4 Ekim – 11 Kasım 2024 tarihleri arasında Zamana Bırakmak başlığıyla gerçekleşen 9. Çanakkale Bienali'ni CABININ ile konuştuk
Röportaj: Murat Alat
Seyhan Boztepe / CABININ Genel Sanat Yönetmeni, Deniz Erbaş / CABININ Eş Direktörü, Burak Topçakıl / CABININ Genel Koordinatörü
9. Çanakkale Bienali 4 Ekim – 11 Kasım 2024 tarihleri arasında Çanakkale’de farklı mekânlarda sanatseverlerle buluşuyor. Her edisyonunda Türkiye’den ve dünyadan sanatçıları ve sanat inisiyatiflerini bir araya getiren Çanakkale Bienali, bu yıl Zamana Bırakmak başlığıyla gençler, teknoloji, gelenek ve gelecek kavramlarına odaklanacak. Türkiye’nin yanı sıra Selanik Bienali başta olmak üzere Fransa, İsveç, İngiltere, Japonya ve İtalya’dan kurum ve sanatçıların iş birlikleriyle bu sonbahar Çanakkale’de özgün bir çekim alanı oluşturacak 9. Çanakkale Bienali, kent merkezinin yanı sıra Assos, Küçükkuyu ve Troas Bölgesi’ndeki birçok mekânda gençlerin katılımını, etkileşimini ve iletişimini önceleyen bir yaklaşımla kurgulanıyor. 2008 yılından bu yana Çanakkale Bienali İnisiyatifi– CABININ tarafından düzenlenen Çanakkale Bienali, Türkiye’nin en köklü ve özgün uluslararası sanat etkinlikleri arasında yer alıyor. Oluşturulan kavramsal çerçeveler, Çanakkale kentine özgü kültürel, tarihsel ve sosyal değerlerin küresel ölçekteki iz düşümlerine odaklanıyor
İlk sorum bienalin küratöryal mekanizması ile ilgili olacak. Basın bülteninde küratörün ya da küratör grubunun adına rastlayamadım. Bu bienalin ardında nasıl bir yapı var?
Çanakkale Bienali bilindiği gibi yerelde örgütlenen bağımsız bir sivil inisiyatif tarafından hayata geçiriliyor. Bienalin arkasında farklı uzmanlıklara sahip bireylerin özverili çalışmalarıyla ve emekleriyle yerel, ulusal ve uluslararası ölçeklerdeki sanatsal iş birlikleriyle örülü bir ağ var. Biz, bu yapıyı her edisyonda güçlendirerek sürdürme yönünde azim ve kararlılıkla çalışan bir ekibiz. Çanakkale Bienali bu kolektif yapıyı yansıtan bir küratöryal strateji üzerinden ilerliyor. Aslında bu açıdan alışılageldik küratörlü bienal modelinin dışında. Geçmişteki edisyonlardan hatırlanacağı gibi Beral Madra, Azra Tüzünoğlu gibi değerli isimler bienalin Genel Sanat Yönetmenliği’ni üstlendi. Bu anlamda bienal içeriği farklı iş birlikleri ve küratöryal projelerin kolektif bir süreçte yan yana geldiği bir yapıda kurgulanıyor. 9. edisyonda ise bienalin kurucu direktörü Seyhan Boztepe Genel Sanat Yönetmenliği görevini üstleniyor ve bienal içeriği çok sayıda küratöryal proje ve katkıyla şekillendiriliyor. Bu sayede bienalin 9. edisyonu Çanakkale Bienali İnisiyatifi’nin biriktirdiği bağlarla Çanakkale’nin son yıllarda zenginleşen ve özgün kültür ekosistemine odaklanıyor.
Bienalin başlığı Zamana Bırakmak ve gençlik, teknoloji, gelenek ve gelecek kavramlarına odaklanılacağını bildiriyorsunuz. İlk bakışta Zamana Bırakmak başlığının ardında, kerteriz alınan kültüre göre bir çift anlamlılık okuyorum. Başlığı garp menşeili bir bakış açısından okursam olumsuz bir anlam içeren, özgür iradeyi baskılayan bir kadercilik beliriyor. Halbuki bizim de bir parçası olduğumuz şark kültüründe zamana bırakmak her zaman olumsuz bir anlam içermiyor. Zira biz pilavı lezzetli olsun diye demler, rakı içerken de muhabbette demleniriz. Şeylerin kendi gizil güçleri açığa çıksın diye irademizi geri çekip işleri zamana bırakırız. En azından kültürümüzün bir yanı bunu salık verir. Zamana Bırakmak’ta bizi nasıl bir yaklaşım bekliyor merak ediyorum.
