Sürdürülebilirliği odağına alan Kale Tasarım ve Sanat Merkezi (KTSM), Kalebodur desteğiyle 14 Eylül-1 Ekim tarihleri arasında Oğuz Yalım’ın seramik atıklarıyla ortaya koyduğu eserlerden oluşan Kaçış Noktası isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanatçıyla “sürdürülebilir sanat”ı ve sergi sürecini konuştuk
Röportaj: Selin Çiftci
Oğuz Yalım
Kale Grubu’nun başlattığı “İyi Bak Dünyana” hareketi kapsamında disiplinlerarası üretim ve buluşma platformu olarak hayata geçirilen Kale Tasarım ve Sanat Merkezi (KTSM), dünyanın sanat ve tasarımla daha iyi bir yer olacağına inanıyor. İç Mimar-Sanatçı Oğuz Yalım’ın Kalebodur’un inovatif ürünü Kalesinterflex’in üretiminde ortaya çıkan atık malzemeleri kullanarak hazırladığı eserler, sürdürülebilir sanatın özgün birer örneği olarak sanatçının dokuzuncu kişisel sergisi Kaçış Noktası’nda izleyiciyle buluşuyor. Kale Grubu Kurumsal İletişim Müdürü Zeynep Özler bizimle bu birlikteliğin detaylarını paylaşırken, sanatçı Oğuz Yalım’la “sürdürülebilir sanat”ı ve Kaçış Noktası’nın hikâyesini konuştuk.
Zeynep Özler: Kale Tasarım ve Sanat Merkezi (KTSM) olarak “İyi Bak Dünyana” hareketinin öncüsü olmaktan ve bu vizyonla çalışmalarımızı sürdürmekten dolayı son derece mutlu ve gururluyuz. KTSM, disiplinlerarası üretim ve buluşma platformu. Burası ilham almanın yanı sıra sorumlu üretim ve tüketime davet eden sanatçı ve tasarımcıların kendilerini evinde hissettiği bir mekân…
Uzun süredir birbirinden değerli ve dünyasına iyi bakan sanatçılarla birlikte birçok projeye imza attık. Son olarak da yine çok değerli Oğuz Yalım ile yollarımız kesişti. Oğuz Yalım’ın seramik atıklarıyla ortaya koyduğu eserlerden oluşan Kaçış Noktası sergisi seramiğin ileri dönüşümünü gösteriyor bizlere. Geleceğe umutla bakmamızı sağlayan bu sergiyle, ziyaretçileri kendi dünyalarına daha yakından bakmaya ve bulmak için değil aramak için keşfe çağırıyoruz.
Yeni dünyanın içinde bulunduğu çıkmazlardan kurtulmanın yolu, Kaçış Noktası… Sonsuz ihtimaller her zaman var… Yeter ki kaçış noktalarıyla hayat rotamızı her an yine yeniden belirlemeye umudumuz ve cesaretimiz olsun…
Oğuz Yalım, Damsız Girilmez, 2022
Kaçış Noktası’nda Kalebodur’un inovatif ürünü Kalesinterflex’in üretiminde ortaya çıkan atık malzemeleri kullanıyorsunuz. Bu iş birliği nasıl gerçekleşti; süreçten bize bahseder misiniz?
Oğuz Yalım: Kale Ailesi ile uzun yıllara dayalı bir proje ortaklığımız bulunması sebebi ile her zaman yakın ilişkiler içinde olduk. Eşim ve aynı zamanda ortağım olan Ece Yalım ve ekibimiz ile birçok ürün tasarımı projeleri gerçekleştirdik ve gerçekleştirmeye devam ediyoruz. Bu süreçte Kale’nin her zaman inovatif ve vizyoner yaklaşımları bizi çok etkilemiştir. Bizler de iç mimar ve tasarımcı olarak benzer yapılarda olduğumuz için iş birliklerimiz hep güzel sonuçlar doğurdu. Bu sergi fikrinin ilk tohumları 2020 yılının ilk çeyreğinde tamda pandemi dönemine girdiğimiz aylarda ortaya çıktı. Sevgili Pelin Özgen ile yaptığımız çeşitli görüşmelerde , benim soyut geometrik mimari çalışmalarımın seramik üzerinde uygulanabilirliği üzerine uzun sohbetler gerçekleştirdik. Bu sohbetler geliştikçe konu da çeşitlendi ve derinleşti ve ilk olarak bunu Kalebodur ailesinin genç , dinamik ve inovatif ürünü KaleSinterflex ile üretimde ortaya çıkan atık parçalar ile yapmaya karar verdik.
“Sürdürülebilir sanat” sizce neden önemli; pratiğinizde nasıl bir yeri var?
