top of page
Yazarın fotoğrafıUnlimited

Yokluğuyla var


Artık Art Unlimited Ailesi'nin bir parçası olan Yasemin Özcan bundan böyle iki ayda bir basılı yayınımızda yayımlanmak üzere kendi kafasında kurguladığı içerikleri farklı formatlarda paylaşıyor olacak. Hem sanat belleğimizin farklı noktalarına ışık tutacağına hem de yeni yazın alanları oluşturacağına inandığımız bu seriye Dilek Winchester ile; iki sanatçı bir editör (Çiçek Öztek) arkadaşın sohbeti özgürlüğünde hafıza, hatırlama ve arşiv kavramları etrafında başladık

Söyleşi: Yasemin Özcan


Dilek Winchester, Fotoğraf: Elif Kahveci



Dilek Winchester’ın Boşluk ve Kaide* başlıklı sergisi, 2019’un heyecan yaratan, ruhumuza dokunan sergilerinden biri oldu. İncelikle ördüğü, sürecinin de işin parçası olduğu, araştırma odaklı serginin henüz açıldığı günlerde, üzerine konuşmaya niyet etmiştik ancak zaman hızla aksa, takvimler yenilense de bundan vazgeçmedik.

Röportaj hatta yer yer sohbet formunda, hafıza, sanat tarihi, hatırlama, arşiv gibi katmanlı sözcükler arasında dolanacağımız ön kabulüyle başlayalım.

Öncelikle nasıl bir ilişkilenme, duygusal-kavramsal, matematikle bir arada olduklarından azade kaideler; hafızanın güçlü taşıyıcıları olarak tüm heybetleri, tekillikleri ve biriciklikleri ile varlar, oradalar. Ve aynı kamusallığın paydaşları olarak bu sergide, sessiz ve güçlü biçimde yan yanalar. Bu temsil çok değerli ve kuvvetli. Bu bakış, senin pratiğin içinde düşünüldüğünde kişisel hafıza ve başka yan yanalıkları da hatırlamaya neden oluyor.

Radikal gazetesinde bir çağrı haberiyle başlayan ve kamusal alana odaklanan Scan İstanbul (2003) sergisinde tanıştık. Serginin, farklı coğrafyalardan ve henüz tanışmış sanatçılardan işbirliği beklentisinin bizleri zorladığında, en büyük kazanımınsa birbirimizi tanımak olduğunda daha o günlerden hem fikirdik.

Hera Büyüktaşçıyan, Yasemin Nur, Osman Bozkurt, Aslı Çavuşoğlu, Didem Özbek de sergide yer alan sanatçılardı. Sonraları seni Çiçek Öztek ve Sinan Kılıç‘ın kurduğu Alef Yayınevi’nin Asmalımescit’te Paşa iş hanındaki ofisinde kiraladığın atölyende ziyaret ettim. Sözde değil özde disiplinlerarasılığın gerçekleştiği, her daim balya balya kitap yüklü koridorun sonundaki odanda, konudan konuya savrulurken, çaycıya verdiğimiz, sık kahve siparişleri ile markaları hızlı bitirdiğimizi, ziyaretleri karşılıklı Küme Çalışması dediğimiz haftalık rutine dönüştürerek verimli çalıştığımızı hatırlıyorum. Sen neler hatırla-t-mak istersin?


Dilek Winchester: 2002 yılının sonunda ben Londra’dan İstanbul’a geri taşındım. 2000’lerin başından itibaren İstanbul’da yaşayan, merkezini bu şehir olarak belirlemiş bir sanatçıyım. Boşluk ve Kaide’de yer alan kaideleri, ağırlıklı olarak sanat alanının enformel ağlarını kullanarak ödünç aldım. İşte bu ilişkiler yumağının benim için başlangıç noktası 2003 yılına kadar geriye gidiyor. Scan İstanbul’u hatırlamak bu yüzden önemli. O dönem için belli ihtiyaçlar çerçevesinde ilginç bir grup sanatçıyı yan yana getirmiş açık çağrıları.

