top of page
Yazarın fotoğrafıUnlimited

Zamandan ve yerden, dilden ve cinsiyetten bağımsız

Esra Yazıcı Tözge’nin ilk kişisel sergisi Ben Hiç Kimseyim Goba Art&Design’da 8 Haziran’a kadar devam ediyor. Sanatçıyla üretim süreci ve heykellerinin ilhamı olan şiirler üzerine konuştuk


Esra Yazıcı Tözge


İlk kişisel serginiz Ben Hiç Kimseyim 15 Mayıs - 8 Haziran tarihleri arasında Goba Art&Design’da gerçekleşiyor. Bize serginin kavramsal çerçevesinden bahsedebilir misiniz? 


İş hayatımda ya da sosyal sorumluluk faaliyetleri kapsamında parçası olduğum kurumlar, sokakta karşılaştığım bazı davranışlar, insanın kendisini öne çıkarma motivasyonu ve hatta kaygısı üzerine düşündüğüm günlerden birinin sabahında aklımda ortaokul yıllarında okuduğum Emily Dickinson şiiri ile uyandım. 


“Ben hiç kimseyim! Ya sen?

Sen de mi hiç kimsesin yoksa?

Bir çift var bizden demek ki _ açık etme sakın ha

Sürerler bizi uzaklara.

 

Birisi olmak ne kadar da banal, oysa !

Ne kadar sıradan, uluorta.. 

Kurbağa gibi tekrarlamak adını

Ben, ben, ben diye tüm gün boyunca,

Seni hayranlıkla dinlediğini umduğun bir bataklığa!


Bu çabanın özellikle de çağımıza ait olduğuna ve sosyal medya kullanımıyla rahatsız edici boyutlara ulaştığına inanmışken anladım ki Emily Dickinson bundan 100 yıl önce, Amerika’da küçük bir şehirde, nispeten kısıtlı bir sosyal ortamda aynı durumu yaşamış ve bunu dile getirmiş. Demek ki bu davranış çağımıza değil, insana dair. Bunun farkına vardım. Bunun ardından da sergi için yapacağım ilk heykeli, bu şiiri sembolize edecek şekilde üretmeye karar verdim.


Esra Yazıcı Tözge, İsimsiz, Heykel


Bahsettiğiniz üzere Ben Hiç Kimseyim, adını Emily Dickinson’ın bir şiirinden alıyor. Şiir, serginizin temel öğelerinden biri. Şiirle düşünüp ortaya heykel çıkarmak da iki sanat dalının kesişmesine olanak sağlıyor. Bunun hakkında neler söyleyebilirsiniz? 


Sanat bence düşündüklerimizi, hissettiklerimizi paylaşmanın en kapsayıcı, en yalın ve estetik hâli. Yaşadığım olaylar karşısında aklıma sık sık bir şiir veya bir şarkı düşer. Zamandan ve yerden, dilden, cinsiyetten, sosyoekonomik konumdan bağımsız olarak aynı şeyleri düşünen, hisseden başka insanlar olduğunu bilmek beni rahatlatır. Örneğin Özdemir Asaf en sevdiğim şairdir. Her olaya dair bir şiiri var âdeta. Sezen Aksu’nun her dönemimize, her duygumuza özel bir şarkısı olması gibi.


Bu sergide tüm heykelleri de,  beni hayatım boyunca etkileyen, düşündüren, sevdiğim şiirlere ithafen yaptım. "Bu şiir heykel olsa nasıl olurdu?" sorusuyla üretim hâlinin içine girdim. Benim elimden gelen heykel yapmak olduğundan, hissettiklerimi de heykel aracılığıyla aktarmak istedim. Sevdiğim şiirleri heykellerle buluşturarak sergiye davet ettiklerimle bunu paylaşmayı arzu ettim.


Sergi süreci nasıl gelişti? Sergi fikri nasıl ortaya çıktı ve şekillendi? 


