerin aynı ilgiyi göreceğini düşünüyor musunuz?


Pandemiyle beraber kurumlar programlarındaki pek çok etkinliği fiziksel etkinliklerle beraber çevrimiçi platformlara taşıdı. Şüphesiz ki fiziksel ortamda çalışmayı deneyimlemek ile çevrimiçi platformlarda deneyimlemek arasında farklar var; fakat Senkron kapsamında gerçekleştirilen programlarda çevrimiçi etkinliklere katılımın oldukça yüksek olduğunu gördük. Bir araya gelmeyi ve etkinliklerde beraber olmayı unuttuğumuz dönemde, çevrimiçi buluşmalarla biraz olsun bu ihtiyacımızı karşılayabildik. İzleyicilerin farklı şehirlerde yer alan sergileri kolaylıkla takip edebilmesi ve sanatçı konuşmalarına bulundukları yerden kolaylıkla katılabilmeleri önemli bir avantajdı. Dijitalleşme, kültür-sanat sektöründe hızlı bir ilerleyiş gösteriyor. Pandemiyle artan bu ivmenin, yakın gelecekte farklı sanat disiplinleri ve uygulamalarla gelişeceğine ve bizler için yeni deneyimlere olanak tanıyacağına inanıyoruz.



Aldığınız geri dönüşlerden bahseder misiniz? Bu kolektif süreç farklı düzeylerde nasıl yankılandı?


Senkron’un ilk edisyonunu tamamlar tamamlamaz katılımcı kurumlarla bir araya gelerek sürecin onlar üzerindeki yansımalarını dinledik. Gerçekleştirdiğimiz bu toplantılarda oldukça yapıcı ve olumlu geri dönüşler aldık. Aynı zamanda ikinci edisyonu nasıl daha kapsamlı şekilde gerçekleştirebileceğimiz üzerine notlar tuttuk. Bu toplantılarda bizi en mutlu eden geri dönüş, katılımcı kurumların Senkron’u sahiplenme ve bu birliktelik duygusunu korumaya yönelik yaklaşımları oldu. Bu motivasyonla Senkron’un ilerleyen senelerde kapsamını daha da artırarak bu kolektif yapının ulusal ve uluslararası alanda büyümesini hedefliyoruz.



Önümüzdeki seneler için farklı projeleriniz var mı? Senkron, Türkiye kültür-sanat ortamında nasıl bir konuma sahip olmayı hedefliyor?


Senkron-Eş Zamanlı Video Sergileri, önümüzdeki sezon yine 15-30 Nisan 2022 tarihleri arasında gerçekleşecek. İkinci edisyon için çalışmalarımızda önceliğimiz ilk sene birlikte olduğumuz kurumların yanı sıra, yeni diyaloglar yaratmak ve partnerlikler kurmak. Sergiler, konuşmalar ve gösterimlerle izleyicilere rotalar çıkarmak ve etkinlik sürecini rotalarla kolaylıkla izlemelerini sağlamak. Aynı zamanda Senkron-Eş Zamanlı Video Sergileri’nin pandeminin etkilerinin azaldığı bir zaman dilimine gelmesini arzu ederek fiziksel buluşmalara ve etkinliklere de programımızda yer vermek istiyoruz.

コメント


bottom of page