Alef Yayınevi’ndeki ortamı hala çok özlüyorum. Arka odayı ilk önce çevirmen Aylin Ülçer’le tutmuştuk. Sonrasında ben atölye olarak kullanmaya devam ettim. Alfabeler ve edebiyat kanonuyla ilgili Okuma ve Yazma Üzerine adlı enstalasyonun Alef’in arka odasından çıkması bir tesadüf değil. Ermenice harfli Türkçe kitaplardan bana ilk bahseden sanırım Sinan ve Çiçek’i ziyarete gelen, ortak arkadaşımız Tansel Demirel. Ondan atölyede bir ara Osmanlıca dersi aldığımı hatırlıyorum. Ortak çevremizde benim pek çok projem için destek olmuş çevirmenler, editörler var. Mesela Orhan Bilgin, Elçin Gen, Asena Günal, Sinan ve Çiçek’le ortak arkadaşlarımız. Asena o dönem daha DEPO’da çalışmaya başlamamıştı. İletişim Yayınları’nda editördü. Hissi Sözlük adlı proje için tüm bu isimlerle toplanıp çalıştığımız çok keyifli bir dönem var hemen öncesinde. Hissi Sözlük duygu belirten deyimlerin çevirisi ve duygu ifadelerinde kullanılan metaforlarla ilgiliydi. Duyguların ifadesi 2002’den bugüne tekrar tekrar geri dönüp uğraştığım bir mesele.

Küme çalışmalarımız demek 15 yıldır sürüyor. Paylaşma, tartışma ve sanat üretimi için çok iyi bir model doğrusu. Herkese özellikle yola yeni çıkan genç sanatçılara tavsiye ederim. Güvenli, eleştirel ve eğlenceli bir çalışma ortamında hem üzerinde çalışılan projeler hem de sanat üretimine ve sanat dünyalarına dair tüm dinamikler masaya yatırılıyor, deneyimler paylaşılıyor.


Pomodoro yaygınlaşmamışken Küme vardı demek istedim. Bugün, Alef Yayınevi yanı sıra Drimart’ın da Yayınlar Direktörü olan Çiçek Öztek, Boşluk ve Kaide’nin açılışında karşılaştığımızda o günleri işaret eden cümleler kurmuştu. Bu noktada onu da cümleleriyle bu sohbete ortak etmek istedim. Çiçek, sen neler söylemek istersin?


Çiçek Öztek: Evet, hafıza, ortak hafızamız… Asmalımescit’teki o zamanlarımıza sık sık dönüyorum ben de; bugünkü beni ben yapan tohumların bazıları o günlerde, sizlerle olan tanışıklığımla birlikte atılmış meğer. 2006’da Alef’i kurduğumuzda o iş hanında önce iki odalı, bir yıl sonra da yandaki üç odalı yere taşınmıştık. Fazla geçmeden, bu yeni yerin kirasını veremeyeceğimiz anlaşılmış, önce bir sonra iki odayı dostlarla paylaşma durumumuz ortaya çıkmıştı. İyi ki de öyle oldu. Dilek’in alfabeler ve dil üzerine yoğunlaştığı kavramsal işlerini ürettiği o dönemde, bizim harfler, kelimeler, cümleler, paragraflar diye giden evrenimizle, onun düşünümleri, araştırmaları, üretimleri iç içe geçti. İçerideki odada süregiden küme çalışmalarına arada sırada uğrayıp “siz şimdi burada ne yapıyorsunuz” merakıyla misafir olmalar… Tüm bunlar benim kavramsal sanatı anlama çabamda ilk küçük denemeler, adımlar oldu. Aslında orası bir sanatçı atölyesiymiş ve çok hoş aurası olan, özel bir yermiş. O zamanlar daha çok “modern”le bir bağ kurabilen ben, artık “çağdaş”la da biraz biraz bağ kurabilmeye başladım, gittiğim sergilerde, bienallerde, başka ülkelerde ziyaret ettiğim büyük-küçük müzelerde, galerilerde, “kavramsal sanat” dediğimiz o şeye farklı yaklaşabilmeye başladım. Yıllar sonra sanat alanında çalışacağımı, yayıncılık yapacağımı, pek çok başka çağdaş sanatçıyla temas kuracağımı, hatta Alef’ten çağdaş sanat kitapları ve sanatçı kitapları yayımlamaya başlayacağımızı nereden bilebilirdim? Sonraki yıllarda ikinizin de işlerini hep yakından takip ettim, bütün sergilerinize gitmeye çaba gösterdim. Tabii Boşluk ve Kaide’yi de kaçıramazdım. Bu sergiyle bir kez daha Asmalımescit’e, ortak hafızamıza, üretken birliktelik ve dayanışma zamanlarımıza döndüm.