Benim için “sürdürülebilirlik” sanatın doğasında olan bir kavram. Atılmış ya da kullanılmış bir malzemenin bir sanat eserine dönüşmesi ya da tekrar bambaşka bir anlam ile karşımıza çıkması sanatın tam da merkezinde yer alıyor.
Zaten güzel ve heyecanlı olan da bu değil mi? Yani size verileni verildiği gibi almak yerine onu bambaşka bir kimliğe büründürebilmek, ona yeni bir anlam katmak, yeni bir hayat vermek.... Bunun için illa sanatçı olmaya da gerek olmadığını düşünüyorum. Birçok malzemenin, günlük hayatımızda da bambaşka bir kullanım formuna dönüştüğünü görmek beni her zaman çok heyecanlandırmıştır.
W. Kandinsky’nin dediği gibi “Gerçek içindeki devinim çok karmaşık. Doğru olmayan doğruya, doğru olan doğru olmayana dönüşebilir.”
Ben resimlerimde yoğunlukla karışık teknikte çalışmalar yapmaktan hoşlanıyorum. Bu da gösteriyor ki benim için en heyecan verici eserler bazen kullanılmış bazen kullanılmamış olsa da farklı malzemelerin bir araya gelmiş halleri ile ortaya çıkıyor. Bu noktada “sürdürülebilir sanat” benim sanatımda da merkez noktalarımdan bir tanesi.
Kaçış Noktası sergisinden yerleştirme görüntüsü, KTSM
Ağırlıklı olarak tuval üzerine karışık teknik çalıştığınız üretimleriniz var. Atık malzemelerden üretme süreci nasıldı, malzemenin üretime nasıl yansımaları oldu?
Bu projemizde süreci iki ana bölüm halinde planladık. İlk bölümde Kalesinterflex ile yapmayı düşündüğüm eserlerin kompozisyonlarını tuvallerim içinden seçerek bunların bilgisayar ortamında CNC de kesilebilecek formatta teknik çizim ve ölçümlendirilmeleri ve hazırlanması. Bunlar hazırlanırken de bir yandan Kalesinterflex renk kartelası içinden doku ve renk seçimlerinin kodlanması. İkinci bölümde ise bunların Kale fabrikasında kesimlerinin yapılarak bir araya getirilmesi. Her an iletişim halinde ve heyecan içinde çok güzel bir ekip çalışması süreci yaşadık. Sinterflex, yapısal bir ürün, sanat için tasarlanmamış çok önemli teknolojik özellikleri olan, çok ince, standartların ötesinde bir inovatif bir yapı ürünü. Süreç sonunda kompozisyonlarım ile malzemenin yapısının çok iyi uyuştuğunu, eserlere doku, renk ve derinlik anlamında çok pozitif etkileri olduğunu gözlemledik.
Kentin sokaklarını, mekânlarını ve dokusunu aynı yaşayan bir organizma gibi yorumladığınız, ve tesadüflerine alan açtığınız çalışmalarınız var. Aynı zamanda bir mimar da olarak kentle kurduğunuz ilişki nasıl; şehir sizi nasıl besliyor?
Öncelikle kendimi daha çok bir kent insanı olarak gördüğümü belirtmeliyim. Kentler ile ilişki ve etkileşim halinde olmayı seviyorum. Her ne kadar ülkemizdeki kentsel değişkenliği gözlemlemek üzerimde çoğunlukla negatif bir etki yaratsa da süreç içerisindeki durumda pozitif noktalar aramak ve bulmak için çaba sarf ediyorum. Yurtdışı gezilerimde durum daha farklı. Seyahatlerim çoğunlukla pozitif bir etki, yeni keşifler, yeni fikirler halinde gelişiyor. Psikocoğrafyanın yani kentin ve çevrenin insan üzerindeki etkisini çok önemli buluyorum. En azından benim üzerimdeki etkisinin çok büyük olduğunu biliyorum. Doğru planlanmış, insan odaklı mimari yapılara sahip, doğa ile mimarinin iç içe girebildiği, dolaşıma ve keşfetmeye uygun bir kentte ya da çevrede geçirdiğim zamanlar bana en mutluluk ve ilham veren zamanlar diyebilirim.
Kaçış Noktası sergisinden yerleştirme görüntüsü, KTSM
Kaçış Noktası’nda diğer eserlerinizde yakaladığınız “nokta”yı belirli bir kadraj üzerinden yeniden bir araya getirip, üretme durumu var. Bu noktayı, kadrajı belirlerken nelere öncelik verdiniz?
