top of page
Ali Taptık

Yangınlardan küllere bir gezinti…


Sanatçı Ali Taptık’ın ayda bir unlimitedrag.com üzerinden okuyucuyla buluşan yazı dizisi sanatçı ve fotoğraf kitaplarını merceği altına alıyor. Serinin sıradaki yazısının odağında Ülgen Semerci ve Burcu Yağcıoğlu’nun Fire Walk kitabı var


Yazı: Ali Taptık


Fire Walk, 2022, Ülgen Semerci ve Burcu Yağcıoğlu, 22×28 cm, 92 sayfa, Tasarım: Serra Şensoy, Aşina Projesi, Print Center, Fotoğraflar: Beyza Bayrak, Onagöre


Fire Walk. Bir dergiye benziyor, kapağındaki üçgen delikten lentiküler bir baskıda alevler hareket ediyor. Kitabı uzun zamandır bekliyorum. Aradım aradım ulaşamadım, yayıncısı bir AB projesi, bu konuyu bu yazıda karıştırmayacağım. Kapak içinde küller beni karşılıyor, belki de alışkanlık kitabı şöyle bir başta sona çeviriyorum. Arka planda bazıları devşirme, bazıları sanatçıların üretimi görseller akıyor, bunların üzerinde ise metinler. Hangi metin nerede başladı, nerede bitti, kesin çizgilerle sezemiyorum.


Kitaba birkaç bakıştan sonra “iyi” bir okur olmaya karar veriyorum. Deniz’in girizgâhındaki dili rahat, daha önce aslında bir sanatçı konuşması olan lansmanında bulunduğum için diğer yazıları biliyorum, hatta oldukça da detaylı bir şekilde biliyorum.


Son birkaç yıl birbirine karıştı, gökten taş gibi dolu yağdığını iyi hatırlıyorum. Domuzların boğazı geçtiği yılı da… Müsilajı ise görmedim, pandemiyi bahane edip kendimi sakladım, o sene mi yazlıkların orada yangınlar olmuştu? Depremden önceki sene miydi bu yoksa iki önceki sene mi? Kıyamet yaklaşırken felaketleri de kaydetmek zorlaştı. Semerci ve Yağcıoğlu da bu muhteşem olayları hayret ve merakla yeniden anlamlandırmaya çalışıyorlar. Acıyı dönüştürmenin yollarından biri sanat ve acıyla başa çıkışımız bizi biz yapan değil mi? Son aylarda neler oldu…


Fire Walk, 2022, Ülgen Semerci ve Burcu Yağcıoğlu, 22×28 cm, 92 sayfa, Tasarım: Serra Şensoy, Aşina Projesi, Print Center, Fotoğraflar: Beyza Bayrak, Onagöre


Fire Walk beş metinden oluşan İngilizce bir kitap. Cabinet, ya da Hamam gibi bir derginin ateş sayısına bakıyor da olabilirim. Bu kitap aslında odaksız bir bakışla yeniden anlamlandırmak ve ateşin yıkımı içindeki yaratıcı gücü keşfetmek ve göstermek için “der”lenmiş. Deniz Kırkalı’nın önsözü bizi karşılarken, kaleme aldığı bir şiir de bir şekilde veda ediyor.


İlk metin Fire Dive yangınlar ve alevler arasında bir gezinti gibi. Farklı kültürler ve zamanlardan ateş öyküleri ve mitlerini bir araya getiriyor. Antik Yunandan Melanesia’ya bu seyahatin sonunda bir ana fikir bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Yanarak ya da sönerek yürünen bir yolun başı ya da sonu o kadar önemli değil, bu gezinti bana sergi lansmanında olduğu gibi keyif veriyor. Bu metni Semerci’nin iki söyleşisi izliyor. Bunlardan ilki ateş uzmanı, ateş ekolojisti İsmail Bekar ile. Savaşı canlı yayında izlemek kadar alevleri canlı yayında izlemek de canımı yakıyor. Yangının yaşamın bir parçası olduğunu hatırlatan bu konuşma, depremi ve son aylarda yaşadıklarımızı düşündürdü bana… Belki de kritik söyleşiye daha çok odaklanmamızı istediklerinden birbirine benzemeyen bir metin akışı tercih etmişler ama bu sayfaları bir söyleşi olarak takip etmek zor. Benzeri bir sonraki heyecan verici söyleşi için de geçerli. Margrit’s Fire isimli metinde Semerci arkadaşı Margrit Lewczuk ile sohbeti izliyor. Lewczuk birçok sanatçının korkulu rüyalarından birini yaşamış: 1999 tarihinde bir yangında stüdyosunu ve tüm eserlerini kaybetmiş. Burhan’ı düşünüyorum. Kaybetmenin ferahlığını da. Kitap Yağcıoğlu’nun bir kısa öyküsüyle devam ediyor. Küllerden bir odaya girişi tasvir eden bu hikâye beni lansmanda gördüğüm külden heykele götürüyor. Semerci ve Yağcığolu’nun bu projeyi tıpkı 2015 senesinde Amerikan Hastanesi’nin Operation Room isimli galerisinde siste yerleştirmesi gibi bir sergi ile sonlandıracağını buradan anlamak mümkün. Metinlerden Deniz Kırkalı’nın bir şiiri: Kendi değer ve değersizliği ile başa çıkamayan, alıştığımız çalışma düzenlerin yeniden yapılandığı bir dönemde üretim ile yeniden üretim arasında yolunu bulamayan bizlerin yani lümpen proletaryanın mistik ile mantık arasındaki salınımını duyumsuyorum.


