top of page
Ayşe Draz

Yeni bir tiyatro festivali: BOTİF

On soruluk sohbetler Fringe ve On soruluk sohbetler İstanbul Tiyatro Festivali serilerine bu sefer de yeni bir tiyatro festivali, Uluslararası Bodrum Tiyatro Festivali haberi nedeniyle ara veriyoruz. Gösteri Sanatları editörümüz Ayşe Draz festival danışmanı Koza Tamdoğan’a festivale dair merak ettiklerimizi sordu


Röportaj: Ayşe Draz


Koza Tamdoğan


3 -15 Kasım tarihlerinde Bodrum’da “Cumhuriyetimizin 100. yılı” teması ile bu yıl ilki gerçekleştirilecek olan Uluslararası Bodrum Tiyatro Festivali (BOTİF) Bodrumlu seyirciyi sadece sezondan yerli bir seçki ile değil, yurt dışından misafir edeceği yapımlarla da bir araya getiriyor. Tiyatro yapımlarının yanı sıra konserlere, söyleşilere, sergilere, atölyelere ve partilere de ev sahipliği yapacak, Bodrum’da turizm sezonu dışında da talep yaratmak hedefiyle yola koyulan bu yeni festivalin danışmanı ise gösteri sanatları alanında hem yerli hem de uluslararası arenada deneyimli bir isim Koza Tamdoğan. Tamdoğan’a festivale dair merak ettiklerimizi sorduk.


Ashura, Fotoğraf: Fethi İzan


Sevgili Koza, sen daha önceleri İKSV İstanbul Tiyatro Festivali ve ardından da Pina Bausch’un kurmuş olduğu Wuppertal Dans Tiyatrosu ile çalıştın; bize biraz kendinden ve bu alandaki deneyimlerinden bahsedebilir misin?


Evet, oldukça uzun bir yol oldu bu. 17 yaşımda üniversitede öğrenciyken İKSV’nin o zamanlar İstanbul Festivali adıyla düzenlediği etkinliğinde gönüllü rehber olarak çalışmaya başladım ve yıllar sonra yine aynı kurumdan Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali yönetmen yardımcısı olarak emekli oldum. İKSV çatısı altında düzenlenen Film, Caz, Müzik festivalleriyle Bienallerde de zaman zaman çalışıp, deneyim edindim. Bu anlamda İKSV, bir tek benim değil, yıllarca ülkemizde seçkin sanat organizasyonları düzenleyebilecek, kalifiye eleman ve profesyoneller yetiştiren ilk ve tek kurum olmuştur. Diyebilirim ki sanat yönetimi konusunda teknik destek verecek şirketlerin oluşmasından tutun, yeni mekânların açılmasında, var olanların onarılmasında, deneyimli sanat organizatörlerinin sahada ve üniversitelerde yine bu kurumda yetişmiş olan deneyimli kişilerce verilen eğitimle yetiştirilmesinde, kısaca Türkiye’de bu sektörün oluşmasında paha biçilmez önderliği olmuştur. İşte bu çatı altında düzenlediğimiz Tiyatro Festivali çerçevesinde davet etmiş olduğumuz Tanztheater Wuppertal’in kurucusu, ünlü koreografı Pina Bausch ile de öyle tanıştım. Hem oyunlarını davet ettik, hem İstanbul’dan esinlenerek yarattığı Nefes adlı oyununun eş-prodüksiyonunu yaptık. Yani bana kendi topluluğunun direktörü olmamı teklif ettiğinde, zaten yıllardır tanışıyorduk, birlikte birçok çalışmamız olmuştu. Almanya’ya taşınıp, topluluğun başına geçtikten sonra çok yoğun turne programı olan toplulukla dünyanın her bir köşesinde gösteriler yaptık. Pina vefat etmeden çok kısa bir süre önce İstanbul’a geri döndüm ve birkaç yıl Bilgi Üniversitesi Sahne ve Görüntü Sanatları bölümünde ders verdim. Daha sonra bir süreliğine Zeynep Tanbay Dans Topluluğu’nun yöneticiliğini üstlendim; birlikte yurtdışında ve yurtiçinde çok güzel işlere imza attık, ancak topluluğun sponsorunun çekilmesiyle topluluk dağılınca, bu beraberliğimiz ne yazık ki son buldu. Bütün bu işlerin yanı sıra bir taraftan da iki çocuk yetiştirdim ve sonunda yılların birikmiş yorgunluğunu atma umuduyla giderek daha uzun süreler için Bodrum’da sakin bir hayat yaşamayı tercih ettim.

