top of page
Yazarın fotoğrafıUnlimited

Özgürlük korkusu

Sanat yazarı ve eleştirmeni Murat Alat’ın unlimitedrag.com üzerinden Cuma günleri yayınlanan Egzersizler serisi Alat’ın sanata ve yazıya dair düşüncelerini, deneyimlerini, yaklaşımlarını aktarmaya devam ediyor: “Özgürlük hemen hemen herkes tarafından arzu edilir bir şey olsa da ‘davulun sesi uzaktan hoş gelir.’”


Yazı: Murat Alat



Cengiz Tekin, Panorama, 2007



Suda yaşayan balık suda olduğunu bilmezmiş. Biz de anlamlar deryasında yaşıyoruz ama alelade bir şeyin bile anlamının ne olduğunu bilemiyoruz. Heidegger, “bir çekicin anlamı ancak çekiç kırıldığında, işlevini yerine getirmediğinde belirir,” der. Güncel sanat da çekici kırmakla iştigal eder. Anlamlar deryasında ufak tefek yer değişiklikleri yapar, sabitlenmiş anlam zincirlerini kırar ve biz balıklara şeylerin anlamlarının, anlamın kendisinin ne olduğunu düşündürür. Bu silsilenin bir ucu, elbette, kendi varlığımızın anlamının ne olduğuna varır. Bu yüzden bir anlam zinciri kırıldığında hemen kaygı peyda olur.


Kaygı başa bela bir şey. Kaygı durumunda insanın aklından evvel bedeni harekete geçer, “aman ölüyorum” deyip alarm vermeye başlar. O kadar ki, insan kalp krizi geçirdiğini bile sanabilir ve hemen bu kaygıyı gidermek, yaşamaya devam edebilmek için bir çare arar. Refleks olarak ilk bulduğu şeye can simidiymişçesine sarılıverir. Konu güncel sanat olunca, izleyici anlamlandıramadığı, bildiği, öğrendiği anlam dizgelerini boşa çıkaran bir şeyle karşılaştığında —benzetmeye devam etmek hatrına bu bir kırık çekiç olsun— hemen kendine bu kırılmış çekicin anlamlı olacağı bir başka dizge arar. Bu dizgeyi ona kimi zaman sanatçının adının büyüklüğü kimi zaman eserin sergilendiği kurumun itibarı kimi zaman da esere ihanet eden bir metin verir. Hatta bazen eserin alıcı bulduğu fiyat bile bu görevi üstlenebilir.


Çekicin anlamı bizim aczimizdir. İnsan bedeninin yetersiz olduğunun nişanıdır çekiç. Biz bu aczi çoğu zaman görmezden geliriz ve çekici bir uzvumuzcasına kullanmak isteriz. Ancak çekiç aynı zamanda teknolojiye bağımlılıktır, bu bağımlılık bizi hem diğer insanlara hem de bu teknolojiyi üretenlere ve kontrol altında tutanlara bağlar. Güncel sanat bize çekicin anlamını sorgulatır, onun üzerinden geçen tüm iktidar hatlarını ifşa etme potansiyeline sahiptir ve yeri geldiğinde bir çekiçten yola çıkarak varlığımızı değiştirebilir. Bu başlangıçta ufak bir değişikliktir, tüm sistemi bir anda yok etmez ama ilk adım olarak değerlendirildiğinde potansiyeli epey yüksektir. Bu ufak adımı bir diğeri takip edebilir ve birden kendimizi özgürlüğe giden bir yolda bulabiliriz.


Özgürlük hemen hemen herkes tarafından arzu edilir bir şey olsa da “davulun sesi uzaktan hoş gelir.” İktidarsız, başsız, belirlenmiş bir anlamdan azade yaşamak çoğu zaman tahammül edici bir şey değildir. Pekçoğumuz o hep şikayet ettiğimiz başımızdan kurtulduğumuzda kafası kesilmiş tavuğa döneriz. Başsızlık agorafobiyi andırır. Kerteriz alabileceği, yol gösterici bir noktanın yokluğunda insan, yaşam karşısında kayda alınmayacak kadar ufak ve geçici olduğunu fark eder. Ölüm korkusu tüm çıplaklığıyla insanın yüzüne vurur. Beden çaresizce kendini korumaya çalışır ve irisiyle ufağıyla tüm iktidar sistemleri bu noktada bir sakinleştirici gibi devreye girer. Sakinleştiriciler ölüm korkusuna karşı geliştirilmiş teknolojilerdir ve gündelik hayatımızın olmazsa olmazlarıdır.


Yabancılaştırma etkisi güncel sanatın temel araçlarından... Güncel sanat çekici kırarak sakinleştiricilerle sersemletilmiş bünyelerimize bir yıldırım gibi düşer; bizi içinde yaşadığımız ortama yabancılaştırır. Bu yıldırım keskinliğiyle mevcut anlam örüntülerini yakar, ışığıyla çekici bir anlığına çıplak olarak gözlerimizin önüne serer. Kısacık bir afallamadan sonra bize düşen ya yangından arta kalanları derleyip eski anlam tapınaklarının yeniden inşa edilmesine girişmektir ya da sıkı bir temizliğe girip taze ama bu sefer başsız anlam ağları oluşturmaktır. Güncel sanatın hep şikayet edilen anlamsızlığı bu yangından gelir. Hiyerarşik olarak örgütlenmiş anlam yapılarına karşı bir yıldırım yakıcılığında olmasından. Fosilleşmiş anlam öbeklerini yapı taşı edinmiş iktidar ağları elbette çok kudretlidir. Düzen, yangının ardından vakit kaybetmeden kendiliğindenmişçesine hiçbir şey olmamış gibi yeniden kurulur. Galeriden çıkarsınız ve gördüğünüz her şeyi unutup hayata devam edersiniz. Aklınızdan önce bedeniniz yaşadığı bu yakıcı deneyimi unutmak ister. Unutabilmek, unutmayı arzulamak özgürlük korkusundan sonra iktidarın en sevdiği insan özelliğidir ama bazen bir imge bir his bir deneyim yakanıza yapışır. Boşa koyarsınız dolmaz, doluya koyarsınız almaz. Nereye gitseniz sizinle gelir. Bu sanat tarihçileri nasıl sınıflandırırsa sınıflandırsın sanattır.



Comments


bottom of page