Zaman gerçekten de garp ve şark, yani doğu ve batı ikileminin en net tarif edildiği kavramlardan biri. Zaman batı dünyasında çizgisel ve geçmişten geleceğe doğru durmadan ilerleyen bir dinamik olarak kabul edilirken doğu, zamanı daha döngüsel algılıyor ve özgül mekâna, ana vurgu yapan, ete kemiğe bürünen, “vakit” hüviyeti kazanan bir zamandan bahsediyoruz. Burada “zamana bırakmak” deyimi doğunun zaman algısına referans veriyor gibi görünse de batı dillerinde de kullanılan bu deyim, aslında çok benzer anlamlar taşıyor. Dolayısıyla doğu ve batı arasında bir geçişlilik ihtimalini de içeriyor (tıpkı mazisindeki tüm savaş ve çatışmalara rağmen doğu ile batı arasında bir geçiş ve etkileşim noktası olan Çanakkale gibi). Bir deyim ya da ifade kalıbıyla bile olsa batı zihninin kendi kontrol ve rasyonalitesinin dışında zamanın etkisine alan açmayı kabullendiğini ima ediliyor. Sizin de sorunuzda çok güzel bir şekilde ifade ettiğiniz gibi zengin bir çağrışım gücü var zamanın.
Zamana Bırakmak başlığı bu deyimin hem birincil anlamına hem de çağrışımlarına gönderme yapıyor: Bugün aciliyet taşıyan fakat mevcut koşullarda çözümsüz gibi görünen durumları zamanın sağaltıcı etkisine emanet etmeyi, aciliyetin çağrıştırdığı aceleciliğin yerine serin kanlılığı tavsiye eden bir tonu var. Bir yandan genç olmakla özdeşleşen heyecan, tez canlılık, yüksek enerji bir yandan da günümüz teknolojilerinin dayattığı hız ve eş zamanlılık baskısı karşısında dünyanın, doğanın ve insanlığın zamanını daha geniş bir perspektifle ya da farklı boyutlarıyla ele almayı öneriyor. Zamana Bırakmak, kendine referans veren bir boyutta ise Çanakkale Bienali’nin uzun yıllardır sürdürdüğü sanat üretimini, geliştirdiği kurumsal model ve stratejileri zamana emanet ederek geleceğe aktarma arzusuna da gönderme yapıyor.
Çanakkale Bienali, Agah Uğur koleksiyonu, 2022
İkinci soruda bahsettiğim kavramlar iki uçlu değerler içeriyor. Gençlikten medet ummak da yakınmak da insanlık tarihi kadar eski. Teknoloji kimine göre şeytan kimine göre kurtarıcı. Gelenek, modernler için kurtulunması gereken bir şeyken hiç de azımsanamayacak sayıdaki taraftarları için geçmiş günlerin güzel, geleceğin ise karanlık olduğu, kıyamete adım adım yaklaştığımız fikri, şüphe edilemeyecek bir hakikat. Aslında bu kavramlar arasında kurulan matris günümüzü de değerlendirmek için iyi bir yapı sunuyor. Bienal bu kavramları nasıl ele alacak?
Çanakkale, üniversitenin de açılmasıyla bir emeklilik şehri olmaktan hızla uzaklaşarak son yıllarda artan bir ivmeyle genç ve dinamik bir kimlik kazandı. Hem üniversite gençliğinin hem de yaratıcı endüstriler alanından gençlerin kentin kültür ekosisteminden beklentileri var. Yerelde durum böyleyken dünyada da “gençlik”; sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel yönleriyle üzerinde en çok konuşulan ve tartışılan toplumsal kategori. Çanakkale Bienali de her edisyonunda olduğu gibi 9. edisyonunda da yerel ile küreselin kesişim alanlarına odaklandığında “gençlik” meselesi ön plana çıktı. 9. Çanakkale Bienali “gençlik” konusuna üç eksenden yaklaşmayı amaçlıyor.
Bunlardan birincisi gençlik kültürü ve sanat-teknoloji bağlantısı. Bienal, çağdaş sanatın teknolojiyle kesişimini, dijital teknolojileri, oyun kültürünü ve iletişim araçlarını bu başlık altında ele alacak. Bu eksende sergiler, dijital ortamların ve etkileşimli platformların sanatsal ifade alanına entegrasyonuna odaklanacak. Artık gençlerin yaşamının ayrılmaz bir parçasına dönüşen teknolojik gelişmelerin günümüz görsel kültürünü nasıl şekillendirdiğini ve sanatsal sınırları nasıl esneterek dönüştürdüğünü de bu bağlamda tartışacak.