Gılgamış, ©DannyWillems


Şimdi de bu sene ilk defa gerçekleştirilecek Bodrum Tiyatro Festivali ile çalışıyorsun. Bu festivalin ortaya çıkma macerası ve ekipte kimler olduğunu bizimle paylaşabilir misin?


Evet, dediğim gibi tam da yoğun yıllarımın yorgunluğunu üstümden atayım diye Bodrum’a çekileyim derken, tanışıklığımız yıllar öncesine dayanan Mustafa Avkıran beni aradı. Bodrum’da uluslararası bir tiyatro festivali yapmayı düşündüklerini, iki yıldır bunun planlarını kurduklarını, ancak hep ertelemek zorunda kaldıklarını, fakat bu sefer her şeyi göze alarak ve ne pahasına olursa olsun, 100. yıl kutlamalarına festivali yetiştirmek istediklerini anlattı. Festivalin sanat yönetmenliğini üstlenen Övül Avkıran ile Mustafa Avkıran’ın yanısıra, Ankara’dan gelip, Bodrum’a yerleşmiş, medya geçmişi olan Senem Öncüler Çetin ile Ümit Çetin, bu projenin doğmasına iki yıl kadar önce ciddi olarak niyetlenmişler. Bildiğim kadarıyla, bana anlatılanlara göre, bir gün Mine Söğüt’ün Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Aras ile bir aradayken “Neden Bodrum’da bir uluslararası tiyatro festivali yok yapılmıyor?”, diye sorması üzerine, başkan da “Yapacak insan bul, yapalım,” demiş. Onun üzerine Mine Söğüt aracı olmuş, ayrı ayrı tanıdığı Övül Avkıran ve Mustafa Avkıran ile Senem Öncüler Çetin ve Ümit Çetin çiftlerini bir araya getirmiş, böylece ilk kurucu üyeler onlar olmuş. Onlarla birlikte Ortakent’te inşaatı tamamlanmak üzere olan yeni İnspera Kültür merkezinin ortakları da duyduklarında BOTİF fikrini çok beğenmiş, binayı bu festivale yetiştirmekle kalmayıp, açılışlarını da bu festival ile yapabilmek için, organizasyona her türlü destekte de bulunacaklarını vaat etmişler. Benim bu oluşumla bir araya gelmem çok sonraları oldu. İki ay önce “sadece” birtakım konuları danışmak üzere Mustafa Avkıran’ın Senem ve Ümit’i bana yönlendirmesiyle, kendimi birden bu çılgınlığın içerisinde buldum. Sanırım artık bir danışmanlığın ötesinde kervana katılmış oldum…


NSU, KURBANLAR ARASINDA LAMANLAR DA VAR, Fotoğraf: Tamer Bayri


Festivalin neden Bodrum’da ve neden bu tarihlerde gerçekleşmesine karar verildi? Sonbahar aylarında gösteri sanatları alanında İstanbul’da art arda çok fazla etkinlik olduğu için (İKSV İstanbul Tiyatro Festivali, IO Festivali, İstanbul Fringe Festivali, vb.) özellikle uluslararası seçkiyi kaçırmak istemeyecek İstanbullu seyircinin bu festivale katılım göstermesi zor; belki daha sonraki yıllarda bu festivalin ilkbahar aylarına alınma ihtimali olabilir mi sence?


