Sanatçı Ali Taptık’ın ayda bir unlimitedrag.com üzerinden okuyucuyla buluşacak olan Yaşa Gelme başlıklı yazı dizisi sanatçı ve fotoğraf kitaplarını merceği altına alıyor. Serinin ilk yazısının odağında Elif Kahveci’nin Çoraplarını Çıkarmak İster Misin? ile Rasul Guliyev’in Hezeyan
başlıklı kitapları var
Yazı: Ali Taptık
Elif Kahveci, Çoraplarını çıkarmak ister misin?, Kendi yayını, 2022, Video: Ali Taptık, Onagöre
Neredeyse bir sene önce bir kitabın kapağını açıp zihnimi boşaltmaya onunla konuşmaya çalıştım. Zorunlu bir araydı, bu yazı bir ısınma turu olacak. Elimde iki ufak kitap var. Biri lila rengi diğeri siyah-kırmızı: Hezeyan ve Çoraplarını Çıkarmak İster Misin?
Siyahla başlıyorum. Kapağın ardında cart bir kırmızı üzerinden incecik tırnaksız harflerle İngilizce bir şiir var. Çocukluktan bahsediyor, çocukluğun hatıralarından ve karanlık bir zamanda yaşadığımızdan ve çocuk korkusunun ve zekâsının saflığından. Genç bir fotoğrafçı çocukluktan bahsediyor. Alışılmış bir eve dönüş hikâyesi mi beni bekliyor? Bir sonraki açmada kitabın ismi Hezeyan iki sayfaya yayılıyor. Bu kelimenin anlamını bilmiyormuşum. Etkileyici bir suya dalışla başlıyor kitap, sonrasında fluluğun içinde ifade ararken kayboluyorum.
Lila olan kitap uzun zamandır bir gizem. Kendisi ağızından kapalı, yırtılması istenmiş. Sırtı tel dikiş kitabın ağzı üstü ve altı birbirine yapıştırılmış ve perfore edilmiş, gel beni yırt diyor. Çaldığım zaman zor bir dönemdi, yeni bir kitaba bakacak yerim yoktu, arada göz gezdirecek de. Şimdi yırtacak cesarete sahibim. Kahveci’yi Art Unlimited okurlarının tanıdığını düşünüyorum. Kapakta fiyakalı bir yazı tipi ile kitabın ismi yazıyor, Türkçe yukarıda, İngilizce aşağıda ortasında Elif’in ismi… Kısmet bu yazıyı yazacağım güneymiş: Yırtış kolay oldu ama pürüzsüz olmadı. Yosunlu sularda gezen bir helva satıcısı beni karşılıyor, ‘bir tanıklık hikayesi’ yazıyor altında. Tanıklık. Takip eden sayfada bir açıklama beni bekliyor, ben de hızla ona selam vermeden geçmeye çalışıyorum. Yine de gözüme çarpan iç hesaplaşmayı merak ediyorum, büyüme dönüşme ifadeyi arama gündemde…
Rasul Guliyev, Hezeyan, kendi yayımı, 2019, Fotoğraflar: Beyza Bayrak, Onagöre
Guliyev’in kitabını aldığımda üç fotoğraf beni yazmaya itmişti. Bir fotoğrafta bir ceket, diğerinde saklanan bir genç kadın ya da bir kız çocuğu, çirkin bir çekyattan bacakları sarken bir erkek. Bu fotoğraflarda gördüğüm nesneleri sık görürdüm sanki çocukken, çok uzun zamandır da görmedim. Ben de çocukluğa dair yarattıkları his çok net, sözler ise imgenin hatıralarımda gittiği yeri doğruluyor. Terlikler, ince çizgili kalın kumaştan ceketler, metro ya da otobüs ya da bir yol kenarı tesisi hissi. Tüm bu fotoğrafların bana sadece bir yerden dokunması benim suçum mu? Seneler önce böylesi fotoğraflar çektiğim için mi bu dili anladığımı düşünüyorum? Guliyev bunları okuyunca ne düşünecek acaba? Tüm o detayların arasında flu bazı sahneler var. Onlara öfkeliyim sanırım. Neden bu kadar kısa bir kitapta bu kadar az ifadeli bulanık imgeler var. Sayıklanma halinde anlaşılmayanlar mı bunlar? Neyse bu bir coming of age kitabı değil mi? O sahnelerin fluluğunda yaşamak mümkün… Neyse fotoğraflara dönmeliyim. Elif’in kitabına geçiyorum.
Elif’in anlatısı çok daha çekici, renkli fotoğraflar sezon dışında sayfiye yerinden. Yazlıklardan nefret ettiğimi bilmeyen var mı? Kışlık halleri daha güzel geliyor. Sayfiye anlatılarının bir ustası olarak Uygur Yılmaz’ın seneler önceki sergisini hatırlıyorum. Elif Kahveci ve kitabın tasarımcısı Beğlü Karahan, Elif’in kulağına çalınanları da sayfaların bir parçası yapmışlar. Orada yazıyor: “Kafayı sıyırmadan bu işin ustası olmak zor.” Ustalıkla delirmenin alakası anca kölelik üzerinden olabilir. Takıntılı bir şekilde dünyayı görmeyerek sorumluluklardan kaçmak için zanaatına sığınmak sadece delilik değil bence korkaklık. Fotoğraflardan bahsediyorduk değil mi? Sonuçta sezon dışında bir sahil kasabasında Elif, gölün kıyısında, istiflenmiş şeylere ve kendi kendine takılan adamlara bakıyor. Gerçekten biraz komikler ettikleri boş laflar gibi. Kadınlar ise korkak gözüküyor bu kasabada… Fotoğraflardan bahsediyoruz işte…
Elif Kahveci, Çoraplarını çıkarmak ister misin?, Kendi yayını, 2022, Fotoğraflar: Beyza Bayrak, Onagöre
Yaşa gelme kitaplarına bir bakmak lazım belki de… Yüzyıllık geçmişi ile genç tabir edeceğim Cumhuriyetimizde bunlardan çok olmasına şaşmamak gerek. Muasır medeniyetlere seviyesine gelmek için eksikliklerini gidermeye çalışan bir kuşağın torunlarıyız malum. Taycan’ın debut işlerinden gençlik fotoğrafları, Karakütük’ün Liman Orospusu, Fail’den çıkan Zine’lerde benzer anlatıları görmek mümkün. Kahveci’ninkindeki gibi meslekle boğuşan günceler de ayrı bir janra olarak görülebilir. Türkiye’de örnekleri çok az. Haluk Çobanoğlu’nun KOAN’ı böyle bir kitap sayılabilir mi?
Kahveci profesyonel bir fotoğrafçı, başkaları için de fotoğraf çektiğini biliyoruz. Guliyez ise bir dişçi, Silva gibi... Kahveci natüralist bir chronicler olmaktan fazlası şart mı diye soruyor? Guliyev ise çocukluğunda hatırlamadıklarının arasını o çirkin dokuların tanıdıklığında ve cesur kadınların teninde arıyor. Ben iki kitapta da bilmediğim görmediğim duymadığım birşey arıyorum. Fotoğraflarda değil kelimelerde buluyorum. Hezeyan sayıklama demekmiş, üstad ise öğretmen ve zanaatkar demekmiş.
Comments