Resimlerinde uzun zamandır kentte süreklileşen değişimin hafıza ve anlam üzerindeki yıkıcı etkisine odaklanan Semih Zeki, Bozlu Art Project’te gerçekleşen Yıkım isimli son sergisinde brüt katmanların üzerine eklenen, ağaçları, çayırları ve gökyüzüyle tanıdık, ama parçalanacak olanı imleyen kesik çizgiler gibi odaklarıyla tedirgin edici doğa parçalarına yer verdi
Semih Zeki, Yıkım sergisinden görüntü, Bozlu Art Project
Harekette olanı, yıkılanı, parçalanıp yeniden kurulanı hareketin içinde görme çabasının karanlık bir yönü var. Semih Zeki, brüt formlarını yıkımı göstermek için yığdığı günlerden beri bunun bilincinde; kör noktalara ışık tutarak çiziyor. Akanı tutmak heveslisi değil, imgelere saplanmıyor. Tekrarlayan formlarında bakışın yeniden kuruluşu, bir trenin uğradığı istasyonlardan ayrılması kadar doğal, o kadar geçici. Devamlılığa ilişkin tek emare belki de tuvalden tuvale gezen kancanın kendisi, gölgesi ve hatta yokluğu…
Kentte süreklileşen değişimin hafıza ve anlam üzerindeki yıkıcı etkisi, Semih Zeki’nin bakışına sadece bozulan bir Gestalt olarak yansımaz -karşımızdaki bir yapı değil, parça bütün ilişkisini sürekli yenileyen bir (karşı) sistemdir. Küçük işlerinden oluşan bulutun tam ortasında duran yıkıntı, etrafında dallanan, eklemlenen yapıların habercisidir; aynı bu yapıların yeni bir yıkımın haberini vermesi gibi. Öyleyse kent yüzyıllardır olduğu gibi, yıkılırken yeniden yapılmaktadır. Ancak bu kez hız (Marc Augé daha 1992 yılında, “tarih hızlanmaktadır,” der) ve pervasızlık paralellikler ve doğrusallıkları, kerteriz noktalarını paramparça etmiştir. Binalarda yinelemeden çok düzensizlikler, kırılmalar, kristalleşmeler görüyorsak bu, olsa olsa yeniden yapılanda saklı çatlaklara işaret ediyordur.
Semih Zeki, Yıkım sergisinden görüntü, Bozlu Art Project
Bu güçlü anlatı bir yana, Yıkım’ın kalbi, bazı izleyiciler için doğa imajlarında atıyor olacaktır. Zira Semih Zeki’nin yeni döneminde brüt katmanların üzerine eklenen ağaçları, çayırları ve gökyüzüyle tanıdık ama odaklarıyla tedirgin edici doğa parçalarıdır. Resimleri izlerken kesik çizgilerin işaretlerine dikkat etmek gerekir. Odak, bu hareketlilik içinde, parçalanacak olanı işaretler. Dahası, görülen bütün manzaraların üzerine bir melankoli sırrı çekilmiş gibidir. Zift ve betonla çalışan büyük yapı kurguların karşısına yeşilli mavili pentürle yüklü bir antagonizma değil kahveler, griler ve sarının çürük tonlarıyla resmedilen bir doğa çıkar.
Fakat belki de Zeki’nin bakışına yapıcılığı kazandıran temel unsur, bütün bunların 2016’nın artık parçalarının üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Kalanları toplamakla yetinmez sanatçı, onları yeniden kurar, biçimlendirir, yeni imajlara dayanarak yapar. Beton ve zifte kurşun eklenir; geri de kalanlardan da bir dünya kurulur. Yıkım dahi var olanı yok etmez, insanda olduğu gibi doğada da çatlaklar, kendini yeniden kurmanın zeminidir.
Semih Zeki, Yeniden Yapılanma, 2017, tuval üzerine karışık malzeme, 180 x 160 cm
Öte yandan yıkımda arzuyu da görmek mümkündür. Semih Zeki kendi deyimiyle “sadece duru resmi yapma hali kalana dek,” kendini de yıkmak ister. İstemekle de kalmaz: Metafor, küçük işlerini “bozup” büyük işlere dönüştürdüğünde yahut bütün bir yapısallığın ortasına -hem de gökyüzünün cisimleştiği- bir tek figür yerleştirdiğinde gerçeğe dönüşür. Kancalardan rüzgar türbinlerine geçerken parçalanmak, kentin kirinden beslenerek arınmak, temizlenmek Semih Zeki’nin bu arzusunu takiben kurduğu dünyada, olağandır.
Ungers, Kent Metaforları’nda, “daha kapsayıcı bir görüş olmadan, gerçeklik bize birbirinden bağımsız fenomenler ve anlamsız olgular yığını gibi görünür; başka bir ifadeyle bütünüyle kaotiktir,” der. Semih Zeki’nin imgelem atmosferini izlerken de bilgiye değilse bile estetiğe ilişkin olarak bir bütünlük anlayışı yerinde olabilir: Yapı formlarının majör sesiyle artık parçaların yahut doğa tasvirlerinin minör ezgileri birlikte senfonik bir iskelet oluşturur. Birini diğerinden bağımsız izlemek, içselleştirmek elbette mümkündür fakat asıl sese, yıkım ile yeniden yapım arasındaki diyalektiğe işaret edebilmek ancak bütün işaretler beraber okunduğunda mümkün olacaktır.
Semih Zeki, Doğal Doğa, 2017, 38 x 50 cm
Sonuçta ise belli ki umut vardır: Lacivert ve pembeler, gri fonun, çimento ve ziftin içinden ve incecik çatlaklardan; pes doğa tasvirlerinin ve yıkıma ilişkin bütün emarelerin içinden başlarını uzatırlar. Yükselen yapılar, hücre hücre değil, kaotik çizgiler içinde yansımalı görüntüler sunar bize. Kent, hafızaya yer bırakmayan yok yerlerle dolmuş olsa da ressam yıkımın hızından beslenen bir başka güç olduğunu sezmemizi ister. Başlangıçta, her şeyden önce karanlık ve kaosun olduğunu ve sesin onlardan neşet ettiğini hatırlamamızı…
Comments