“Bir Uluslararası Tiyatro Festivali’nin Bodrum’da neden yapılması düşünüldü?” sorusunun birçok yanıtı olabilir. Ben buna sadece “Çok geç bile kalındı, neden daha önce yapılmadı ki?” diye bir karşı soruyla yanıt vereyim. O güzelim antik tiyatrosunda yüzyıllar önce kim bilir hangi tiyatro eserleri oynanmışken, şimdi kendi orjinal sahnesinin üstüne konstrüksiyonlarda başka bir sahne kuruluyor, her yıl izleyici akınına maruz kalan oturma taşları biraz daha yerinden oynuyor ve benim bilmediğim kim bilir daha hangi tahribatlara maruz kalıyor.. O eşsiz mekânda seslendirme sistemi kurularak ağırlıklı olarak sadece konserlerin yer alıyor olması çok üzücü. Bugün ne yazık ki önünden geçen trafiği hayli yoğun anayolun gürültüsü nedeniyle tiyatro oynanması neredeyse imkânsız olan bu tarihi yapının bir an önce sadece bir müze olarak bırakılıp, benim büyük hayalim olan, kentin yeni bir açıkhava amfi-tiyatrosuna kavuşturulmasıdır. Kim bilir, belki bu festival böylesi bir girişimin ilk adımı olacaktır. Festivalin neden bu tarihte yapılması düşünüldüğüne gelince, zaten baştan beri yoğun yaz sezonunda bunu organize etmenin doğru olmamasıydı. Yani sezon dışında da kentin hareketliliğine katkı sağlamak, Bodrumluların, Bodrumlu turizmcilerin, esnafın bu etkinliğe sahip çıkmaları, “ölü sezonda” da yüzlerini güldürmekti. Dünyaya şöyle bir baktığımızda da Cannes, Edinburgh, Avignon gibi hepimizin isimlerini bildiği bu küçük kentler, eğer dünyaca ünlü festivalleri olmasaydı, bu kadar popüler olmayacaklardı. Bir festivalin bir kente kazandıracağı artı değerler saymakla bitmez. Ancak önümüzdeki yıllarda festivalin tam tarihi tabii ki değişebilir de.

BEYAZ, Fotoğraf: Gilles Aguilar

Festival seçkisini oluştururken hangi kriterleri göz önünde bulundurdunuz ve nasıl bir seçki vaat ediyorsunuz?


Şimdi bu konunun yanıtını almak için BOTİF’in sanat yönetmenliğini üstlenmiş olan Övül ile Mustafa Avkıran’a sormanız gerekiyor. İkisi de çok değerli tiyatro sanatçıları olmanın yanı sıra, yıllarca İstanbul'da Garaj İstanbul adı altında, türünde tek örnek olan mekânlarında birçok tiyatro yapımını ağırlamış, onlarca sanatçıya ev sahipliği yapmışlardır. Bir süredir Berlin’de yaşıyor olmalarından dolayı, yurt dışı yapımlar konusunu da yakından takip etme şansları da oldu haliyle. Dediğim gibi, programın oluşturulması, seçkilerin yapılması, tümüyle onlara aittir.


Bundan on yıl sonra bu festivalin nasıl bir şekil almış olmasını hayal ediyorsun?


Bundan on yıl sonra dünyanın neresine giderseniz gidin, Uluslararası Bodrum Tiyatro Festivali dendiğinde, herkesin aklında Bodrum’un beyaz evleri, güneşi ve denizinin yanı sıra, bu kentin bir sanat merkezi de olduğu canlansın isterim. Mandalina kokusu otomatik olarak burunlarına gelsin. Tabi o zamana kadar teknolojinin her türlü olanaklarıyla donatılmış, yeni yapılacak amfi-tiyatrosu da Bodrum’un yeni simgelerinden biri olarak hayata geçmiş olsun.

Festivalin potansiyel seyircisine söylemek istediklerin var mı?


Yeni bir bebek doğuyor, emeklemesi bile zaman alacaktır.. Biz ekipçe büyük bir özveri ve iyi niyetle son hızla çalışıyoruz, çok heyecanlıyız ama herhangi bir kusur olursa da affola… Bu bebeğe hep birlikte sahip çıkalım..


Comentários


bottom of page