Böylesi bir hafızayı geri çağırmakta sanırım kaidelerin yanyanalıklarının hatırlattığı ortak tarih meselesi var. Alanın içinden yükselen güçlü bir hafıza korosu gibi. Çağdaşların yan yanalığı. Nasıl, hangi duygularla oluştu bu iş?


Dilek Winchester: Boşluk ve Kaide, bir parçası olduğum sanat alanının nasıl bir kamusal ifade alanı olduğuna dair düşünürken çıktı ortaya. Son 15 sene içinde sanat kurumlarının nasıl dönüştüğüne tanıklık ediyoruz. Daha önce kurumların dönüşümü ve bunun sanata olan etkisine dair iki araştırmaya dayalı çalışma yapmıştım. Bunlar iki kritik döneme dikkat çeken çalışmalardı. Biri 1954’te Yapı Kredi’nin Aliye Berger’in birinciliği kazandığı yarışmasıyla ilgili, Homeworks 6 için yapılmış Zeynep Öz’ün Plastic Veins projesi bağlamındaki bir sunum performans. Diğeri ise 2003’te Erol Aksoy’un koleksiyonunun müzayedeye çıkarılmasıyla ilgili yine Zeynep’le yaptığımız, Kara Çarşamba adındaki masa oyunu. Bence Boşluk ve Kaide’yi bu iki işi de düşünerek değerlendirmek gerekir. Kaideleri ödünç aldığım kişi ve kurumların listesi öznel bir liste. Bu listeyi sergide şöyle tarif ettim: Sanatçı olarak dahil olduğum, beraber çalıştığım, beslendiğim, üzerine araştırma yaptığım, izleyici olarak takip ettiğim, kendi sanat üretimime olan etkisini gözlemlediğim, üzerine yazı yazdığım, hakkında fikir beyan ettiğim, eserlerimi sergileyen; parçası olduğum kamusallığı oluşturan yapılar. Sanat üretimi bu yapılardan bağımsız değil. Bu yapıların çeşitliliği, farklı ihtiyaçlara cevap ve yön verebilme potansiyellerini önemsiyorum. Galeriler, inisiyatifler, mekansız girişimler, kar amacı gütmeyen kurumlar, araştırma merkezleri, müzeler, bağımsız mekanlar. Sanat gücünü bu ilişki yumakları arasındaki etkileşimlerden, çatışmalardan, kendine has kamusallığından, sınır tanımazlık ve huysuzluğundan, ifade biçimleri ve dillerinin çeşitliliğinden alıyor. Ama dönüp dolaşıp en asi işin bile bu ekosistem içinde evcilleştirilmesinden de kaçılamıyor. Çelişkiler ve çatışmalar yumağı.

Bruce Mclean, 1971’de Tate’ten 50 kaide ödünç alıyor. Kaideleri iade ederken unutulan üç kaide de yeni bir düşünce süreci başlatıyor ve bedenini kullandığı Pose Work for Plinths ortaya çıkıyor. Sen de sergi ardından kalan son üç kaideyi de teslim ettiğinde, serginin sadece deneyimleyenlerinin zihninde yaşayacağına vurgu yapmıştın. Bilinçaltında akan bir üç kaide mi, bilinçli bir vurgu muydu? Kendi adıma bir kaçına sarılmadığıma, Bruce Mclean kadar akrobatik olamayacaksam da böyle ilişkilenemediğime üzgünüm.