Ağırlıklı olarak soyut geometrik çalışmalar yaptığımdan dolayı benim için tuvalim üzerindeki her nokta ya da her çizgi yeni bir başlangıç noktasıdır, dolayısıyla bu kadar fazla başlangıç noktasına sahip olabilmek; bir o kadar hatta daha fazla da kaçış noktasına sahip olabilmek demektir. Kaçış noktalarımın bir kısmı resmin içinde iken bir kısmı dışına çıkmışlardır. Dolayısı ile sonsuz bir üretim ve devamlılık potansiyeli sözkonusu. Kompozisyonlarımda hiçbir şekilde ön eskiz ya da bir planlama yapmadan başladığım ve süreç içerisinde aynı bir izleyici gibi ben de yaparak ve o anda keşfettiğim için benim için öncelik “denge”dir. Yani kompozisyon içindeki denge benim için en öncelikli olan konudur.
Sergi aynı zamanda ziyaretçiyle interaktif bir üretim ortamı da sağlıyor. Tuvalde yer bulan çalışmalarınızı seramik parçaları halinde çözümlenmiş ve potansiyel birer kolaj malzemesi olarak tekrar ele almak ve bunu bir başkasının hayal gücüne bırakmak işle kurduğunuz diyaloğu nasıl etkiledi?
Bu tip diyalogların yani seyreden ile sanatçı arasındaki ikili ilişkinin benim sanat anlayışımda önemli bir yeri var. Çalışmalarıma seyirciyi davet etmeyi ve içine almayı seviyorum. Soyut resmin en büyük özelliklerinden birinin de bu olduğunu düşünüyorum, bu daha paylaşımcı geliyor bana.. Birçok arkadaşım ile resimlerimin üzerine uzun uzun konuşabiliyoruz ve bazen bana söyledikleri yorumlar, resmin içinde benden farklı olarak gördükleri hikayeler beni çok heyecanlandırıyor. Bu sergide de çalışmalarım içinde yer alan bazı geometrik figürlerim parçalar halinde kesildi ve misafirlerimiz bu parçalardan yeni komposizyonlar yaratarak kendi kaçış noktalarını oluşturarak ve bunları bizimle paylaşarak oyunumuza dahil olabilecekler.
Oğuz Yalım
Önceki Flâneur serginizle de ilişkili olarak, Kaçış Noktası’ndaki gezgine hemen çıkışı gösteren ne oldu; rotasında, mekânlarında, sokaklarında neler değişti?
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki Summart’ta yaklaşık iki yıl önce yaptığımız Flâneur sergisi döneminde de çeşitli röportajlarda da belirttiğim üzere Flâneur benim için sadece tek bir sergi başlığı değil, tüm resim hayatımın üst ya da ana başlığı olduğudur. O sergi, Bu gezgin tiplemeyi kendi karakterime yakın bularak ve kendimle eşleştirerek o zamana kadar ki tüm gezilerimdeki gözlemlerimin, aldığım notların, okuduğum kitapların, çektiğim fotoğrafların, yaşadığım o anların otobiyografik bir kaydı halinde bir sergiye dönüşmesidir.
Oradaki gezgin tiplememiz, sevimli bir kayıtsızlık içinde aylak aylak dolaşan, hayalci, maceracı, herhangi bir felsefesi bulunmayan, o anın içinde yaşayan yalnız bir kişinin serüveniyken şu an KTSM’deki Kaçış Noktası sergimizdeki kompozisyonlarda ki en büyük fark, konunun biraz daha düşünce altında yürümeye başlamasıdır. Yani yine aylak ve serbest bir dolaşım vardır, bu ana temadır ancak bu sefer, dolaşım altında bir düşünce sistemi başlamıştır.
Temelde Kaçış Noktası’nın aslında yeni bir başlangıç, yeni bir keşfetme noktası olduğudur. Burada “kaçmak” yaptığın şeyi bırakıp terk etmek değil, yaptığın şeyin yanına yeni bir şey eklemek anlamındadır. Yani umut vardır, cesaret vardır, heyecan vardır, eylem vardır. Dolayısı ile sonsuz bir dolaşım ve keşfetme imkanı sunar. Flâneur’de kaçış noktalarının bir önemi yoktu, nereye gittiğinin, gittiği yerde tekrar başlaması ile ilgilenmiyordu, sadece “an” odaklıydı. Kaçış Noktası artık giden noktaların peşinden giderek o noktalardan yeni başlangıçlar oluşturma ve yakalamak yerine fark etmek ve de fark yaratmak adına bir yol sunacak bizlere. Bu noktada hemen çıkışı göstermek yerine yeni çıkışlar aramayı ve aramaktan vazgeçmemeyi vaad ediyor aslında.
Comments