İkincisi küresel konulara taze yaklaşımlar. Mesleklerin geleceği, çevresel sürdürülebilirlik ve hareketlilik gibi günümüzde gençleri etkileyen acil küresel gündemlere dair sanatsal yaklaşımlar olan ikinci eksen, günümüz gençlik deneyimlerinin karmaşıklığını yansıtan, umut ve beklentiden endişe ve kaygıya kadar uzanan bir duygu yelpazesini yansıtacak. Yenilikçi sanatsal yaklaşımlar aracılığıyla bu kritik konular üzerine diyaloglara açık bir platform oluşturacak.
Üçüncüsü ise kültürün aktarımında sanat. Bu eksen kültürel mirasın, geleneklerin ve kolektif hafızanın korunması ve yeni nesillere aktarılmasında sanatın merkezi işlevine odaklanıyor. Bu kategori, görsel, şiirsel ve kavramsal ifadelerin; geçmiş, bugün ve gelecek arasında nasıl bir köprü görevi gördüğünü, kültürel sürekliliğin önemini, kolektif hafızanın güncel kültür ekosistemindeki yansımalarını ve sanatsal yorumların topluluk anlatılarını şekillendirmedeki rolünü gündeme getirecek.
Basın bülteninde Selanik Bienali başta olmak üzere, Fransa, İsveç, İngiltere, Japonya ve İtalya’dan kurum ve sanatçılarla iş birlikleri kurulduğunu bildirmişsiniz. Bu iş birliklerinden kısaca bahsedebilir misiniz?
Tabii, birkaç örnek verebilirim. Selanik Bienali ile uzun yıllara yayılan bir diyaloğumuz var. 2017 yılında Selanik Bienali’ne Çanakkale Bienali’nden bir seçkiyle katılmıştık, ilginç ve özgün bir model olmuştu bu deneyim. Devam eden süreçte de bu etkileşim devam etti. 9. edisyonumuzda hem Selanik Bienali ekibini burada misafir edeceğiz hem de Selanik’ten sanatçılar bienal içeriğine katkı sağlayacaklar.
Uluslararası projelerden biri Kültür için Alan Hareketlilik Programı kapsamında Ulrika Flink ile kurduğumuz küratöryal iş birliği oldu. Bu kapsamda “oyun” ve “dünyalar kurmak” temaları etrafında İsveç’ten sanatçıların eserleri yer alacak. Yine aynı kapsamda ve British Council’in Yaratıcı İş Birlikleri Programı desteğiyle Southampton Üniversitesi John Hansard Galeri ile bir sanatçının yeni üretimi üzerinde çalışıyoruz.
İtalya’dan bir sanatçı kolektifi ise Troya Müzesi’nde ziyaretçilerle bulaşacak ilginç bir üretim hazırlığında. Bienalin mutfağında pişen bu ve daha birçok iş birliğinin çıktılarını 4 Ekim – 11 Kasım 2024 tarihleri arasında sanatseverlerle paylaşacağız.
Çanakkale Bienali, Kalliopi Lemos, 2012
Sanırım bu son iki sorumu her bienalde bir kere cevaplıyorsunuzdur ama ben soramadan edemedim zira benzer bir sorular bana da İstanbul dışında yaptığım etkinliklerde sık sık yöneltildi. Bunlardan en başta gelenleri bienalin ya da etkinliğin kim için yapıldığı, yani muhatabının kim veya kimler olduğu ve sergileri kurgularken bu muhatapların ne gibi etkilerinin olduğu. Siz elbette bu soruların cevabını kafanızda vermişsinizdir ve hatta defalarca dillendirmişsinizdir ama bir kez benim için tekrarlayabilir misiniz?