Bundan iki yıl önce yoğun iş hayatımı yavaşlatıp, yapmak zorunda olduğum değil, yapmak istediğim şeyleri yapmaya karar verdim. Bunların başında da hem izleyici hem üretici olarak sanata daha fazla vakit ayırmak geliyordu. Senelerdir heykel yapıyor ama sergi yapacak kadar odaklı ve düzenli çalışamıyordum. Sergi yapmak üzere heykele odaklanmaya karar verdim. Karakter olarak sonuç odaklı bir insan olduğumdan heykel yaparken de sergi yapmayı hedefime koydum.


Sergi yapmayı ve aklımdaki temayı paylaştığımda ailem, heykel hocam, bazı arkadaşlarım beni çok destekledi. Biri kendi Emily Dickinson kitabını bana hediye etti, diğeri, ben menajeriniz olacağım, dedi ve beni Goba Art&Design ile tanıştırdı. Mimar bir arkadaşım, tüm yerleştirme tasarımı ve üretimi bana ait, dedi. İki arkadaşım tüm yaratıcı tarafı ve organizasyon sürecini yürütmeyi üstlendi. İki arkadaşım basın ilişkileri bizde dediler. Heykellerimin kaidelerinin hepsini başka bir arkadaşım yaptırdı. Böylece bana sadece heykel yapmak kaldı ve bana bu desteği veren tüm arkadaşlarıma layık olma gayretine düştüm. Rüya gibi bir ekip çalışması yaşadık birlikte.


Esra Yazıcı Tözge, İsimsiz, Heykel


Sergideki eserleri üretmek sizin için nasıl bir deneyimdi? Genelde nasıl bir üretim süreci izliyorsunuz?


Ben heykellerimi farklı killer ile çalışıyorum. Hepsini elle şekillendiriyorum. Devamında bazen kalıp aldırıp, bronz, reçine, alçı bazlı döküm yapıyorum, bazen de kalıp almaksızın seramik olarak kalması için fırınlıyorum. Bu sergide tüm heykellerimi seramik yapmayı tercih ettim. Döküm yaptığınızda aynı heykeli istediğiniz sayıda çoğaltabiliyorsunuz. Benim bu ilk kişisel sergimdeki amacım, her heykelin tek kalması olduğu için hepsini seramik yaptım. Hiç birinden kalıp almadım. Hepsinin tek kalmasını istedim.


Heykelle yolunuz nasıl kesişti? Pratiğinizi ne zamandır sürdürüyorsunuz? 


Ben 20 yılı aşkın bir süredir seramik ve heykel yapıyorum. Çalışma hayatımın yoğun olduğu dönemde haftada bir gün veya bir gece çalışma fırsatım oluyordu. Ama iki senedir daha yoğun ve düzenli çalışabiliyorum.


İlk olarak Atölye Pİ’de Ayten Turanlı’nın öğrencisi olarak seramik öğrenmeye başladım. Bana bu işi ilk öğreten ve sevdiren sevgili Ayten Hocamdır. Elle şekillendirme, sırlama ve Raku… Birçok farklı şeyi deneme ve öğrenme şansım oldu bu dönemde. Daha sonra Atölye Ada’da Pınar Yeşilada ile sadece heykel çalışmaya başladım. Pınar Hoca heykelde çok yol almamı sağladı. Son 7 senedir ise Zehra Korkmazlar ile Meercat Sanat Atölyesi’nde çalışıyorum. Klasik heykellerin kopyasını yaparak başlayan çalışmamız, artık özgün şeyler yapabilme aşamasına geldi. Üç kıymetli hocam aynı zamanda üç kıymetli sanatçıdır. 


Şu anda üzerinde çalıştığınız işlerden veya planlarınızdan bahsedebilir misiniz? 


Bu sergim aşamasında İzmir’de bir galeriden beraber sergi yapma teklifi aldım. İzmirli olduğum için fikir uzak gelmedi açıkçası. Bunun dışında heykel yapmaya yine devam edeceğim. Beni heyecanlandıran ve paylaşmak istediğim yeni duygu ve düşünceler olursa, rüya takımım beni bırakmazsa, yeniden bir sergi için odaklanabilirim.


Comments


Commenting has been turned off.
bottom of page