Dilek Winchester: Bruce McLean referansını özellikle vermemin nedeni, Mclean’in bahsettiği olayda geçen 2 kurumdan dolayı. Biri Tate, diğeri Situations adında Londra’da dönemin alternatif ve bağımsız mekanlarından biri. Mclean’in ifadesiyle, Situations sanatçının üzerinde ne maddi baskı kuran ne de izleyici sayısını dert eden bir mekan. Bu iki sanat kurumu arasında sanatçı aracılığıyla enformel bir bağ kuruluyor. Kaidelerin ödünç alınması bu enformel bağ üzerinden oluyor. Ben aslında bunu yeniden yorumladım. Sanat alanında bu bazen formel düzleme taşınan, bazen hiç taşınmayan ama son derece güçlü olan bağlar çok çok önemli. Sanat ortamı dinamizmini, çeşitliliğini, enerjisini bu damardan beslenerek sağlıyor. Bazen de tabii kriz ve baskı dönemlerinde enformel etkileşim, formel düzeyde ifadesini bulmuyor, bulamıyor.

Taşınırken köşesi çarpılmış, belki 34 defa boyanmış, hangi usta yapmış, kim yaptırmış, ilk kimin işi için yaptırılmış, sonra hangi işler de kullanılmış, daha önce de ödünç verilmiş mi? gibi pek çok soru geliyor zihinlere. Sergide kaidenin geçmişini kişiselleştirip, geleceği üzerine tahayyüllerde bulunmak olası. Burcunu tahmin etmek, dokunmak ya da koklamak da...

Dilek Winchester: Sergide çok ilginç parçalar vardı, evet. Mesela Nancy Atakan’ın ilk defa 1998’deki bir sergisi için yaptırdığı ve hala 5533’te kullanılan bir kaide vardı. K2’den Ali Kerem Ertem, Elmas ve Borga’nın döneminden kalma çok eski bir kaideyi bulup yolladı. Ankara Nev’den Deniz Artun’un eskicide bulup aldığı ve Necla Rüzgar’ın Galata Rum Okulu’ndaki sergisinde kullandığı görkemli mermer bir kaide, SALT’ın Aslına Sadık Kalınmıştır sergisinden toprak kaplı kaideler, Performistanbul’dan Gülhatun Yıldırım’ın performansında kullandığı, kendi bedenine uygun ölçülerde yapılmış pleksi kaide gibi daha pek çok özel parça yan yana geldi. Bu örnekleri Boşluk ve Kaide’nin belgelerden oluşan ikinci ayağında daha detaylı görme fırsatı olacak.

Tüm kaidelerin bütün çeşitliliğiyle yan yana bir bütünün parçası olarak DEPO’da izleyicileri karşılaması yüklü bir duygu yarattı. Bu duyguda sergilenen mekanın DEPO olmasının da bir payı olduğunu düşünüyorum.


Serginin kapandığı günlerde, “son kaideler de yerlerine varınca, sergi sürecinin belgelerinden, bu yazıdan ve izleyicinin hafızasından başka bir yerde izi kalmayacak” demiştin. Sergi öncesinde neler öngörüyordun, son kaide de yerine ulaştıktan sonra nasıl hissettin?


Dilek Winchester: Kurulum öncesinde listemdeki yerlerin bir kısmından kaide ödünç alamayabilirim diye tahminde bulunmuştum. Kaideleri yazın ortasında toplamaya başladım ve en yoğun dönem olan bienal döneminin hemen öncesine kadar devam ettim toplamaya. Tahminim tersine, eksiksiz bir biçimde konuyu açtığım her galeri, müze, inisiyatif kaide ödünç verdi.

Yola çıkarken, büyük bir belirsizlikle başlamıştım. İncelikli bir prodüksiyon gerektiren, riskli bir süreçti. Aslında sergi bitince kaidelerini geri istemeyen 4 yer oldu. Pek çok kurumun deposunda başka yerlerden alınmış parçalar var. Bu süreç içinde, farklı yerlerin depolarında kaide ararken, çok sık rastladığım bir durum oldu bu. Kaide ve malzeme yardımlaşması irili ufaklı kurumlar arasında gerçekten çok sık oluyor. Görünmez bir ilişkiler ve destek ağı var.


Geçmiş ve geleceği bağlayan kaidelerin yan yanalığı, yokluğuyla var olanın da rafine bir hali.


 

*Dilek Winchester’ın Boşluk ve Kaide başlıklı sergisi 12.09-03.11 2019 tarihleri arasında DEPO’da gerçekleşmiştir.

Comments


bottom of page