Muhataplık sorusu bizim de hep karşılaştığımız bir konu. Türkiye çağdaş sanat sahnesi hem üretim hem de paylaşım süreçleri açısından tek merkezli yapısından uzaklaştığı, başkalaştığı bir süreçten geçiyor. Burada bir yandan çağdaş sanata ya da günümüz kültür ekosistemine odaklanan destek mekanizmalarının ve projelerin periferiye yaygınlaşma yönündeki vizyon değişikliği ile farklı kentlerde sermaye ya da yerel yönetim destekli kurumsallaşma modellerinin hayata geçirilmesi bir ölçüde rol oynuyor. Diğer bir etken ise pandemi, deprem, ekonomik belirsizlikler gibi nedenlerle İstanbul’da yaşamanın maddi, fiziksel ve bazen de manevi bedellerinin sorgulanmasıyla büyük kentlerden “taşraya” doğru yaşanan iç göç. Bu noktada farklı yerlerde ve bağlamlarda hayata geçirilen çağdaş sanat etkinlikleri ya da oluşumları İstanbul’a doğru mu konuşacak yoksa hem yerelle iletişim kurmanın dilini inşa edip hem de bu dili merkeze mi tercüme edecek? Yani bir yandan hem hedef kitlesinin yerel topluluk olması talep ediliyor hem de merkezin iletişim ve görünürlük evrenlerine tekabül etmesi bekleniyor.
Açıkçası biz Çanakkale Bienali olarak, merkez tarafından “görünmez olma” ya da “fark edilmeme” riskini alarak daha çok enerjimizi, var olduğumuz, eylediğimiz zaman ve mekânın içerisinde nitelikli üretimleri hayata geçirmeye, daha çok insanla daha etkili bağlar kurmaya yoğunlaştırıyoruz. Ne yaptığımızı merak eden sanatseverler ya da sanat alanından insanlar deneyimlemek, gözlemlemek için gereken açık fikirliliği ve emeği gösteriyor. Dolayısıyla bir şekilde işin bir ucundan da tutmuş oluyorlar. Sonuç olarak öncelikle çağdaş sanata dair yaptığımız çalışmalar kentten, ülkemizden ve dünyanın birçok yerinden izleniyor ve etkileşim alıyor.
Çanakkale Bienali, Neye Benziyor Sergisi, Mahal Sanat, 2020
Bu başlık altında bir diğer sorum ise şu olacak: İletişim için kullandığınız metinlerde sık sık Çanakkale’nin ve Çanakkale halkının önemli bir paydaş olduğun bildiriyorsunuz ama ben dokuz edisyonluk yoğun çabanızın karşılığında arzu ettiğiniz etkiyi yaratıp yaratamadığınızı merak ediyorum. Bienal ve Çanakkale ilişkisi hangi boyutta?
Açıkçası neredeyse 20 yılı geride bırakırken nasıl bir etkimiz olduğunu ölçmeyi ve değerlendirmeyi biz de çok arzu ediyoruz. Bizi bu anlamda en çok heyecanlandıran ve mutlu eden anlar, Çanakkale Bienali’nde tanışan sanatçıların birlikte üretimler yapmaya başlaması, bienal sosyal programlarına katılan bir gencin yıllar sonra donanımlı bir sanat profesyoneli olarak karşımıza çıkması ya da birinin Çanakkale’ye yerleşmeye karar verirken bienalin burada olmasından güç aldım demesi… Bunlar minör ama bizi motive eden hikâyeler. Kentsel ölçekte etki ve değişim ise farklı düzeylerde örneklendirilebilir. Örneğin, bienal sergilerinde ilk kez kullanılan metruk ya da kullanılmaz durumdaki tarihi yapıların bugün kentin kültür altyapısına kazandırılmış olması (eski Tekel Deposu’ndan dönüşen Korfmann Kütüphanesi ya da Er Hamamı’ndan dönüşen Seramik Müzesi gibi). Bu anlamda kentin kültürel miraslarına dikkat çekme ve bu yapıların kültürel işlevlerle kentin kültür ekosistemine kazandırılması yönünde bienalin somut etkilerinin olduğunun altını çizmek gerekir. Diğer taraftan şunu vurgulamakta ya da hatırlatmakta da fayda var: Çanakkale Bienali iki yılda bir gerçekleşen bir etkinlik olmanın ötesinde, sivil inisiyatifiyle (CABININ), derneğiyle ve MAHAL Sanat’la tüm yıl boyunca kentte farklı etkinlik ve projeler gerçekleştiren, yereldeki sanatçılar, kurumlar, sivil toplum yapıları ve farklı toplum kesimleriyle etkileşim ve dayanışma içerisinde hareket eden, kentte kültür ve sanat alanındaki potansiyellere, talep ve beklentilere duyarlı üretimler yapan bir oluşum. Bu yönüyle kentin kültür ekosisteminin ayrılmaz ve merkezi bir unsuru. Dolayısıyla yarattığımız etkinin hem bir birikimi hem güçlü etkileri hem de sürekliliği var.
Commentaires