Nancy Atakan'ın Pi Artworks'te devam eden Zamanın Kokusu sergisi üzerinden sanatçının sunduğu yeni bağlantıları, ortaklıkları, zaman meselesini ve feminist sıçramaları ele alıyoruz. 10 Aralık 2022'de açılan Zamanın Kokusu, 31 Ocak 2023 tarihine kadar Pi Artworks'te görülebilir
Yazı: Nergis Abıyeva
Zamanı anlamlı kılan şey "aynı"nın sonsuz tekerrürü değil,
değişim olasılığıdır. Her şey ya ilerleme ya da çökme anlamına gelen bir süreç teşkil eder.” [1]
Nancy Atakan'ın Zamanın Kokusu sergisinden yerleştirme görüntüsü
Randevulara geç kalmamak, son zamanlarda kendi üzerimde çalıştığım bir şey olsa da, taksi
bulamadığım için Nancy ile buluşmamıza biraz gecikiyorum. Yolda, yıllar önce okuduğum, geç
kalanların “iyimser” kişiler olduğunu öne süren bir makaleyi [2] hatırlıyorum. Otobüsün bozulmayacağına, yolda bir tanıdığa rastlayıp laflarken treni kaçırmayacağına, İstanbul gibi bir
şehirde hemencecik taksi bulacağına, kısaca her şeyin yolunda gideceğine inanan Pollyanna ruhlar,
gidecekleri yere zamanında varacaklarına inanıyorlar. Yolda Nancy’le ortak yönlerimiz üzerine
düşünüyorum. Bir kere ikimiz de “dışarlıklı”yız. İstanbul’a başka ülkelerin, başka şehirlerinden
gelmişiz; burayı ve etrafımızdakileri kendimize ait kılmayı başarmışız. Başka yer (ler)/başka
zaman(lar) olsa da bu göçebeliğin hepimizi ayrı ayrı, ama bir şekilde etkilediğini biliyorum.
Nancy Atakan, Pi Artworks'ün izniyle
Nancy “değişik” bir sanatçı. Farklı yollardan ve aşamalardan geçerek sanatçı olmuş biri. İsmine ilk kez MSGSÜ’de Sanat Tarihi lisansı yaparken, aynı üniversitede yaptığı doktora tezinden türettiği Sanatta Alternatif Arayışlar başlıklı kitabı dolayısıyla rastlamıştım. İşlerini sergilerde gördükçe sanat tarihi ve sanat eğitimini bünyesinde birleştirmiş bir sanatçı olmasından etkilenmiştim. 1968’de Virginia’da, Mary Washington College’dan mezun olduktan sonra Mehmet’e aşık olup 1969’da İstanbul’a gelmiş. Nancy, Zamanın Kokusu adını verdiği Pi Artworks’teki son kişisel sergisinde, 1970’lerde Türkiye’ye geldikten sonra yaptığı işlere geri dönüyor. Sergiyi tetikleyen süreç, yönetmen Dilek Aydın’ın, Nancy’nin belgeselini çekmek istemesiyle başlamış. Aydın, sanatçının tüm külliyatını incelemek isteyince, “eski defterler” yeniden açılmış. Beni, Dilek ve Nancy’nin fotoğrafının bir kumaş üzerine nakşedildiği bir yapıt karşılıyor. Üzerinde searching for the scent of time (zamanın kokusunu ararken) yazan ve hafif sallanan kumaş, zamanda feminist sıçramalara ve kızkardeşliğe dair bir başlangıç noktası gibi.
"Nancy’nin son sergisini 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nden Kız Olgunlaşma Enstitülerine' diye özetleyebilirim. Saatler, nakışlar, dikişler, mendiller…"
Nancy’nin İstanbul'a geldikten sonra yaptığı ilk resimler, kağıt üzerine suluboya. Hatta bu
resimlerden biriyle İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin yarışmasına katılmış, fakat resmi
seçilmemiş. Nancy, galerinin arka odasında duran bu resmi bana gösterirken, resmin neden
seçilmediğine dair kendisine söylenenleri de aktarıyor: Resmin, o yıllarda “geleneksel ve yerel”
bulunduğundan bahsediyor. Yakın gelecekte bir gün, Türkiye’de sanat tarihsel bir “reddedilenler”
sergisi yaptığımda, bu resmin serginin en özel parçalarından biri olduğunu söylüyorum, gülüyoruz.