Fire Walk, 2022, Ülgen Semerci ve Burcu Yağcıoğlu, 22×28 cm, 92 sayfa, Tasarım: Serra Şensoy, Aşina Projesi, Print Center, Fotoğraflar: Beyza Bayrak, Onagöre


Derleme yayınlar ve bunlardaki kolektif üretim biçimleri beni heyecanlandırıyor. Mülksüzleştirmeye İnat böyle bir projeydi ve dahası kendi finansı da dahil tüm oluşma sürecini de açık ediyordu. Fire Walk parçası olduğu proje nedeni ile bu gibi unsurları açık etmesi mümkün değil sanki. Malum kitabı satın almak bile mümkün değil ama yakında sahaf sitelerinde fahiş fiyatlara göreceğiz. Bir yayıncı ve uzun zamandır böylesi kitapları eleştiren birisi olarak bu durumu kabullenemiyorum. Yeniden tartışılması gereken erişilebilirlik, demokratiklik gibi iddialarla bir mecra olarak köklenmiş olan sanatçı kitapları hakkında günümüz fonlama ve yayıncılık pratikleri neler söylüyor? Bir taraftan kamusal iddiasındaki sanat kurumları tarafından üretilen ihtişamlı kitapların maliyetinin altına satıldığı görüyoruz, öteki taraftan yine kamusal hibelerle üretilmiş “kâr amacı” gütmeyen yayınlar, kitabın doğası ile çelişen projelerle üretim alanı bulabiliyor. Sanatçıların desteğe ihtiyacı olduğu kesin ama ufak bir araştırma ile böylesi fonların çok hayranı olduğumuz Kuzey’de genellikle sanatçı-yayıncı ortaklıklarına verildiği sabitlenebilir. Bu durumda sanatçıları mı eleştirmem lazım yoksa bu projeyi yazanları mı yoksa buna jüri olarak destek olan dostlarımı mı; emin değilim. Belki de eleştirmem gereken yayıncılarımız ve köklü yayınevlerimizin sanatçı neşriyatlarına ilgisizlikleri ya da proje olarak tüketilen yayıncılık pratikleri.


Fire Walk, 2022, Ülgen Semerci ve Burcu Yağcıoğlu, 22×28 cm, 92 sayfa, Tasarım: Serra Şensoy, Aşina Projesi, Print Center, Fotoğraflar: Beyza Bayrak, Onagöre


Sayfaların tasarımı hakkında net bir yargıya varmakta zorlanıyorum ve bundan güzel bir keyif alıyorum. Bana gelişigüzel gibi gelen belli yerleşimlerin arkasında üreticilerin oldukça fazla tartıştıklarını görebiliyorum. Güzelliğe ve düzene sırtlarını dönüşleri belki bundan. Kontrast olmayan metin rengi de bana istersen okumayabilirsin diyor, seni sınav etmeyeceğiz. Her “açma” bir müzakereyi çağrıştırıyor. Belki de Semerci ve Yağcıoğlu’nun farklı ülkelerde yaşadığını bildiğimden, kitabın tasarımcısı Serra Şensoy ile ekranların başında “birlikte” tasarlarken hayal ediyorum. Büyük mesafelerde derlenen bu işin “sanatçı kitabı tasarımı” gerçekten zorlu bir mesele olsa gerek. Dergiye benzetmem ya da yayıncılığı üzerine yargılarım sizleri yanıltmasın. Ateşin dögüselliğini hem görsel hem de sözel olarak duyumsatan olarak Fire Walk harika bir sanatçı araştırması ve iş birliği…


Comments


bottom of page