Nancy Atakan'ın Zamanın Kokusu sergisinden
Nancy’nin son sergisini “Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nden Kız Olgunlaşma Enstitülerine” diye özetleyebilirim. Saatler, nakışlar, dikişler, mendiller…Nancy’nin melez pratiğine “nakış, dikiş, mendil” gibi feminist sanata içkin malzemeler, 1997’de eşi Mehmet’in annesinin bir sandık bırakmasıyla giriyor. Mehmet’in anneannesinin ve Selanik’ten göçen ailenin başka kadınlarının nakışlarıyla dolu sandık, Nancy’nin sanatını etkileyen bir nesne ve aynı zamanda artık bir metafor. Yukarıdan aşağıya doğru dikey bir şekilde yazılmış “dokunmak, hissetmek, sevmek, paylaşmak, vermek, önemsemek ve akışkan kadın zamanında yaşamak” [3] yazan işe bakıyorum. Nancy’le her sohbetimizde, düşünme pratiğinin de, sanat pratiği gibi feminist olduğunu hissediyorum. İstanbul’a geldikten sonra, akranı olan etrafındaki kadınların daha çok babalarını anlattığından ve onlara “peki ya senin annen kimdi?” diye sormasının ardından, annelerine dair detayları anlatmaya başladıklarından bahsediyor. Kız Olgunlaşma Enstitüleri bu anlamda önemli bir yerde duruyor. Nancy’nin Geç Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e uzanan döneme dair meraklarını, toplumsal cinsiyet üzerinden analiz ettiği aşikâr.
Nancy Atakan'ın Zamanın Kokusu sergisinden yerleştirme görüntüsü
Kantarın topuzunu kaçıran "saatler"
“Yaşadığımız evin her odasında ayrı bir saat var. Hepsi aynı renk ve boyutta dört duvar saati. Saatlerin her biri farklı bir zamanı gösteriyor. Hepsi belli bir anda durmuş. Böylece her odada günün başka bir saati yaşanıyor. Mutfakta hiç bitmeyen bir sabah var mesela. Salonda da sonsuz bir gece. Garip bir şey.” [4]
Yaşı ilerlemiş insanların evlerinde neden çok saat olduğunu hep merak etmişimdir. Uras’ın 1938
doğumlu dedesi Selahattin’e, yakınlığımızdan aldığım cüretle “evinde neden onlarca saat var, ne
yapacaksın bu kadar saati? Artık cep telefonundan bakmıyor musun?” diye sorduğumda “ben dijital şeylere güvenmem, ya şarjı biterse? Ayrıca saatleri obje olarak seviyorum” demişti. Bu saat sevgisi, torununa da intikal eden bir özellik olduğu için, bu cevaba şaşırmamıştım. İçlerinde bozuk saatler de olduğuna göre, mesele sadece işlevsellik değil.
"En başta söylediğim gibi Nancy 'değişik' bir sanatçı. Nev-i şahsına münhasır bir sanatçı personasına sahip. Bu dünyada hem asırlarca yaşamış gibi olgun, hem de yalnızca on beş dakikadır buralardaymış gibi 'genç'. "
Sergide, Nancy’nin bitpazarlarından topladığı çeşitli saatleri kullanarak yaptığı bir enstalasyon yer
alıyor. Bir düzenek üzerinde dizili saatler, belli bir hızda dönüyor. Nancy bu işi anlatırken Avner
Wish'in Alaturka Saatleri Ayarlama: Geç Osmanlı’da Zaman ve Toplum kitabından bahsediyor.
Nancy, Osmanlı’da alaturka saatlerden alafranga saatlere geçişe odaklanan kitabın, aslında neden
geç kalma eğilimine sahip bir toplum olduğumuzu da biraz açıkladığına inanıyor. Wish’in kitabını, 2023’te okuyacaklarım listesine ekliyorum.
Nancy Atakan, Zaman, 2022, Mendil üzerine nakış, 45x45 cm
Nancy ile saatler ve zaman üzerine konuşurken, Bodrum’daki evinde duvarda asılı gördüğüm
Gülçin Aksoy’un Geç Kaldın adlı saatini hatırlıyorum. Gülçin’in Geç Kaldın yazan saati de
Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne miras “geç kalmışlık” söylemine
odaklanıyordu. Nancy 12 edisyonlu bu çalışmanın birini alıp duvarına asarak, hem kırk yıllık
dostunun sanatına değer verdiğini, hem de saatlere olan düşkünlüğünü ortaya koymuştu. En başta söylediğim gibi Nancy “değişik” bir sanatçı. Nev-i şahsına münhasır bir sanatçı personasına sahip. Bu dünyada hem asırlarca yaşamış gibi olgun, hem de yalnızca on beş dakikadır buralardaymış gibi “genç”. Zamanın kokusunu, kendi zamanının izinde arayan biri. Nancy’e “akışkan kadın zamanında” sonsuz sergi diliyorum.
Comments